Tevhid Dersine Giriş
Tevhid Dersine Giriş
Gürsel Gürbüz
Tevhid (التوحيد), Arapça “و-ح-د” kökünden gelir. Bu kök, birlemek, tek yapmak, bir olduğunu kabul etmek anlamındadır.
Fiil olarak “وَحَّدَ يُوَحِّدُ تَوْحِيدًا” şeklinde gelir; anlamı: birlemek, bir ve tek kabul etmek, tek olduğunu ilan etmektir.
Tevhid’in Istılahî (Terim) Anlamı
Allah'ın isimlerinde, sıfatlarında, fiillerinde ve onun ilahi ve rabbani özelliklerini hiç bir kula, sisteme, kurum ve kuruluşlara vermeden ve ortak koşmadan Allah'a ibadet etmek, itaat etmek ve teslim olmayı ifade eden bir kulluk bilincidir.
1- Tarih boyunca bütün Nebi ve Resuller;
insanları ‘'La ilahe illallah’’a, Allah'ı sosyal, siyasi, ekonomi, yasama, kanun koyma, ahlaki, yönetim ve bir yaşam program olarak birlemeye, muhattap almaya, itaate, teslim olmaya ve kul olmaya davet etmiştir. ''La ilahe illallah'' daveti tüm Nebi ve Resullerin taşıdığı ve buna karşı çıkan her türlü Tağut’i ve onun kabine üyeleri ve yöneticileri konumunda olan Mele takımına bir isyan, muhalefet, red, inkar ve direniş sloganıdır. Çünkü Tevhid yeryüzünde ilkel ya da modern açısından Nemrutlaşmış ve Firavunlaşmış olan yönetimlerin ideolojilerini sosyal, siyasi, ekonomik, kanun ve yasa gibi tüm değer yargılananı reddederek Rabbani sistemin hayata egemen olması için verildiği bir mücadeledir.
Tevhid sisteminin rabbi Allah iken, şirk/küfür sistemlerinin yöneticileri ve dayatmacıları Tağutlardır. Çünkü Tevhid Allah'ın birliğini, onun kanunları, yasaları ve hükümlerini egemen olmasını ihtiva ederken, şirk ise yeryüzünde Allah'ın ilahi haklarını gasp eden tağutları temsil eder. Tağutlar yeryüzünde şirk ve küfür sistemleri ile Allah'ın kullarını kendisine kul ve ibadet etmeye zorlayan kimselerdir. Onlar siyasi, politik, ekonomik ve sosyolojik olarak her alanda Allah'ın ilahi özelliğini gasp eden yapay tanrılardır. Bu sebeple Allah Tevhid-i öncelemiş ve Nebisine bunu emretmiştir. Nitekim, Allah Resulü Ashâb-ından Muaz'ı Yemen’e vali olarak gönderirken ilk önce tevhide davet etmesini emretmiştir. Nitekim;
فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ
Bil ki şüphesiz, Allah’tan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (47/Muhammed, 19)
2- Selef Alimleri Tevhidi Üç Ana Başlıkta Açıklar;
Tevhîdü’r-Rubûbiyye: Bu Allah’ın irade ve filleri ile ilgilidir. Nitekim;
Allah’ı yaratıcı, yaşatıcı, rızık verici, öldürücü, diriltici ve yönetici olarak tek kabul etmek.
Tevhîdü’l-Ulûhiyye/İbadet Tevhidi: Bu ise kulların kendi irade ve fiilerinde itaati, teslimiyeti ve yol göstericiliğinde onun emir ve farzlarını yerine getirmekle olur. İbadetin sadece Allah’a yapılması, O’ndan başkasına dua, adak, kurban, tevekkül, yardım talebi gibi ibadetlerin yöneltilmemesi.
Tevhîdü’l-Esma ve’s-Sıfât: Allah’ın isim ve sıfatlarında benzeri olmadığını kabul etmek; inkâr etmemek, tahrif etmemek, teşbih/temsile gitmemek. Başka bir ifade ile bu Allah’ın ilahi özelliklerini ihtiva eder.
Dünya üzerinde Allah’a tam bir teslimiyetin kaçınılmaz sonucu olan tevhid, her yönüyle hayatı kuşatmalı. Eğer hala Allah’tan başkasına güveniyor, O’nun koymadığı hükümlere riayet ediyorsanız, dikkat edin! Bu, imanınızın tehlikeye girmesidir. İman sadece dilde değil, hayatın her anında bir teslimiyettir. Şirkten kaçınmak, Allah’tan başkasına kulluk etmemek ve sadece O’na ibadet etmek zorunludur. Bu bir tebliğdir, bir hayat davasıdır; başka bir yol yoktur.
3- Kur’an Baştan Sona Tevhid’i Gündeme Getirir;
İnsanlar şirke ve küfre düşmemesi ve başka varlıkları ilah ve rab edinmesinler diye Kur'an baştan sona Fatiha suresinden tutun son sure olan Nas suresine kadar tevhidin üç ruknü olan Rububiyet Tevhidi, Uluhiyet/İbadetTevhidi ve İsim ve Sıfat Tevhidini her süre her ayette ısrarla gündeme getirilir. Cünkü tevhidin bu üç kısmı dinin asılları ve sahabini müslüman yapan bilmesi ve kendisi ile amel edilmesi zaruri olan ilahi öğretilerdir. Bu rukunlarda cehalet, tevil, gaflet ve taklid asla caiz değildir. Misal;
Fatiha süresinde Rububiyet tevhidi;
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
İsim ve Sıfat Tevhidi;
اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ
(O,) Er-Rahmân ve Er-Rahîm’dir.
Uluhiyet Tevhidi;
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ
Biz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.
Nas suresinde Tevhid;
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ
De ki: “İnsanların Rabbine sığınırım.”
مَلِكِ النَّاسِۙ
“İnsanların Meliki’ne.”
اِلٰهِ النَّاسِۙ
“İnsanların ilahına.”
Kur’an‘ın hangi ayet ve sürelerini okursanız orada Allah'ın rububiyet, uluhiyet ve isim ve sıfat tevhidi ile tanışacaksınız. Kitabın indirilmesi tevhit olmakla beraber aynı süre ve ayetlerde tevhidin zıttı olan şirk, küfür ve bunlara iktidar ve egemenlik veren tağutlar söz konusu olmuştur.
Dolayısıyla kur'anın indirilmesi ve Resullerin gönderilmesinin temel amacı sadece tevhidin bilinmesi, kulların Allaha ibadeti has kılması ve ona zıt olan tüm şirk, küfür ve tağuti zorbaların red edilmesi içindir.
4- Bütün Nebi ve Resüllerin Ortak Daveti Tevhid’tir.
Bu sebeple Allah rahmetinin gereği yeryüzünde insanlar Allah'ın rızasına, cennetine ulaşsın küfre, şirke düşmesin, kullara kul olmasın, hayatlarında sömürü, zulüm, ve adaletsizlik olmasın insanlar huzur, güven, hak ve hakikatler bağlamında bir hayat yaşasın diye ardı ardına Nebi ve Resuller göndermiştir. Nitekim Resullerin ilki olan Nuh aleyhisselam;
لَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Andolsun ki, Nuh’u kavmine (peygamber olarak) yolladık. Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilahınız yoktur. Şüphesiz ki ben, sizler için o büyük günün azabından korkmaktayım.” (A'râf, 59)
Âdem aleyhi selam’dan sonra insan nesli çoğaldı. Yeryüzü imar edildi. İdris (a.s)'dan sonra da insanlar, onun şeriatına uyarak ibadet ediyor ve salih alimlerin çizgisinden yürümeye özen gösteriyorlardı. Sevip uydukları bu salih kimseler vefat ettiklerinde üzüldüler. Şeytan, sevdikleri bu salih kişileri hatırlatmak bahanesiyle onlara, bu kişilerin heykelini dikmeyi telkin etti. İlk defa put diken bu nesil, onlara tapınmamışlar, ibadet edip, şirk koşanlardan olmamışlardı. Ancak bunların peşinden gelen nesiller zamanla bu heykellerin birer ilah olduğuna, hayır ve şerrin sahibi olduklarına inanmaya başlamışlardı. Böylece yeryüzünde ilk defa, tevhid akidesinden sapılmış ve insanlar, Allah'tan başka ilâhlar edinerek, O'na şirk koşmaya başlamışlardı. Hz. Nûh(a.s) kavminin tapındığı putların her biri, zamanın salih âlimleri idi. Kur'an-ı Kerim'de zikredildiğine göre her birinin adı vardı: “...Ved, Suva, Yağûs, Yeûk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin" dediler (Nûh, 23).
Putları diken bu ilk neslin vebali oldukça büyüktür. Zira onlar, bu putları dikmekle bir sonraki neslin putperest olmasına ve Allah'a şirk koşmaya kötü bir çığır açılmasına sebep olmuşlardır.
İbn Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet edilmektedir: “Adem ile Nûh arasında on asır vardır. Bu zaman zarfında insanların hepsi İslam üzere idiler.” (İbn Sa'd et-Tabakât, I, 42) buyrulmuştur.
Nuh kavmi’nin en temel şirki o günlerde Kur’anın zikrettiği bu beş salih kullar öldükten sonra ve ilim yok olunca şeytan insan suretinde gelerek ya da onlara fısıldayarak ilk önce resimleri sonra heykelleri yapmak suretiyle şirkin önünü açtılar tabii ilahi öğretiler konusundaki ilim unutulunca artık Allah'a yapılması gereken dua ibadeti onlara yapılıyor, Allah'a yapılması gereken sığınma ibadeti onlara yapabiliyor, Allah'a yapılması gereken fayda, zarar, ümit, korku, yardım ve benzeri ibadetler Allah dışında bu salih kullara yapılarak şirke düştüler. Onlar bu salih kimselerin putlarını her yerde dikerek Allah hakkı olan ibadet çeşitlerine bu kimselere vererek şirkin karanlığına gömüldüler.
Aynı bugün modern sofi yada tasavvuf ehlinin düştüğü gibi. Nitekim onlar da evliya, şeyh, salih kul ve Allah dostu olan kimseleri ilah makamına oturtmuş maalesef Allah'a ait olan ilahi ve rabbani özellikleri bu kimselere vererek Allah'la beraber bu kimselere ibadet ediyorlar. Gaybı yalnız Allah bilmesi gerekirken artık onların şeyhleri de haşa gaybı biliyor, Allah'a ait olan ve ona yapılması gereken dua, sığınma, yardım, fayda, zarar, ümit ve korku gibi ibadet çeşitlerini Allah'la beraber bu kimseleri yaparak Allah'a ortak koşarak büyük zülme sebep oldular. Onlar mezar başlarında bu evliya yada şehy olarak isimlendirdikleri kimselere dua talebini Allaha değil onlara sunar ve duaların icabet edilmesini onlardan isterler halbuki bu ancak Allah’a yapılması gereken ibadet çeşitleri idi. Onlar bela ve müsibetlerde Allaha değil bu kimselere sığınırlar, medet ya gavs himmet ya filan diyerek Allaha yapılması gereken ibadetleri bu kimselere yapmaktalar. Allah dışında yapay tanrılara bu ilahi özellikleri vererek Allah'a ortak koştular. İlkel cahiliye ile bugünün modern cahiliye arasında değişen hiçbir şey yok, zaman, mekan ve insanlık değişse de inanç, düşünce, sapma ve şirk çeşitleri değişmiyor.
وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًاۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ
Ve Semud Kavmi'ne de kardeşleri Salih’i (peygamber olarak yolladık). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk/ibadet edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilahınız yoktur. (A'râf, 73)
Semud Kavmi diğer kavimler gibi puta tapmakla beraber onlar siyasi, ekonomik, sosyolojik, ahlaki ve eğitim açısından haddi aşmış ve alemlerin rabbi olan Allah'a ortakları koşuyorlardı. Kendilerini seçkin bir topluluk olarak görüyorlar, nasihat, uyarı ve tebliğe karşı inatla baş kaldırmışlardı, onlar mal, mülk, makam, bahçeler, pınarlar, ekinler ve benzer açıdan dünyaya çakılmış ahireti unutmuşlardı. Onlar kendilerine verilen nimetlere karşı nankörlük, azgınlık göstermiş, şımarmış ve israf'da birbiriyle yarışıyorlardı. Onlar bozgunculuk, fitne, ahlaksızlık, zulüm ve kötülüğe sebep oluyorlardı. Onlar Allah'a iman eden mü'minlere eza, zorluk ve her türlü kötülüğe sebep oluyorlardı. Onlar kendi aralarında kutuplaşmış ve ülke yönetimini Kur'an'ın ifadesi ile 9 kişilik bir çete ya da 9 çete bulunduran bir kavim idi. Onlar bu çetelerle sosyal, siyasi, ekonomik, sanat kültürel, yasama, hükmetme ve birçok meselede bu 9 çete tarafında yönetilerek zulmün, küfrün ve şirkin her türlüsü yapılıyor ve insanalara dayatıyorladı. Ne acı bir şey bir zamanlar hidayet ve tevhid üzere olan bu kavim şirk ve delalete sapıyor. Ne acı bir şey onlar Allah'a ortak koşup putlara tapıyorlar, Allahın resulün muhalefet ediyor ve inkar ediyorlar. Onlar kayadan bir deve çıkmasını bu devenin de gebe olmasını isteyecekler böyle bir mucize ile ancak iman edeceklerini söyleyecekler ama ne zamanki bu mucize gerçekleştiğinde inkar edip Allah'ın mucizesi olan deveyi öldürecekler. Bugün'de 21’nci yüzyılın modern çağında kendilerini islam'a nispet eden ve İslam coğrafyasında Semud Kavmi'nin taşıdığı aynı özellikler yok mu? Sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki, akidevi ve bir yaşam program olarak ilahi öğretilere muhalefet etmiyor muyuz? Bugün ilahi prensip ve onun rabbani kriterlerlerden yüz çevirmiyor muyuz? Bozgunculuk, inat, dinden yüz çevirme ve Allah'ın hükmü ile hükmetmeyen, küfre ve şirke iktitdar veren modern çetelere yardım, destek, övgü ve iktidara taşımıyor muyuz? Allah'a nankörlük, isyan ve azgınlık yapmıyor muyuz? Yeryüzüne mala, mülke, makama, ihaleye ve paraya çakılarak ahireti unutmadık mı?
وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُودًاۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ
Âd Kavmi'ne de kardeşleri Hud’u (peygamber olarak yolladık). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilahınız yoktur. Korkup sakınmayacak mısınız?” (A'râf, 65)
Ad kavmine gelince bu kavimde diğer önceki Kavimler gibi aynı özellikleri taşıyor Allah'a isyan, küfre, şirke iktidar, haram, zulüm ve bozgunculuk onların hayatlarında vazgeçilmez idi. Onlar Allah'ın Resulü olan Hud aleyhisselam'i beyinsizlikle suçluyor ve mü'minleri yalancılıklarla itham ediyorlardı. Onlar Allah'tan başkalarına kulluk ederken atalarına tapmakta iken ve kendi ideolojik dinleri boyundurluğunda bir hayat yaşarken, Allah'ın resulü Hud aleyhisselam onları Tevhide Davet ediyordu. Onlar Allah'ın hiçbir delil indirmediği sadece atalarının isimleri ile taktırdıkları ideolojik dinlere ve ideolojik yasalara iman edip böyle bir hayat sürüyorlardı. Ne zaman ki Hud aleyhisselam onları ilahi yasalara ve rabbani nizama davet ettiklerinde onlar bize açık bir mucize getirsen de biz atalarımızın ideolojik dini üzereyiz dediler, aynı bugün olduğu gibi. Kendilerini İslam'a nispet edenler bugün atalarının isimlendirdiği demokrasi ve laik gibi ideolojik dinlere ibadet ve kulluk ettiklerini görürsün, onlara gelin ilahi yasalara göre bir hayat yaşayın dendiğinde onların ilahi öğretilerden yüz çevirip atalarını izinde ideolojik dinlere kul-köle olduklarını görüyoruz.
وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْبًاۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ
Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (göndermiştik). Demişti ki: “Ey Kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin. Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) bir ilahınız yoktur. (Hûd, 84)
Rabbimiz tarih boyunca Nebi ve Resulleri işte bu azgın kavimlere göndermişti. Semud kavmine de Resul olarak Şuayb aleyhisselam gitmişti onlar da aynı küfrü, aynı şirki ve aynı zulme sebep olan bu kavimler bir çok azap çeşiti ile karşı karşya gelmiştir. Nitekim Kur'an'ın ifadesiyle alçaltan bir azap, öfke dolu bir azap, kökünü kesen bir azap, ahır ve ćetin olan bir azap, lanetli olan bir azap, korkunç sesli bir azap, çer çöp haline getiren azap, dondurucu ve sürekli rüzgar ileten azap, elem verici bir azap, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seren bir azap, kasıp kavuran bir fırtına gibi gelen azap ve içi boş hurma kütükleri gibi gelen bir azap gibi birçok azaplarla bu Kavimler helak oldular.
5- İlk Davetin Temeli: Tevhid
İslâm’a davet, bir yaşam biçimi sunmak ve insanları gerçek özgürlüğe yönlendirmek demektir. Bu davetin ilk ve en önemli aşaması ise tevhiddir. Lâ ilâhe illallah—Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur sözü, yalnızca bir inanç değil, toplumları yönlendiren, insanları Allah’a teslim eden bir yaşam programıdır.
Tevhid, her şeyin merkezidir. Peygamberler, tarih boyunca insanları Allah’ın egemenliğine ve birliğine davet etmişlerdir. Allah’a ibadet etmenin ve O’na itaat etmenin ne kadar önemli olduğunu anlatan ilk mesaj, tevhid olmuştur. Tevhidin dışındaki her şey, insanı şaşkınlığa, ayrılığa ve bir türlü huzura kavuşamamaya iter. Çünkü insanın yaratılış amacı, sadece Allah’a kulluk etmektir.
إِنَّكَ تأْتي قَوْمًا منْ أَهْلِ الكتاب ، فَادْعُهُمْ إِلى شَهَادةِ أَنْ لا إِله إِلاَّ اللَّه ، وأَنِّي رسولُ اللَّه
“Muhakkak ki sen Ehl-i kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah’ın Resulü olduğuma şehâdet etmeye davet et. (Buhârî)
Evet, ilk davetimiz tevhid olmalıdır. Namaz, oruç, zekât ve diğer ibadetler önemlidir, ancak bunlar tevhidin tezatında var olamaz. Tevhid, ibadetin temelidir. Allah’a yönelmeyen, O’na teslim olmayan bir hayat, boştur, geçicidir ve huzursuzdur. Eğer insan, Allah’ın egemenliğini kabul etmezse, ibadetleri sadece bir alışkanlık haline gelir, derinlikten uzak olur.
Eğer bir davetçi, Allah’ın egemenliğini kabul etmeden başkalarına davet yapıyorsa, bu davet eksiktir, zayıftır. İnsanlara doğruyu göstermek için önce doğruyu kendimizde bulmalıyız. Allah’ın egemenliği her yönüyle hayatımıza sirayet etmedikçe, davetimiz gerçek anlamını bulmaz.
6- Tevhid'te Cehalet Mazeret Değildir;
Tevhid dinin asıllarıdır ve bu konuda taklit, cehalet, gaflet, tevil ve dinden yüz çevirme başka bir ifade ile Kur'an'ı okumadan ve amel etmeden Kur'an'a inanmak, İslam'ı tanımadan İslam'a inanmak, Allah'ın ilahi özellikleri tanınmadan Allah'a inanmak ya da Rasulullah aleyhisselam'ı tanınmadan Rasulullah'a iman etmenin insana kazandıracak hiçbir şeyi yoktur. Nasıl ki hasta olan bir kimse doktordan iyileşmesi için reçeteye uyması ve o reçeteye göre amel etmesi gerekiyorsa, aynı şekilde inandığı ilahi değerlere inanmakla yetmez onunla amel etmeyi de gerektirir. İnsanların birçokları kalpleri ile tasdik ederler ama cehaleti olmayan bir mazeretle inandıkları Allah’ı, Kur’an'ı, İslam'ı ve Resulullah aleyhissalatu vessellemi eylemleriyle, söylemleriyle, düşüncesiyle, fikir ve hayatlarıyla yalanlar, inkar eder, muhatap almaz, sınırlandırma getirir ve hayatını tamamıyla ideolojik verilere göre ikame ederler sonra utanmadan Müslümanlık iddiasıni taşırlar işte bu tek kelime ile batıl bir iddiadır.
Nitekim tarih boyunca tüm nebi ve resullerin kendileriyle muhatap olduğu kavimler aynı bugün modern cahiliyenin düştüğü yanlışa düşerek kendilerinden önceki Nebi ve Resulleri tasdik ettikleri halde maalesef Allah'a şirk koşmadan inanmıyorlardı.
Sonuç Olarak;
Tevhid daveti, her Müslümanın ilk önceliği olmalıdır. Çünkü insanın kurtuluşu, yalnızca Allah’a kulluk etmekle mümkündür. Diğer ibadetler bu tevhidin bir yansımasıdır. Eğer insanlar tevhidi anlamazlarsa, namaz, oruç, zekât gibi ibadetler de sadece şekli kalır. İlim ve hikmet gereği, önce Allah’a yönelmeliyiz, ardından her şey yerli yerine oturur.
BİR CEVAP YAZ