Ey Gafil! Bu Mucizeden Sonra Allah’a İman Etmeyecek Misin?
Ey Gafil! Bu Mucizeden Sonra Allah’a İman Etmeyecek Misin?
Bir kitap düşünün 1400 yıl önce insanlığa gönderilmiş ve orada sosyolojik, ekonomik, siyasi, ahlaki ve akidevi mucizelerle insan hayatına en kusursuz şekilde yön verecek ve insanlığı kula kulluktan, sömürüden, adaletsizlikten kurtaracak ve yalnız bir olan Allah’a kul yapacak bir kitap düşünün, yine yeryüzünde insanlık karanlığın içinde şirkin, küfrün ve yapay tanrılardan oluşan politik tanrıların boyunduruğundan yüzlerce ideolojik dinlerin altında esir kalarak zülüm görürken, Allah kitabını insanlığa gönderdi ve karanlıktan aydınlığa çıkarmasını bir düşünün ve sonra bu aynı kitabın başka bir özelliği daha var ki onun bilimsel açıdan ve özellikle her çağa hitap edecek şekilde tüm insanlığın tereddüt, şüphe ve delaletten kurtaracak bilimsel verileri ile Allah’a giden yolda Allah’a kulluğu sağlamasını bir düşünün.
Şüphesiz Allah 21. yüzyılda insan nefis, arzu, şehvet, sapma ve delalet sebebiyle bozulacaklarını ve onların ateist, deist ve agnostik gibi felsefi inançların olacağını biliyordu, bu kitabın içinde 21. yüzyıla hitap edecek bilimsel veriler söz konusudur ki bugün bunlar yapılan bilimsel araştırmaların sonucunda keşfedilmesi nice ateist ve deisti Allah’a götürürken nice bilim adamı, profesör, akademisyen, gazeteci ve nice önder konumda insanları ilahi yasalara teslim olmaktan başka bir çaresini olmadığını gösterdi.
Bugün ısrar, inat, önyargı, gelenek, ideolojik, kin, nefret, psikolojik, ekonomik problem ya da hâşâ Allah’ı cezalandırma niyetiyle Allah’ı inkar eden ateist, deist ve agnostik durumunda olanlar bu ilahi mucizelere rağmen yan çizerek tevil yapıyor, yalan söylüyor, gerçeği nefsinde gizliyor, hakkı görmek istemiyor ve ısrarla kafir olmayı tercih ediyor.
Ey gafletin karanlığına gömülmüş! Ey ideolojik dinlerin ve yapay tanrıların kulu olmuş! Ey nefsinin, arzuların ve şehvetin esiri olmuş olan, sana sesleniyorum. Alemlerin Rabbi olan Allah’a inkar etmekle nasıl bir riski tercih ettin! Nasıl bir uçuruma doğru ilerliyorsun! Bu gafletinden vazgeç! Çünkü Allah seni ikna edecek ve seni tamamıyla sadece bir Allah’a kul olmaya davet edecek ilahi yasalarını ve bilimsel mûcizelerini gönderdi. Eğer bu konuda inat ve kibirle yüz çeviren ve önemsemeyerek önyargılı bir tevil ile bunlara yok dersen, işte senin için elem verici bir azap olacaktır, bu öyle bir risktir ki bu riske girmek hiçbir aklı selim ve olgunluğa erişmiş olan bir insanın yapacağı bir şey değildir.
O halde nasıl Allah’ı inkar edersin! Nasıl bu kitaptan yüz çevirirsin! Nasıl Allah ve Resulünü hayatına silip süpürür yapay tanrıların kulu olursun!
Bak Allah senin aklını, vicdanını ve tecrübelerini kullanmaya davet ederek mücizelerini gösteriyor.
Evrenin Genişleme Mücizesi;
Kur’an-ı Kerim'de Allah evrenin genişlediğinden haber veriyor. Rabbimiz
وَالسَّمَٓاءَ بَنَيْنَاهَا بِاَيْدٍ وَاِنَّا لَمُوسِعُونَ
Göğü büyük bir kuvvetle bina ettik. Ve biz, onu genişleticileriz. (51/Zâriyat, 47)
Türkçede ''şüphesiz biz genişletiyoruz'' şeklinde çevrilen ifadenin Arapçasına dikkat et! 20’nci yüzyıla kadar bütün bilim adamları evrenin durağan bir yapıya sahip olduğunu ve sonsuzdan beri aynı şekliyle sürdürdüğünü ve hiçbir bilim adamı genişlediğini söylememiştir. Kur’an dışında hiçbir bilim adamı, hiçbir teori, felsefe, düşünce ya da bir belge böyle bir görüşte değildi ama Ku'ran 1400 yıl önce bunun haberini verdi.
Nitekim 1929 yılında Rus fizikçi Alexander Freedman ve Belçikalı Evren bilimcisi George Lemaitre evrenin genişlemesini gözlemsel olarak ispatladı sonra Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü inceleyerek yıldızlar ve galaksiler sürekli olarak birbirinden uzaklaştığını keşfediyor aynı zamanda yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil birbirinden'de uzaklaşıyordu ve bunun sonucunda evrenin genişlemekte olduğunu özellikle ilerleyen yıllarda yaptığı gözlemlerin sonucunda kesinlik kazanırken, bu bilimsel ayet Allahın kelami olan Kur’an’ın insanlık için bir kurtuluş olduğunu ispatlamakla beraber Allah’tan başka ibadet edecek varlığın olmadığını da delillendirmektedir.
Şimdi söyle ey gafil adam! Bu evreni genişleten kim? Sen ona hangi ismi veriyorsun? Hangi yapay tanrı bunu yapıyor? Söyle bana peki savunduğun ve oluşumuna sebep olarak inandığın o şeyin aklı, ilmi, iradesi ve kudreti var mı? Yapabilecek bir gücü var mı? 14 asır önce teknolojinin olmadığı bir zaman diliminde senin Allah’tan başkasına teslim olmaktan başka çaren olamadığını ne zaman anlayacaksın?
Buna tesadüf mü dedin? Akıl, bilim ve mantık tesadüf kavramına ahmaklık der. Çünkü hiçbir şey tesadüf değildir, her şey bir plan ve program üzere bina edilmiştir. Sen bilim adamlarının laboratuvarlarda yaptıkları araştırmaların hangi birisine tesadüf diyorsun? Madem bu seni ikna etmedi madem hala Allah’a iman etmiyorsun gel âlemlerin Rabbi olan Allahın başka bilimsel ayetine;
Big Bang Mucizesi;
Peki Kur’an sana bilimsel açıdan ispatlanmış bir şekilde evrenin nasıl meydana geldiğini söylese iman edermsin? Şu an bilim adamlarının ittifak edilen ve geniş şekilde kabul gören teori Big Bang teorisi yani büyük patlama teorisi, evrenin yaklaşık 13.700.000.000 yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini ispatladı. Yine 1920 yıllarında Rus matematikçi Alexander Freedman ve Belçikalı fizikçi George Lemaitre evrenin bir başlangıcı olduğunu söylemiş Big Bang modeline göre evren genişlemeden önce ilk durumdayken aşırı derecede yoğun ve sıcak bir halde bulunuyordu yani alem tek bir parça idi daha sonra Big Bang denilen büyük bir patlamayla birbirinden ayrılıyor. Bilim adamlarının 19 yüzyılda ulaştığı bu bilgi 1400 yıl önce Kur’an da geçmekte.
اَوَلَمْ يَرَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَاۜ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّۜ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ
O kâfirler, göklerin ve yerin bitişik olduğunu, bizim onları birbirinden ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmediler mi? İman etmezler mi? (21/Enbiyâ, 30)
Ayette bir biriyle bitişik olarak tercüme edilen kelime رَتْقًا/ratken kelimesidir. Bunun manası birbiriyle iç içe, ayrılmaz ve kaynaşmış anlamlarındadır. Sonra ayetin hemen sonrası فَتَقْ/fatk kelimesi ise ayırmak manası gelmektedir. Dolayısıyla biz burada ratk kelimesi ile iç içe, ayrılmaz ve kaynaşmış durumdaki evrenin durumunu anlıyoruz ve sonra fatk kelimesi ile yer ve gök olan evrenin birbirinden ayrılma sürecinin ve yani biri diğerini yararak dışarı çıkması olarak görüyoruz.
Şimdi bu bilimsel verilere uygun bir şekilde evrenin yaratılışını anlatan bu ayetten yüz mü çevireceksin? Hâlâ iman etmeyecek ve Rabbine kul olmayacak mısın? Ne zaman kadar hayatındaki yapay tanrılara kul olmaya devam edeceksin? Eğer ikna olmadıysan bak gel sana bir delil daha;
Aşılayıcı Rüzgar Mücizesi;
Bak Kur’an-ı Kerim 1400 yıl önce Hicr 22 ayetinde biz rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik, peki bu ayetin anlamı nedir?
وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ
Rüzgârları aşılayıcı olarak gönderdik. Gökyüzünden su indirdik ve onunla sizi suladık. Onu depolayıp muhafaza eden siz değilsiniz. (15/Hicr, 22)
Bilim adamları rüzgârların aşılayıcı özelliğe sahip olduğunu söylemiş bitkilerin ve çiçeklerin erkek ve dişi çifti bulunmakla beraber erkeğin dişi aşılamasıyla meyveler meydana getirdiğini ifade ederek bu aşılama fiili ise rüzgârların sayesinde olmaktadır. Yeryüzündeki sayısız bitki türüne ait bitkiler, çiçek tozları ve tohumlar rüzgârlar vasıtasıyla biri diğerine taşınmakta böylece bitkiler aşılanarak çoğalmaları ve nesillerin devamı sağlanmaktadır. Yani Allah rüzgârları aşılayarak bitkileri üretmekte ve çoğaltmaktadır. Peki rüzgârların aşağılayıcı özelliğe sahip olduğu ne zaman keşfedildi? Cevap: 20. yüzyılda ispatlandı. Kur’an-ı Kerim bu bilimsel veriyi 1400 yıl önce zaten biliyordu. O halde söyle! Kur’an ‘ ın gündeme getirdiği bu gerçekler bilimle örtüştüğüne göre bu ilahi değil mi? Sen hala inkarı tercih mi edeceksin? Peki gel yeni bir mücize ile tanış;
Bebeğin Rahimdeki Üç Karanlık Devresi Mücizesi
Kur’an-ı Kerim ‘ de yüzlerce bilimsel veriler 1400 önce gündeme getirilmiş ve bugün ispatlanmaktadır. Kur’an Allahın kelami ve aynı zamanda Allahın hayata müdahale ettiği ilahi yasalarıdır.
Kur’an-ı Kerim bebeğin rahimdeki üç karanlık devresinden bahseder bu ancak teleskop ve benzeri teknolojik aletlerle bilinebilecek bir mesele iken bunun aynı açıklamasını 1400 önce Kur'an gündeme getirmiştir.
يَخْلُقُكُمْ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ ف۪ي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ
Sizi annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılış (evresinden) başka bir yaratılış (evresine) geçirerek yaratmaktadır. İşte bu, sizin Rabbiniz Allah’tır. Hâkimiyet/egemenlik yalnızca O’na aittir. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Buna rağmen) nasıl da (tevhidden şirke) çevriliyorsunuz! (39/Zümer, 6)
ف۪ي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍۜ/üç karanlık içinde bunun manası embriyo’nun gelişimi sırasında bulunduğu üç karanlık bölgedir.
Birincisi: Batın duvarı karanlığı
İkincisi: Rahim duvarı karanlığı
Üçüncüsü: Anyon Zarı karanlığındır.
Kur’an-ı Kerim modern biyolojinin bebeğin anne karnındaki Embriyolojik gelişiminin kerim kitabımızda en güzel şekilde üç farklı bölgede karanlıkta gerçekleştiğini ortaya koymaktadır ve bugün bilim bunu kabul etmekte iken sen inkarı mı tercih edeceksin!
Bulutların Ağırlık Mucizesi;
Ey gafil bak başka bir mucize ve seni Allah’a kulluğa götürecek bir hidayet. Allah Kur’an-ı Kerim'de bilimsel olarak bugün ispatlanmış bir gerçeği yine 1400 yıl önce gündeme getirmiştir. Şu gökyüzündeki bulutlar acaba ağırlığı var mıdır? Evet bunu Kur'an gündeme getirmiş ve bizim gördüğümüz bu bulutlar hafif olmadığını son derece çok ağır olduğunu söylemektedir.
حَتّٰٓى اِذَٓا اَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَاَنْزَلْنَا بِهِ الْمَٓاءَ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۜ
Bu (rüzgârlar) ağır bulutları yüklendiğinde biz (bulutları kuraklıktan) ölmüş bir beldeye sürükleriz. Onunla su indirir ve onunla her türlü üründen çıkarırız. (Araf: 57)
هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَۚ
(Kalplerinize) korku ve ümit sokmak için şimşeği gösteren, (suyla) ağırlaşmış bulutları var eden O’dur. (13/Ra'd, 12)
Bu ayetler bulutların ağır olduğunu söyleyerek bir gerçeği gündeme getirmiştir ve bu da bilimsel olarak ispatlanmıştır. Nitekim yapılan bilimsel araştırmaların sonucunda bir bulut 300.000 ton ağırlığına ulaşan su toplamakta ve bunların taşıyan ise buluttur. Şöyle bir örnek verecek olursak 50 km karelik bir alanı sadece 1 cm kalınlığında toplayacak kadar düşen yağış ağırlığı yarın milyon ton kadardır.
Şimdi soruyorum o gafillere! Acaba 1400 önce neden Allah bulutların ağırlığından bahsetmiş? Bunla ilgili Kur’an dışında başka bir belge mi vardı? Hayır, sen Allahın rahmeti ile iman edesindiye. Gel başka bir mücize ile tanış;
Dağların Sürüklenmesi Mucizesi;
Ey gafil baksana ardı ardına Kur’andan mucizeler getiriyorum ama sen olaylara ideolojik, önyargı, bilgisizlik ve tamamile varsayımlar üzere Allah’ı ve onun mucizesini inkar ediyorsun. Bak Allah kerim kitabında ne diyor;
وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِۜ صُنْعَ اللّٰهِ الَّذ۪ٓي اَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍۜ اِنَّهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ
Dağları görür, hareketsiz sanırsın. O (dağlar), bulutların hareket ettiği gibi hareket etmektedir. Her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatı işte! Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan haberdardır. (27/Neml, 88)
Allah bu kerim ayetinde dağların aslında sabit göründükleri gibi olmadıklarını bilakis sürekli hareket halinde olduklarını bize bildirmekte, peki dağların sabit olmaması ve bulutlar gibi sürüklenmesi acaba neyi ifade eder? Kur’an-ı Kerim 21. yüzyılda keşfedilen Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamının yeryüzündeki kıtaların dünyanın ilk dönemlerinde bir arada bulunduklarını daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerine ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştür. Ancak jeologlar Wegener haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda teyit edilecek. Nitekim Wagener‘in 1915 yılında yayınlanan bir makalesinde yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirine bağlıydılar Pangea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbunda bulunuyordu. Pangea parçalanmasıyla ortaya çıkan bu kıtalar sürekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek yılda birkaç santimetrelik hızlarla dünya yüzeyinde sürüklenmektedir.
Dolayısıyla bu mucize bilimsel açıdan şu şekilde açıklanmakta yer kabuğu ve üst mantodan oluşan 100 kilometrelik kalınlığındadaki dünya yüzeyi tabaka adı verilen parçalardan oluşmuştur. Dünya yüzeyini oluşturan altı büyük tabaka ve sayısız küçük tabaka vardır, tabaka tektoniği adı verilen teoriye göre bu tabakalar kıtaları ve okyanus tabanınıda beraberinde taşıyarak dünya üzerinde hareket ederler. Kıtasal hareketin yılda 1 ile 5 cm civarında olduğu hesaplanmıştır. Tabakalar bu şekilde hareket ettikçe dünya coğrafyasında da değişiklikler söz konusu olur. Örneğin atlantik okyanusu her sene biraz daha genişler.
Şimdi burada çok ilginç bir durum var. Kur’an-ı Kerim dağların hareketini ayette bir sürüklenme olarak ifade ediyor ilginç olan şey ise bilim adamları bu dağların hareketine İngilizce aynı Kur’an ın ortaya koyduğu kavramla cevap vermişlerdir ''continental drift’' yani ''kıtasal sürüklenme'’ demişlerdir.
Şimdi söyle gafil 1400 önce böyle bir bilimsel veriyi hangi bilimsel aletle keşfedildi? Şüphesiz ki bu âlemlerin Rabbi olan Allahın haberi değil midir? Sen dağları görürsün de onları sabit sanırsın ifadesini kullanmış ve insanları bu konuya dikkat çekerek İslam’ın Kur’an ‘ ın çağlar üstü olduğunu Allah’tan geldiğini ve her alanda peygamberlerle Mucizeler geldiği gibi peygamberlerin kendisiyle geldiği kitapların mucizesi de devam ettiğini delili değil midir?
Sana Demir Mucizesinin Haberi Gelmedi Mi?
Ardı ardına sana mucizelerle geldim ama sen hâlâ diretiyor ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a iman etmiyorsun bir varsayım, bir teori üzerine yokluğu ispatlamayarak ve yokluk ispatlanamaz olmasına rağmen Tanrı’ya yok diyorsun baksana başka bir mucize;
وَاَنْزَلْنَا الْحَد۪يدَ ف۪يهِ بَأْسٌ شَد۪يدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ
(Ayrıca) kendisinde çetin bir güç ve insanlar için faydalar bulunan demiri indirdik. (57/Hadîd, 25)
Bak kardeşim Kur’an-ı Kerim وَاَنْزَلْنَا/Enzelna tabirini kullanarak ''demiri biz indirdik'’ demektedir. Bilindiği üzere demir yerin altındadır ve ancak bu şekilde çıkar. Peki neden Kur’an demiri biz indirdik diyor işte bunun cevabı bilimsel açıdan ispatlanmıştır.
Bilindiği üzere bir demir maddenin oluşabilmesi için bir sıcaklığa ihtiyacı duyar ihtiyaç duyulan sıcaklık dünyada olmadığı gibi güneşte de mevcut değildir. Güneşin 6000 santigratlık bir yüzey ısısı ve 15 milyon santigratlık bir çekirdek ısısı vardır, bu ise demirin oluşumu için yeterli bir sıcaklık değildir. Demir ancak güneşten çok daha büyük yıldızlarda 120.000.000°’ye varan sıcaklıklarda oluşur, bu Süpernova olarak isimlendirilir. Bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince artık yıldız bunu taşıyamaz hale gelir ve patlar, demirin uzaya dağılması işte bu patlamanın sonucunda gerçekleşir. Bütün astronomik bulgular dünyadaki demir maddenin dış uzaydaki yıldızlardan geldiğini ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla anlaşıldığı üzere demir dünyada değil süpernova denilen yıldızlardan patlamanın sonucunda yeryüzüne indirildiğini ispatmaktadır, işte Kur’an-ı Kerim 1400 önce yine mucizevi bir delil getirdi, işte bu Allahın kitabı ve işte bu Allahın gücü, Kur’an-ı Kerim başka bir ayette ondan insan için çok faydaları vardır buyurması gerçekten ibret ve hikmetlerle doludur çünkü gerçekten demir bugün insanlık için kullanılan en büyük nimetlerdendir.
Demirin Başka Bir Mücizesi;
Yine bunla beraber Hadid Suresi 25 ayeti olan bu sure iki matematiksel şifreyi'de ortaya koyar. Hadid Suresi Kur’an ‘ın 57 süresidir sürenin ismi lamı tarifle söylendiğinde El Hadid olur. Arapçadaki sayısal değeri hesapladığında karşımıza çıkan rakam 57’dir. Bu sürenin Kur’an‘daki sırası'da yine 57 sıradadır ve eğer bu Hadid kelimesi Nekra olarak gelirse sadece Hadid olur bunun sayısal değerine baktığımızda bu 26’dır. Nitekim 26 sayısı ise demirin atom numarasıdır yani El-hadid sayısal değeri 57 ve sadece Hadid olarak gelirse sayısal değeri 26 olur.
İşte bak Allah Kur’an-ı Kerim de demirin atom numarasını bile çıkardı, işte Allah bu mucizesi ile senin yanında bir inkar bir küfür bir şirk ve bir ihanet olmasın diye kitabını indiriyor okuma yazma bilmeyen bir Nebi çölünün ortasında hiçbir bilimsel çalışma olmaksızın Allahın bildiği ile seni buna davet ederken sen yüz mü çeviriyorsun?
Korunmuş Tavan Mucizesi;
Bak Allah süphanallah Taala kerim kitabında şu ‘'korunmuş tavan'' ile ilgili ne diyor?
وَجَعَلْنَا السَّمَٓاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًاۚ وَهُمْ عَنْ اٰيَاتِهَا مُعْرِضُونَ
Gökyüzünü (üzerlerine düşmesin diye) korunmuş bir tavan yaptık. Onlar, O’nun ayetlerinden yüz çevirmişlerdir. (21/Enbiyâ, 32)
Bu ayet gökyüzünün korunmuş bir tavan olduğunu söylemekte. Peki bu ne anlama gelir? Gel bunu bugün yaşadığımız bilimsel açıdan cevaplandıralım: Atmosfer dünyayı çepeçevre kuşatan gözle görmediğimiz çeşitli gazlardan oluşur ve bu 10.000 km’ye varan kalınlıkta taştan daha sert bir gaz okyanusu gibidir. Nitekim bugün atmosferin koruyucu özellikleri saptanmıştır;
Birincisi: Meteor ve Gök taşına karşı korunma:
Korunmuş tavan uzaydan dünyaya irili ya da ufaklı milyonlarca meteor düşmekte atmosfer bu meteor bombardımanına karşı şeffaf yapısına rağmen adeta çelik’ten bir set gibi karşı koyarak korumakta, eğer bu özellik olmasaydı dünya diye bir şey kalmazdı, yeryüzü paramparça delik deşik içinde olurdu. Nitekim Aya gidildiğinde oradan bize gelen resim ve videolara baktığımızda sağanak halinde yağan taşlar ay yüzeyine çarpmış iri ufaklı büyük delikler ve çukurlar açılmasına sebep olmuştur.
İkincisi: Güneşin zararlı ışınlarına karşı koruması;
Bilindiği üzere atmosfer aynı zamanda güneşten gelen zararlı ışınları filtre eder ve canlılar için öldürücü etki yapan o morötesi ışınları tutar, eğer atmosferin ozon tabakası olmasaydı güneşten gelen zararlı ışınlar fitre edilmeyecek ve dünyada hayattan bahsedilmeyecekti bile işte Kur’an ‘ ın gündeme getirdiği ‘'korunmuş tavan'' ifadesi bunu haykırmakta.
Üçüncü: Uzayın dondurucu soğuğuna karşı koruması;
Koruyucu tavan Allahın bir rahmetidir, çünkü uzayda ısı ortalama -270 derecedir dünyamız uzayın bu dondurucu soğuğuna karşı atmosfer sayesinde korunur. Atmosfer sahip olduğu özellikler sayesinde güneşten gelen enerjinin çabucak gök boşluğuna geri dönmesini engellemektedir ayrıca güneş ışınlarını dağılmasını sağlayarak güneşi doğrudan görmeyen ve gölge olan yerlerin de aydınlık olmasını olanaklı kılmakta Dolayısıyla atmosfer içerisinde oluşan hava hareketlerine bağlı olarak yeryüzüne sıcaklığın dengeli kalmasını sağlamaktadır. Alsa başka bir mücize;
Kur’an Mücizesi: Dünya Yuvarlak ve Dönen Küre.
1400 yıl önce insanlar Dünya'nın düz ve durağan olduğunu sanıyorlardı. Bugün bunun yanlış olduğunu biliyoruz, Dünya dönen bir küredir. Kur'an-ı Kerim'de gece ile gündüzün örtüştüğünde bir top (küre) oluşturdukları bildirilmektedir:
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۚ يُكَوِّرُ الَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ اَلَا هُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ
O, gökleri ve yeri belli bir gâye, büyük bir hikmet ve şaşmaz bir nizam üzere yaratmıştır. Sürekli olarak geceyi gündüzün üzerine sarıyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belli bir süreye kadar kendi yörüngesinde akıp gidiyor. Bilin ki O, karşı konulmaz bir kudret sahibidir, çok bağışlayıcıdır. (Zümer:5)
Arapça "Kura كرة" kelimesi top anlamına gelir; Kur'an'da top haline getirmek anlamına gelen "Yukawer يُكَوِّرُ" fiili kullanılmıştır. Kur'an, gece ile gündüzün üst üste binmesinin bir top (küre) oluşturduğunu söylemekte. Madem bana inamadın yabancı bilim adamları bak ne diyor;
Bilim Adamlarının Kur’andaki Bilimsel Mücizeler Hakkındaki Yorumları
Dr. TVN Persaud, Manitoba Üniversitesi, Winnipeg, Manitoba, Kanada'da Anatomi Profesörü, Pediatri ve Çocuk Sağlığı Profesörü ve Kadın Hastalıkları, Jinekoloji ve Üreme Bilimleri Profesörüdür.
Bana Muhammed'in çok sıradan bir adam olduğu anlatıldı. Okuyamıyordu, nasıl yazacağını bilmiyordu. Aslında okuma yazma bilmeyen biriydi. Ve biz yaklaşık on iki [aslında yaklaşık on dört] yüz yıl öncesinden bahsediyoruz. Bilimsel doğa konusunda inanılmaz derecede doğru olan derin açıklamalar yapan, okuma yazma bilmeyen biri var. Ve ben şahsen bunun nasıl sadece bir şans olabileceğini anlayamıyorum. Çok fazla doğruluk var ve tıpkı Dr. Moore gibi ben de onu bu ifadelere yönlendiren şeyin ilahi bir ilham veya vahiy olduğu konusunda hiçbir zorluk çekmiyorum.”
Dr. Joe Leigh Simpson, Baylor Tıp Fakültesi, Houston, Teksas, ABD'de Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü Başkanı, Kadın Hastalıkları ve Doğum Profesörü ve Moleküler ve İnsan Genetiği Profesörüdür.
Profesör Simpson, Hz. Muhammed aleyhiselam’ın şu iki hadisini inceleyerek;
“Her birinizin yaratılışındaki bütün unsurları, ana rahminde kırk gün boyunca bir araya toplanır…”
"Eğer embriyonun üzerinden kırk iki gece geçmişse, Allah ona bir melek gönderir, o da ona şekil verir, onun işitmesini, görmesini, derisini, etini ve kemiklerini yaratır...
Muhammed aleyhiselam'ın bu iki sözünü kapsamlı bir şekilde inceledi ve ilk kırk günün embriyo oluşumunun açıkça ayırt edilebilir bir aşamasını oluşturduğuna dikkat çekti. Muhammed aleyhisselam'ın bu sözlerinin mutlak kesinliği ve doğruluğundan özellikle etkilenmişti. Daha sonra bir konferansta şu görüşü dile getirdi:
“Öyle ki , kaydedilen iki hadis bize kırk günden önceki temel embriyolojik gelişim için belirli bir zaman çizelgesi sunmaktadır. Sanıyorum bu sabah başka konuşmacılar da bu konuyu tekrar tekrar dile getirdiler: Bu hadisler , yazıldıkları sırada mevcut olan bilimsel bilgilere dayanılarak elde edilmiş olamaz. . . . Bana öyle geliyor ki, sadece genetik ile din arasında bir çatışma olmadığı, aynı zamanda dinin bazı geleneksel bilimsel yaklaşımlara vahyi ekleyerek bilime rehberlik edebileceği, Kur'an'da yüzyıllar sonra geçerli olduğu gösterilen ifadelerin mevcut olduğu sonucu çıkıyor. Kur'an'daki bilginin Allah'tan geldiğini desteklemektedir.
Dr. E. Marshall Johnson, Thomas Jefferson Üniversitesi, Philadelphia, Pensilvanya, ABD'de Anatomi ve Gelişim Biyolojisi Fahri Profesörüdür. Orada 22 yıl boyunca Anatomi Profesörü, Anatomi Bölüm Başkanı ve Daniel Baugh Enstitüsü Direktörü olarak görev yaptı.
"Özet: Kur'an sadece dış formun gelişimini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda iç aşamaları, embriyonun içindeki aşamaları, yaratılış ve gelişimini vurgulayarak çağdaş bilim tarafından kabul edilen önemli olayları vurgular.”
Profesör Tejatat Tejasen, Tayland Chiang Mai'deki Chiang Mai Üniversitesi Anatomi Bölümü Başkanıdır. Daha önce aynı üniversitede Tıp Fakültesi Dekanı olarak görev yaptı. Suudi Arabistan'ın Riyad kentinde düzenlenen Sekizinci Suudi Tıp Konferansı sırasında Profesör Tejasen ayağa kalktı ve şunları söyledi:
“Son üç yıldır Kur’an’a ilgi duymaya başladım. . . . Yaptığım çalışmalardan ve bu konferanstan öğrendiklerimden, Kur'an'da bin dört yüz yıl önce kaydedilen her şeyin, bilimsel yöntemlerle ispatlanabilen gerçekler olması gerektiğine inanıyorum.
Düzenleyen: Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ