Dünyevi ve Uhrevi Açıdan Küfür Çeşitleri Nelerdir?
Dünyevi ve Uhrevi Açıdan Küfür Çeşitleri Nelerdir?
Yeryüzünde Allah toplumları iki sınıfa ayırmıştır. Birincisi Kafirler ikincisi Müminlerdir. Bunun üçüncü sınıfı yoktur. İşte islam toplumunda kişinin Müslüman olabilmesi ya da islam'ını ispatlaya bilmesi için kendisi ile farz olduğu hükümleri yerine getirmek ile mükellef olan kimsedir. Onun Müslüman bir kadınla evlenebilmesi, miras hukukunun ona işletilmesi, Müslüman toplumla aynı haklara sahip olabilmesi, onun cenazesinin yıkanması, Müslümanların mezarına gömülmesi ve islam mahkemesinde müslüman olmayanlardan ayırt edilebilmesi gibi her türlü haklara ulaşabilmesi için kişinin müslümanlığını görüntülemek ile mükelleftir.
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Sizi yaratan O’dur. İçinizden kimi kâfir kimi de mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir. (Teğabûn, 2)
Dünyevi ve Uhrevi Açısından Küfrün İzhar Edilmesi Dört Şekilde Görülür;
1- Dünyevi Küfür; "Söz ve Ameller”
2- Uhrevi Küfür; "İnkar ve Şüphe"
Dünyevi Küfür; Bu ancak söz ve amel ile bilinir ve bunun üçüncü yolu yoktur. İnsanların kalplerini yarmak niyetlerini araştırarak onlar da inkar ve şüphe aramak asla caiz değildir.
Uhrevi Küfür; Bu sadece kalp ile ilgili olan inkar ve şüphe küfrüdür. İşte bu Allah ile kulun arasında olan ve Allah'ın ahirette hükmedeceği bir konudur.
Hatta alimlerimiz bu iki küfür çeşitini ''Zahiri Küfür'' ve ''Hafi Küfür’’ olarak tanımlamışlardır.
Zahiri küfür söz ve fiiller ile açığa vurulan küfür çeşiti iken, Hafif küfür ise Müslüman görüntüsünde olan ama kalbinde islama karşı inkar ve şüphe sahibi olan kimsedir.
الاسلام علانية والايمان ما في قلبه
İslam dış görünüş dedir, iman ise kalptedir. (Ahmed)
Dünyevi çıkarlarını düşünen medine'li münafıklar eylem ve söylemleri ile İslamlarını ispatlıyorlardı. Hatta Kur'an ayetleri onların özelliklerini, Resulullah (s.a.s) Sahabe'den Huzeyfe bin Yeman'a tek tek münafıkların isimlerini verdiği halde münafıkları ne Rasulullah nede onun vefatından sonra sahabe öldürmedi, bunun temel sebebi onların küfürlerini izhar etmemeleriydi.
Küfürlerini ve şirklerini gizleyerek kalplerinde inkar ya da şüphe içinde olan münafıklara Müslüman muamelesi yapılır. Onlara kız verilir, miras hakkı ve buna benzer her Müslümana ait olan haklar onlara verilir. Onlar dünyada müslüman ahirette ise ebedi cehennemde kafir olarak haşr edilirler.
Bu yüzden Ehli sünnet kalbi yarmak ve onların niyetlerini araştırmakla mükellef değildir. Biz sadece zahire göre hükmederiz. Kim küfürünü izhar ederse biz ona kafir ve kim Müslümanlığını izhar ederse biz ona Müslüman ismini veririz. Çünkü bu ehli sünnetin temel kaidesidir.
اني لم امر ان انقب عن قلوب الناس ولا اشق بطونهم
Ben insanların kalplerini araştırmakla ve karınlarını yarmakla emir olunmadım (Muslim)
Bugün kendilerine ehl-i tarikat, Sofi ve tasavvufcu diyenler maalesef Ehli sünnet adı altında ehli sünnetin ana ilkelerinin temeline dinamit döşeyerek bu hak yolu Murcieleştirme gayreti içerisindedir. Bu kimseler her hangi bir kimsenin fiili küfürlerini ya da sözlü küfürlerini kalpte inkar ile kayıtlayarak onların küfürlerini hoş görmüş ve ehli sünnetin pak akidesinden çıkmışlardır.
Kim olursa olsun hangi konumda olursa olsun ikrah, hata ve intifaul kast dışında küfür sözü ya da küfür fiili işleyenleri tekfir etmek vacip olur. Bu kimselerin iyi niyet yada ben kalben inkar etmiyorum iddiaları geçersiz ve batıldır. Din onların maslahatı uğrunda hiçe sayılacak bir din değildir ki onlar bu dinle bu şekilde oynasınlar.
Peygamberimiz döneminde sahabelerin ve sonraki neslin dönemlerinde hükümler zahire göre tatbik edilmiştir. Bununla ilgili Kur'an'da ve Sünnette sayısız deliller mevcuttur;
نهيت عن قتل المصلين
- Ben namaz kılanları öldürmekten nehyolundum. (Ahmed)
Burada Rasulullah (s.a.s) islamsız namaz olmayacağı için dokunulmazlık hükmünün namazda sabit olacağı anlaşılmaktadır. Çünkü namaz sadece bizim şer'atımıza has bir ibadettir. (El-mubdi)
- İbni Hacer fethul bari kitabında; Dünyevi hükümlerin zahire göre verilmesi konusunda alimlerin tamamı icma etmiştir.
- "Lâ ilâhe illallah" deyinceye, namaz kılıncaya, zekat verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Eğer bunları yaparlarsa, Allah Teâlâ'nın hakkı hariç, kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Sonra onların hesabı Allah'a aittir. (Muslim)
''Ameller niyetlere göredir'' hadisine gelince alimlerimiz bu konuda haram, küfür ve şirk gibi eylem ve söylemlerde bulunmuş bir kimsenin ''Niyetim iyi’' demesinin hiçbir faydası yoktur. Çünkü niyetin iyi olması amellerin iyi olmasını gerektirir. Alimlerin birçoğu iyi niyetin ne hükümlerin, ne hadlerin ve ne de kısasın uygulanmasına engel teşkil etmez. İyi niyetle, hırsızlık yapmak, iyi niyetle tecavüz yapmak ve iyi niyetle adam öldürmek nasıl kabul edilmiyorsa iyi niyetle haram, küfür ve şirk işlenmez.
- Allah resulü (s.a.s) la ilahe illallah şehadetini getirmiyor mu? adam evet ama onun şehadeti geçerli değildir diye yanıtladı. Allah resulü (s.a.s) Peki namaz kılmıyor mu? Diye sorunca! Adam evet ama onun namazı geçerli değildir diye cevap verir. Bunun üzerine Allah resulü (a.s) Allah teala'nın kendilerine serbest bırakmamı emrettiği kişiler işte bunlardır. O yüzden böyle bir şeye asla izin vermem buyurur. (Muvatta)
Bu hadiste Peygamber efendimiz islam şiarları olan amelleri sergileyenlere dokunulmaması gerektiğini beyan etmiştir. Münafıklar inanmadıkları halde zahiren İslam'a ait bu amelleri yapıyorlardı bu ise onların zahiren Müslümanlar olarak itibar görmeleri konusunda kati delil oluyor.
- Bir savaşta Usame bin Zeyd bir kimsenin Le ilahe illallah demesine rağmen onu öldürmesi ve peygamberin ona şehadet getiren birini mi öldürdün? Sözünü söylemesine karşılık Usame dedi ki; Yâ Resulallah o korkudan söyledi bunun üzerine Peygamberimiz sen onun kalbini açıp baktın mı?
İmam nevevi bu hadisi şerh ederken Rasulullahın ifadesi ile onun kalbini mi yardın sözünde fıkıh ve usul da meşhur olan hükümler zahire göre verilir niyet ve kasıtlar Allah'a havale edilir. Kaidesine bir işaret vardır.
- Tebuk seferine katılmayan münafıkların yalanlarını bilmesine rağmen onların mazeretlerini kabul etti ve zahirine göre hükmetti.
- Ben ancak bir beşerim, siz bana dava getiriyorsunuz. Bazılarınız diğerlerinden delilini sunmakta daha becerikli olabilir. Ben de dinlediğim şekliyle onun lehine hükmederim. Bu şekilde kime bir müslüm hakkını verirsem, o ancak ateşten bir parçadır,, onu alsın veya bıraksın."
Bu hadisi şeriften anlaşılıyor ki hükümler tamami ile delillere binaen zahire göre verilir.
- Allah Resulu (a.s) Muazı (r.anh) Yemene gönderirken ona ne ile hükmedeceksin? O Allahın kitabıyla, ya onu onda bulamaz isen! Senin sünnetinle, ya onu onda bulamazsan! kendi reyimle demiştir.
Görüldüğü gibi Muaz bin cebel, kalbleri deşmek yada niyetleri aramakla değil zahire göre hükmetmeyi ifade ediyor.
Abdullah b. Mes'ud (r.anh)'den şöyle rivayet edilmiştir:
Ömer (r.anh)'den işittim. O şöyle diyordu:
- İnsanlar Rasulullah (s.a.v.) zamanında vahiy ile gizli hallerinden de sorumlu tutulurlardı. Rasulullah'ın vefatı ile vahiy kesilmiştir. Bugün sizi gördüğümüz amellerinizden dolayı sorumlu tutarız. Bu yüzden kim bize hayır ve adalet gösterirse onu emin sayar ve güvenilir kabul ederiz. Onların gizli hallerini araştırmak bize düşmez. Gizli hallerinin hesabını da Allah görür. Bize zahiren fena hal gösterenlerden de emin olamayız. Niyetinin iyi olduğunu söylese bile ona inanmayız. (Buhari)
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ