Rububiyet Tevhidi Nedir?
Rububiyet Tevhidi Nedir?
Rububiyet/Manası; Bir şeyi yetiştirip belli bir halden kemal derecesine ulaştırmak anlamındadır. Rabbe/yerubbu fiilinin mastarıdır.
Rab Lügavi Manası; Yaratan, yaşatan, kanun koyucu, terbiye eden, hükmeden, egemen olan, ıslah eden, otorite sahibi, sorumluluğunu yüklenmek, başkanlık yapmak, itaat edilen, yol gösteren, hakim olan, emre'den, yasaklayan, koruyan ve kullarını kontrol altına alan zata denir.
Rab kelimesi kur’anda yaklaşık 970 yerde geçer ve fail/özne anlamında kullanılan bir masdardır. Bu kelime Er-Rab şeklinde yani Elif Lam takısı ile Allah'tan başkası için kullanılmaz. Allah'tan başkası hakkında ise sadece isim tamlaması şeklinde kullanılır.
Mesela; Rabb'ud-Dar/Evin sahibi - Rabb'ul Feras/ Atın sahibi.
Rab kelimesinin Arapçada birçok anlamı vardır; Mürebbi/terbiye edici, Malik/mülk iktidar ve otorite ahibi, Seyyid/lider, Mudebbir/yönetici-düzenleyici, Şâri/Kanun koyucu, Vali/ idare edici, Mun'im/ nimet verici Mütemmim/ tamamlayıcı Kayyum/yönetici gibi anlamları vardır.
Allah'a iman Allah'ın rububiyetine, uluhiyetine ve isim ve sıfatlarına inanmayı gerektirir. Bu imanın en önemli üç şartıdır. Bu üç kısmı bilmek herkes için farz olan bir iman konusudur. Çünkü bu dinin asıllarını ilgilendiren konulardır.
Rububiyet Tevhidi; Allah'ı her şeyin rabbi, maliki, yaratıcısı, rızık vericisi, kullar için kanun koyan, değer yargıları vazeden, kulları için hükmeden ve bu ilahi özellikler konusunda ortağı, eşi, denginin olmadığını ikrar etmektir.
Rububiyet Tevhidi; Kainatı idare eden, her türlü eksiklikten/kusurdan münezzeh olan, dünyayı ve kullarını istediği gibi yönetme yetkisi elinde olan, hayrın ve iyiliklerin ondan olduğuna, onun emrini geri çevirecek ve onun hükmünü bozacak hiç kimsenin olmadığına inanmakla beraber, Allah'ın kaza ve kaderine iman etmek, Allah'ın zatında ve fiillerinde tasdik etmeyi içerir. Rububiyet tevhidi tamamı ile Allah'a ait ilahi ve rabbani fiillerdir.
Rububiyet tevhidi Allah'ın irade ve fiilleri ile ilgilidir;
Kul alemlerin rabbi olan Allah'ın ilahi özelliklerini ve rabbani özelliklerini bilmekle mükelleftir. Rububiyet tevhidi tamamı ile Allah'ın irade ve fiilleri olan Rabbani özellikleri temsil eder.
Allah'ın irade ve fiillerinden kasıt; Allah'ın yaratması, emretmesi, hükmetmesi, rızık vermesi, yağmur yağdırması, öldürmesi, yaşatması, yasaklaması, yönetici olması, idare edici olması ve benzeri şeyler tamamı ile Allah'ın irade ve fiilleri ile ilgilidir.
Namaz, oruç, zekat, haccı yerine getirmek, Allah'ın hükmüyle hükmetmek ve bunu hayatımıza egemen kılmak Allah'ın iradesidir. İnsanı yaratması, rızık vermesi, öldürmesi ve yaşatması Allah'ın fiilleri ile ilgilidir. İşte kişi bunun Allah'tan olduğuna ve onun bu konuda hiçbir ortağı olmadığını ikrar ettiğinde rububiyette Allah'a ibadet etmiş bir kimse olur.
قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ
“De ki: “Şüphesiz ki, benim namazım, kurbanım/ibadetlerim, yaşamım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur! İşte ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.” (En’âm Suresi 162, 163)
Tarih boyunca peygamberlerin kendileriyle çatıştığı ve savaştığı toplumlar Allah'ın varlığı açısından rububiyet tevhidini ikrar ediyordu, her ne kadar rububiyet tevhidinde bazen şirk söz konusu olsa da genel anlamda rububiyet tevhidi kabul ediliyordu.
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَۙ
Şayet onlara: “Kim onları yarattı?” diye soracak olsan hiç şüphesiz: “Allah!” diyecekler. Nasıl da (tevhidden şirke) çevriliyorlar! (43/Zuhruf, 87)
Kur'an-ı Kerim'de Mekke'nin müşrikleri Allah'ın varlığına inanıyorlardı ama başka tarafta Allah'ın tekrar diriltmediğini toz toprak olacaklarını ve unutulacaklarını da ikrar ediyorlardı. Yaratan bir Allah'a inanıyorlardı ama diğer taraftan hükmeden ve kanun koyucu olan bir Allah'a inanmıyorlardı. İşte bu yönüyle aslında tarih boyunca Allah'ın varlığını kabul eden Müşrikler rububiyet tevhidinde hükmetme, kanun koyma, yasak ve serbest gibi konularda bile şirke düşmüşlerdir.
اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de Allah’a aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir. (7/A'râf, 54)
Rububiyet ile Uluhiyet Tevhidi arasındaki fark;
Yeri gelmişken rububiyet tevhidi ile uluhiyet tevhidi arasındaki farkı bilmemiz gerekir. Çünkü bu o kadar önemlidir ki, o zaman Allah'ın ilahi özellikleri anlaşılmış şirk ve küfre düşmelerin sebebi daha net bir şekilde açığa çıkmış olur. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Rububiyet tevhidi tamamı ile Allah'ın iradesi ve fiilleri ile ilgili olduğunu serd etmiştik.
Uluhiyet tevhidi ise bu tamamıyla rububiyet tevhidinin gerekli olan emir verme, yasaklama, hükmetme, kanun koyma, yaşatma, diriltme, öldürme ve rızık verme gibi inandığı şeyleri kendi fiillerinde Allah'ı hayatında emir ve yasaklarıyla görüntülemesini itibar eder. Başka bir ifade ile uluhiyet tevhidi tamamıyla insanların iradesi ve fiilleri ile ilgilidir. Eğer siz Allah'ın rububiyet tevhidi olan emir ve yasaklarını kendi iradenizde ve fiillerinizde bir hayat programı olarak görüntülediğinizde siz Allah'ı uluhiyette birlemiş olursunuz. Ama eğer siz rububiyet tevhidinde yaşatan, öldüren, dirilten ve yaratan bir Allah'a inanmakla beraber aynı rububiyet tevhidi kapsamında olan hükmetme, kanun koyma ve yasama gibi konularda Allah'a değil de politik tanrıları, İslam değil de demokrasi, kominizm yada sosyalizm gibi ideolojik dinlere, Muhammed aleyhisselatü vessellemin ilahi ilke ve inkılapları değil de ideolojik ilke ve inkılaplara itaat, teslimiyet, izinden gitme ve bir yaşma programı olarak siz irade ve fiillerinizde başkalarına yetki verdiğiniz için ilahlık makamı vermiş oluyorsunuz ve bu sebeple müşrik ismini alırsınız. Eğer siz bu irade ve fiilleriniz dışında aynı zamanda bu politik tanrılar, liderler ve önderlere kanun koyma, yasama ve hükmetme yetkileri olduğuna yada demokrasi ve sosyalizm gibi ideolojik dinlerin insanlar için vazgerçilmez bir sistem olduğuna inanırsanız hem rububiyette hem uluhiyette Allah'a ortak koşmuş bir müşrik olursunuz.
Rububiyet Tevhidi Allahın fiilerine iman etmeyi gerektirir. Allahın kulları için sosyal, siyasi, eğitim, hukuk normları, ekonomik, ahlaki ve yasama gibi hayatın her biriminde ilahi kurallar ve hükümler vaaz ettiğine iman etmeyi gerektirir.
اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَس۪يحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهًا وَاحِدًاۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Onlar Allah’ı bırakıp din bilginlerini, abidlerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. (Oysa) onlar yalnızca bir olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Allah) onların şirk koştuklarından münezzehtir. (Tevbe, 31)
Adiy binhatem Medine’ye geldi. O, Tay Kavmi'nin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resûlullah’ın (sav) huzuruna girdi. Resûlullah (sav) Tevbe Suresinin 31. ayetini okuyordu. Adiy, Peygamber’e (sav): ‘Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!’ dedi. Resûlullah (sav): ‘Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların, din adamlarına ibadetidir.’ buyurdu.” (Tirmizi)
- Ayet ve Peygamber’imizin (sav) ayeti tefsiri göstermiştir ki Nasil ki yaratma ve rızık verme Rabbani bir özellik ise, aynı şekilde kulları için kanun koyma ve yasama ilahi ve rabbani bir özelliktir. Dolayısıyla hayatı ve yaşamı ilgilendiren her yerde hükümleri, prensipleri ve ilkeleri belirleme Allah’ın yetkisindedir. Allah’ın yönetim şekline, onun kanun ve yasalarına muhalefet ederek lider, dini liderlere, ideolog yada ideolojik dinlere tabi olma, teslim olma ve itaat etme onlara ibadet etmek ve onları rab edinmek demektir.
Allah'ın kullarına diledikleri gibi ideolojik veriler ile yasak-serbest, helal-haram, iyi-kötü ve doğru-yanlış gibi değer yargılarını sosyal, siyasi, ekonomik, hukuk normları ve ceza kanunlarıyla Allah'ın kulların yönetmeye çalışanlara itaat edenler kendilerini kulluk itaat edilen kimselerede rablik makamı vermiş olurlar.
İşte bu ayet Allah'a isyan konusunda hayatın her biriminde islam'ın ruhuna uygun olmayan her itaat, teslimiyet, sevgi, yardım ve razı olmak iman ile çelişen bir durumu ihtiva eder.
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ ءَاَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ اَمِ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۜ
“Ey zindan arkadaşlarım! (Hiç düşündünüz mü?) Birbirinden ayrı, darmadağınık rabler mi daha hayırlıdır, yoksa (zatında, fiillerinde ve sıfatlarında tek olan) El-Vâhid ve (her şeye boyun eğdirip hükmüne ram eyleyen) El-Kahhâr olan Allah mı?” (Yûsuf, 39)
Bu ayette Yusuf aleyhisselam tüm zamanlarda sapmış olan bir toplumun nasıl da birbirlerinin Rab edindiklerini en güzel şekilde delillendiriyor. Çünkü o dönemde gerçekten de toplum insanlara ilahi özellikleri tanıyordu, yaşam kriterleri ve prensipleri konusunda mutlak itaat, teslimiyet, sevgi ve tabi olma gibi sadece Allah'a verilmesi gereken Rabbani özellikleri yöneticilere, din adamlarına ve buna benzer taştan, heykelden yapılmış ve putlaştırılmış varlıklara veriliyordu. Aslında bugün de durum hiç de farklı değil, bugün yaşadığımız şu çağda insanlar kendileri için itaat edilecek, sevilecek, boyundurluğundan razı olmuş ve hayatlarını şekillendirme açısında kendilerine itaat ettikleri her aromada olan politik tanrılara, sanat tanrılarına, moda tanrılarına ve buna benzer ideolojik dinlerin liderlerine tabii ve itaat olmak suretiyle onları rab edinmiş hatta onların heykellerini ülkenin her yerine dikerek rabliklerini hatırlatmış oluyorlar.
قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا اِلٰى كَلِمَةٍ سَوَٓاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اَلَّا نَعْبُدَ اِلَّا اللّٰهَ وَلَا نُشْرِكَ بِه۪ شَيْـًٔا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِاَنَّا مُسْلِمُونَ
De ki: “Ey Ehl-i Kitap! Gelin sizinle bizim aramızda ortak bir kelimede buluşalım: Yalnızca Allah’a ibadet edelim, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayalım, (Allah’ı bırakıp da) birbirimizi Allah’ın dışında rabler edinmeyelim.” Şayet yüz çevirirlerse deyin ki: “Şahit olun ki biz Müslimlerdeniz/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullardanız.” (Âl-i İmran, 64)
Bu ayette Rabbimiz olan Allah, ehli kitap ve onların emsali olan toplumların şirklerini gündeme getirmiş ve tarih boyunca insanların şirke düşmelerinin temel sebebi onların birbirlerine rab edinmeleri olarak tarif etmiştir. Bu kimseler Allah'a isyan konusunda liderlere, din adamlarına ve buna benzer kimselere mutlak olarak yasama, kanun koyma, itaat, sevgi, izleri üzere gitmek, onlardan dua talebinde bulunmak, onlara adak adamak, kurban kesmek, tevekkül etmek onlardan, korkmak ve ümit gibi zahiri ve batini ibadetlerin bir kısmını yada tümünü onlara vermesi nedeniyle şirke düşmüş ve o kimseleri Rab edinmiş oluyorlar.
قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪ي رَبًّا وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍۜ
“O, her şeyin Rabbi iken, Allah’ın dışında bir rab arar mıyım hiç? (En'âm, 164)
Bu ayette Rabbimiz olan Allah Peygamberimizin şahsında o günün müşriklerine Allah'a isyan konusunda tabi oldukları reislere, putlara şirk ve küfür sistemlerine bir muhalefet edasıyla Allah'tan başkasına Rab mı edineyim? Diyerek onların sahte rablerini red ederek yermiştir.
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ
Dedi ki: “Ben sizin en yüce rabbinizim!” (Nâziât, 24)
Rabbimiz Allah azze ve celle Musa Aleyhisselam'a görev vererek firavuna gönderiyor, Firavun halihazırda sistematik bir devleti ve yönetim biçimi vardı. Firavun kendi ilkel ideolojik verileri ile Allah'ın kullarını yönetiyor ve idare ediyordu. Aslında bu ayet firavuna politik tanrı ismini veriyor ve kendi ilkel ideolojisine, devleti’ne ve hükümetine karışmaması için firavunun laik olduğunu bu ayet ispatlamış oluyor. İşte buarda firavun kendi ülkesinde kanunları, yasaları, hükümleri ve tüm değer yargılarını ben belirlerim diyerek Rabb'ik taslıyordu. Dikkat edin! Buradaki rabbik taslama yaratmak olarak değil hükmetmek ve yasaları ben belirlerim anlamındadır.
قَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَاُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ
Firavun dedi ki: “Ey ileri gelenler! Sizin için kendimden başka bir ilah bilmem. ” (Kasas, 38)
Bu ayette politik tanrıların nasılda Allah'ın ilahi ve rabbani özelliklerini gasp ederek, Allah'ın kullarını yönetme ve idare etme konusunda ne kadar hızlı ve hırslı olduğunu gündeme getirmektedir.
Aynı bugün çağdaş politik tanrıların Allah'a sormadan kendi heva ve heveslerinin ürünü olan ideolojik verilerle Allah'ın kullarını yönetme isteklerinde olduğu ve nasılda firavun gibi laikliği savunarak seleflerinin izinden gittiklerini görüyoruz. Burada firavun yine ben yeri ve göğü yarattım demek için ilahlık taslamamıştır. Zaten bu müfessirlerin ittifakı ettiği bir konudur. Firavun burada ey insanlar Rab olarak kanunları, yasaları ve hükümleri ben belirlerim demiş, sonra ilahlık taslayarak kendi halkına seslenerek itaatleriniz, teslimiyetiniz, sevgileriniz, yardımlarınız ve bağlılığınız gibi ilahi özelliklerin kendisine tanınmasını isteyerek ilah ve rablik taslamıştır.
İnsanlar olarak ilahi sorumluluğu yüklenerek bir hayat programı olarak yalnız ona itaat edilir ve yalnız onun yol göstericiliğinde bir hayat yaşanılır. Emre'den de odur, yasaklayan da odur, kulları için kanunları yasaları vaaz eden de odur ve bununla beraber kullarını koruyan da kontrol altına alan da odur.
Kim bu ilahi özelliklerden bir tanesini kendinden görürse ve Allah'ın kullarını bu konuda zabtu rabt altına almaya çalışıyorsa rablik taslaşmış ve kafir ismi almış bir zalim olur.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ