Büyük Şirki, Küçük Şirk'den Ayıran İllet Farkı Nelerdir?
Büyük Şirki, Küçük Şirk'den Ayıran İllet Farkı Nelerdir?
Şirk, kulun Allah'a iftira etmesi, Allah'a ihanet etmesi, ilahi yetkileri ve yalnız Allah’a ait ibadetlere taalluk eden herhangi birini bir başkasına vermekle gerçekleşen kulluktur. Bu sebeple şirk büyük bir zulüm ve aynı zamanda kulun Allah'la bağlarını koparan en büyük suçtur.
Büyük şirk kişiyi İslam milletinden çıkaran, Müslüman ismini kendisinden alan, yaptığı ibadetler olan namaz, oruç, zekat ve benzeri ibadetleri iptal eden sahibine müşrik ismini veren ve bu kimseyi ebedi cehenneme götüren bir suçtur.
Küçük şirk ise kişiyi İslam milletinden çıkarmayan kafir/müşrik yapmayan Müslümanlığı hali hazırda devam eden ama bulaştığı ibadeti iptal eden, büyük günah olan varlığı sebebiyle Allah azze ve celle dilerse onu affedeceği ve dilerse cehenneme göndereceği bir suçtur.
İman kalp ile itikat, niyet, dil ile ikrar ve organlarla amel olduğu gibi küfür ve şirk de kalp ile itikat, niyet, dil ile ikrar ve organlarla kendini gösterdiğinde şer'i engeller olmaksızın söz konusu olursa bu kimse müşrik ismini alır.
Büyük Şirkin İlleti Nedir?
Büyük şirkin karinesi, alameti, illet ve sebebi vardır. Bunlar;
1- İtikat/Kalp, niyet, dil ve organlarda kendini göstermesi.
2- Tekfirin şartları oluşur ve şer’i engeller olmaksızın küfür söz ve fiili işlemek.
3- Allah’tan bir başkası bağımsız ibadet etmek.
4- Allah’la beraber bir başkasını denk ve benzer tutmak.
4- Parlemento ve türbe gibi yerlerde zahiri şirk söz ve amelleri işlemek.
5- Allah dışındakilerini mutlak aracı görmek.
Küçük Şirk’in İllet ve Alametleri Nelerdir?
1- Allah’ın izni, rızası ve kudretine bağlı tutması.
2- Şeyh konumunda olanları Allah’tan bağımsız görmemeleri.
3- Hiç kimseyi Allaha denk tutmamaları.
İslam'da bir kaide olarak: ''hükümler zahire göredir niyet ve kasıtlara bakılmaz'' kaydesince biz bu insanların bu gibi eylem ve söylemlerinde mutlak şirk ve mutlak küfür ismini vermemiz vacip olur. Muayen ve mukayette ise duruma göre kafir, şer'i engeller varsa mazur, duruma göre küçük şirk yada büyük şirk şeklinde hükmedilir.
Allah'tan başkasını yardıma çağıran, sığınılan, dua edilen, fayda, zarar, ümit ve korku gibi durumda olan kimselere gelince bunların büyük şirk kapsamında olmasının illeti onların Allah'tan bağımsız ya da Allah'la beraber dualara icabet eden, yardıma koşan, bela ve musibetlerde kendilerine sığınan kimseler olarak itikat ediyorsa bu büyük şirktir ve sahibini müşrik yapar. Bu kimse Allah nasıl dua'ya icabet ediyorsa bu kimsede duaya icabet ediyor Allah'a nasıl sığınılıyorsa bu kimseye'de sığınır şeklinde tüm itikatlar büyük şirk kapsamındadır.
Küçük şirik ise itikadında Allah dilemedikçe o yardım etmez, Allah dilemedikçe faydayı celp, zararı def etmez, Allah dilemedikçe dualara icabet etmez ve Allah dilemedikçe yeryüzüne tasarruf hakkına sahip değildir şeklinde kayıtlayarak bir itikat içinde olanlara gelince bu kimseler itikatta küçük şirk işlemişlerdir. Bunun temel illeti yine Allah'ı bağımsız görmek, Allah'ın iznine kayıtlayıp ve onun dilemesiyle itikat etmesi sonucu ortaya çıkan bir şirktir.
Dolayısıyla yukarıda ifade ettiğimiz sonuca göre kişi eylem ve söylemlerinde küfür ve şirk işlemesi mutlak küfür ve mutlak şirk olarak kabul edilir ve bu kimselerin bir usul kaidesi olarak mutlak ile muayen yada mutlak ile mukayyet ayırımı yaptığımızda bu kimselerin küçük şirk işlemelerini Allahın izni, niyet ve itikata bağlı olduklarını görmüş oluyoruz.
Misal: Allah'a, Kur’an’a, Rasulullah aleyhisselatu vesselam'a inanan, namaz kılan, oruç tutan ve zekat veren bir kimse çağın en büyük şirk hastalığı hüküm koyma, kanun koyma, yasama, yönetme ve idare etme gibi Allah'a ait olan ilahi özelliği ve bu konuda hiç kimseye yetki vermediği, ortağı olmadığı ve sadece ilahi ve rabbani özellikleri bir partiye, ideolojik dinler olan laik ve demokrasi gibi sistemlere, bir öndere ya da herhangi bir kurum ve kuruluşa verirse hiç şüphesiz bu kimsenin tüm ibadetlere batıldır ve kendisi müşrik ismiyle isimlendirilir. Onun cehaleti, tevili, gafletin ve taklitçiliğinin hiçbir bir mazereti yoktur.
Kim benim şeyhim gaybı biliyor diyorsa! Bu küfür sözüdür, kalbi ile bunu itikat ediyorsa bu da itikadı küfürdür, amelleriyle bunu doğrulursa bu da ameli küfürdür ve bu itikat mutlak açıdan büyük şirktir ve sahibi müşrik yapar. Ama bu kimse dese ki Allah'ın yardımı, izni ve rızasıyla benim şeyhim gaybı biliyor dese ve bunu Allah'ın dilemesine kayıtlandırırsa biz bu kimseye sen büyük şirk işledin diyemeyiz bu kimse küçük şirk işlenmiştir. Neden? Çünkü gaybın anahtarı mutlak açıdan Allah'ın elinde olduğunu ve Allah'ın dilediğine vereceğine inandığı düşüncesiyle bir tevil yapmıştır.
Yemin etmek, Adak atamak ve buna benzer şeyler de itikat açısından ve niyete göre eylem ve söylemlerde sudur olan ameli şirklerdir ve bu duruma göre büyük şirk duruma göre küçük şirke dahil olur. Nitekim İbni Teymiye şöyle der;
Ağaçlar, taşlar, pınarlar ve benzeri avamın kendilerine adak adadıkları hırka ve benzeri şeyleri üzerine astıkları, teberrük için yaprağını aldıkları veya yanında namaz kıldıkları yerlerin hükmüne gelince tüm bunlar Münker bid’atlerdedir. Allah'a şirk koşmaya sebebiyet veren tamamen cahiliye ameli olan işlerdendirler. (Mecmuu’l Fetava: 27-36)
Burada İbni Teymiye adağın şirke sebebiyet verdiğini ve sonunda bu işlerin münkerata ait olduğunu söylemesi bu meselenin küçük şirk kapsamında değerlendirdiğinin en büyük delilidir.
Nitekim: Allah'tan başkası adına yemin etmekte şirktir ve bu söylem ve eylemlerde bir başkasının Allah'a denk eşit görmektir. Bunun mutlak açıdan küçük şirk kategorisine düşmesine sebep olan kural ise itikatta o yemin ettiği kimseyi Allah gibi görmediğinden dolayıdır. Eğer yemin ettiği zat Allah'tan bağımsız yemin edilmeyi hak ediyor ve bunu itikatinde besliyorsa bu büyük şirk kapsamında girer.
Dolayısıyla rububiyet, uluhiyet, Allah'ın isim ve sıfatları olan ilahi ve rabbani özellikleri itikatta zedelemeyen, niyet ve inanışta muhalif olmayan ve Allah'ın kudret, ilim, hikmet, rıza ve izin gibi Allah'a kayıtlandırılan ve eylem ve söylemlerde sudur olan tüm ameller küçük şirk kapsamında değerlendirilir.
Şunu açık bir şekilde üstüne basa basa ifade edebiliriz ki, kişiyi küçük şirkte bırakan illet Allah'ı rububiyetinde, uluhiyetinde, isim ve safatlarında bağımsız ortak tanımayarak Allah'ın izni, rızası, kudreti, ilmi ve isteği üzere kayıtlandırmanın büyük şirke engel olduğu apaçık ortadadır ve bu sahibini küçük şirke götürür.
Nitekim: Camiu'r Resail'de selef'ten bir grup şöyle demiştir: Bunlar salih olan kişilerin isimleridirler ve ardından onların kabirlerine gitmeyi devam ettirerek onlara ibadet ettiler. Onlara adak ve adağını yerine getirmesi caiz olmaz. Çünkü sahih naslarda sabit olduğu üzere Nebi aleyhisselatü vessellem şöyle demiştir: Kim Allah'a itaat etmeyi adarsa itaat etsin kim de Allah'a isyan etmeyi adarsa isyan etmesin. Böyle birisine sadece yemin kefareti gerekir. Nitekim Rsulullah Aleyhisselam;
انه قال لا نذر في معصية وكفرته كفرة يمين
Masiyette adamak yoktur. Kefareti ise yemin kefaretidir. (Camiu'r Resail)
Dolayısıyla eğer bu kimse bu anlattığımız meselede büyük şirk işleseydi Allah resulü ondan kefaret istemez ve ona bunu yüklemezdi.
Kim Allah'tan başkasını Allah gibi tazim ediyorsa ve adadığı şeyi Allah gibi tazimde bulunuyorsa bu küçük şirk değil büyük şirk olur. Çünkü eylem ve söylemlerde mutlak olarak gerçekleşen şey itikatta da gerçekleştiği için büyük şirk olur. Eğer itikatta Allah'ın sadece tazimi hak ettiğini itikat ediyorsa bu küçük şirk kapsamında değerlendirilir. Burada kişinin eylem ve söylemlerinde sudur olan küfür ve şirkin büyük şirk ve küfür olmasının hakikatı itikatla kayıtlanmaktadır.
İbni Hacer El-Heytemi;
Eğer puta secde eden onu tazim için ve ilahlığına itikat ettiği için olmadığı bilinirse ve kalben iman ile mutmain ise her ne kadar zahiren kafir hükmü icra edilse de Allah ile kendi arasında böyle birinin küfrüne hükmedilmez. (El-Furuk 1- 227)
Dolayısıyla ister taştan yapılmış put, heykeller ister adak, ister yemin, ister Allah'tan başkasına sığınma, fayda ve zararı def etme ve benzeri şeyler bir ibadet olarak görülüp bir zata yapılırsa bu büyük bir şirktir. Ama Allah'ın izni, dilemesi ve kudretine bağlı olanlar ise küçük şirk kapsamında değerlendirilir. Nitekim put ve heykellere ibadet için tazimde bulunmak kişi kafir yapar ama tazim olmadan bulunmak kimseyi kafir yapmaz. Nitekim İz bin Abdisselam şöyle der;
Bir puta secde, ruku ve başka bir tazim ameli ile ibadet edilmesi durumunda ibadet eden kişi kafir olur. Eğer kafir olması ibadet hakikati olan tezellül ve boyun eğmesi sebepleri ile olursa insan bazen ebeveynine arkadaşlarına ve sevdiğine Allahu Teala ibadet esnasında yaptığından daha fazla tezellül yapmakta ve boyun eğmektedir. Bununla birlikte böyle birisi icma ile kafir olmaz.
Bu meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için Kur'an'dan bir delil ile örnek vermek bize daha fazla yardımcı olacaktır. Mesela Mü'minler arasında içki, kumar, zina ve benzeri haram işlemeler söz konusudur. Hevasına tabi olması, şeytana itaat etmesi,nefsine ve arzularına bağlı olması bir yönüyle mü'minlerin bu açıdan şeytana itaat etmeleri ibadet niteliğinde değildir.
لَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ
“Ey Âdemoğlulları! ‘Şeytana ibadet etmeyin, o sizin apaçık düşmanınızdır.’ diye size emretmedim mi?” (36/Yâsîn, 60)
Nitekim İmam Razi İnsanların işlediği günahları kalpleri ile kerih görmeleri ve rablerine bu sebeple istiğfar dileyerek günahlarını itiraf etmeleri şartıyla kötülük yapmaları zahiri amellerle şeytana ibadet etmektir. (Razi Yasin 60)
Bu da Mü'minlerin kendi günahları oranında aslında şeytana ibadet etmiş olurlar. Peki bu ibadet onların kafir olması anlamına mı gelir? Tabii ki değil! Neden? Çünkü bu meselede her ne kadar şeytana itaat söz konusu olsa da zatında şeytana rububiyette itikat etmedikleri için fısk ve fücur menzilesindedir.
Nitekim İbni Teymiye: Şeytana ibadet kavramı birçok unsurun altında toplayan genel bir kavramdır. Şeytan bir insana iman ve tevhid dışındaki şeylerle meşgul olmayı emrettiğinde bu kişiye hevasına ibadet ediyor denilir. Tıpkı şeytana itaat ettiği zamanlarda ona ibadet ettiği gibi ancak ne var ki ibadet büyük ibadet ve küçük ibadet olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. (Mecmuu’l Fetava 11- 672 )
Mekke'nin müşrikleri putlara ilah ismini veriyorlardı sığınma, yardım, fayda, zarar, adak, şefaat ve onlar üzerine yemin ediyorlardı. Mekke'nin müşrikleri aynı şekilde onları aracı kılarak Allah'a ulaşma vesileside kılıyorlardı. Onları müşrik ve kafir yapan o putlara hem ilah ismini itikatta vermeleri ve onlara Allaha ait ibadetleri bağımsız olarak vermeleriydi. İşte bu durumda olduğu gibi kim Allah'tan başka sarf edilen ve kendilerine ibadet edilen şeylere ümit ve korku ile ibadeti hak ve tazimi hak eden, fayda, zarar, dua ve sığınma gibi bağımsız bir şekilde Allah ile beraber ya da Allah dışında onların da yetkili etkili olduğuna inanması Mekke müşrik toplumu gibi müşrik yapar. Ama eğer onların aslında bizim gibi aciz varlıklar olduğunu ve Allah'ın yetkisi, rızası, kudreti ve izniyle onlar şunu bunu yapar demeleri küçük şirk kapsamına dahil kılmıştır.
Dolayısıyla Allah'tan başkasına itikatta, ümit, korku, rahmetle yönelme, ihlas, teveccüh, sevgide denk tutma ve benzeri kalbin ibadetini ataması onun büyük şirkine delalet etmektedir yine aynı şekilde itikatta bağımsız bir şekilde Allah'tan bağımsız fayda verir, zararı def eder, sığınılır, dualara icabet eder ve benzeri itikatler büyük şirk kapsamındadır ve sahibi müşrik yapar.
Kurban kesmek gibi mesela insanlardan kim şeyhi adına ya da yatırlarda yatan salih kullar adına onların zatını tazim etmek ve ibadet kastı taşıyarak eğer yaparsa hiç şüphesi bunlar müşrik olurlar.
Nitekim İmam Nevevi bu meselede: Eğer bununla birlikte adına kesilen kurban zatı tazim etmek ve ibadet etmek kastı ile olursa küfür olur. (Müslim şerhi 13/205)
Ama kurbanı Allah'tan başkası adına bir sultanın gelişine sevinmesi ya da bir şeyhin ya da salih bir kulun geldiğini sevinmesinden dolayı bir ibadet, tazim, yüceltme ve kurbana dair sarf edilen ibadet olmaksızın sadece onun misafirliğine gelmesine sevmek olursa bu şirk olmaz bu aynı yeni doğan bir çocuğa akika kurbanı kesmek gibi olur.
Mu'tezile akidesine göre Allah'ın yaratma sıfatını mahluka vermişler ve mahlukun kendi eylem ve söylemlerinin yaratıcısı olduğunu söylemişlerdir. Bir kısım alimlerimiz Allah'ın sıfatının mahlukata denk görmeleri sebebiyle şirk koşmuşlardır, demişler ve her ne kadar Mutezile fırkası insanları yaratıcı yaparken, onlar Allahu Teala'dan bağımsız müstakil bir yaratma, yetki ve kudret vermiyor onlar da Allah'ın izin ve dilemesine bağlıyorlardı. İşte bu akide büyük tekfire engeldir.
Nasıl ki Allah resulü duaya ibadet demiş, nasıl ki Allah'tan başkasına yemin şirk demiş ya da Allah'tan başkasına secdeye ibadet demişsede şer'i deliller göz önünde bulundurulduğunda nasıl kafir olmuyorsa aynı şekilde dua, istine/sığınma, istiğaze/yardım gibi durumlarda aynı şekilde itikati rububiyet taşımadığı sürece büyük şirk olmaz. Nitekim Bununla ilgili Mutezilenin akidesine göre: Onlar fiilleri yaratan insandır ve bu yönüyle onlar insana yaratıcı sıfatını vermişlerdir. Ama dikkat edin onlar Allah'ı bu durumdan bağımsız müstakil bir yetki ve kudret de vermediler. Bilakis insanın fiillerindeki yaratmayı Allah'ın izni ve dilemesine bağlamışlardır.
Nitekim Aliyyul Kari şunları söyler: Mutezile mecusilerin yaptığı gibi kulu Allah'tan bağımsız bir yaratıcı saymamaktadırlar. Bilakis Allah Sübhane ve Teala'nın bizi yaratıcı olduğuna itikat eder kulun ise Allahu Teala'nın kulda yaratmış olduğu sebep ve vasıtalar aracı ile yaratıcı olduğunu söylerler.
Ümmet mu'tezilenin mutlak açıdan onların bu akidevi ve buna benzer akidelerini küfür demişlerdir. Ama muayen ve mukayyet açıdan asla kafir dememişlerdir, işte bugün bu durumda olan insanlar da bu kaide ile göz önünde bulundurulması gerekir.
Malum olduğu üzere varlıklar üç kısma ayrılır;
1- Vacip
2- Mümkün
3- İmkansız
1- Vacip olan kulun Allah'ı bilmesi ve ona ibadet etmesidir.
2- Mümkün olan ise Allah'ın izni ve rızasına bağlı olarak Allah'ın bir şeyi teşri kılmasıdır.
3- İmkansız ise Allah'ın herhangi bir şeyi bağımsız olarak Allah adına itikat ederek inanmasıdır. Bu ayette olduğu gibi;
لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Şayet (göklerde ve yerde) Allah’ın dışında ilahlar olsaydı (düzen) bozulurdu. Arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdığı sıfatlardan münezzehtir. (21/Enbiyâ, 22)
Nitekim bu ayet Mekkeli müşriklerin evrende Allah'tan bağımsız ilahların olduğuna itikat etmelerinden dolayı bu ayet inzal olmuştur.
Dolayısıyla büyük şirk kapsamında olan imkansız olan şeylerdir. Allah'tan bağımsız dua, sığınma, yardım, faydayı celp etme, Allah'tan bağımsız kanun koyma, yasama ve benzeri şeyler mutlak acıdan büyük şirk olduğu gibi sahibinde kafir ve müşrik yapar.
Nitekim bu mesele ile ilgili Aliyyül Kari: Birisi yaratıcı güç diğeri de sonradan kazanmış güç olmak üzere bir şeyin iki ayrı gücün etkisi altına girmesi caizdir. Caiz olmayan şey bu müessirlerin her birinin müstakil birer ayrı güçler olarak bir eser üzerine bir araya gelmelerine cevaz vermektir. (Fikhu'l Ekber şerhi 93)
Dolayısıyla Allah'tan başkası adına kurban kesen, dua eden, nezir adayan, sığınan ve yardıma çağıranlar hakiki müessirin Allah olduğunu güç, kudret, izin, yardım ve destek onun ancak iznine bağlı kaldığına itikat ederek rububiyet, uluhiyet, isim ve sıfatlarında ilahi ve rabbani özellikleri hakiki anlamda vermediği sürece bu gibi durumlar büyük şirk değil küçük şirk kapsamında değerlendirilir.
Eğer Allah'tan müstakil ve tek başına onun da yukarıda ifade ettiğimiz gibi bu konuda yetkili ve dua, sığınma, yardım ve benzeri şeylerin onlara verilmesi gerektiği itikadı varsa mutlak açıdan küfür olmakla beraber sahibini müşrik yapar.
Yine aynı şekilde Kur'an ve Sünnette varit olduğu üzere yer yüzünde, gökyüzünde ve tüm evrende meleklerin görev aldığını ve her birinin kendisine ait bir işi olduğu bilinen bir husustur.
فَالْمُقَسِّمَاتِ اَمْرًاۙ
İşleri bölüştüren (meleklere) andolsun ki, (51/Zâriyat, 4)
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْرًاۢ
İşleri idare edenlere, (79/Nâziât, 5)
İbni Kayyim bu ayetleri tefsir ederken: Göklerde yerde ve ikisinin arasındaki işlerde yörüngeler, güneş, ay, yıldızlar, rüzgar, yağmur, bitkiler ve annelerin karınlarındaki ceninlerin hareketlerinin tümü işleri tedbir ve taksim eden meleklerin vasıtaları ile gerçekleştiği de anlaşılmış olur. (El Cevabu Kafi 201)
Dinin asılları tamamı ile Allah'tan bağımsız ilah edinmek, bağımsız olarak ilahi sıfatlar, isimler ver şer’i ibadetleri vermek şeklinde gerçekleşir. İşte bu sebeple Allah'ın haşa çocuk edinmesi, evli olması, iki ilahın olması şeklinde itikatlar Allah için mümtenidir imkansızdır. Buna benzer itikatlar büyük şirk ve büyük bir küfürdür. Dolayısıyla dinin asıllarında imkansız olan bir itikat sahibi bir kimse ister tevil ister taklit ister cehalet olsun mazeret olmaksızın sahibini müşrik yapar.
Nitekim bu meselede Ali El-Hudayr: Dinin aslı Allahu Teala'nın herhangi bir şeriatta meşru kılmasının mümkün olmadığı imkansız olan şeylerden olması ile anlaşılır, eğer Allah'tan başka ilahlar olsaydı yeri ve gökten fesada uğrardı ayetinde ifade edildiği gibi. (Silsiletül ecza fit Tevhid vel akide/1)
Dini açıdan mümkün olan bir inanç her zaman büyük şirk olarak alınmaz aynı şekilde mümkün olmayan bir itikat ise her zaman büyük şirk kapsamında değerlendirilir.
Nitekim Allah'tan bağımsız bir itikat kişinin müşrik oluşunun delillendiren İbni Kesir şunları soöler;
Özellikle Mısırlılar küfre ve şirke varan çirkin lafızları çokça söylüyorlar onların bunun caiz olmadığını öğretilmesi gerekir… Her kim onun Allah'ın meşiyetine bağlı olmadan kendisini haşerelerden koruyacağına veya fayda ve zarar vereceğini iddia ederse müşrik olur. El-Bidaye ve Nihaye 14/171)
Bu tefsirde İbni Kesir Mısır'da yaşayan bir kadın hakkında aşırıya giderek fayda ve zararın verebileceği itikatini getirdiler ve onun büyük şirk olmasını da ancak İbni Kesir Allah'ın meşiyetine bağlı olmadan sözü ile kayıtlayarak büyük ile küçük şirk arasına ayırmıştır.
Dolayısıyla Allah'ın dilemesine bağlı, rızasına ve kudretine bağlı olarak Allah'tan başkalarına yönelenler büyük şirk değil küçük şirk işlemektedirler.
اذا انفلتت ضابة الاحدكم بارض ثلاث فليقل يا عباد الله احبسوا فان لله في الارض حاضرا سيحبسه
Sizden birinizin hayvanı bir yerdeyken elinden kaçırsa şöyle desin: Ey Allah'ın kulları onu tutun çünkü yeryüzünde bunu tutmakla görevli olan Allah'tan hazır kulları vardır. (Ebu Yala, Tabarani ve Haysemi)
Maalesef bu ve buna benzer hadisleri rivayet ederek bağlamından kopararak bu kulların şeyh, salih kul izlenimi vermek suretiyle onlara bu gibi dua ve yardım çağırılması gerektiği sonucunu çıkaranlar vardır. Halbuki Kur'an-ı Kerim'de ve Resulullah efendimiz aleyhissalatu Vesselam'ın sünnetinde Allah Melekleri kısımlara ayırmış, görevler vermiş ve her biri bazı görevler üstlenmekte. Kimisi Kiramen Katibin olarak sevap ve günahları yazar, kimizi Hafaza Melekleridir onlar kulu korur, kimisi vardır ki doğal olaylarla ilgilenir ve buna benzer meseleler söz konusudur. Dolayısıyla bu hadis ancak ve ancak Kur'an'ın ve Sünnetin başka yerlerde tefsir ettiği şekilde anlaşılması gerekir.
Allah ne Kur'an'da ne Sünnette evliya, şeyh, salih kul ya da buna benzer kimselere böyle bir yetki vermemiştir. Ne mutlak açıdan ne de muayen nede mukayyet açıdan böyle bir şey söz konusu değildir. Bu mesele tamamı ile Allah'ın kendilerini görevlendirdiği Meleklerle ilgilidir. Çünkü Kur'an ve Sünnet bu meseleyi tefsir etmektedir. Bu gibi itikatlar insanları şirke götürür ve Allah ile bağlarını koparır.
Dolayısıyla bugün şeyhlerini ve evliyaları olağanüstü gören, ilah makamına oturtan ve maalesef onları tazim ederek bu gibi tutum ve davranışlarda bulunanlar İslam'ın pak akidesini bozmaktadırlar.
Ahmet bin Hanbel, İbni Kesir, İmam Nevevi, İbni Teymiye, talebesi olan İbni Muflif ve imam Tabarani Mecmuu'l Kebirde bu hadisi zikretmişler ve bunlarla amel etmişler ve bu yönüyle yeryüzündeki kullarından yardım istemesi bugünün tarikatçıları anladığı şekilde şeyh, salih kul ya da evliya değil bu tamamıyla Allah'ın ayette bulduğu gibi Melekleri görevlendirdiği, kısımlara ayırdığını her birinin bir işle meşgul olduğu ayeti uygun bir şekilde Allah'ın kulları olan melekerdir. Eğer buna bir şeyh, salih kul ve evliya gibi yeryüzünde ölmüş insanlara verirsek bu şirkin ve küfrün kapılarının açılması demektir.
Peki birisi bize dese ve yukarıdaki hadise binaen bir kimse bineğini kaybetse ya da yolunu kaybetse meleklere değil de yeryüzündeki bir şeyh yada evliyadan istese, sığınma, duada bulunsa ve onu yardıma çağırsa bunun hükmü nedir?
Biz ona deriz ki, bu mesele ile ilgili ne Kur'an'da ne Sünnete böyle bir muhkem nas, amel ve böyle bir görüş sabit değildir. Allah yeryüzünde ölmüş olan ve gaipte olan kullarına böyle bir yetki vermediğini ve bununla ilgili delil olmadığını bilakis aksine Allah dışında dua edilen, yardıma çağırılanların batıl olduğu ifade edilmektedir. İşte bu yönüyle kim bu hadisle amel ederek Allah dilerse Allah izin verirse yani itikat açıdan Allah'ın emrine kudretine onun iznine bağlı kalarak yeryüzüne kullardan böyle bir yardım talep ederse hiç şüphesiz ki bu küçük şirktir.
اَمَّنْ يُج۪يبُ الْمُضْطَرَّ اِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّٓوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَٓاءَ الْاَرْضِۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ قَل۪يلًا مَا تَذَكَّرُونَۜ
(Onlar mı daha hayırlıdır yoksa) dua ettiğinde darda kalmışın duasına icabet eden, kötülüğü gideren ve sizleri yeryüzünün halifeleri kılan (Allah mı)? Allah’la beraber başka ilah mı?! Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. (27/Neml, 62)
Dolayısıyla bu ayet hiç kimsenin dua, yardım, sığınma ve benzeri ibadetler konusunda ister itikatta bulunsun ister itikatta bulunmasın Allah'tan başkasına yapması mutlak şirktir.
Şunu açık bir şekilde söyleyebiliriz ki, ne Resul, ne Nebi yada salih ve evlya konumunda olan kimslere böyle bir dua, sığınma, yardım ve benzeri şeyler ne sahabe tarafından olmuş ne sahabeden sonraki tabiin ne etbau tabiin ne dört mezheb imamı hiç kimse böyle bir şey yapmamışdır. Eğer onlar bunun gerçekten dinde olduğunu bilselerdi, onlar bizden önce amel ederlerdi. Çünkü onlar bu dini bizden daha iyi biliyorlar ve bu dinle amel etme konusunda birden daha hırslı idiler.
Dolayısıyla bu mesele ile ilgili alimlerimizden sudur olduğu üzere ne zaman böyle bir bid'at söz konusu olursa alimlerimiz bu kimseleri ihzar ve uyarı niteliğinden şirk kapsamında değerlendirmişlerdir. Her ne kadar bunlar büyük şirk olmasa da küçük şirk kapsamında değerlendirseler de buna mutlak açıdan şirk ismini vermişlerdir. Nitekim İbni Teymiye şirkle ilgisi olmamasına rağmen bazı eylem ve söylemlere şirk ismini vermiştir; Kendisi hangi kabir olursa olsun el sürmek, öpmek ve toprağıyla yanağını bulamak Müslüman'ın ittifakiyla nehy edilen işlerdendir. Bunlar peygamberlerin kabirleri olsalar bile hükmü böyledir. Çünkü ümmetin selefinden de imamlardan hiç kimse böyle bir şey yapmamışlardır. Bilakis böyle bir şey şirktir. (Ziyaretu’l Kubur 38)
Küçük Şirkte Hüccetin İkamesi;
Allah'tan başka ya da onunla beraber salih kul, şeyh ve evliya gibi kimselere itikat açısından Allah'ın rıza, izni ve kudretine bağlı kalarak Allah'tan başkasına sığınır, fayda, zarar, yardım ve benzeri şeyler yapan kimselere muhkem naslarda varid olduğu üzere hiç bir şüphe bırakmayacak şekilde hüccet ikame edilir ve bunun haram olduğunu ve küçük şirk kısmında olduğunu söyleriz. Eğer bu kimse tevil eder ve ısrarla inatla bu işi hafife alır, önemsemez, bu zulmü batıl tevili ile onaylar ve muhkem naslara muhalefet ederse biz aynı şeriatın vaciplerindeki bir haramın nasıl hafife alınması, göz ardı edilmesi, ona cevaz verilmesini ve onun normalleştirilmesine razı olması konusunda hareket edenleri tekfir ediyorsak bu kimseleri tekfir etmemiz daha haktır. Çünkü bu küçük şirk normal günahlardan daha büyük ve tehlikelidir.
Kim Allah ve resulüne muhalefet ettiğini bilmesine rağmen dinin asıllarında ibadete dair konularda bilerek başkasına tabi olursa kafir ve müşrik olur.
Kim şeriatın vaciplerinden Allah'ın indirdiğine muhalif olduğunu bilmesine rağmen tabi olur ama itikatında İslam'a uygunluk söz konusu olması onu fasık sahibi yapar.
Nitekim Kadı Ebubekir İbn Arabi'ye şöyle demiştir: Mümin birisinin müşriğe itaati sebebiyle müşrik olması durumu sadece ona itikatında itaat ettiği zaman olur. Böyle olması İmanın ve küfrün mahallenin itikat olması sebebiyledir. Ama müşriğe sadece fiilde itaat eder akidesi ise Tevhid ve tasdik üzere devam ederse bu durumda sadece asi olur bunu her yerde genel geçer bir kayda olarak benimse. (Ahkamul Kur'an 2/ 257)
Tağutun küfür ve şirkine dair yasallaştıran hükümlere itaat küfür ve şirktir şer'i engel olmaksızın kim böyle bir eylem ve söylem içinde bulunursa icmayla tekfir edilir.
Tağutun bankası'nda faiz çekmek ya da tekel bayisine içki içmek ya da kumar oynamak zina etmek gibi hükümlere gelince bu kimse haramı helal görmediği sürece ya da rububiyete dair bir itikat taşımıyorsa yani razı olma, kabul etme, hafife alma, önemsememe ve benzeri rububiyete dair bir itikat yoksa bu en fazla sahibini fasık yapar.
Tağutun ortaya koyduğu ve şeriat hükümlerin dışında olan ve tamamıyla idari hükümler yani mubah kapsamında değerlendirilen meselelere gelince bu ister trafik bu ister seyahat yönetmenliği bu ister fabrikadaki kurallar olsun, bu sahibini kafir yapmaz bunlar mübahtır ve buradaki itaat'de mubah kapsamında değerlendirilir.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ