Cehalet Açısından Mazur Olan Ve Olmayanlar.
Cehalet Açısından Mazur Olan Ve Olmayanlar.
Hiç şüphesiz ki insanların cehaleti din konusunda çeşit çeşit ve farklılık arz eder. Kimi durumlar vardır ki tekfiri gerektirir kimi durumlarda faslıklığı kimi durumlarda ise mazereti gerektirir. Bu açıdan şunu açık net bir şekilde ifade edebiliriz ki
Dar’ül İslam konumundan olan ülkelerde meşhur meselelerde ve herkesin bildiği konularda cehaletin mazeret olmadığı bu kimseler hüccet ikame edilmeden tekfir edilmesi gerektiği söz konusu iken hafi/gizli, detaylı ve tafsilatlı meselelerde ise her ne kadar bu meseleler kesin olsa dahi hüccet ikame edilmeden tekfir edilmemesidir.
Meşhur meselelerde cehaletin mazur olmadığı illet: ihmalkarlık, önemsememe, dinden yüz çevirme, ilahi öğretileri öğrenmeme ve amel etmeme şeklinde tezahür etmektedir.
Bu sebeple mutlak açıdan mazur olan cehalet ve mazur olmayan cehalet söz konusudur.
Nitekim: İbni Teymiyye: Kim kendisine risalet ulaşmamış olması durumu gibi ilim elde etme imkanı bulamamak yahut onunla amel etme gücüne sahip olmamak nedeniyle vacip olan imandan bazılarını terk ederse işlemekten aciz olduğu bu şeylerden sorumlu değildir. Bunlar her ne kadar dinden ve vacip olan imandan iselerde bu kimse hakkında dinde ve vacip olan imandan sayılmamaktadırlar. (Mecmuul Fetava 12-478)
Dolayısıyla bu konumda olan kimseler ilme ulaşma noktasında çabalama, mücadele ve hakkı arama gayreti halinde olanlar için söz konusudur.
İhmal eden, yüz çeviren, önemsemeyen ve gündemine getirmeyen kimseler bu konumda olmazlar ve kendileri tekfir edilirler. Çünkü din konusunu önemsememiş dinden yüz çevirmiş ve hakkı kendisibilmesi için vacip olan bir şeyden yüz çevirmiştir.
Mutlak Açıdan Mazur Olmayan Cehalet;
Bu ister fethet eheh ehlinde olsun ister dar’ül küfür’de olsun ister dâru'l islam’da olsun kendilerine hüccet ikame edildiğinde ve naslar hatırlatıldığında bu kimseler cehaleti mazeret değildir ve bu kimseler yine üç şekilde görülür.
Fetret Ehli, Daru’l Küfür ve Daru’l İslam
1- Daru'l İslam konumunda olanlara gelince: Bu kimseler ister dinin asıllarında ister şeriatın vaciplerinde ihmalkarlık, tembellik, yüz çevirme ve benzeri bir tutum ve davranış içerisinde hayatlarını sürdürüyorlarsa ister din asırlarında olsun ister şeriatın vaciplerinde olsun bu kimselerin tekfir edilmesi vaciptir. Çünkü onlar bu meselede araştırma, öğrenme ve amel etme şeklinde bir tercih içinde olmamışlardır. Bilakis ilahi öğretilerden yüz çevirmişlerdir.
Dolayısıyla bu kimselere Allahın dini hatırlatıldığında, davet edildiklerinde, onlara şirk, küfür ve haram onlara anlattıklarında onlar bu hakikatlerden yüz çevirmeleri sebbeiyle cehaletleri mazeret değildir. Nitekim;
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَاۜ اِنَّا مِنَ الْمُجْرِم۪ينَ مُنْتَقِمُونَ۟
Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılıp da sonra yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Şüphesiz ki biz, suçlu günahkârlardan intikam alacak olanlarız. (32/Secde, 22)
Bu Kur’an‘ın ifadesi ile dinden yüz çevirenler zalim ismini alırlar. Şüphesiz bu şirke ve küfre düşmesi için yeterli bir sebeptir. Eğer bu kimse dinden yüz çevirmezseydi, ihmalkarlık göstermeseydi ve Allahın dinine yönelseydi ona zalim ismi verilmezdi.
Nitekim: Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar zalimlerin ta kendileriydiler, ayeti ile ilgili zalim kişi resul’ün getirdiğini bilmiş veya bilme konusunda kısmi de olsa imkan elde ettiği halde yüz çeviren kişidir. Resul’ün getirdiğini bilmemiş ve buna ulaşma konusunda aciz olan kişiye gelince bunun zalim olduğu nasıl söylenebilir. (Tarikul Hicreteyn 612)
Dolayısıyla bugün Türkiye, Suriye, Irak ve benzeri ülkelerde insanların cehalet açısında mazeret olmadığı temel sebep insanların dine Kur’an a sünnete iştirak, ilgi, yönelme, sevme, itibar etme ya da ilahi öğretileri öğrenme konusunda bir tercih ve seçim içinde olmamasından kaynaklanıyor. Bilakis bu haklar bugün din konusunda ihmalkar davranmış, önemsemiş, yüz çevirmiş ve hayatından dini çıkarmıştır. Bu sebeple bu tür ihmalkar davranan kimseler ister fetret ehlinde olsun ister daru’l küfür ister dar’ül islam’da olsun icma ile onları tekfir etmek vacip olur.
Bir Yönüyle Mazur Diğer Yönüyle Mazur Olmayan Cehalet
Bu durumda olan kimseler aslında temelde dinden yüz çeviren yada dini gündeminden çıkaran kimseler değildir. Ne inkar etmiş ne de ihmalkar davranmıştır. Bu kimseler ister dinin asıllarındaki detay dediğimiz gizli meseleler olsun ister şeriatin vaciplarındaki gizli meseleler olsun bu kimselerin ne yüz çevirmiş ne de ihmalkar davranmış sadece ilim talebinde kusurlu davranış kimselerdir, bu durumda olan kimseler fasık ismiyle isimlendirilirler. Dikkat edin, eğer onların bu cehaleti dinin asıllarındaki detay ya da şeriatın vaciplerindeki detaylarda söz konusu olmakla beraber bu kimseye hüccet ikame edilir ve kesin olan bu meseleyi inkar ederse tekfir edilir ama eğer bu kimse kendisine ilim ya da hüccet ikame edilmemiş ise tekfir edilmezler.
Dolayısıyla bu kimseler öğrenmeye kadir oldukları halde bu öğrenmede bir inkar bir inat bir kibir ve yüz çevirme olmaksızın, gelecek kaygısı, rızık endişesi ya da dünyevi nedenlerden dolayı ihmalkar davranmıştır ve bu kimseler bu yönüyle kusurlu davrananlar kimselerin kısmında girerler.
Nitekim bu konuda İbni Teymiyye şunları söyler: Ümmet-i Muhammed’den her kim hakkı kastederek çabalarsa ve sonuçta hata ederse kafir olmaz. Bilakis böyle birinin hatası bağışlanır. Eğer ki Resul’ün getirdikleri açıklanır da kendisine hidayet açıklandıktan sonra Resule karşı gelir müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa işte böyle biri kafir olur, ancak kim de ilim talebi konusunda kusurlu davranarak ilimsiz konuşursa böyle biri ise günahkar bir asi olur sonra bazen fasitte olabilir iken bazen de iyilikleri günahları üzerine talip gelerek bağışlanabilir. (Mecmuu’l Fetava 12-180)
Dolayısıyla biz bu üç farklı taksimat’a baktığımızda Kur’an, sünnet ve âlimlerin kavilleri bunu desteklemektedir.
İbni Teymiyye: Bilerek ihmalkar davranan, dinden yüz çeviren ve İslam’a yönelmeyen kimselerin cehaletlerinin mazeret olmadığını vurgulamıştır. Nitekim İbni Teymiyye her kime Resul’ün getirdikleri açıklanır da bunun üzerine kendisine hidayet açıklandıktan sonra Resule karşı gelir, müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, işte böyle biri kafir olur, demektedir. Dolayısıyla bugün yaşadığımız şu zaman diliminden insanların cehaletleri tamamıyla bu kısımdadır.
Bir Yönde Mazeret Diğer Yönden Mazeret Olmayan Cehalet Konusunda İbni Teymiye;
Ancak kimde ilim talebi konusunda kusurlu davranarak ilimsiz konuşursa böyle biri ise günahkar bir asi olur sonra bazen fasık da olabilirken bazen iyilikleri günahları üzerine galip gelerek bağışlanabilir.
Bu durumda olan insanların konumu bir çokları tarafından anlaşılmamaktadır. Bu durumda olan kimseler şeyhin ifadesi ile ilim talebi konusunda kusurlu davranan kimselerdir. Muvahitliğini korumuş ve bu yönüyle ne dinden yüz çevirmiş ne de ihmalkar davranmış ikisinin ortasında hayatını sürdüren kimsedir. Bu kimseler bu yönüyle ilk önce fasık ve asi kimseler olarak isimlendirilir, çünkü bu kimse ilim talebinde kusurlu davranmıştır ama tekfir edilmeden önce hüccet ikram edilir ve onun olumlu ya da olumsuz tavrına göre ya teklif edilir ya da mümin olarak görülür.
Nitekim İbrahim şunları ifade eder: Resuller göndermek, kitaplar indirmek bunların ulaşması ve kişinin ilim elde etme imkanı bulmasıyla kaim olmuştur.
İster cahil olsun ister bilmiş olsun Allahın emir ve yasaklarını bilmeye güç yitirdiği halde kusurlu davranarak öğrenmez bu kişi hüccet ikame edilmiştir. Nitekim Allah hiç kimseye hüccetin ikame etmedikçe azap etmez. (Medaric 2/239)
Et- Turuku'l Hakimiye Sahibi Bu Meseleyi Üç Şekilde İzah E
der;
1- Basiretsiz cahiller: Bu doğru yolu öğrenmeye kadir değilse de kafir de olmaz fasık da, üstelik şahitliği itibar edilmez, bunun hükmü tıpkı hiçbir yol bulamayan mustazaf kadınlar ve çocuklarının hükmü gibi olduğu için umulur ki Allah böylelerini affeder, kuşkusuz Allah affedendir ve bağışlayandır.
2- Soru sormaya, doğruyu talep etmeye ve hakkı bilmeyen, güç yitirdiği halde liderlik, zevkle yaşam için dünya ile uğraşan ve bunun gibi değişik sebeplerle tüm bunları terk eden kişidir. Böyle biri aşırı kusuru sebebiyle tehditle müstahaktır. Bu yüzden gücü yettiği halde Allah’tan korkma konusunda terk ettiği vacipler nedeniyle günahkardır. Unutma bu bazı vacipleri terk eden emsallerin hükmü gibidir. Eğer bunun içine düştüğü vaatler ve hevası barındırdığı sırada galebe çalarsa şahitliği red edilir, eğer bir dahakine galebe çalarsa şahitliği kabul edilir.
3- Soru sorar doğruyu talep ettiğinde kendisine hidayet açıklanır. Buna rağmen birilerini taklit eder veya taassuba bağlanır ve hak eline kin ve düşmanlık ederek hakkı terk ederse, işte böyle en asi derecesi fassıktır tekfir edilmesi ise içtihat konusudur. (Et- Turukul Hakimiye 1- 255)
Dolayısıyla bir yönden mağdur olup diğer yönden mağdur olmayan kimseler kendisi ile ilgili cahil oldukları meselede bir inkar söz konusu olmaması sebebiyle ilk etapta mazerettir. Kendisine hu1ccet ikamesi yapılmamış ama ilim elde etmek için ne yüz çevirmiş ne de ihmalkar davranmış kimsenin cehaleti özür olmamakla beraber bilerek inkar etmemesi sebebiyle kafir olmaz. Bu kimse ancak fasık ismini alır bu yönüyle kısmi açıdan ihmalkar davranmış kusurlu hareket etmesi sebebiyle şüphesiz hesaba çekilip azabı görme söz konusudur. Tekrar ifade ettiğimiz gibi hüccet ikamesi yapıldığı halde yüz çeviren kimseler cehaletleri mazeret olmadığı gibi kafir olurlar. Amma hüccet ikamesi yapılmayan ve İslam’a karşı iştiyak içinde olan, amel eden, hakkı talep etme çabası içinde olan, delil arayan ve ilme ulaşma noktasında gayret eden kimseler bu yönüyle cehaletleri mazeret olurlar ve bu cehalet mazereti fetret, dar’ul küfür ve daru’l İslam arasında yaptığımız ayrımla ancak böyle söz konusudur.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ