Tasavvuf Akımlarının İslam'dan Ayrılışı Noktası
Tasavvuf Akımlarının İslam'dan Ayrılışı Noktası
İslam ümmetini parçalayan donuklatan ve onu yavaşlatan sapma akımlarından bir tanesi tasavvuf akımı olmuştur.
Tasavvuf akımı ilk zamanlarda Emevi ve özellikle Abbasiler döneminde yöneticilerin ve çevrede görülen lüks, eğlence, israf ve düyevileşmesi sebebiyle tepkisel olarak ortaya çıkmıştır. O dönemde Mü'minler bu israf ve kötü gidişata karşılık kendileri züht, takva, güzel ahlak, zikir, ahiret odaklı hayat ve kendini ıslah ve terbiye etmek adına zikir ve ibadet meclisleri kurdular.
İlk başlarda tasavvuf ibadet, zikir, kulluk, Kur'an ve Sünnete bağlılık ile başlamış sonra tasavvufa Yahudi, Hristiyan, Mecusi ve Hindistan kaynaklı düşünceler, fikirler, motifler ve mitolojik düşünceler yer buldu ve bunun sonunda İslam’ın akidesinde, ibadetlerde ve ilahi hareket metodun'da sapmış bir tarikat meyadana gelmiş oldu.
Hiç şüphesiz tasavvuf Kur’an ve Sünnetin ilimlerinden olan dinin ısrarla gündeme getirdiği kulluk birimlerdir. Tasavvuf kendisi içerisinde barındırdığı islami özellikler söz konusudur. Bunllar;
a) Ahlak
b) Zikir
c) Nefis terbiyesi
d) Dünyayı küçük görmek
e) Ahirete yönelmek gibi tutumlar islam’dandır.
Yine bununla beraber bu tasavvufi akım bir çok kötülük, zulüm ve zararlara sebep olmuştur.
a) Hurafe
b) Bid'at
c) Pasifleşme
d) Akidevi bozulma
e) Dünyayı ihmal etme
f) Her şeyden el etek çekmek
g) Dinde tavizler meydana getirmek
h) Tağuta hizmet eden kimseler haline geitrmiştir.
Tasavvufcular maalesef pratik dünya hayatında mücadele etmek ve ileriye dönük gelişmeler konusunda geride kalmayı seçmiş ve iddiaları ile Allah'a yaklaşmak, ona ermek ve Allah'ın nuru etrafında dönmek şeklinde boş bir kuruntu ve hayali duygularla yetinerek bir çok sapmalara neden olmuştur.
İslam yeryüzünde Müslümanlara ilahi bir misyon yüklemiş ve insanları kula kulluktan kurtarıp yalnız Allah'a kul olmaları için mü'minleri görevlerini icra etmeye davet etmiştir. Maalesef tasavvufcular İslam ilahi hareket metodunun dışına çıkarak kendi beşeri ideolojik hareket metodlarıyla şirk ve küfür sistemlerinden yana olmuş, onları desteklemiş ve ona davet etmişdir. Bu akım islami bir muhalefetten yoksun kendilerince bir hareket metoduyla daima şirk ve küfür sistemlerinin emniyet sibobu olmuş ve bu sistemi islam adı altında meşrulaştırmıştır.
Onların dinde taviz vermesi, İslam'ın gerçeklerini gizlemesi, İslamı çelişkili göstermesi ve bununla beraber her ne kadar kendileri Fıkıh/ameli açıdan Ehli Sünnet olsalar dahi akidevi açıdan asla Ehli Sünnetle değildir. Bunlar bir zamanların sapık akımı olan Murcie’nin mezhebine akidevi açıdan tabi olmuşlardır. Onlar bu şekilde Allah’a giden yolda İslam'ı baltalamış ve Müslümanların İslam’la ilgisini yok etmeye sebep olmuşlardır.
Bugün tasavvufcular hurafe, bid’atleri, hakka hak, batıla batıl demeyen, tutum ve davranışlarında gayri islami olması sebebiyle insanların deizme, ateizme ve Allah ile bağlarının kopmasına sebep olmaktadırlar.
İslam ile ideolojik tasavvuf akımı arasında büyük bir yol ayrımı ve farklılık vardır. İslam Tevhid dinidir bu dininde taviz verme, hurafe, bid'at çıkarma, dünyadan tamamıyla kopma, tağutlara yardım ve destek olduğunu göremezsin. Bu islam'ın tasavvuf akımlarından ayrılışının en belirgin özelliğidir.
Tasavvuf akımlarının bir diğer en büyük problemi İslami hareketin enerjisini boşa harcama, Müslümanları oyalama, onları görev yerlerinden alıkoyma, tevhidden yoksun bırakma ve tamamıyla her zaman diliminde güç otoriteleri karşısında islam'a sınırlandırmalar getirmek suretiyle tağutları ve ideolojik dinleri onaylatmak ve bu enerji kaybının sonucunda islam'ın yer yüzü egemenliğini yavaşlatma söz konusudur.
Onlar Resulullah’ın mubah olan sünnetine ihtimam gösterir ama Rasulullah’ın akidevi ve ilahi hareket metoduyla asla hareket etmezler. Öncelikli olanı sona sondakini önceleyerek karamaşya sebep olmuşlardır.
Tasavvuf akımlarının delaletlerin bir diğer özelliği onların Resulullah'ın pratik hayatını örnek almamalarından kaynaklanır. Şüphesiz ki Rasulullah aleyhissalatu vessellem aktif, mücadele eden ve davası uğrunda taviz vermeyen büyük bir dava adamıydı. Örneğimiz Rasulullah davette, cihad alanında ve müşriklere karşı muhalif bir tavırla en ön safta açıkça gerçekleri haykırıyordu. Onun davetinde hakka hak, batıla batıl demesi, taviz vermemesi, şeffaf ve doğruları açık yüreklilikle söylemesi, şirkin ve küfrün her türlüsünü gündeme getirmek ve bunu toplumuna söylemesi her şeyden en önemlisi davet metodunu Allah'tan almasıyla biliniyordu.
Tasavvufi akımlar ise bunun tam tersine belli otoritelerin boyundurluğunda bir din anlatır, dinde taviz vermek, batıl hareket metotların sonucunda toplumu pasifize ederek, davetlerin ana gündemi olan Tevhi’in öncelemeyerek dinin ikincil hükümlerine davet yaparak insanları aldatmıştır. Mesela: Onlar içki içmeyin, piyango almayın, zina et etmeyin diye davet ederler ama bunları helal/serbest bırakan otoritelere sadık bir şekilde bağlılıklarını korur, yardım, destek ve onların aleyhine konuşmazlar.
Resulullah aleyhisselam kendisi sosyal, siyasi, ekonomik ve yönetmede ilahi prensiplere bağlıydı. O insanları buna davet ederken aynı zamanda bu prensiplere de iman etmeye davet ediyordu. Maalesef bu tasavvuf akımlarına gelince onların bu İslami prensiplerden habersiz olduğunu görürsün.
Dolayısıyla tasavvuf akımları Rasulullah'ı örnek almıyor onun özellikle akidesini, ilahi hareket metodunu, kanun koyma, sosyal, siyasi, ekonomik ve yönetim gibi ilahi öğretiler konusunda maalesef Rasulullah'ın izinden gitmeyerek islamın yanlış anlaşılmasına ve müslümanların dinden dinden dönmelerine sebep olmuşlardır. İşte bunlar İslam ile tasavvuf arasındaki farklılıklardır.
İslam ilahi nizamda aktiflik, yapıcılık, zulme, adaletsizliğe karşı çıkmak, hakkı hak batıla batıl, zalime zalim, tevhidi öncelemek ve ona davet etmek, şirkin ve küfrün her çeşidinden korumak ve uyarmak, dinde taviz vermemek ve bir bütün olarak yanlız İslam ilahi nizamın yaşam programına teslim olmak vardır.
Tasavvufta ise maalesef akidevi bozukluk, pasiflik, tembellik, cehalet, yan çizme, kenara çekilme, dünya'dan tamamıyla el etek çekme, bid’at, hurafe, tavizler, nefsi tamamıyla öldürme, şirkin ve küfrün kapılarının açılması, Müslümanları görev sahasından uzaklaştırma ve tevekkülsüzlük ve daha nice kötü özellikleri ile İslam'dan ayrılarak İslam ümmetine büyük bir zillet, yoksulluk, hastalık, güçsüzlük, tembellik ve yenilgiyi tattırmıştır.
Tasavvuf akımının bir diğer sapkın özelliği yeryüzünün kalkınmasında geri durması, dünyanın lanetli olduğunu ve önem verilmemesi gerektiğini, dünyaya gönül bağlamamak, gerektiğide sadece ahiret endeksli bir hayat yaşanması gerektiği düşüncesi vardır.
Hiç şüphesiz bu yeryüzündeki Allah'ın nimetlerini, hazlarını ve ilahi hedeflerde sapmaktır. Çünkü İslam'ın hedefi dünya ahiret orantılı bir hayatı imar etmeK vardır.
قُلْ مَنْ حَرَّمَ ز۪ينَةَ اللّٰهِ الَّت۪ٓي اَخْرَجَ لِعِبَادِه۪ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِۜ قُلْ هِيَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?” (Ve yine) de ki: “O, dünya hayatında iman edenler içindir. Ahirette ise sadece iman edenleredir.” Böylece bilen bir topluluk için ayetleri detaylı bir şekilde açıklarız. (A'râf, 32)
وَابْتَغِ ف۪يمَٓا اٰتٰيكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَص۪يبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَٓا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْاَرْضِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ
“Allah’ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu kazanmaya çalış, dünyadaki nasibini de unutma. Allah’ın sana ihsanda bulunduğu gibi sen de iyilik yap. Yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.” (demişti.) (Kasas, 77)
وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًاۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ 6
Semud’a da kardeşleri Salih’i (gönderdik). Demişti ki: “Ey kavmim! Allah’a ibadet/kulluk edin! Sizin O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilahınız yoktur. Sizi yerden (topraktan) yaratan ve orayı imar edip, orada ömür süresiniz diye (sizi var eden) O’dur. (Öyleyse) O’ndan bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim, (kullarına en yakın olan) Karib ve (dualara ve isteklere icabet eden) Mucîb’dir.” (Hûd, 61)
Tasavvuf akımlarında en büyük sapma ve delalet maalesef şeyhini yada salih kullar olarak isimlendirilen kimselerin İlahi ve Rabbani özelliklerin verilmesiyle Allah’tan başkasına ibadet söz konusu olmuştur.
Bu sapık tasavvuf akımı şeyhini aracı kılmak suretiyle şefaate Allah'ın rızasına ve cennetine ulaşabileceğini düşünmek suretiyle şirk işlemeye sebep olmuştur. Halbuki islam kul ile Allah arasındaki bütün aracıları ortadan kaldırarak insan kalbi ve amellerini aracısız biçimde ilişki kurmaktan alıkoyan bütün engelleri kaldırmak ve hiçbir şeyi Allah ortak koşmamak suretiyle yalnız Allah'a bağlanmak suretiyle gelmiştir.
وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
Kullarım sana, benden soracak olurlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım. Dua edenin duasına icabet ederim. (Öyleyse) onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki (akıl, doğruluk ve olgunluk sahibi olan) rüşt ehlinden olsunlar. (Bakara, 186)
Nitekim bu aracılık şirki sebebiyle Allah'tan başka şeyh olan kimselere dua talebinde bulunmaları, sığınmaları, medet demek suretiyle yardıma ve zararı def etmeye çağırma, Allah'tan başkasına tevekkül etmeleri gibi birçok şirk çeşitlerini uygulayarak tasavvuf İslam'dan ayrılmış sapık bir akım olmuştur.
Biz burada tasavvufu eleştirirken birileri bizi yanlış anlamasın. Çünkü biz saf, hak ve pak tasavvufun aslında İslami ilimlerden bir ilim olduğunu ikrar ediyor islam'daki zühd, ahlak ve nefis terbiyesi gibi özellikler tasavvuf ilmi altında olan tasavvuf akımları azınlıktadır. Bizim eleştirdiğimiz tasavvuf akımlarının şirk, hurafe ve bid’atlari ile sapma ve saptırmalara sebep olmasısdır.
Tasavvuf her ne kadar Abbasiler tarafından yayılmaya başlasa da Osmanlı döneminde kitleleşti, teşkilatlandı ve tüm insanları sarmaya başlayarak toplumların dini ve kendisi haline geldi.
Bunun en önemli delili Osmanlı toplumunda kimin Mürşidi yoksa onun Mürşidi şeytandır sözüyle tasavvuf bir din haline geldi ve toplumlar islam'a giden yolda gerçeklerden alıkomak suretiyle islam zaptı rapt altına alındı. Bu mürşitler sayesinde insanlar bid’at ve hurafe gibi delaletlerle birçok sapıklıkla tanıştı.
İnsanlar kendi şeylerine İlahi ve Rabbani özellikleri verdiler ve bunun sonucunda şeyhe bağlı bir dine tabi oldular ve her yaptıklarına keramet demeleri, onların olağanüstü olarak dayatılması, gaybı bildiklerini, kendilerine medet denildiğinde yardıma koştuğuna, fayda ve zararın onların elinden gerçekleştiğine, kendilerine dua talebinde bulunan kimselerin dualarına icabet ettiğine, büyüğü bozan, hastaları ilaçsız tedavi eden, şeyhlere, tekkelere ve türbelere adak adamak ve kurban kesmek gibi her şeyi din adına yaptılar ve bunun sonucunda islam'ın merkezinden ayrılan tasavvuf islam'dan ayrı bir din oldu.
Şeyhlerini o kadar yücelttiler ve onları o kadar olağan üstü gösterdiler ki artık Kur'an ve sünnete perde oldu, Rasulullah'ın sünneti değil şeyhin sünneti, Allah'ın kitabı değil de şeyhin söylediği her şey onlar için bir hüccet oldu.
Tasavvufun islami ameli hayat vurduğu en büyük darbe onların Murciye anlayışına sahip olmalarıdır. Onlar imanı sadece kalpte sınırlandırmak suretiyle iman tasdik ve doğrulamaktır diyerek İslami amellerin hayattan soyutlanması sonucunda sapmalar, saptırmalar, hurafeler, bid'atlar ve gereksiz saplantılarda kaldılar.
Dolayısıyla Murciye ve Tasavvuf akımları bu ümmete büyük darbe vurmak suretiyle yeryüzü egemenliği yolunda Müslümanları pasifize etti, tembelliğe kanalize etti ve bunun sonucunda ilahi hedefe sapmalar baş gösterdi. Aslında Murcie akidesi olan iman sadece kalpte tasdiktir akidesi bugün tasavvufçuların bayraklaştırdığı bir akide haline gelmiştir. İslam'ın ve Müslümanların tarih sahnesinde yenilmişliğine sebep olan aslında bu akımlardır.
Bu Murcia anlayışı maalesef imanla birlikte hiçbir şey zarar vermez iman Sadece kalp ile tasdiktir ya da İslam kalp doğrulaması ve dil onayıdır, amel imanın kapsamı dışındadır şeklinde yapılan sloganlar sayesinde Müslümanlar islami amelleri terk ederek büyük zararlara sebep oldular. Müslümanların ve İslam'ın iyi yolda olduğunu, imanın sadece kalpte olan ve varlığı halinde hiçbir şeyin zararlı olmayacağını sandılar.
لَيْسَ بِاَمَانِيِّكُمْ وَلَٓا اَمَانِيِّ اَهْلِ الْكِتَابِۜ مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا يُجْزَ بِه۪ۙ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًا
(Kimin hak ya da batıl üzere olduğu, kimin cennete ya da cehenneme gideceği) ne sizin ne de Ehl-i Kitab’ın temennileriyle olacak iştir. (Bunu belirleyecek olan şudur:) Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalandırılır. Ve kendisi için Allah’ın dışında ne bir dost ne de bir yardımcı bulur. (Nisâ, 123)
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَق۪يرًا
Erkek ve kadınlardan kim mümin olarak salih ameller yaparsa bunlar, cennete girerler ve kıl kadar da olsa zulme uğramazlar. (Nisâ, 124)
Bu Ümmet ne zaman amelleri iman kapsamında gördüyse yeryüzünde egemenliği ele almış ve insanlara hidayet yollarını göstermek suretiyle kula kulluğu sonlandırmıştır. Ne zaman ki bu ümmet La ilahe illallah ilkesinin gereklerini yerine getirmeyerek sadece kalp ve dil ile sınırlı bir iman içine girdiyse iktidar kaybına uğramış ve bunun sonucu Müslümanların zehirlenmesine sebep olmuştur.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ