Mutabakat, Tazammun ve İltizam Açısından Lafızların Delalet Yolları
Mutabakat, Tazammun ve İltizam Açısından Lafızların Delalet Yolları
Bir mananın anlaşılması tam, eksik, sınırlı ve benzeri şekilde gelen lafızların delalet ettiği manaların yöntemleri vardır. Bu sebeple lafızların hangi manaya geldiklerini en güzel şekilde öğrenme yolu lafızların delalet yollarını bilmekten geçer. Başka bir ifade ile lafızların delalet yollarını bilmek, Arap dilinde lafızların ne manaya geldiklerini ve en güzel şekilde öğrenmenin yolu bu lafızların manaları üzerinde hangi tür delaletle delalet ettiğini öğrenmekten geçer. Nitekim;
İbni Teymiye mecmuu’l fetava'da: Lafızların delalet yollarını açıklamış ve bu yönü ile bu lafızların delalet yolları dinin asıllarında, şeriatın vaciplerinde, muamelatta ve hayatın her konusunda kişi için bir hüccet/delil oluşu olmakla beraber, bu yöntemle lafzın delalet yollarıyla açıklanabilceğini ifade etmiştir. Misal;
Kur'an-ı Kerim'de gelen ayetlerin bir kısmı kat-i bir kısmı zanni diğer bir kız mı müteşabih’dir. İşte bu sebeple bu hükümlerin lafızlar üzerinde ya da mana üzerinde anlaşılabilir yönü ile delalet yolları vardır. Kimisi tam anlaşılır, kimisi cüzisınırlı anlaşılır ve kimisi ise dolaylı olarak anlaşılmaya sebeptir.
İşte bu sebeple lafızların delalet yollarını bilmek usul ilminin gereklerindendir. Çünkü insanlara hüccetin ikame edilmesi, hakkın insanları da sabit olması ve meselenin ne kadar anlaşıla bilir olması bunu gerekli kılar.
Delalet Yolları Üç Türlüdür.
Mutabakat, Tazammun ve İltizam
1- Mutabakat Delaleti;
Lafzın uyumlu olduğu mana anlamına gelir. Lafzın tamamı ile her yönüyle eksiksiz tam delalet etmesi demektir. Dolayısıyla kendisi için kurulduğu manayı külli ve kapsamlı bir şekilde tanıtmak anlamındadır.
Başka bir ifade ile bu uyum, anlaşılır ve uygun şeklinde tanımlanır. Bu sebeple mutabakat delaleti dediğimiz lafız külli anlaşılır, herkes tarafından bilinen bir hususu itibar eder, soruya, kafa karmaşıklığına ya da bilinçsizliğe kapalı olup açık ve nettir.
Misal: İnsan ile ilgili külli manayı en güzel şekilde kapsamlı bir şekilde anlatmasıdır. Akıllı olması ve canlı olması özellikleri gibi.
İbni Teymiye şöyle der: Delaleti mutabakat kullanılan bir lafzın kullanıcının kast ettiği manaların tamamına delalet etmesidir.
Lafzı telaffuz eden kişinin lafzın ifade ettiği mahiyette külli ve kapsamlı delalet etmesine kastederek telaffuz etmesi bütüncül ve kuşatıcı delalet olarak da diyebiliriz. Misal;
فدلالة المطابقة هي دلالة اللفظ على جميع المعنى الذي عناه المتكلم
Delalet mutabakatı kullanılan bir lafzın kullanıcının kast ettiği manaların tamamına delalet etmesidir. (Der'u Taaruz 12/10)
Dolayısıyla mutabakat delaleti gelen lafsızların manaları anlaşılırlığında bir problem, bir eksik ve sınırlama olmadığı külli/tüme varım, kesin ve net açıklamalarda bulunur.
2- Delaleti Tazammun;
Buradaki delalet lafzı sadece lafzın ya da manaların bir kısmını delalet eder. Başka bir ifade ile gelen lafız ya da mananın içerdiği konuların bir kısmını, bir cüzünü ya da konunun bir bölümünü açıklayan durumdur.
Dolayısıyla gelen lafız ya da mana delaleti mutabakat gibi değil tazammum mananın bir bölümünü, bir cüz yada onu bir yönünü ele alır ve külli olmayıp sınırlı anlam vardır. Misal;
İnsan ile ilgili tüm sıfatları açıklamayan cüzi ve sınırlı sıfatlar ihtiva etmesidir yani insanın canlı oluşunu söylemesi yani kısmı özelliğine delalet eden lafızlar manasındadır.
İbni Teymiye şöyle der: Delaleti tazammun söz konusu olmaksızın kullanılırken içerdiği bazı kismi manalara delalet etmesidir.
Buradaki lafız telaffuzu eden kişinin lafzın ifade ettiği mahiyetin bazı cüz ve unsurlarını bir kısmına delalet etmesi söz konusudur.
Nitekim İbni Teymiye;
ودلالة التضمن دلالة اللفظ على ما هو داخل في ذلك المعنى
Bunun anlamı söz konusu lafzın kullanılırken içerdiği bazı manalara delalet etmesidir. (Der'u Taaruz 12/10)
3- Delaleti İltizam;
Bu kullanılan lafsın iltizam ettiği mananın niyetin farklı şeylere delalet etmesidir.
Bir lafız ki aslen manasında olmayan harici bir takım zorunlu lazımlara delalet ediyor. Yani insan lafzının ilim öğrenme kabiliyetine delalet etmesi gibi. Halbuki insan aslında canlı ve akıllı varlık olan biriydi ama bu manada onun ilim öğrenme aşamasında onun kabiliyetini içermemektedir.
Dolayısıyla buradaki mana lafzı kullanırken manasının dışındaki akli lazımlarına delaletini kast etmesidir. Söz konusu mananın aslın dışında bir şey olduğunu söylemiştik yani mananın dışında olan söylediği sözün mananın dışında başka bir şeyi kast etmesidir.
Dolayısıyla bir kimse lafız kullanırken mana dışındaki şeylerin delalet etmesidir.
Mutabakat, Tazammun ve İltizam’ın Hükmü Nedir?
Bu delalet yollarıiçerisinde ister dinin asıllarında olsun ister şeriatın vaciplerinde olsun ister söyleyen ister dinleyen olsun delalet-i mutabakat ve delalet-i tazammun insanların kendisiyle sorumlu olduğu ve amel etmesi zorunlu olan lafızlardır. Bu meselede taklit, tevil, tahif ve hata asla kabul edilmez. Misal;
Bir kimse ''la ilahe illallah'' dese sonra eylem ve söylemlerinde bu manaya muhalif, tutum ve davranışlarda bulunur şirk sözü ve küfür amelide bulunursa işte bu kimse bu iki delalet yöntemi sebebiyle asla mazeret sahibi olarak görülmez.
İltizam dediğimiz delalet telaffuzları ise Mutabakat ve Tazammun gibi değildir. Çünkü bu mesele mananın aslen dışında bir şey olduğu içindir.
Dolayısıyla iltizam delaleti mananın dışında olan ilk etapta anlaşılmayan unsurlardır. Bir kimseye hüccet ikame edildiğinde iltizam delaleti söz konusu olduğunda bu kimse hüccet ikame edilmiş sayılmaz, çünkü onun anlamasını sağlayacak olan mutabakat ya da tazammun söz konusu olması gerekir.
Dolayısıyla ilk etapta mananın dışında olması sebebiyle iltizam delalet yönü olan lafızlar ilk etapta mazeret, kusur ve hata olarak kabul edilir. Çünkü insanların zeka, anlayış, akıl, düşünce ve kavrama gibi özellikleri birbirinden farklıdır. İşte bu sebeple ilk etapta bu kimse mazeret sahibi olarak görülür. Dolayısıyla İslam sarihaçık, net, zanni olmayan, müphem olmayan ve tamamıyla herkes tarafından bilinen şeylerden mesul tutar.
Mutabakat delaleti delalet ettiği mananın açık ve kat-i yönünü temsil eder. Bu sebeple ister dinin asıllarında ister şeriatın vaciplerinde olsun Mutabakat akidevi, sosyal, siyasi, ekonomik, ahlakı ve bir yaşam program olarak insanlar mutabaka delaletinden sorumludurlar ve mazeret söz konusu olamaz. İşte bu sebeple mutabakat delaleti dinin asıllarında ve şeriatın vaciplerinde Darü'l İslam'da meselenin anlaşılması sebebiyle asla taklit, cehalet ve tevil söz konusu olamaz. Çünkü bu mesela kesin meselelerdendir. Misal: Allah'ın birliği, ahiretin varlığı, cennet, cehennem, melek ya da şeriatın vaciplerindeki Allah'ın helal ve haram yasaları namaz, oruç, zekat, içkı ve kumar gibi hükümler konusunda herkes sorumludur.
Delaleti Tazammuna gelince bu mesele yine ifade ettiğimiz gibi mananın mahiyetinin bazı cüz, unsur, sınırlı bir kısmı, bir bölümünü delalet ettiği telaffuzdur. Misal: Dinin asıllarında Allah’a, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman etmek mutabakat delaleti iken bu meselelerde ister dinin asıllarında olsun ister şeriatın vaciplerindeki detay dediğimiz meselelerde ise tazammun delaleti söz konusudur ve kişi ilk etapta bunu anlamadığı için ya da yanlış bildiği için ya da inkar ettiği için hemen tekfir edilmez. Misal: Bir kimse Miraç hadisesine inkar etmesi yada Allah'ın cennette görülebiceğini inkar etmesi her ne kadar bu mesele kati ve küfür olsada inkar konumunda olan bu kimseler kendilerine hüccet ikame edilmedikçe tekfir edilmezler. Çünkü bu meseleler bazı insanlar için hafi/gizli meselelerdendir.
Darü'l küfre gelince burada yaşayan insanlar mananın lafızların mutabakat delaleti konusunda asla cehaletleri mazeret değildir ama aynı şekilde delaleti tazammun konusunda ise ifade ettiğimiz gibi hafi meselelerde hücceti gereklidir.
İltizam delaletine gelince bu lazımlarda olan yani mananın aslı dışında olan şeylerin ilk etapta herkes için mazeret olduğudur. Çünkü bu lafız ve manalar mutabakat ve tazammun gibi mananın kat-i ve sarih oluşuna delalet etmez.
Delaleti mutabakat ve delaleti tazammun söz konusu lafzın aslı rukünlarını oluşturdukları için bunlarda ki hata asla kabul edilmez. Kişi bir lafzın içeriğini yanlış tanımlayarak kullansa aslen lafzın hakkını vermemiş onunla hakkı ile amel etmemiş olur. Bu durumda o lafzı her ne kadar telaffuz etsede telaffuz etti denilmez.
Bu kısım hata ve halel kabul etmez. Mesela insan derken mantık sahibi olmasını nefyetmesi o kişinin insanı bir mesledeki kusurunu göstermektedir. Bu kusur mana da bulunan asli unsur da olduğu için bu durumlarda insanı tanımlayamama hatası kabul etmez.
Dinin aslını bozduğu halde ya da manasını bilmeden Le ilahe illallah kelimesini telaffuz etmesinin kişiye bir fayda vermeyeceğini söylenmesi bu asla dayanmaktadır.
İltizamda hata böyle değildir. Aslen mananın dışında farklı şeyler olduğu için kişinin bunu yerine getirmesi deki kusur bir yere kadar kabul edilebilir. Nitekim her insanın aklı bir olmadığından anlayışları da bir olmaz. Bu yüzdendir ki Allah insanları akli lazımların delalet ettiği hükümlerle doğrudan sorumlu tutmaz. Aksine mükellefin kullandığı dilin sarih anlaşılan manalarla insanları sorumlu tutmaktadır. Açık haramların veya vaciplerin manalarını bildiren lafızların akıl sahibi herkes ve kullandıkları dilden malum olması işte bu asla dayanmaktadır.
Hükmi İslam: Kast edilen kişinin namaz kılması, zekat vermesi ve islam'a ait alametleri hayatında görüntülemesidir. Hakiki islam'a gelince bu adam ile kişinin kalbi ile ilgili bir durumdur. Bu insanların hükmedeceği birşey değildir. Bu Allah ile kul arasındaki bir konudur.
Dolayısıyla hükmü islam hayatına egemen kıldığında onun kanı, malı ve canı haram olur. Çünkü islam tamamıyle kişinin zahiri hayatı ile ilgilidir.
Hakiki islam'a gelince işte bu kişinin gayb ile ilgili bir durumdur.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ