20 Aralık 2024, 19:20 tarihinde eklendi

Din Satan Bel’am/Tüccarlar

Din Satan Bel’am/Tüccarlar

Din Satan Bel’am/Tüccarlar

Tarih boyunca insanların sapmasına sebep olan insanları Allah ile bağlarına koparan insanları aldatan ve yeryüzünün tağuti ideolojik yönetici konumunda olan politik tanrılara hizmet ederek toplumu ideolojik düşünce, yasa, sistem ve yönetimlere erntegre kılan din kisvese adı altında din satan bel'amlar olmuştur. Bel'amlar tarih boyunca Allah'a ve resullere ihanet ederek mal, mülk, makam, şeref, onur ve benzeri dünyevi çıkarlara ulaşabilmek adına Allah ile ahdini bozup Allah'ın ayetini satan kimselerdir.

Kur'an-ı Kerim böyle bir özelliği taşıyan ve Allah'ın ayetlerine muhalefet ederek hakkın değil batılın,resullerin değil tağutların, tevhid'in yanında değil şirkin yanında olan, imanın yanında değil küfrün yanında olan din adamı olarak isimlendiren Bel'am bin Maura gibi insanların şahsında tüm bel'amların ihanetlerini, zulümlerini ve saptırıcılığını sonucunda  onları acıklı bir azap ile tehdit etmektedir.

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ الَّذ۪ٓي اٰتَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا فَاَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاو۪ينَ

Onlara, ayetlerimizi verdiğimiz kişinin durumunu anlat. O, ayetlerimizden sıyrılmış, (derken) şeytan onu kendisine uydurmuş ve (bütün bunların neticesinde) azgınlardan olmuştu. (7/A'râf, 175)

Mûsa (Aleyhisselam), Ken’âniler’ in Şam’daki topraklarına girmişti. Bu sırada Bel’am, el-Belkâ köylerinden Bal’â’da bulunuyordu. Ken’âniler’den bazıları ismi azam duasıyla duaları kabul olan Bel’am’ın yanına gelerek: “Ey Bel’am, Mûsa İbn İmrân İsrâiloğulları’nın başında olduğu halde bizi yurdumuzdan sürmek ve öldürmek üzere geldi. Bizim ülkemize İsrâiloğulları’nı yerleştirecek. Senin kavmin olan bizlerin ise yerleşecek bir yerimiz yok. Sen duâsı kabul edilen bir kimsesin. Onları defetmesi için Allah’a duâ et”, dediler. Bel’am: “-Yazıklar olsun size! O Allah elçisidir; melekler ve mü’minler de onunla beraberdir; onlar aleyhine nasıl duâ edebilirim! Bildiğimi bana Allah öğretti” diye red cevabı verdi. Kavmi duâ etmesi hususunda ısrar ettiler. Bel’am da eşeğine binerek, İsrâiloğulları’nın çıkmakta olduğu dağa doğru ilerledi. Bu dağ, Husban dağıdır. Biraz gittikten sonra eşeği yere çöktü. Eşeğine binerek biraz ilerledikten sonra hayvan yine çöktü. Bel’am biraz evvelki gibi hareket ettikten sonra tekrar hayvanına bindi. Biraz yol alınca eşek yine çöktü. O, yine eşeği yerinden kalkıncaya kadar dövdü. Nihayet eşek, Bel’am aleyhinde bir delil teşkil etsin diye, Allah’ın izni ile konuşarak şöyle dedi: “Ey Bel’am, nereye gidiyorsun? Meleklerin önümde durarak beni yolumdan çevirdiklerini görmüyor musun? Allah elçisi ile mü’minler senin kavmin aleyhinde duâ etmektedirler.” Fakat Bel’am, buna aldırış etmeden eşeğini döverek yoluna devam etti. Nihayet eşek onu Husban dağına çıkardı, Mûsâ (a.s.)’ın ordusunun ve İsrâiloğulları’nın karşısına götürdü. Bel’am onlara bedduâ etmeye başladı; fakat İsrâiloğulları’na beddûa ederken Allah onun dilini kendi kavmi aleyhine çevirdi. Yanında bulunan halk, onun kendi aleyhlerine bedduâ etmekte olduğunu görünce: “Ey Bel’am! Ne yaptığını biliyor musun? Sen İsrâiloğulları’na hayır duâda, bize bedduâda bulunuyorsun” dediler. O: “Ben bunu kendi ihtiyarımla yapmıyorum, Allah dilime hâkim oldu” dedi. Bunun üzerine dili ağzından çıkarak göğsü üzerine sarktı. Sonra kavmine: Dünya ve âhiret benim elimden gitti, artık hileye başvurmaktan başka çare yoktur…” dedi. (Taberani Age 124-126)

 Yine ayetlerde bahsi geçen kişinin, Bel’am’ın dışında, Ümeyye İbn Ebi’s-Salt, er-Râhib Ebu Amr, İsrâiloğulları’ndan duâsı makbul bir kişi, münafık olan her kişi veya yahudi, hristiyan ve haniflerden olup da Hakk’tan ayrılan herkes olduğu şeklinde de rivayetler vardır. (Taberi, İbn Abbas sayfa 141)

Ka’b b. Mâlik (ra) naklediyor, diyor ki: “Efendimiz (sas) şöyle buyurdu: “Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir.” (Tirmizi, Zühd, 43; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 25/84; Taberânî, Mu’cemü’l-Evsat, 4/93)

Ayetlerin başı ve sonu:

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ الَّذ۪ٓي اٰتَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا

“Onlara şu büyük haberi/kıssayı tivalet et; duyur, oku! Ki kendisine ayetler verdiğimiz adamın haberini oku!” (A’raf 7/175)

فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

“Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde tefekkür ederler/düşünürler.” (A’raf 7/176)  

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ الَّذ۪ٓي اٰتَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا فَاَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاو۪ينَ

“Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin kıssasını/haberini onlara anlat.” (A’raf 7/175)

وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلٰكِنَّهُٓ اَخْلَدَ اِلَى الْاَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوٰيهُۚ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِۚ اِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ اَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْۜ ذٰلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

“Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki belki üzerinde düşünürler.” (A’raf 7/176)

Rabbimiz Bel'am bin Baura'nın şahsında yeryüzünde din adı altında alim, hoca, şeyh ve salih kul ve benzeri etiketler ile kendilerini etiketlemiş olanların din satacağını, Allah'ın ayetleri konusundacüratkar olacağını, tevhidin önünde engel olacağını, şirk, küfrün yardımcıları olacağını ve zalimleri destekleyerek hakkın karşısına olacağını bize kerim kitabında açıklayarak bundan ibret ve ders almamızı istemektedir.

İster ilkel dönemlerde olsun ister modern dönemlerde olsun bugün maalesef nice hocalar, alimler, davetçiler, şeyhler ve benzeri konumda olan kimseler bugün yukarıda ifade ettiğimiz gibi Allah'ın ayetlerini satmakta, dinde taviz vermekte, hakka hak ve batıl batıl dememekte. Onlar bugün ideolojik sistemlere ve tağut konumunda olan politik tanrılarla iş birliği içerisinde toplumun kafir, müşrik, bid'atçı ve Allah ile bağlarını koparma noktasında rol oynadığını görüyoruz.

Bel'amlar şeytanın vesvesesine, dünyanın ziynetine, malın, mülkün ve makamın peşine takılmış ve buna karşılık Allah'ın ayetlerini satan kimsedir. Belmnlar Allah'la olan ticaretlerini askıya alıp zalimlerle ticaret yapan kimsedir.

Onlar geçici heveslerine, hevalarına ve nefsani istek ve tutkularına tabi olmak suretiyle tağut rejimlere itaate çağıran, Allah'ın yolunda cihad edenlere baği diyen Hakkı gündeme getiren ve batılı zulmünü ortaya koyanlara Harici diyen tevhidi hareketin içerisinde davet yapanlara vahabi, irancı, ingilizci şudur budur demek suretiyle Allah'ın iradesini akamete uğratmaya çalışan kimsedir.

Dolayısıyla tarih boyunca ilkel ve modern ideolojik yöneticiler, laikler, demokratlar, nemrutlar, firavunlar ve benzerleri sarıklı ve cübbeli alim hoca konumda olanları mal, makam, ihale, şan ve şöhret kartşılığında satın alarak kendi isteklerini meşrulaştırarak Müslüman topluma onaylatma noktasında kullanırlar. Bu belamlar taviz verdikçe, hakkı gizledikçe ve iş birlikçi olup toplumu politikacıların laik ve ideolojik dinlere entegre edip iki dini bir arada idare eden iki tanrıyı bir arada idare eden bir toplum meydana getirirler.

Bu belamlar Allah'a ait olan ilahi ve rabbani özellikleri gizlerler ve gündeme getirmezler. Allah'ın siyasi görüşü olmadığını, Allah'ın ekonomik uygulamalarını olmadığın,ı Allah’ın yönetimlere karışmadığını Allah'ın bir yaşam programı olarak hayata karışan bir rab olmadığını söylemek ya da bu konuda susma tercihinde bulunurlar.

Tabii ki din anlatırlar ama anlattıkları din suya sabuna karışmayan ideolojik sistemin sınırlarını belirlediği ama Allah'ın sınırlarını belirlemediği bir din anlatırlar. Namazı, orucu, zekatı, hac gibi benzeri şeyleri anlatırlar ama toplumun akidesini bozan laiklik ve demokrasi gibi ideolojik dinlerin tehlikesinden bahsetmezler. Onlar toplumun güncel şirke VE küfre düşüşü konusunda suspus olurlar. 

Bunlar yeryüzünde insanları sınıflara ayıran, insanların sadece dinleri sebebiyle küfre ve şirke düşürmezler aynı şekilde onlar ekonomik olarak insanları sömürür ve zulümler her tarafta bunların elleriyle gerçekleşir.

Bugün 100.000 Camisi ile ve 150.000 yakın din görevlisiyle yaşadığımız bu vatan topraklarında onlarla İslam'ın gerçekleri gizlenilmiş, İslam çelişkili göstermiş, hakkın üzeri ideolojik dinler ile  kapanmış, batıl hak gibi görülüp süslenmiş ve Allah'ın sınırlarını belirlemediği ama zalimlerin kafirlerin sınırlarını belirlediği bir din anlatmak suretiyle bugün bu toplum her alanda dumura uğratmışlar.

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْتُمُونَ مَٓا اَنْزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدٰى مِنْ بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللّٰهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَۙ

Şüphesiz ki bizim indirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti, insanlar için Kitap’ta açıkladıktan sonra gizleyenler (var ya!), bunlara Allah lanet etmektedir ve tüm lanet ediciler de lanet etmektedir. (Bakara, 159)

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَبَيَّنُوا فَاُو۬لٰٓئِكَ اَتُوبُ عَلَيْهِمْۚ وَاَنَا التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ

Tevbe edenler, (hatasını) düzeltenler ve (yanlış yaptığını insanlara) açıklayanlar (bu lanetten) istisnadır. Bunların tevbesini kabul edeceğim. Ve ben (tevbeye muvaffak kılan, tevbeleri çokça kabul eden) Et-Tevvâb, (kullarına karşı merhametli) Er-Rahîm olanım. (Bakara, 160)

 وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ 

Yanında Allah katından (bir bilgi olduğu hâlde) şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir. (2/Bakara, 140)

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْتُمُونَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۙ اُو۬لٰٓئِكَ مَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ اِلَّا النَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

Şüphesiz ki Allah’ın Kitap’ta indirdiği hakikatleri gizleyip, basit bir kazanç karşılığında o hakikatleri satanlar, karınlarına sadece ateş doldurmaktalardır. Kıyamet Günü'nde Allah onlarla konuşmayacak, onları arındırmayacaktır ve onlar için can yakıcı bir azap vardır. (Bakara, 174)

وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُۘ فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ

(Hatırlayın!) Hani Allah: “(Vahyi) insanlara mutlaka açıklayacak ve asla onu gizlemeyeceksiniz.” diye kendilerine Kitap verilenlerden söz almıştı. (Bu sözü) sırtlarının gerisine attılar (kulak ardı ettiler) ve onu az bir paha karşılığında sattılar. (Sözlerini bozma karşılığında) elde ettikleri (dünyalık) ne kötüdür. (3/Âl-i İmran, 187)

اَلَّذ۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۚ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ كَافِرُونَۜ

 

Onlar ki; insanları Allah’ın yolundan alıkoyar ve o yolun çarpık/eğri olmasını isterler. Onlar ahireti de inkâr ederler. (A'râf, 45)

Siz bel'amları Allah'ın şeriatına davet eden kimseler olarak göremezsiniz.

Siz belamları küfrün her çeşidini, şirkin her türlüsünü gündeme getiren ve onun zulüm olduğunu haykıran kimseler olarak görmeyeceksiniz.

Siz yeryüzünde Allah'ın hükmüyle hükmetmeyen küfre ve şirke iktidar ve egemenlik veren tağutlara muhalefet etmeyen bilakis onlara hizmet, yardım, övgü, sevgi ve destek gibi ibadet çeşitlerini tağutlara vermek suretiyle onları onaylayan ve meşru gösteren belamlar olarak göreceksiniz.

Siz belamların ideolojik törenlerde, ideoloji bayramlarda ve ideolojik resmi buluşmalarda boy gösterdiğini onların yanında olduklarını onlara hizmet eden kimseler olarak göreceksiniz.

Siz bu belamların ideolojik dinlere karşı suspus olduğunu, demokrasi ve laikliği onaylamak için Allah'ın ayetlerini tevil ve tahrif ettiklerini ve topluma onaylatmak için çaba sarf eden kimseler olarak göreceksiniz.

Siz belamların dinin bir kısmını gündeme getiren, bir kısmını gündeme getirmeyip, gizleyen ve bu yönüyle din asılları ve en öncelikli konular olan İslami siyaset, ekonomi, sosyolojik hayat, yasama ve kanun gibi tüm ilahi özellikklerin ideolojik dinlere ve yöneticilere tanıyan kimseler olarak göreceksiniz.

Nitekim bu konuda İbni Abbas tefsirinde şunları söylüyor: Belama ilim verildi o yeryüzündeki şehvetlere dadandı. İşte o köpek gibidir terk edersen de solar kovalarsan da solar yani kemik versen de vermesen de o şehvetini terk etmez. (Tefsiri İbni Abbas sayfa 142)

Bu çağın belamları fıkıhta, sarf, nahiv Arapça dilbilgisi gibi meselelerle ilgilenirler ve bu konuda uzmandırlar ama onlar akide konusunda, tevhid konusunda ve Kur'an'ın özellikle üzerinde durduğu tağut, ibadet, şirk ve küfür gibi kavramları ise terk ederler ve bunu bile gündemine getirmezler. Halbuki dinin aslını bunların oluşturur.

Nitekim: Tarih boyunca bütün peygamberler tağutlardan beri olmayı küfre ve şirke karşı uyarmak için gönderilmiş ve hükmetmanın Allah'a ait oluşunu gündeme getirmek için gönderilmişti ama onlar peygamberlerin risaletinin en öncelikli olan dinin asıllarını terk ettiler Ssdece şeriatın vacipleriyle yetinerek yeryüzünde büyük fitneye sebep oldular.

Hiç şüphesiz bugün İslam'a en çok zarar veren, İslamı ayaklar altına düşüren, Müslümanları Allah ile bağlarını koparıp küfre ve şike entegre edenler yönetici konumunda olan tağutlardan önce bunlardır. Çünkü insanlar din temsilci konumunda olan bu insanların söylediklerine göre hareket ederek hayatlarını sürdürmektedirler ve bu yönuüle aslında bu cübbeli, sakallı ve takkeli bel’am  amcalar bir yönüyle Allah'ın ayetlerini sattıkları için tağut ve islam'a en amansız düşman olan kafir ve müşriklerden daha tehlikelidirler.

مَثَلُ الَّذ۪ينَ حُمِّلُوا التَّوْرٰيةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ اَسْفَارًاۜ بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ 

Tevrat’la yükümlü kılındıkları hâlde onun gereklerini yerine getirmeyenlerin misali, koca koca kitapları yüklenen (fakat içinde yazanları anlamayan ve/veya yaşamayan) eşeğin misali gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan bir topluluğun misali ne kötüdür. Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez. (62/Cuma, 5)

Bu belamlardan bazıları vardır ki onlar batıl aleyhine konuşmazlar sus pus olurlar, hiçbir muhalefet, hiçbir şekilde toplumu uyarmaz ve onun şirke karşı hiçbir şey yapmayarak bu toplumu uyarmazlar.

 ''Sukut ikrar’dandır.’’ Kaidesine göre küfrü onaylamak ve zalimlerin safında olmak gibidir.

وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ 

Gerçeği bildiğiniz hâlde hakkı batılla karıştırıp (bu suretle) hakkı gizlemeyin. (2/Bakara, 42)

Nitekim bunlar demokrasiyi topluma onaylatabilmek için demokrasinin islam olduğunu söylerler ve derler ki bakın demokrasilerde halk seçer İslam'da da halifeler halk seçer, islamda şura var demokrasidede şeklinde söylemlerle Demokrasiyi onaylatırlar .Halbuki Demokraside egemenlik kayıtsız şartsız millete ait olup milletin iradesine tercih ve seçimlerine göre helal ve haramlar belirlenir. İslam ilahi nizama göre egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır. Helal haram, hüküm, yasama ve kanun koyma yalnız Allah'a aittir.

Bazen onlar aynı şekilde mazlumların haklarının gasp edilmesi ve kötülüğe karşı zulme karşı duran sosyalizmi de İslam gibi göstermeye çalışırlar. Halbuki İslam 1.500 yıl önceden beri zulmün ve kötülüğün karşısında olmuştur. Siz ne diye İslam'ı sosyalizmle eş değer tutarsınız? 

Tüm peygamberler korkmadan cesur bir şekilde ir inkılapçı ve devrimci Eeda ile firavun ve nemrut gibi tüm ideolojik yönetimlere açık net bir şekilde muhalefet ederek onları Rabbani yönetim şekline davet ettiler. O peygamberler hiçbiri taviz vermediler hiçbiri hakkı gizlemediler. Dolayısıyla belamlar aslında tağuti düzeni onaylatan, meşru gösteren ve onun ömrünü uzatıp ona hizmetkarlar devşiren kimselerdir. Onlar diktatörlerin yanında zalimlerin hizmetkarları ve tağutlara ibadet eden kimselerdir. 

Belamlar tarih boyunca politik tanrıların siyasi ihtiraslarına cevap veren, yardımcı olan, hizmet eden, onların lehine fetva veren ve tamamıyla onların sınırlarına göre bir din anlatan kimselerdir.

Karunlar ise Allah'ın ekonomik uygulamalarına dayanmayan faiz, tefecilik, devilasyon, sömürü, kapitalizm ve emperyalizm gibi her alanda kulları sömürerek Allah'ın kullarının hakkını gasp eden kimselerdir ve bu tarih boyunca karunların var olduğunu da en büyük ispatıdır.

Hamamlara gelince onlar askeri güçleri ile yeryüzünde ideolojik dinleri topluma dayatan, ekonomik açıdan kanunların yardımcıları olup sömürüyü silah zoruyla kolaylaştıra yeryüzünde kötülüğe, zulme, işgallere ve savaşlara sebep olan kimselerdir.

Samirilere gelince bunlar firavun'da olduğu gibi tarih boyunca sanat adı altında toplumu şirke, küfre ve ahlaksızlığa entegre etme görevini üstlenirler.

 Nitekim bugün modern Samiriler sanat adı altında Dizi, TV, tiyatro, sinema gibi tüm kitle iletişim araçlarını kullanarak tecavüzü sahneliyorlar ve tecavüz eden bir toplum, hırsızlığı ahlaksızlığı, çıplaklığı, zina, kumar, fuhuş, içki daha nice kötülüklere sanat sahneleri toplumu bozmaktadırlar. Allah'ın kendilerine lanet ettiği Allah'ın kendilerini ebedi cehenneme göndereceği ve din adı altında onların hizmetkarı olanların akıbetleri ancak cehennem olduğunu ifade etmiştir.

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُۜ وَمَنْ يَلْعَنِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَص۪يرًاۜ 

Bunlar, Allah’ın lanet ettiği kimselerdir. Kime de Allah lanet etmişse, ona bir yardımcı bulamazsın. (4/Nisâ, 52)

Bu belamlar tağutlara uzun ömürler şeklinde ve hayırlı dua ederler onlar ideolojik bayramlarda boy göstererek bayramları topluma onaylatırlar. Küfre ve şirke düşmüş zulümde kendini ispatlamış olanlara dua etmek, övmek onlara güler yüzlü olmak, onları tasdik etmek, sevgi göstermek, yardım etmek, hizmet etmek onlarla aynı safta olmak haramdır zulümdür onlarla haşr olunmak demektir.

Kemalist bir Prof. Dr. Bülent Tanör (1940-2002), Diyanet’in kuruluş amacı ile ilgili şunları söyler;

“Diyanet İşleri Başkanlığı, teknik bir kamu hizmeti kuruluşu olarak çalışıyor, rejimin talepleri doğrultusunda dinin kişiselleşmesine katkıda bulunuyordu. Yetkileri sınırlıydı, ruhani bir otoritesi yoktu. İslami kurallar öneremez, teolojik araştırma yapamazdı, dinsel mülk sahibi değildi. Kısacası DİB, laikleştirme politikasına dinsel meşruluk kazandırma görevi yüklenmişti... Devlet, dinin siyasal ve toplumsal alana karışması olasılığına karşı DİB’i kullanmaktaydı.” (Bülent Tanör, Kuruluş Üzerine 10 Konferans, 1920 Sonları - 1996)

MADDE 136: Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.

Bu maddelere bağlı kalmak suretiyle din anlatanlar ümmetin icması ile kafir olurlar.

 

Gürsel Gürbüz

 

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *