17 Mayıs 2025, 22:47 tarihinde eklendi

Büyük Küfür Ve Küçük Küfür Açısından Allahın Hükmü ile Hükmetmeyenlerin Tekfiri.

Büyük Küfür Ve Küçük Küfür Açısından Allahın Hükmü ile Hükmetmeyenlerin Tekfiri.

Büyük Küfür Ve Küçük Küfür Açısından Allahın Hükmü ile Hükmetmeyenlerin Tekfiri

Gürsel Gürbüz

Kur’ân-ı Kerîm’in hükümlerini terk etmek, tarih boyunca İslâm âlimlerinin üzerinde titizlikle durduğu bir konudur. Maide Sûresi 44. ayet, bu bağlamda en çok tartışılan metinlerden biridir. Ayette geçen "Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir" ifadesi, hem Haricîlerin Müslüman yöneticileri tekfir etmesine hem de günümüzdeki laik-demokratik sistemlerin İslâmî açıdan değerlendirilmesine temel teşkil etmiştir. Bu makalede, büyük küfür (küfr-i ekber) ile küçük küfür (küfr-i asgar) ayrımı, tarihî örnekler (Emevîler/Abbâsîler) ve modern sistemler (demokrasi/laiklik) üzerinden ele alınacak; İbn Abbas’ın "küfr dûne küfr" yaklaşımı ve âlimlerin icmâıyla desteklenecektir.

Bugün Türkiye dahil İslam diyarında maalesef Maide: 44 konusunda büyük bir yanılgı, usul hatası ve cehalet söz konusudur. Özellikle İbni Abbas'a dayandırılan; ‘’Kufr Dune Kufr hadisini kendilerine delil getirmek üzere Allahın hükmü ile hükmetmeyen ve bu ilahi yasalara zıt ve alternatif kanunlar çıkaran kimselerin inkar ve yalanlama olmadıkça bu küçük küfürdür kişiyi kafir yapmaz demek suretiyle işi bulandırma ve aldatma yolunu seçenler söz konusudur.

Hemen şunu ifade edelim ki ister Halife Ali radıyallahu anh döneminde olsun ister Emevi, Abbasi ve Osmanlı döneminde olsun son yüzyıla kadar bu topraklar’da İslam kanunları ve yasalları ile hükmediliyordu. Dolayısıyla İbni Abbas'ın bu ''küfür küçük küfürdür'' sözündeki kasıt Haricilere bir cevap niteliğindeydi. Çünkü Hariciler o gün Allah'ın hükmüyle hükmeden meşru halife Ali radıyallahu anh, Emevileri ve Abbasileri tekfir ediyorlardı. Halbuki hepimiz biliyoruz ki o dönemde bu iktidarlar Allahın hükmü ile hükmediyordu. Peki neden Hariciler islam devletinin olduğu ve islam hükümetinin Allahın yasalarıyla hükmettiği bu meşru iktidarları tekfir etmiştir?

Resulullah efendimizin döneminden tâ murdar Cumhuriyet dönemine kadar tüm İslam beldeleri Allah'ın hükmüyle hükmedilmekle beraber tarihte  Moğolların Yesak adlı anayasa kitaplarıyla İslam beldelerini işgal ederek kendi ideolojik yasalarını egemen kıldıkları bilinen bir husustur. Nitekim onlar İslam beldelerini işgal ederken Yahudi, Hristiyan ve İslam dinine ait ve aynı zamanda Cengiz Han'ın heva hevesine dayalı Yesak kitabıyla Moğollar gittikleri yerlerde onunla hükmetmeye ve muhakeme olmaya davet ederlerdi. Yine bunun dışında Allahın hükmü ile hükmeden devlet, hükümet ve kadı/hakimlerin mutlak anlamda islam ile yönetirken rüşvet yada akrabayı koruma düşüncesiyle belli bir meselede Allahın hükmü ile hükmetmeyen özellikle Halife Ali radıyallahu anhu, Emevi, Abbasi ve Osmanlılar döneminde Harici ve Mu’tezile mezhepleri tekfir etmişlerdir.

1- Kur’ân ve Sünnetten Temel Deliller

﴿وَمَن لَّمۡ يَحۡكُم بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡكَٰفِرُونَ﴾

"Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.(Maide: 44)

Ayetteki "küfür" ifadesi, mutlak bir genelleme içerir ve dinin asılarını ihtiva eder. Âlimler, bu küfrün niteliğini küfrün her çeşitini ihtiva eden büyük küfür olarak isimlendirmişledir. Nitekim;

﴿فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤۡمِنُونَ حَتَّىٰ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيۡنَهُمۡ﴾

"Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (Nisa: 65)

İmanın şartı, Allah’ın hükmüne kayıtsız teslimiyettir. Bu teslimiyetin olmaması, imanın batıl olmasına sebeptir.

﴿ٱتَّخَذُوٓاْ أَحۡبَارَهُمۡ وَرُهۡبَانَهُمۡ أَرۡبَابٗا مِّن دُونِ ٱللَّهِ﴾

"Onlar, hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan başka rabler edindiler." (Tevbe:31)

İlâhî hükmü bırakıp beşerî sistemlere tabi olmak, şirk  olarak nitelendirilmiştir. Nitekim;

Adiy, Medine’ye geldi. O, Tay Kavmi'nin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resûlullah’ın (sav) huzuruna girdi. Resûlullah (sav) Tevbe Suresinin 31. ayetini okuyordu. Adiy, Peygamber’e (sav): ‘Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!’ dedi. Resûlullah (sav): ‘Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların, din adamlarına ibadetidir.’ buyurdu.” (Tirmizi)

"مَنْ عَمِلَ عَمَلًا لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرُنَا فَهُوَ رَدٌّ"

"Kim bizim emrimize uygun olmayan bir iş yaparsa o reddedilir." (Müslim, Akdiye 17)  İlâhî hüküm dışındaki sistemler batıldır .

2- Hüküm’de Büyük Küfür Ve Küçük Küfür.

A- Emevîler/Abbâsîler: Küçük Küfür

Emevî ve Abbâsî dönemlerinde yöneticiler, İslâm hukukunu temel alan ancak zaman zaman insanî zaaflarla (rüşvet, kayırmacılık) hükmeden sistemler kurmuşlardır. Örneğin, bir kadı akrabalık nedeniyle adaletten saparsa bu, amelî bir küfür (küçük küfür) olarak değerlendirilmiştir. İbn Abbas (r.a.), bu tür durumlar için "Bu küfür, insanları dinden çıkaran küfür değildir" demiştir .

B- Modern Demokratik-Laik Sistemler: Büyük Küfür

Demokratik sistemler, Allah’ın hükmünü tamamen reddederek beşerî kanunları esas alır. Örneğin, ceza hukuku,siyasi, ekonomik, ahlak,  miras ve aile hukuku gibi alanlarda İslâm’la çelişen düzenlemeler yapılması, küfr-i ekber olarak nitelendirilmiştir. İmam İbn Teymiyye, "İcma ile sabit olan hükümleri değiştiren kâfir olur" derken , İbni Kesir ise Moğolların Yesak Kanunları’nı şeriat yerine koymalarını küfür olarak değerlendirmiştir .

Külli Kaideler ve Âlimlerin İcmâı

"الحُكْمُ يَدُورُ مَعَ عِلَّتِهِ وُجُودًا وَعَدَمًا"

"Hüküm, illetiyle birlikte vardır veya yoktur"

Bu külli kaide’ye göre;

Hükmü terk etmenin illeti (sebebi) inkâr, yalanlam yada inandığını iddia ettiğini ederek eylem ve söylemleriyle bir hayat programı olarak ilahi iradeye alternatif ve zıt hükümler meydana getirme yalanlama ve inkar olması sebebiyle büyük küfürdür. Ama eğer Emevi ve Abbasiler gibi bir halife yada kadı bir meselede suç sabit olmuş2 ise Ibni Abbası ifade ile küçük küfür olur.

"الْعِبْرَةُ بِالْعُمُومِ لَا بِالْخُصُوصِ"

"Ölçü, özel durumlar değil genel ifadelerdir."

Maide 44’teki "مَن" (kim) ifadesi mutlaktır; ancak âlimler bu mutlaklığı illet ve niyet bağlamında yukarıda ifade ettiğimiz gibi Emevi ve Laik sistemleri ayırarak sınırlamışlardır.

3- Âlimlerin İcmâı

Moğollar ve Yesak Kanunları:

İslâm âlimleri, Moğolların Cengiz Yasası’nı şeriat yerine koymalarını icmâen küfür olarak nitelendirmiştir. İbni Kesir, *"Yesak’la hükmedenler, icmâ ile kâfirdir"* demiştir .

Laik ve demokrasiyle yani ”tağutî sistem" ile hükmedenler için İbni Useymin ise "Allah’ın hükümlerini tamamen terk edenler, icmâ ile kâfirdir"* hükmünü vermiştir .

4- Haricîlerin Yanılgısı ve İbn Abbas’ın Yaklaşımı*

Haricîler, Ali (r.a.) ve Muaviye (r.a.) arasındaki hakem olayını bahane ederek "Allah’ın hükmüyle hükmetmediler"* diyerek onları tekfir etmişlerdir. İbn Abbas (r.a.), bu durumu şöyle açıklamıştır:

"Bu, onların iddia ettiği gibi dinden çıkaran bir küfür değil, amelî bir küfürdür (küçük küfür)."

Bu yaklaşım, Emevîler dönemindeki insanî hatalarla günümüz sistemlerinin temelden İslâm dışı oluşu arasındaki farkı netleştirmektedir.

5- Hüküm Verme Yetkisi ve İslâm’ın Evrenselliği

Allah’ın hükmünü terk etmek, tarihte olduğu gibi günümüzde de İslâm’ın tevhid ilkesine aykırıdır. Emevîler dönemindeki bireysel hatalar "küçük küfür" kapsamında değerlendirilirken, modern laik-demokratik sistemler büyük küfür olarak nitelendirilmiştir.  Bu gerçek ışığında, Müslümanların "Allah’ın indirdiği ile hükmetmek" (Maide 44) şiarını her dönemde canlı tutması farzdır.

6- Moğollar ve Yesak Kanunları: Âlimlerin İcmâı ve Deliller

Cengiz Han tarafından oluşturulan ve Moğol İmparatorluğu’nun resmî hukuk sistemi olan Yesak, İslâm’ın temel hükümlerini reddeden bir yapıya sahipti. Örneğin:

- Miras hukukunda kadın-erkek eşitsizliği,

- Cezalarda İslâm’ın kısas ve diyet sisteminin yerine kolektif cezalar,

- Yönetimde hanedan üyelerinin mutlak otoritesi .

7- Âlimlerin İcmâî Hükmü

İbn Teymiyye (rh.a.) Minhâcü’s-Sünne;

"Yesak ile hükmedenler, Allah’ın hükmünü reddettikleri için icmâ ile kâfirdir."*

İbn Kesîr (rh.a.) el-Bidâye ve’n-Nihâye;

"Moğollar, İslâm’ı terk edip Yesak’ı benimsediklerinde, âlimler onları tekfir etmiştir."*

8- Külli Kaidelerin Detaylandırılması**

"مَنْ جَحَدَ حُكْمًا مِنْ أَحْكَامِ الشَّرْعِ فَقَدْ كَفَرَ"*

"Şeriatın hükümlerinden birini inkâr eden kâfir olur."*

Ehli Sünnet ittifakla ile iman nasıl kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve azalar ile amel etmese aynı şekilde küfür şartlar oluşur ve şer’i engeller yoksa kalp ile küfür gerçekleştiği gibi kişinin inandiğı şeyleri eylem ve söylemleri ile inkar yada yalanlaması aynı şekilde küfürdür.

"الْكُفْرُ الْأَكْبَرُ يُخْرِجُ مِنَ الْمِلَّةِ، وَالْأَصْغَرُ لَا يُخْرِجُ"

"Büyük küfür kişiyi dinden çıkarır, küçük küfür çıkarmaz."

Modern laik sistemler büyük küfrü, Emevîler dönemindeki bireysel hatalar ise küçük küfrü temsil eder .

9- Güncel Örnekler: Laik-Demokratik Sistemlerin İslâm’la Çelişen Yönleri

Ceza Hukuku:

İslâm’da zina için belirlenen recim veya 100 celde cezası, laik sistemlerde hapis veya para cezasına dönüştürülmüştür.

Aile Hukuku:

İslâm’ın erkeğe tanıdığı talak hakkı, laik sistemlerde mahkeme sürecine bağlanmıştır.

Ekonomi:

Faizin (ribâ) yasak olmasına rağmen, modern bankacılık sistemleri faizi meşru kılar.

10- Çağdaş Âlimlerin Değerlendirmeleri

Abdülaziz b. Bâz (rh.a.)Fetâvâ İbn Bâz;

"Demokratik sistemlerde hüküm yetkisini halka vermek, Allah’ın hakkını gasptır."

Yûsuf el-Karadâvî (rh.a.) Fıkhu’d-Devle fi’l-İslâm* "Laiklik, İslâm’ın siyaset anlayışıyla bağdaşmaz. Zira hüküm yalnız Allah’ındır."*

Mâide Sûresi 50. Ayet

﴿أَفَحُكۡمَ ٱلۡجَٰهِلِيَّةِ يَبۡغُونَۚ وَمَنۡ أَحۡسَنُ مِنَ ٱللَّهِ حُكۡمٗا لِّقَوۡمٖ يُوقِنُونَ﴾

"Yoksa onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin iman sahibi bir toplum için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim olabilir?"

Beşerî sistemlerin tercihi, cahiliye hükmü olarak nitelendirilir .

Allah’ın hükmünü terk etmek, tarihî süreçte farklı şekillerde tezahür etmiştir. Ancak modern dönemde bu terk, sistemleşmiş bir inkâr, yalanlama ve yüz çevirme boyutuna ulaşmıştır. Nitekim İmam Şâtıbî’nin dediği gibi:

"Hükmü terk etmek, maslahatı bozar ve toplumu ifsad eder."

Bireysel Sorumluluk: Her Müslüman, Allah’ın hükümlerini öğrenmeli ve hayatına uygulamalıdır.

Toplumsal Bilinç: İslâmî hükümlerin sosyal ve siyasi alanda uygulanması için çaba gösterilmelidir.

Âlimlere Başvuru: Hükümlerin anlaşılmasında Ehl-i Sünnet âlimlerinin eserlerine müracaat edilmelidir.

11- Allah'ın Hükmü İle Hükmetmeme Tarihte Üç Şekilde Görülmüştür.

A) Dört Reşit halifeler dönemi: Bu dönemde büyük-küçük ilahi hükümler açısından tam hüküm söz konusudur.

B)  Emeviler, Abbasiler ve Osmanlılar dönemi: Bu dönemlerde genel anlamda Allahın hükmü ile hüküm söz konusu olmuş ama muayyen hükümlerde bir Kadı rüşvet yada akrabalık bağlarından dolayı zina yada hırsızlık gibi Allahın hükmü ile hükmetmeyerek belli bir meselede delilleri örtbas etmesidir. Dolayısıyla İslam tarihinde Harici ve Mu'tezile genelde Allah'ın hükümüyle hükmeden bir Kadı'nın belli mücerret bir mesele konusunda rüşvet ya da akrabalık asabiyeti karşılığında cezanın delillerini örtbas ederek hakla hükmetmemesi sebebiyle Ali radıyallahu anh’ı yönetimini, Emevileri ve Abbasileri tekfir etmişlerdir.

C) İdeolojik dönemler: Bu Moğolların istila dönemi ve Cumhuriyet döneminde birinci ve ikinci dönemin aksine islam şeriatine hiç bir şekilde hüküm yetkisi tanımayarak ilahi yasalara alternatif ve zıt ideolojik hükümlerin tatbik edildiği dönemdir.

Konumuz ile ilgili olan Moğol ve Cumhuriyyet dönemini ilgilendiren ve Allahın hükmü ile hükmetmeyen kimserin durumudur. Cehmiyenin Sofi civcivleri ikinci meseleyi maalesef üçüncü meseleyle karıştırarak Allahın hükmü ile hiç hükmetmeyen kimselere müslüman ismini vermişlerdir. Dolayısıyla sırayla  bu üç dönem;

Birinci dönem; Raşit halifeler dönemidir bu yönüyle onlar en ihlas, takva ve Allahtan en çok korkan kimseler olmaları hasebiyle takve ehlidirler.

İkinci dönem; Genel olarak ilahi yasalar ile hükmeden ama rüşvet yada akrabalık sebebiyle muayyen bir hükmün delilleri örtbas eden kadı günahkar yada küçük küfür işlemesi konusunda icmanın olması.

Üçüncü dönem; Moğol ve Laik Cumhuriyyet dönemi, bu mutlak anlamda Allahın tüm yasalarını hiçe sayarak tüm kural, yasa, prensip ve hayat programı ile küfre ve şirke iktidar verilmesidir, ki bu sahibini icma ile kafir yapar.

Konumuzu gereği olarak ele alacağımız dönem hiç bir şekilde Allahın hükmü ile hükmetmeyen üçüncü dönem olan ideolojik dönem olacaktır.

İdeolojik dönem olan ve Allahın hükmü ile hükmetmeyen Moğol ve çağın Laiklerinin kafir olduklarını kitap, sünnet ve alimlerin kavilleriyle ispatlamaya çalışacağız. Tevfik Allahtandır. Tabi bu dönemin anlaşılması için Allahın hükmüyle hükmetmeyenler kafirdir, görüşünü kimler ve kimlere yapıldığını irdeliyecek ve sonra konumuzu tamamlayacağız.

Harici ve Mu’tezilenin Tekfir Ettiği İkinci Dönem;

Bu dönemlerde Hariciler ve Mu’teziler Allah'ın hükmüyle hükmedilen bir yerde eğer Kadı hırsızlık ya da zina gibi bir mesele konusunda rüşvet ya da akrabalık bağından dolayı sabit olan bir delili gizlemelerinden dolayı tekfir ederek onların kafir olduğunu söylediler. İşte bu sebeple İbni Abbas'ın ‘’Kufr Dune Kufr’' sözü ise bu kimseler söylenmişken, bizim Sofiler o vakıa ile bugünkü vakıayı birbirlerine karıştırmışlardır. İbn Abbas Haricilere cevap olarak; O günün islam devletinde Kadı olan ve mutlak olarak Allah'ın hükmüyle hükmederken bir meselede akrabalık yada rüşvet sebebiyle hırsızlığın yada zinanın delillerini gizlemesi ya da onu örtbas etmesi onun büyük kafir olmadığını onun küçük kafir olduğunu söylemek için haricilere söylenmiş bir sözdür.

Müfessirler;

İşte bu nakilleri baktığımızda birçok müfessir Maide: 44 ayetin tefsir ederken bu bağlamda tefsir etmiştir. Yani Allah'ın hükmüyle genel olarak hükmeden bir Kadı'nın muayen bir meselede akrabalık ya da rüşvet sebebiyle bir meseleyi gizlemesinden dolayı bunun büyük kafir olmadığını küçük kafir olduğunu anlatarak İbni Abbas'tan nakil yapmışlardır. Zaten bu nakilleri yapana bütün müfessirler islam devletininde yaşayan kimselerdir.

Bugünün cağdaş Cehmiye’ler bu meseleyi birbirine karıştırmaları ve bu mesele arasındaki farkı görememe sebebiyle o gün Allah'ın hükmüyle hükmedilen ama küçük bir meseleden dolayı Allah'ın hükmüyle hükmetmeyen küçük küfür ismini veren İbni Abbas’ın bu sözünü tamamıyla hiçbir şekilde Allah'ın hükmü ile hükmetmeyen, Allah'ın hükümlerine zıt ve alternatif yasalar ve kanunları getiren şirke, küfre iktidar ve egemenlik veren Allah'ın haramını helal, helallerini haram eden, Müslümanları ideolojik dinleri dayatarak Müslümanları kafir ve müşrik yapan bu yöneticilere bu ''Küçük Küfürdür’' demek suretiyle Allahın ayetlerini tahrif etme ve tağuta ibadetin yolunu açmış oldular.

O dönemin vakıasıyla bu dönemin vakıası arasında vadiler var ve tamamen birbirine zıttır. Çünkü o dönem Allah'ın hükmünü hükmediliyordu, mutlak anlamda İslam devleti ve İslam hükümeti vardı. Bugün ne İslam devleti ne İslam hükümeti ne İslam kanunlarına dair hiçbir şey yok ve bir bütün olarak ilahi yasaları altetnatif ve zıt yasalar konulmakta. Nitekim günümüz modern yöneticileri birçok yönüyle küfre düşmüşken onlar birçok şeyi göz ardı ederek Müslüman ismini vermeye çalışıyorlar. Nitekim;

Ümmet icma ile Hristyanların yasalarını ya da Yahudilerin kanunlarını getirip hükmeden kimseye kafir ismini vermiştir. İslami şeriatını inkar etmezse, yalanlamasa, namaz da kılsa, oruç tutulsa ve zekat verse ümmet icma ile bu kimselere kafir demiştir. Dolayısıyla Yahudi ve Hristiyanların dinleriyle, kanunlarıyla ve yasalarıyla yönetmenin küfür olduğu konusu icma var iken bundan daha kötü heva heves ürünü olan tamamı ile müşrik toplumlara ait ilahi yasalara alternatıf ve zıt kanunlar ve yasalar küfür olmaz mı? İşte bugün Cehmiye'nin mirascıları Yahudilerin hükmüyle hükmedersen kafirsin, Hristiyanların hükmüyle hükmedersen kafirsin ama insan uydurması heva hevese ürünü hükümlerle hükmedersen kafir olmazsın diyorlar. Bu nasıl bir kıyas? Bu nasıl bir akide? Bu nasıl bir anlayıştır? Bunu anlamak gerçekten çok zor.

Ehli Sünnet'in İcmasıyla İdeolojilerle Hükmetmek Sahibini Kafir Yapar.

Haramı helal etmek küfürdür.

Şer’i engel olmaksızın küfür sözü ve fiili işleyenler küfür işlemiştir.

Allah’ın hükmüyle mücerret olarak hükmetmemek küfürdür.

Allah'ın hükmü dışından başka hükümlerle hükmetmek yine küfürdür.

Allah'ın yasalarını alternatif zıt kanunları razı olmak küfürdür.

İdeolojik yasaları insanlara dayatmak küfürdür.

Bu ideoloji yasaları övmek ve ona davet etmek yine küfürdür.

Dolayısıyla birçok yönüyle tekfire muhattap olan bu insanları kurtarma girişiminde bulunan bu sofiler hiç şüphesiz Ehl-i Sünnetin pak usul ilmini birbirine karıştırmış ve meseleyi bulandırarak toplumu saptırarak tağutlara ibadetin yolunu açmıştır

Kaynakça ve Temel Referanslar:

- İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî (Hadis Şerhi).

- Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi.

- Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletühû.

- Ali el-Kārî, Şerhu’l-Fıkhı’l-Ekber.

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *