20 Nisan 2025, 00:03 tarihinde eklendi

El-Velâ ve’l-Berâ (Allah İçin Dostlukluk Ve Düşmanlık)

El-Velâ ve’l-Berâ (Allah İçin Dostlukluk Ve Düşmanlık)

El-Velâ ve’l-Berâ (Allah İçin Dostlukluk Ve Düşmanlık)

Gürsel Gürbüz

İslam akîdesinin temel esaslarından biridir. Bu esas, müminin imanını sadece sözde değil, kalpte, düşüncede, amelde ve tutumda da ortaya koymasını gerektirir. Zira tevhid inancı yalnızca “Lâ ilâhe illallah” demekle sınırlı değildir; bu sözün ruhunu yaşamak, onun gereği olan dostluğu ve düşmanlığı da kuşanmakla mümkün olur. Mümin, Allah’ı ve Allah’ın dostlarını sevmekle; kâfirleri, müşrikleri ve onların küfür yolunu ise reddetmek ve buğz etmekle yükümlüdür. İşte bu yükümlülük, el-Velâ ve’l-Berâ akîdesidir.
1- İmanın En Belirgin Tezahürü: Kiminle Dost, Kiminle Düşman Olduğun;
Mümin için dostluk da düşmanlık da keyfî bir tercih değil, Allah için olmalıdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrahim’in kıssası örnek verilerek şöyle buyrulmuştur:
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُۚ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰٓؤُ۬ا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۘ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَٓاءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُٓ 
“Sizin için İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine dediler ki: Biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan berîyiz. Sizi inkâr ettik. Allah’a bir olarak iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda ebedî düşmanlık ve buğz başlamıştır.”
(Mümtehine, 60/4)
Bu ayet, akîdenin gereği olarak müminlerin yalnız Allah’a bağlı olması, dostluğunu da düşmanlığını da tevhid ve şirk üzerinden belirlemesi gerektiğini bildirir. Çünkü tevhid, sadece ibadetle değil; sevgiyle, bağlılıkla ve aidiyetle de yaşanır.
Dolayısıyla müminin mümine karşı dostluğu, Allah’ın farz kıldığı bir kulluk boyutudur. Bu dostluk, sadece duygusal değil; yardımlaşma, dayanışma, koruma ve savunma boyutlarını da içerir. Mümin, müminin kardeşidir; onu terk etmez, aşağılamaz, zorda bırakmaz.
Bu düşmanlık, kişisel ya da ırkî değil; akîdevîdir. Yani biz kâfiri onun rengi, dili, milleti yüzünden değil; Allah’a düşman olması ve küfrü tercih etmesi sebebiyle reddederiz. Bu, kişisel değil, tevhidî bir tavırdır.
El-Velâ ve’l-Berâ, imanla küfrün, hak ile bâtılın, müminle kâfirin arasını net bir şekilde ayıran bir akîde esasıdır. Bu esas, sadece fikir değil; yaşanması gereken bir imani duruştur. Müminin en büyük şerefi, Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir. Zira gerçek iman, kişinin kimin yanında durduğunu ve kime karşı olduğunu açıkça ortaya koymasını gerektirir. Bu nedenle bir müminin dostluğu da düşmanlığı da Allah için, İslam için, tevhid için olmalıdır.
1- Sözlük (Lügat) Anlamı:
a. El-Velâ (الولاء / الولى):Velâ kelimesi, “yakın olmak, yardım etmek, sevgi beslemek, desteklemek, dost edinmek” anlamlarına gelir. Arapça kökeni و ل ي (vâv-lâm-ya) harflerinden gelir; bu kökten gelen kelimeler “yakınlık, bağlılık ve dostluk” anlamı taşır.
b. El-Berâ (البراء / البراءة): Berâ kelimesi ise, “uzaklaşmak, ilişiğini kesmek, aklanmak, temize çıkmak, bir şeyden uzak olduğunu beyan etmek” anlamına gelir. Kökeni ب ر أ (bâ-râ-hemze) olup, “arınmak, bir ilişkiden ya da bağdan kurtulmak” manalarına gelir.
2- Istılah (Terim) Anlamı: El-Velâ ve’l-Berâ’nın Akîdeye Dair Tanımı:
El-Velâ ve’l-Berâ: Allah Teâlâ’nın sevdiklerini sevmek, dost edinmek ve onların yolunu takip etmek (velâ);
Allah’ın düşmanlarını sevmemek, onlardan uzak durmak, dost edinmemek ve yollarını terk etmektir (berâ).
Bu bağlamda:
Velâ: Mü’minin, Allah’ı, Rasûlünü ve müminleri sevmesi, onlara bağlılık göstermesi, dostluk kurması, onlarla yardımlaşması ve dinlerini üstün tutmasıdır.
Berâ: Mü’minin, müşriklerden, kâfirlerden ve münafıklardan kalben ve fiilen uzak durması, onlara sevgi beslememesi, dinlerini, fikirlerini ve yollarını reddetmesidir.
3- Kur’ân’dan Velâ ile İlgili Ayetler:
الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostudur (velîsidir).” (et-Tevbe, 9/71)
إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا…
“Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah, O’nun Rasûlü ve iman edenlerdir…” (el-Mâide, 5/55)
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُۚ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰٓؤُ۬ا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۘ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَٓاءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُٓ 
“Sizin için İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine dediler ki: Biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan berîyiz. Sizi inkâr ettik. Allah’a bir olarak iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda ebedî düşmanlık ve buğz başlamıştır.”
(Mümtehine, 60/4)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَىٰ أَوْلِيَاءَ
“Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır.”
(el-Mâide, 5/51)
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir topluluğu, Allah ve Rasûlü’ne karşı çıkanlarla dostluk eder halde bulamazsın…” (el-Mücâdele, 58/22)
Bu ayet, müminlerin kâfirleri dost edinmemeleri gerektiğini belirtir. Allah’ın düşmanlarıyla dostluk kurmak, imanla bağdaşmaz.
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُط۪يعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûl’üne itaat ederler. Allah’ın rahmet edecekleri bunlardır işte. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (Tevbe, 71)

تَرٰى كَث۪يرًا مِنْهُمْ يَتَوَلَّوْنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ

Onların birçoğunun kâfir olan kimseleri dost edindiğini görürsün. (Mâide, 80)

4- Hadislerden Deliller:
مَنْ جَاهَرَ بِالْكُفْرِ فَإِنَّهُ لَا يَكُونُ لَهُ وَلِيًّا وَإِنَّمَا وَلِيٌّ لَهُ كُلُّ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ
“Kim küfrü açıkça işlerse, ona dostluk yoktur. Ona dost olabilmek ancak Allah’a ve Rasûlüne iman eden kimselerin hakkıdır.” Sahih Buhari, Kitabü’l-İman, Hadis 31
Bu hadis, küfrü açıkça işleyenlere dostluk kurulamayacağını ve müminlerin ancak birbirleriyle dost olabileceklerini ifade eder.
مَنْ أَحَبَّ لِلَّهِ وَأَبْغَضَ لِلَّهِ وَوَالَىٰ لِلَّهِ وَعَادَىٰ لِلَّهِ فَقَدْ اسْتَكْمَلَ إِيمَانَهُ
“Kim Allah için sever, Allah için buğz eder, Allah için dostluk kurar ve Allah için düşmanlık beslerse, o kişi gerçekten imanını tamamlamıştır.”  Sahih Muslim, Kitabü’l-Iman, Hadis 34
Bu hadis, el-Velâ ve’l-Berâ’nın imanla doğrudan ilişkili olduğunu ve bir müminin Allah’a ve O’nun düşmanlarına karşı tutumunun imanının olgunlaşması için gerekli olduğunu belirtir.
لَا تُحِبُّوا أَعْدَاءَ اللَّهِ فَإِنَّكُمْ إِذَا حَبَبْتُمُوهُمْ فَقَدْ أَعْرَضْتُمْ عَنْ فَرَائِضِ اللَّهِ
“Allah’ın düşmanlarını sevmeyin, çünkü onları sevdiğinizde, Allah’ın farzlarını yerine getirme hususunda gevşemiş olursunuz.” Tirmizî, Kitabü’l-Birr, Hadis 46
Bu hadis, Allah’ın düşmanlarını sevmek, O’nun emirlerini yerine getirmede gevşekliğe yol açar ve akîdede bir zafiyet oluşturur.
El-Velâ ve’l-Berâ, yalnızca teorik bir akîde meselesi değil, günlük yaşamda ve ilişkilerde somutlaşan bir inanç biçimidir. Müminler, Allah’ın dostları olan müminlerle dost olurken, O’nun düşmanları olan kâfirlerle de düşmanlık beslemekle yükümlüdürler. Kur’an ve Hadislerde açıkça vurgulanan bu anlayış, imanla tevhidin temelini oluşturur ve müminlerin hem kalbî hem de fiilî olarak tevhidi yaşamak için el-Velâ ve’l-Berâ prensiplerine sıkı sıkıya bağlı kalmalarını gerektirir.
5- Selef Âlimlerinin Görüşleri
a. İbn Teymiyye (rahimehullah):
“Velâ ve Berâ, kalbin en büyük ibadetlerinden biridir. Kalp, Allah’ın dostlarını dost edinmeli, düşmanlarını da düşman edinmelidir. Bu iman esaslarındandır.”
(el-Furqān, c.2, s. 95)
b. İbn Kayyim el-Cevziyye:
“Allah için dostluk ve düşmanlık, imanın köküdür. Kim bunu terk ederse, o imanı yok saymış olur.” (el-Cevâbü’l-Kâfî, s. 157)
c. Muhammed b. Abdilvehhab:
“Lâ ilâhe illallah’ın gereği, Allah’tan başkasını inkâr edip yalnız O’na iman etmektir. Bu da ancak küfrü ve kâfirleri terk etmekle, onlardan uzak durmakla olur.”
6- Velâ ve Berâ’nın Şart ve Tezahürleri (Görünüm Şekilleri):
a- Velâ’nın Şart ve Tezahürleri: (Görünüm Şekilleri):

Küfür ve şirk bölgelerinden hicret etmek.

İslami cemaate katılmak.

Müslümanlarla her yönüyle dayanışma, yardımlaşma ve sevgi içinde olmak.

Kendisi için istediği şeyleri kardeşleri için de istemek.

Müslümanların kanını, canını ve malını haram görmek.

Emir komuta zincirinde bağlı olmak suretiyle itaat.

Müminleri sevmek ve onları desteklemek.
Onlarla beraber olmak, onların izzetini korumak.
Müslümanlara dua etmek.
Dertleriyle dertlenmek, yardım etmek.
Onlara karşı alçak gönüllü olmak, kalben meyletmek.

b- Berâ’nın Şart ve Tezahürleri: (Görünüm Şekilleri):
Tağutlardan beri olmak

 İdeolojik sistemlerden beri olmak.

 Kafirlere benzememek.

Kafirlere yardım etmemek.

Onları Allah'a davet etmek.

Kâfirleri sevmemek, kalben buğz etmek.
Onların dinlerini, ritüellerini reddetmek.
Onlarla dostluk kurmamak.
Onların bayramlarını kutlamamak.
Onları örnek almamak (kültür, kıyafet, ahlak vb.).
Onlara benzememeye çalışmak.
7- Tahrif Edilmiş ve Bozulmuş Şekiller;
Gerçek tevhid ehli olanlar, iman kardeşliği ilkesini gözeterek Allah için sever ve düşmanlık ederler. Müslümanları destekleyip kâfir düzen ve kültürlere karşı dururlar.
Laiklik ve sekülerlik adı altında kâfirlere sevgi gösterilmesi, onların dost edinilmesi, kültürel ve ahlaki açıdan onlara benzemeye çalışılması.
“Dinler arası diyalog” gibi isimler altında berâyı terk edip kâfirlerle ortaklık kurulması.
Kâfirlerin bayramlarını kutlamak, onların düğün, konser ve kültürlerine katılmak.
“Sevgi dini” adı altında evrensel dostluk vurgusu yaparak iman-küfür farkını yok saymak.
8- Velâ ve Berâ Adaletle Açıdan;
“Lâ ilâhe illallah”ın gereği olan inkâr ve isbatın (nefy ve isbat) fiili yansımasıdır.
Akîde ilminde buna “Hubbu fillah ve buğdu fillah” denir: Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek.
Adalet Açısından:
Müslüman, kâfire adaletli davranır; ama onu velî edinmez, onunla dostluk kurmaz.
“Sizi dininizden döndürmedikçe onlarla dostluk kurmayın” ilkesine uyar.
Zimmî bir kâfire zulmetmek haramdır, ama onunla sevgi temelli ilişki kurmak da batıldır.

9- Bera Kafirleri Dost Edinmek İki Türlüdür.

Muvalat-ı Kübra ve Muvalat-ı Suğra

a- Muvalat-ı Kubra: Bu büyük küfür kısmına giren, kişiyi İslam milletinden çıkaran, Müslümanlık ismini kendisinden alan ve o kişiyi ebedi cehenneme götüren bir inançtır.

Kendisini İslam'a nispet etmiş bir kimse kafirlere yardım, dayanışma, sevgi, ittiba ve müttefik gibi durumlarda bulunması, kafirlerle dostlukta en büyük küfürdür.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۢ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ

Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse muhakkak ki o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez. (5/Mâide, 51)

b- Muvalat-ı Suğra: Küçük küfür kısmına giren, kişi islam milletinden çıkarmayan, ebedi cehenneme götürmeyen, haram ve günah kısmında olan bir vasıftır. Allah dilerse onu affeder dilerse cehenneme atmak suretiyle cezalandırır. Bu tür muvalat dünyevi çıkarlar, ırkçılık yada buna benzer bir nedenden dolayı bir kafiri savunması muvalat-i suğra kapsamındadır. Bu durum çok tehlikeli ve büyük küfre götürme olasılığı olan bir tutumdur. Misal ;

Aişe annemize iftira atılınca, bu olay Rasûlullâh’a çok ağır geldi. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem minbere çıkıp: Ey müslümanlar topluluğu! Ev halkım hususunda bana ezası ulaşan bir şahıstan dolayı bana kim yardım eder? Vallahi ben ehlim hakkında hayırdan başka bir şey bilmiş değilim. Bu iftiracılar, bir ada­mın da ismini ortaya koydular ki, bu zat hakkında da ben hayırdan başka bir şey bilmiyorum. Bu ismi söyleyen kimse şimdiye kadar ben olmaksızın ailemin yanına da girmiş değildir, dedi.

Âişe annemiz der ki:

Bunun üzerine Ensâr’ın Evs kabilesinden Abdu’l-Eşhel Oğulları’nın kardeşi Sa‘d b. Muâz ayağa kalktı ve: Ya Rasûlallah! O kimseye karşı Sana ben yardım edeceğim. Eğer bu iftirayı çıkaran Evs Kabilesi’nden ise, ben onun boynunu vuracağım. Eğer Hazreçli kardeşlerimizden ise, yapılacak işi sen bize emredersin, biz de emrini yerine getiririz, dedi.

 Âişe annemizle devamla; Bu defa Hazreç Kabilesinden Sa‘d b. Ubâde ayağa kalktı. O, bu olaydan önce de iyi bir adamdı; fakat bu defa kabile asabiyeti onu Sa‘d b. Muâz’ın sözlerinden dolayı öfkeye sürükledi ve Sa'd b. Muâz’a karşı:

Yalan söyledin. Allah'ın ebedîliğine yemin ederim ki, sen onu (yani Abdullah İbn-i Ubeyy’i) öldüremezsin ve onu öldürmeğe muk­tedir olamazsın. O, senin cemaatinden biri olmuş olaydı, sen onun öl­dürülmesini istemezdin, dedi.

Bu defa da Sa’d b. Muâz’ın amcasının oğlu Useyd b. Hudayr ayağa kalkarak, Sa‘d b. Ubâde’ye karşı: Allah’ın ebedîliğine yemin ediyorum ki, sen yalan söylüyor­sun. Vallahi biz onu elbette öldürürüz. Sen muhakkak ki münafıkları savunan bir münafıksın, dedi…

Burada Sa‘d bin Ubade sırf milliyetçilik asabiyetinden dolayı aynı kavme mensup olan münafıkların başı Abdullah İbn-i Ubeyy’in öldürülmesine karşı çıkmış ve onu savunmuştu. Onun bu tavrı bir nevi muvalattır; Dikkat edilmeliki bu muvalat, alimlerimizin de belirttiği gibi kişiyi dinden çıkarmayan küçük muvalat kapsamındadır. Eğer müslüman ve islamın aleyhinde olsaydı bu büyük muvalat olurdu. Dolayısıyla Saad bin Ubade (r.anh) sadece aynı kavmin adamı olan bir kimseyi münafıklığından dolayı değil! Irkından yada kavminden dolayı savunmuştur. Bu önemli bir ayrıntıdır. Eğer bu kimseyi münafıklığından dolayı savunsaydı işin rengi değişirdi. Allahu A'lem.

10- Velâ ve Berâ  İle İlgili Örnekler;
a- Allah İçin Dostluk;
Bir Müslüman fakir kardeşine yardım ederken “sırf Allah rızası için” destek olması.
Mümin kardeşi hata yaptığında onu yumuşakça uyarıp onun ıslahını istemesi.
Bir müminin, başka bir mümini kâfirlere karşı savunması.
Cihad eden bir mümine kalben dua ve destek verilmesi.
b. Allah İçin Düşmanlık;
Firavun’a iman etmeyen Mûsâ’nın annesi ve sihirbazlar.
İbrahim aleyhisselam’ın kavmine karşı:
“Ben sizin ve taptıklarınızın hepsinden uzağım!” demesi.
Mekke müşriklerine karşı Allah Rasûlü’nün tavrı.
Hristiyanların bayramına gitmeyen bir Müslüman’ın, onların inançlarını reddetmesi ve bunu açıklaması.
El-Velâ ve’l-Berâ akidesi, sahabe ve selef döneminde sadece bir fikir değil, hayatın her alanında uygulanan bir yaşam ilkesi idi. 
11- Sahabe ve Selef Döneminde El-Velâ ve’l-Berâ Uygulamaları;
a- Mekke’de;
Sahabe, İbrahim aleyhisselam'ın kavmine karşı “biz sizden beriyiz” duruşunu örnek aldı.
Tevhidden ödün vermemek adına, akrabaları bile olsa kâfirlerle bağlarını kestiler.
“İbrahim babasına (kâfir olarak öldüğünde): ‘Sana mutlaka istiğfar edeceğim’ dedi; fakat onun Allah’a düşman olduğu kendisine belli olunca ondan berâ oldu.” (et-Tevbe, 9/114)
b- Bedir’de;
Bedir’de sahabe, kendi babalarına, amcalarına, kardeşlerine karşı savaşmak zorunda kaldılar.
Ebû Bekir radıyallahu anh'ın oğlu Abdurrahman, müşrik safta savaşırken, Ebû Bekir onunla yüz yüze gelmiş ve savaşmıştır. Bu, Allah için düşmanlık ilkesinin en çarpıcı örneğidir.
c- Hicret;
Müslümanlar, Mekke’deki kâfir düzenin ahlâkî ve itikadî kirliliğinden kurtulmak için hicret etti.
Hicret, sadece zulümden değil; kâfirlere benzemekten, onları örnek almaktan da bir berâ ilanıdır.
d- Hudeybiye Antlaşması ve Tavizsiz Tavır;
Antlaşma sırasında Müslümanlar, müşriklerin bazı tekliflerini sırf tevhide aykırı diye reddettiler.
Mesela: “Bismillahirrahmanirrahim” yerine “Bismike Allahümme” yazılmasını istemeleri gibi.
Rasûlullah bunu kabul etti ama “Rasûlullah” ifadesinin silinmesini ilk anda reddetti.
e- Sahabenin Yahudi ve Hristiyanlara Karşı Tavrı;
Ömer b. Hattab, onların dini ritüellerine katılmayı şiddetle yasakladı.
Onların mabetlerine girilmesine bile karşı çıktı çünkü bu, onlara sevgi veya yakınlık göstergesi sayılırdı.
“Onlara benzemeyin, zira kim bir kavme benzerse, o da onlardandır.”
(Rasûlullah’ın hadisi – Ebû Dâvud, Libâs 4)
f- Selef’in Uygulamaları:
İmam Ahmed b. Hanbel:
“Kâfirleri dost edinen kimse, onların hâkimiyetini sever; bu da imanla bağdaşmaz. Kalbi temiz olsa da, ameli buğzu göstermezse, samimiyeti şüphelidir.”
Fudayl b. İyâd:
“Mümin, mümini sever; kâfiri ise ancak kalbinde nifak olan sever.”
12-  Günümüz İçin Pratik Nasihatler ve Somut Örnekler
a- Velâ İçin Örnekler (Allah İçin Dostluk)
Müslüman kardeşini Allah için sevmek:
Sırf onun takvası, güzel ahlâkı, Allah’a olan bağlılığı için dost edinmek.
Menfaat, dünya çıkarı olmadan dostluk kurmak.
Zulüm gören Müslümanlara destek olmak:
Dua, maddi yardım, bilinçlendirme çalışmaları gibi yollarla.
Filistin, Doğu Türkistan, Arakan gibi coğrafyalarda olanlara kayıtsız kalmamak.
Müslüman bayramlarını yaşatmak, İslami kimliği öne çıkarmak.
b-  Berâ İçin Örnekler (Allah İçin Düşmanlık)
Kâfirlerin bayramlarına katılmamak (Noel, Halloween, Paskalya vb.)
Sadece katılmamak değil, bunlara sevgiyle bakmamak, saygı göstermemek.
Moda, müzik, yaşam tarzı olarak kâfir kültürüne benzememek.
Tesettürden vazgeçmemek.
Batı ahlâkını ve sapkınlıklarını (LGBT vb.) reddetmek.
Onların jargonlarını kullanmamak.
Kâfir ideolojilerle (laiklik, sekülerizm, feminizm vs.) kalbi ve fikri bağ kurmamak.
“Onlar da insan, onların da dini güzel” tarzı tevhidi bozan düşüncelerden uzak durmak
Velâ ve Berâ, imanın bir şubesi değil; kalbin ölçüsüdür.
Kalbi tevhid üzere olan kişi, Allah’ın sevdiklerini sever, düşmanlarına buğz eder.
Bu, sadece duygusal değil, hayatı belirleyen bir tutumdur.

13- Velâ ve Berâ’nın Çeşitleri Nelerdir?
a- Kalbî Velâ.
Müminleri Allah için sevmek,
Onların hidayet ve salahı için dua etmek,
Müminlere karşı rahmet, merhamet ve saygı duymaktır.
b- Kalbî Berâ:
Kâfirlere karşı kalpten buğz etmek,
Onların bâtıl dinlerine ve küfür sistemlerine nefret beslemek,
Onları içten sevmemek, takdir etmemek ve onların küfrüne rıza göstermemektir.
“Kim Allah’ın düşmanlarını severse, o da onlardandır.” (El-Mâide 5/51, et-Tevbe 9/23)
b-  Sözlü Velâ;
Müminlere karşı güzel söz söylemek, dua etmek, onları savunmak.
Onların izzetini koruyucu şekilde konuşmak.
“Ben seni Allah için seviyorum” gibi sözlerle velâya delalet etmek.
c- Sözlü Berâ:
Kâfirlerin küfürlerini, şirke batmış sözlerini reddetmek,
Onların bâtıl din ve ideolojilerini dillendirmemek,
Onlara karşı İslam’ın üstünlüğünü açıkça söylemek,
Gerekirse “ben sizden berîyim” diyerek açık bir tavır almak.
d- Fiilî (Amelî) Velâ 
Müminlerle yardımlaşmak, onları savunmak, cemaat ve ümmet bilinciyle hareket etmek.
Müslümanlara destek olmak, cihad, infak, hicret, yardımlaşma gibi eylemlerle dostluğu göstermek.
e- Fiilî Berâ;
Kâfirlerin bayramlarına, kültürlerine, sistemlerine, kıyafetlerine, ahlâklarına katılmamak ve benzememek.
Onların yönetim, hukuk, ahlâk sistemlerini reddetmek, desteklememek.
Küfürle mücadele etmek.
14- Velâ ve Berâ’nın Şartları Nelerdir?
El-Velâ ve’l-Berâ’nın geçerli, sahih ve Allah katında makbul olabilmesi için bazı şartlar vardır:
a-  İhlas (Samimiyet)
Velâ ve berâ sırf Allah için olmalıdır.
Kavmiyetçilik, siyaset, çıkar, dünyevi dostluk/düşmanlık değil; sadece dini esaslar temel alınmalıdır.
“Dostluğu da düşmanlığı da yalnızca Allah için yapan kişi imanı tamamlamıştır.”
(Müsned, hadis no: 18524)
b- İlim Üzerine Olması (Basîret)
Sevgi ve buğz duygusal, gelişigüzel değil; Kur’an ve Sünnet’e uygun şekilde bilinçli yapılmalıdır.
Müslümanı kâfir sanmak, kâfire sevgi beslemek gibi cehalet temelli yanlışlardan kaçınılmalıdır.
c- Tevhid Akidesine Uygunluk;
Velâ ve berâ, tevhid akidesinin bir gereği olarak yaşanmalıdır.
Mesela: Kâfiri sevmek şirk olduğu gibi, müminleri dışlamak da nifaktır.
d- Toptan Kabul ve Red (Selefî Kaide)
Velâ ve berâ “yarım yamalak” değil, tam ve kapsamlı olmalıdır.
Kâfirlerin bazı yönlerini sevip bazılarını sevmemek, tevhidle çelişir.
Bu yüzden kişiye değil, dine ve küfre bağlı olarak dostluk ve düşmanlık belirlenmelidir.
e-  Adalet ve Hikmetle Uygulama;
Velâ ve berâ uygulaması, zulüm veya haddi aşma olmamalıdır.
Zalim bir Müslümana haklılık verilmez, mazlum bir gayrimüslime adaletle davranmak terk edilmez.
 وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ 
 Bir kavme olan öfkeniz/kininiz, sizi adaletsizlik yapmaya sevk etmesin.  (5/Mâide, 8)
15- Dışta ve İçte Uygunluk (Zâhir ve Bâtın)
Kalpte sevip dışta buğz etmek ya da dışta dost görünmek ama kalpte nefret beslemek gibi ikiyüzlülüklerden sakınılmalıdır.
Müminin içi ve dışı tevhid, sevgi ve buğz açısından uyumlu olmalıdır.
Tevhid, Allah’ı birlemek, yalnız O’nu ibadette, sevgide, korkuda, hükümde, dostluk ve düşmanlıkta tek otorite kabul etmektir.
Bu yüzden bir kişi gerçekten müvahhid olmak istiyorsa, yalnız Allah’a bağlanmalı,
Allah’a düşman olanlara da kalben, sözle ve fiille düşman olmalıdır.
İşte bu noktada el-Velâ ve’l-Berâ, tevhidin kalbi ve pratik göstergesidir.
16- Tevhid, Müşrik ve Kâfirlerden Berî Olmayı Gerekli Kılar;
﴿قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَآءُ مِنكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ…﴾
“Şüphesiz ki sizin için İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine dediler ki: Biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan beriyiz. Sizi inkâr ettik. Allah’a bir olarak iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda ebedî düşmanlık ve buğz baş göstermiştir.” (el-Mümtehine, 60/4)
İbn Teymiyye der ki:
“Tevhid ancak, Allah’tan başkasına yöneltilen tüm ibadetleri inkâr etmekle gerçekleşir. Şirki ve ehlini reddetmeden, bir kişi gerçek müvahhid olamaz.”
İbn Kayyım (rh) şöyle der:

“İbrahimî tevhidin esası, Allah için sevgi ve dostluk, O’nun düşmanları için buğz ve düşmanlıktır. Kalpteki tevhidin sağlamlığı, buna bağlıdır.”
17-  Günümüzde Bu Prensibin Tahrif Edilmiş Şekli
Bazıları şöyle diyor:
“Hristiyan da insan, onu niye sevmeyeyim?”
“Onun dini ona güzel, bizimkisi bize”
“Önemli olan kalptir, din ayrımına gerek yok”
“Dostum Hristiyan ama çok iyi biri”
Bu sözler, açıkça tevhide aykırıdır. Neden?
Çünkü imanla küfrü eşitlemek,
Allah’ın düşmanlarını sevmek,
Allah’ın reddettiğini onaylamak,
Tevhidi bozar, kişiyi müşriklerin safına iter.
“Kim onları (kâfirleri) dost edinirse, o da onlardandır.” (el-Mâide, 5/51)
Sonuç: Tevhid = Velâ + Berâ
Allah’ı sevmek ve sadece O’na kulluk etmek = Tevhid
Allah’ı sevmek + Allah’ın sevdiklerini sevmek = El-Velâ
Allah’tan başkasına ibadeti inkâr etmek + müşriklere buğz etmek = El-Berâ
Bunlar ayrılmaz. Biri eksik olursa tevhid tamam olmaz.
Tevhid, müşriklerden berî olmayı ve onlara düşmanlık beslemeyi şart koşar; aksi hâlde kişi tevhidi tamamlamamış, hatta onu zedelemiş olur.

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *