14 Ocak 2024, 22:55 tarihinde eklendi

Alim ve Avam Açısından Taklit Nedir?

Alim ve Avam Açısından Taklit Nedir?

Alim ve Avam Açısından Taklit Nedir?

Taklit sözlükte bir şeyi insan veya hayvanın boynuna asmak ya da takmak” şeklinde tanımlanır.Taklidorgulamaksızın, bir kimsenin delili olmadan bir kimseye tabi olmak ve onun görüşünü benimsemek demektir. Dolayısıyla delilini bilmeksizin bir kimsenin görüşünü kabul etmek ve delilsiz tabi olmak olarak taklit tanımlanılır.

Alim ve Avam açısından taklit;

Fıkıh usulünden;

1- Alim açısından taklit: Kur’an, sünnet, dinin asıllarından ve vaciplerinden furu fıkıh gibi bütün meselelerde delile dayalı bilgi sahibi kimse olarak tanımlanır.

2- Avam açısından taklit: Bu alimlerin ilmi ve içtihatlarına ihtiyaç duyan avam kimseleri ifade eder.

 Mübah ve Yerilen Taklit açısından taklit;

1- Mübah taklit: Bu şer'i hükümlere, naslara, delillere ve tafsili meselere ulaşma yollarını bilmeyen ve öğrenme gücü olmayan avamdan olan kimselerin taklididir. Bir avam taklit ettiği şeyin delilini mutlaka istemelidir. Çünkü Allah'a itaat, ibadet etmek ve kulluk etme konusunda o kimse emin bir şekilde hareket etmesi gerekir.

Yerilen taklit: İslam Alim alimlerinin hepsinden yüz çevirmek suretiyle sadece bir Alime tabi olan onun bütün içtihatlarını, söylediklerini, sözlerini ve fiillerini delilini bilmeksizin taklit eden kimselerin taklidi yasaklanan taklit çeşididir. İslam evrensel bir dindir ve bu dinin görüşleri çok geniş bir yelpazede kendini gösterir. Kendisini bundan mahrum etmek suretiyle başka Alimleri itibar görmemesi, özümsememesi ve delillerini araştırmadan tabi olması hiç şüphesiz büyük bir nasipsizliktir.

Zaten alimlerimiz taklidin ilim olmadığını taassup ve tefrikaya sebep olduğu konusunda hemfikirdirler. Bu yüzden taklitçilerin fetvaları ve içtihatları hiçbir zaman Muteber görülmemiştir çünkü fetva vermenin şartları vardır. Bu da Allah'ın dinini delilleri ile bilmek ile gerçekleşir.

Kur'an-ı Kerim'de Delilsiz taassupla türlü türlü taklit yerilmiş ve çok kötü görülmüştür.

 وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ 

Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Resûl’e gelin.” denildiği zaman: “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter.” derler. Onların babaları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar bile (babalarının yoluna mı uyacaklar)? (5/Mâide, 104)

Bu yüzden Selef alimlerimiz Müslümanlar arasında ayrılığa, ihtilafa ve fitneye sebep olan kör taklidi sakındırmış islam'ı delilleri ile öğrenme ve onunla amel etmeye teşvik etmişlerdir. Çünkü bu hayrın, selametin, birliğin ve ümmet olmanın teminatıdır.

Sahabelerin hayatlarını okuyanlar onların mutlak olarak her şeyde birini taklit ettiğini göremezsiniz. Sonraki Dört Mezhep imamları taklidi kötülemiş ve kendilerine tabi olan kimselerin taassup ve taklitlerini reddetmişlerdir.

Onlar bir konuda içtihat ettiklerinde ve bu konu ile ilgili Resulullah'tan bir hadis kendilerine ulaştığında kendi görüşlerini terk ederek Rasulullah'ın hadisleri ile amel ederlerdi.

  • İmam Ebu Hanife rahimullah şöyle der: Hadis sahih olduğu zaman benim mezhebim o hadistir. Yine başka bir yerde nereden aldığımızı bilmeden hiç kimsenin bizim görüşümüzü alması helal değildir.
  • İmam Malik rahimullah şöyle der: Ben bir beşerim hata da edebilirim isabet de, benim görüşümü inceleyin kitap ve sünnete uygun olanların hepsini alın kitap ve sunnette olmayanların hepsini de terk edin.
  • İmam Şafii rahimullah şöyle der: Hangi mesele olursa olsun, onunla ilgili hadislerin ehlinde benim görüşüme aykırı sahih bir hadis ortaya çıktığı zaman hayatımda da ölümümden sonra da ben o görüşten dönmüşümdür.
  • İmam Ahmet rahimullah şöyle der: Beni taklit etme, Maliki de taklit etme, Şafi'yi de taklit etme, Evzai de taklit etme, Sevriyi de taklit etme onlar nereden almışlarsa sen de oradan al.

Bu 4 mezhep imamı delilsiz körü körüne taklitliği men etmişler ve onlar taklidin avamlar için söz konusu olduğunu bunun da ancak delinin bilinmesi ile gerçekleşebileceğini söylemişlerdir. Onlar kendileri bir söz söylediğinde onların sözlerine muhalif bir hadis söz konusu olduğunda onlar kendi sözlerini terk edilmesini ve hadisle amel edilmesini vasiyet etmişlerdir.

Allah'ın rızasına ulaşabilmek ve sünnete tabi olmak ancak sahih rivayetlere bağlı kalmakla gerçekleşebilir. Samimi ve ihlaslı bir Müslüman kendi mezhebinin zayıf görüşünü bırakarak başka bir mezhebin sahih rivayetle sonuçlanan bir hadisle amel etmesi gerekir.

Hatta mezhepler arasında bir hüküm konusunda kimi hadisin zayıf kiminin sahih olduğu anlaşılırsa o kimsenin zayıf hadisi terk edip o sahih hadisle amel etmesi gerekir. Velevki o başka bir mezhebin görüşü olsa dahi.

Bir Müslüman kendi mezhebinin bir görüşünü kabul etmekle beraber aynı meselede başka bir mezhebinin delilinin daha kuvvetli daha Muteber ve tercihe şayan olduğunu görürse onunla amel etmesi gerekir, delilini bilmediği bir şeyi kabul etmek kötü taklittir.

Tafsili ilimleri olmayan ve delilleri inceleme imkanı bulmayan avamların mezhebi aslında fetvadır. Onlar kendi dinlerini öğrenmek ve onunla amel edebilmek için istekli, titiz ve ilmine güvendikleri Rabbani alimleri tercih etmek suretiyle onlara sorarak öğrenmelidir. Tabii bu sorma delilerini onun ağzından duymakla gerçekleşmelidir. 

وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ 

 Biz, senden önce kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını (resûl olarak) göndermedik. Şayet bilmiyorsanız, (vahiy bilgisine sahip) zikir ehline sorun. (16/Nahl, 43)

Her Müslümanın gücü yettiği oranda Allah'ı dini, Resulü tanıma, helal-haram yasalarını bilme, Allah'a nasıl kulluk edileceğini öğrenme, Allah'ın rızası, cenneti kazanma ve cehennemden korunma yollarını öğrenme gibi ilahi öğretileri bilmesi bu kimse için farzdır. Kişinin samimiyeti, iyi niyetli oluşu, salih kimse olabilmesi, doğru yola gidebilmesi için ve onun tüm amellerinin kabul edilebilmesi şartı ancak doğru ilimle gerçekleşir.

 قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟ 

 De ki: Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alır. (39/Zümer, 9)

 

Gürsel Gürbüz

 

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *