İbrahim (a.s)’ın Tevhid Daveti
İbrahim (a.s)’ın Tevhid Daveti
Peygamberlerin babası konumunda olan İbrahim aleyhisselam her peygamber gibi ilahi misyonunu icra etme noktasında Tevhid ile görevlendirilmiş ve yeryüzünde şirkin, küfrün, putçuluğun, kula kulluğun, sömürü, zulüm ve tüm bu kötülüklerin baş müsebbibi olan tağutların hegemonyasını sonlandırmak, insanları yalnız ilahi yasalara ve rabbani yaşam programına davet etmiştir.
وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ
Andolsun ki biz her ümmet arasında: “Allah’a ibadet/kulluk edin ve tağuttan kaçının.” (diye tebliğ etmesi için) resûl göndermişizdir. Nahl, 36)
Nitekim İbrahim aleyhisselam kendi kavmini Allah'a davet ederken, insanları bir yaşam ve hayat programı olarak doğumdan-ölüme ve beşikten-mezara kadar yalnız Allah'a bağlı kalarak onun emir ve yasaklarını görüntülemeye davet etmiştir. Nitekim;
قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En'âm, 162)
لَا شَر۪يكَ لَهُۚ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُسْلِم۪ينَ
“O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslimlerin/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kulların ilkiyim.” (En'âm, 163)
Ve sonra İbrahim aleyhisselam kavminin düştüğü şirk ve küfrü ilan ederek onlara şunu söylüyordu; Allah'ın ortağı yoktur! Hükmetme, kanun koyma, yasama, siyasi, sosyal, ekonomik, ahlaki, eğitim ve bir yaşam programı olarak hiç kimse bu konularda Allah'a ortak olamaz, hiç kimse hâşa Allaha akıl veremez ve yol gösteremez. Kula düşen Allah'ın ilahi ve rabbani sistemine tabi olmak ve bu inanç üzere ölmek olarak tarif etmiştir.
مِلَّةَ اَب۪يكُمْ اِبْرٰه۪يمَۜ هُوَ سَمّٰيكُمُ الْمُسْلِم۪ينَ
Atanız İbrahim’in milletine (uyunuz)! O (Allah) sizleri bundan önce de bunda da Müslimler/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullar diye isimlendirdi (En’am:162)
İbrahim Aleyhisselam kendisi ve kendisine tabi olanları ‘’Müslimin'' Yani Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ederek itaat ve teslim olmak suretiyle ''teslim olanlar ismini'’ vermiştir. İşte bu sebeple Müslüman solcu, sağcı ve muhafazakar gibi isimlerle isimlendirilmez. Müslüman laik, kemalist ve demokrat gibi insan uydurması ideolojik dinlerine bağlı kalamaz. Böyle bir şey söz konusu olursa o dinden çıkmış ve Allaha asi bir kafir olur.
İbrahim aleyhisselam'ın kavmi putlara, yöneticilere, geleneklere ve birçok ilkel ideolojik yasalara ibadet etmek suretiyle Allah'tan başkalarını ibadet eden kimselerdi. Onlar evlerinde, sokaklarında ve şehir merkezlerinde kendi ilkel dinlerini temsil eden putları ve onun temsilcisi konumunda olan tağutların emir ve yasaklarına itaat eden, onların izinden giden, onlara kulluk yaparak batıl ve şirk olan kanun ve yasalara tabi olmak suretiyle kullara kul oluyorlardı. İşte bu sebeple alemlerin rabbi olan Allah İbrahim aleyhisselam'ı kavmine göndererek onları şirkten ve küfürden sakındırmak ve Tevhid ile müjdelemek üzere kavmine göndermiştir. Tağutlara tabi olmuş halk kitlesi, itaat, sevgi, teslimiyet ve yardım yolunda tağutların küfrünü onaylayarak ilahi öğretilere karşı çıkmak suretiyle Allah'ın resulü İbrahim aleyhisselamla çatışmayı göze aldılar. Nitek İbrahim Aleyhisselam onlara;
اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ اِفْكًاۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
“Siz, ancak Allah’ı bırakıp birtakım putlara ibadet ediyor ve aslı astarı olmayan yalanlar uyduruyorsunuz. Şüphesiz ki Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, size rızık verme gücüne sahip değiller. Rızkı Allah’ın yanında arayın. O’na ibadet edin ve O’na şükredin. (Çünkü sonunda) O’na döndürüleceksiniz.” (Ankebût, 17)
İbrahim aleyhisselam diğer Resuller ve Nebiler gibi insanları Allah'a ve ilahi sisteme davet ederken kavmini putlara ve ideolojik dinlere ibadet eder hale de gördü ve onlara cevaben;
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا هٰذِهِ التَّمَاث۪يلُ الَّت۪ٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ
Hani babasına ve kavmine demişti ki: “Şu başında ibadet için bekleştiğiniz heykeller de neyin nesi?” (Enbiyâ, 52)
Bu ayeti kerimede kendi geleneklerini, sistemlerini, yasalarını ve her türlü şirk yönetim ve düzeni temsil eden putlara karşılık kavmine şu başında ibadet için beklediğiniz heykeller neyin nesidir? Sorusunu soruyordu. Yani taptığınız putlar ve temsil ettiği o ilkel ideolojik yasalar, kanunlar, izinden ve boyundurluğunda gittiğiniz o yönetici konumunda olan Tanrı taslaklarına saygı, sevgi, yardım, itaat ve teslimiyet gibi hiçbir şekilde Allah'a ait olan ibadeti hiçbiri hak etmediği halde nasıl onlara ibadet edersiniz? Diyerek kendi kavmini yermektedir.
İbrahim aleyhisselam bıkmadan, korkmadan, cesurca sabah-akşam, gece-gündüz her Resul ve nebinin yaptığı gibi kavmine Allah'a davet edince, Onun babası ve kavmi inat, kibir ve ısrarla ilahi öğretilerden yüz çevirmek suretiyle şirki ve küfürü tercih edince İbrahim Aleyhisselam onlardan ve onların şirkinden beri olduğunu şu ayette ne güzel ifade ediyor;
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ٓ اِنَّن۪ي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ
(Hatırlayın!) Hani İbrahim babasına ve kavmine: “Şüphesiz ki ben, sizin ibadet ettiklerinizden berîyim/uzağım.” demişti. (Zuhruf, 26)
Nitekim İbrahim aleyhisselam kavminin siyasi şirkden, ekonomik küfürden, sosyolojik delaletinden ve yapay tanrılar tarafından üretilen batıl yasa ve kanunları reddederek kavminden beri olduğunu ve onlarla dostluğun ve kardeşliğin ancak Tevhid birlikteliğinde gerçekleşebileceğini ifade ediyordu;
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُۚ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰٓؤُ۬ا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۘ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَٓاءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُٓ
Sizin için İbrahim’de ve onunla birlikte olan (müminlerde/resûllerde) güzel bir örneklik vardır. Hani onlar, kavimlerine demişlerdi ki: “Biz, sizden ve Allah’ın dışında ibadet ettiklerinizden berîyiz/uzağız. Sizi tekfir ettik (üzerinde bulunduğunuz yolu ve sizi reddettik). Bizimle sizin aranızda, tek olan Allah’a iman edinceye kadar, ebedî bir düşmanlık ve ebedî bir kin baş göstermiştir.” (Mümtehine, 4)
Peygamberlerin yaptıkları gibi kalpleriyle, dilleriyle, amelleriyle ve bulundukları konum yönüyle kafir ve müşriklere ait tüm sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki, şirk ve küfür sistemlerinden beri olmak ve bu şirklerini devam ettiği sürece düşmanlığın aynı nispetle devam etmesi gerektiğini Rabbimiz İbrahim aleyhisselam şahsında bize öğütlemektedir.
Rabbimiz Allah İbrahim aleyhisselam'ın şahsında yeryüzünde iman ehli olan kimselere tevhidin çeşitlerini ve yönlerini öğreterek bir hayat ve bir yaşam programı olarak olumlu-olumsuz her alanda Allah'ı birlemeyi bize farz kılmıştır. Müslüman Allah'a tevekkül eden küçük-büyük her alanda Allah'ı birleyerek yalnız Allah'a ibadet eden kimsedir. Nitekim İbrahim aleyhisselam tevhidini şu ayetlerde en güzel şekilde ilan etmiştir;
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ
“O, beni yaratan ve hidayet edendir.” (Şuarâ, 78)
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ
“O, beni yediren ve içirendir.” (Şuarâ, 79)
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ
“Hastalandığım zaman beni iyileştirendir.” (Şuarâ, 80)
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ
“Beni öldürecek sonra da diriltecek olandır.” (Şuarâ, 81)
وَالَّذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
Din/Kıyamet Günü'nde hatalarımı bağışlamasını umduğum O’dur.” (Şuarâ, 82)
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ
Rabbim! Bana hüküm/hikmet ihsan et ve beni salihlere kat.” (Şuarâ, 83)
اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ
“Beni yaratan (Allah) hariç. Şüphesiz ki O, beni (doğruya) hidayet edecektir.” (Zuhruf, 27)
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ
“Şüphesiz ki onlar, benim düşmanımdır. Âlemlerin Rabbi (olan Allah) müstesna.” (Şuarâ, 77
İman Allah için sevgi ve Allah için nefreti, Allah için düşman ve Allah için dost olmayı gerektirirken aynı zamanda iradesini Allah'ın iradesine teslim olmayı gerektirir. İşte bu sebeple İbrahim aleyhisselam tevhidi bir eda ile yalnız başvurulacak merci Allah'tır diye haykırmaktadır.
وَكَيْفَ اَخَافُ مَٓا اَشْرَكْتُمْ وَلَا تَخَافُونَ اَنَّكُمْ اَشْرَكْتُمْ بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًاۜ فَاَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ اَحَقُّ بِالْاَمْنِۚ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۢ
“Siz, (Allah’ın meşruluğuna dair) hiçbir delil indirmediği varlıkları Allah’a ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin şirk koştuğunuz (sahte ilahlardan) korkarım! Şayet biliyorsanız (söyleyin bakalım, hak olan ilaha ortak koşanlar ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayanlar) bu iki gruptan hangisi (Allah’ın azabından) emin olarak (yaşamaya) daha fazla hak sahibidir?” (En'âm, 81)
Bu ayeti kerimede İbrahim aleyhisselam müşrik olmuş olan kavmine Allah'a davet ederken, kavmi onu tehdit ediyor ve onu durdurmak için ellerinden geleni yapıyordu. Müşrikler Allah'a şirk koşuyor, küfür ediyor ve zulüm ediyor ama kabir azabından korkmuyor, cehennem azabından korkmuyor, Allah'ın gazabından ve azabından korkmuyorlarken, Onlar İbrahim aleyhisselam'ın kendisinden korkmasını istiyorlar. Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Müslüman bulunduğu her alanda kafirlerden ve müşriklerden değil alemlerin rabbi olan Allah'tan korkmalı ve yalnız alemlerin rabbi olan Allah'a birleyerek yeryüzünün kafirlerine İbrahim'i bir eda ile onlara muhalefet etmelidir.
İbrahim (a.s)’ın Babası ve Kavmini Tevhid Daveti
Tüm Rasul ve nebilerin hayatı ibret ve derslerle doludur. Bu sebeple İbrahim aleyhisselam’ın mücadelisini yakından öğrenmek rabbimizin iradesidir. Gelen rivayetlere göre İbrahim aleyhisselam Harran'da değil Babil'de keldanilerin yurdunda doğmuş daha sonra oradan göç ederek ken'anların yurduna gelmiş ve burası Beytu'l Makdis'in bulunduğu şehirdir.
Hafız b Asakir siyer tarihinde: İbrahim aleyhisselam'ın annesinin isminin Emila olduğunu söylemiştir. Babasının ismi ise Azer'dir yine İbni Asakir'in rivayetinde İbrahim aleyhisselam'ın künyesi Abu diyfan yani misafirlerin babası ismi verilmiştir. İbrahim aleyhisselam kardeşlerinin arasında ortanca olan müşriklerin diyarında Babil'de doğmuş ve Sare annemizle evlenmiştir.
Daha sonra İbrahim aleyhisselam doğum yeri babil'den ayrılarak Beytül Makdisin bulunduğu şehir olan o dönemde keştanilerin yurdu olan Harran'a yerleşti ve bu dönemde Cezire ve Şam toprakları keştanilere aitti.
Bu kavim 7 gezegene ibadet ediyor ve kıble olarak Kuzey kutbuna yöneliyor türlü türlü söz ve fiillerle 7 gezegene ibadet ediyordu. Harran toplumu da aynı şekilde putlara, yıldızlara, güneşe ve birçok cisme ibadet ediyordu. İbrahim aleyhisselam yeğeni Lut aleyhisselam ve eşi Sare dışında herkes kafirdi.
İbrahim aleyhisselam babası ve kavmini hidayete hanif dinine davet ediyor, ona istiğfar ve duada bulunuyordu. Ama ne zaman ki babası ve kavmi Allah'ın birer düşmanı olduğu kesin bir şekilde ortay çıkınca kendisi babası ve kavminden teberri etti.
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَتَّخِذُ اَصْنَامًا اٰلِهَةًۚ اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
(Hatırlayın!) Hani İbrahim, babası Azer’e demişti ki: “Putları ilah mı ediniyorsun? Şüphesiz ki ben, senin ve kavminin apaçık bir sapıklık içinde olduğunuzu düşünüyorum.” (En'âm, 74)
Nitekim İbrahim aleyhisselam bu ayeti kerimede babası ve kavmini uyararak Allah'tan başkasına ibadet ettiklerini ve puta tapmaları sebebiyle bunun büyük bir sapıklık olduğunu kendilerine hatırlatmak suretiyle onları Allah'a davet ediyordu.
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْن۪ي عَنْكَ شَيْـًٔا
Hani babasına demişti: “Babacığım! Niçin duymayan, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayacak şeylere ibadet ediyorsun?” (Meryem, 42)
Burada İbrahim aleyhisselam babasına Allah’tan başka ibadet ettiği putların konuşamadığını, duymadığını ve görmediğini dolayısıyla neden değersiz ve aciz şeylere ibadet ediyorsun demek suretiyle yeryüzünde Azer gibi aynı konumda olan insanları uyarmaktadır. Nitekim bugün de konuşmayan, duymayan ve ölmüş olan nice şeyh ve salih kullar adı altında kendisine dua edilen, ibadet edilen, medet demek suretiyle yardıma çağırılan ve kendisine sığınılan kimselere ibadetler söz konusu olmuştur.
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي قَدْ جَٓاءَن۪ي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْن۪ٓي اَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا
“Babacığım! Şüphesiz ki bana, sana gelmemiş olan bir ilim geldi. Bana uy ki seni dosdoğru yola ileteyim.” (Meryem, 43)
İbrahim Aleyhisselam ince ve kibar bir üslupla babasına gelmeyen ilmin kendisine geldiğini ve dolayısıyla bu dine tabii olmaya davet etmiştir.
يَٓا اَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ عَصِيًّا
“Babacığım! Şeytana ibadet/kulluk etme! Çünkü şeytan, Er-Rahmân’a başkaldırmıştır/asi olmuştur.” (Meryem, 44)
Bu ayette Rabbimiz olan Allah Azer'in oğlu olan Allah'ın resulü İbrahim aleyhisselam'ın babasına karşı edebi tavrı, saygısı ve en güzel şekilde onu Allah'a davet etmesi bütün davetçileri için örnektir. İbrahim aleyhisselam babasını düştüğü delalet, şirk, küfür ve zulümden kurtarabilmek adına en güzel şekilde davet ediyordu.
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا
“Babacığım! Er-Rahmân’ın azabı sana dokunur ve şeytana dost olursun diye endişeleniyorum.” (Meryem, 45)
İbrahim aleyhisselam babasının cehenneme gitmesinden korkuyor, üzülüyor ve iman etmesini istiyordu. O oğlunun davetini kabul etmedi ve şeytan ile dostluğu seçerek azaba dücar oldu.
Azer ise kızarak:
قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي يَٓا اِبْرٰه۪يمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْن۪ي مَلِيًّا
(Babası) demişti ki: “İlahlarımdan yüz mü çeviriyorsun ey İbrahim? Şayet (bu hâline) son vermezsen seni taşlarım. Uzun süre benden uzaklaş.” (Meryem, 46)
Babası Azer ise İbrahim aleyhisselama kızıyordu, aslında bu tarih boyunca hakkı görmek istemeyenlerin kibir ve aşağılık kompleksinin sonucunda hakkın karşısında dışa vurmuş bir tepki ile ilahi öğretilere karşı bir çıkıştı.
İbrahim aleyhisselam babasına yumuşak bir üslubla tevhide davet etmeye devam ediyordu.
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ كَانَ ب۪ي حَفِيًّا
Demişti ki: “Selam olsun sana! Senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz ki O, bana karşı (merhametli, lütufkâr ve benimle yakından ilgilenen) Hafiy’dir.” (Meryem, 47)
İbrahim aleyhisselam babasının kibir, inat, katı kalpli oluşuna rağmen, onu kovmasına ve kötü davranmasına rağmen o yumuşak bir üslup ile babası için duada bulunuyor ve sabrediyordu.
Israrla İbrahim aleyhisselam’ın daveti devam ediyordu.
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا هٰذِهِ التَّمَاث۪يلُ الَّت۪ٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ
Hani babasına ve kavmine demişti ki: “Şu başında ibadet için bekleştiğiniz heykeller de neyin nesi?” (Enbiyâ, 52)
قَالُوا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا لَهَا عَابِد۪ينَ
“Biz babalarımızı onlara ibadet eder bulduk.” demişlerdi. (Enbiyâ, 53)
قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
“Andolsun ki, sizler de babalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz.” demişti. (Enbiyâ, 54)
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ اَمْ اَنْتَ مِنَ اللَّاعِب۪ينَ
“Sen bize, hakkı mı getirdin; yoksa bizimle oyun mu oynuyorsun?” demişlerdi. Enbiyâ, 55)
İbrahim aleyhisselam Allah'tan aldığı emir ile babası ve kavmine döndü onların şirkini, küfrünü, zulmünü ve onların Allah'tan başka ibadet ettikleri heykeller, yasalar, kanunlar, yöneticiler ve birçok ilahlaştırılmış şeyleri yererek onları Allah'a davet ederek hüccetini ikame ediyordu.
Kavminin Batıl İnançlarından Hareket Etmek Suretiyle İbrahim Aleyhisselam’ın Tevhid Daveti
Tarih boyunca istisnasız bütün Resuller ve Nebiler bir olan Allah'a inanan ama Allah'a sosyal, siyasi, ekonomik, yasama ve putlara tapma şeklinde Allah'tan başkalarına ilahi ve rabbani özellikler vermek suretiyle Allah'a şirk koşan toplumlara gitmişlerdir.
İbrahim aleyhisselam'ın kavmi her ne kadar Allah'a varlığına inansalar dahi onlar yöneticilere, güneş’e, aya, yıldızlara ve birçok cisme kulluk ibadet ediyorlardı. İbrahim aleyhisselam onları tevhide davet etmek, onları ikna etmek, onların düştükleri gaflet, cehalet ve delalet kuyusundan kurtarıp İslam nuruna davet etmek adına farklı metot ve teknikler uyguladı. O gün geldi babası ve kavminin karşısında en güzel üslupla kavmine Allah'a davet etti, gün geldi putları kırdı ve en büyük putu kırmayarak sorun belki o yapmıştır, diyerek onların düşünmesini ve akıl etmesini sağlamaya çalışmış ve şimdi İbrahim aleyhisselam gezegenlere, yıldızlara ve buna benzer şeylere ibadet eden kavmini bu batıl inançlarından hareket ederek onların şirkini ve küfrünü onlara göstermek suretiyle bir metod gereği onlarla aynı düşünceyi paylaşıyormuş süsü vererek onlardanmış gibi göstermek suretiyle onların akıllarını kullanmalarını sağlayarak onları Tevhid akidesine davet etmiştir. Nitekim
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَأَى كَوْكَبًا
“Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü.”
قَالَ هَذَا رَبِّي
“Bu benim Rabbim!” dedi.”
فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لا أُحِبُّ الآفِلِينَ
“Yıldız batınca da, “Ben öyle batanları sevmem” dedi.”
فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَذَا رَبِّي
“Ay’ı doğarken görünce, bu benim “Rabb’im” dedi.”
فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمْ يَهْدِنِي رَبِّي لأكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ
“O da batınca, “Yemin ederim ki, Rabbim bana hidayet etmeseydi, elbette dalalete düşenlerden olurdum” dedi.”
فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَذَا رَبِّي هَذَآ أَكْبَرُ
“Güneş’i doğarken görünce, “Bu benim Rabb’im hepsinden büyük” dedi.”
فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
“O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا
“Ben, yüzümü, hanif (hakka yönelen bir kimse) olarak, gökleri ve yeri yaratana çevirdim.”
وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“Ve ben, müşriklerden değilim.” (En'am Suresi, 74 - 79)
İşte bu ayetlerde İbrahim aleyhisselam onların batıl inançlarından hareket ederek bir metod gereği onlardanmış, onlarla aynı düşünceyi paylaşıyormuş süsü vererek onların akıllarını kullanmalarını sağlamak adına onların batıl inançlarını mantıki çerçevede iptal etmeye çalışmıştır.
İbrahim aleyhisselam’ın Putları Kırması
Abdullah ibni Mesud şöyle dedi: Onlar her sene bir defa kutlamak için şehir dışına çıktıkları bir bayramları vardı. İbrahim aleyhisselam'ın babası da bayrama katılması için oğlunu davet etti. İbrahim aleyhisselam ona ben hastayım dedi. Nitekim;
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ
Yıldızlara bir bakış attı. (Saffât, 88)
فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ
“Ben hastayım.” dedi. (Saffât, 89)
Burada İbrahim aleyhisselam o müşriklerin putlarının hiçbir fayda ve zarara sebep olmadığına, hakir, değersiz, ibadet edilmeyi hak etmediğini, kulluğun, ibadetin, izzetin ve onurun ancak Allah'a ibadet etmekten geçtiğini göstermek adına bu tertibi düzenledi.
... onlar bayramlarını kutlamak için şehir dışına çıktıkları ve İbrahim aleyhisselam tek başına onların şehrinde kaldığında gizlice onların putlarına vardı. Ve dedi ki;
فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ
(Kimseler kalmayınca) onların ilahlarına yöneldi ve: “(Şu yemeklerden) yemez misiniz?” dedi. (Saffât, 91)
Gizli bir şekilde ve hızlıca onların putlarının bulunduğu yere gitti. Putları büyük bir şaşaha, süs içinde ve onlar putlara yaklaşmak için önlerine türlü türlü yemekler koymuşlardı. İbrahim aleyhisselam onları küçümsemek ve alaya almak maksatıyla:
مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ
“Ne oluyor size? Konuşmuyorsunuz.” (Saffât, 92)
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَم۪ينِ
(Derken) onlara yöneldi ve sağ eli ile bir darbe indirdi. (Saffât, 93)
فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا اِلَّا كَب۪يرًا لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ
Büyük put hariç hepsini paramparça etmişti. Belki (neler olduğunu büyük puta) danışırlar diye... (Enbiyâ, 58)
Denildi ki İbrahim aleyhisselam baltayı büyük putun boynuna astı, büyük putun kendisi ile birlikte bu küçük putlara da ibadet edilmesini kıskanarak bunu yaptığına işaret etmek için böyle yapmıştı. Onlar bayram yerinden dönüp mabutlarının başına gelenleri gördüklerinde şöyle dediler:
قَالُوا مَنْ فَعَلَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَٓا اِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ
Demişlerdi ki: “İlahlarımıza kim yaptı bunu? Şüphesiz ki o, zalimlerdendir.” (Enbiyâ, 59)
Gerçekten eğer onlar akıllarını kullanan bir toplum olsaydı kırılmış, parçalanmış, konuşamayan ve hiçbir gücü olmayan bu varlıkların ibadet ve kulluğu hak etmediğini anlamaları gerekiyordu. Heyhat onlarda nerde bunu anlayacak akıl? Tarih boyunca akıldan ve mizan'dan habersiz olanlar hep Allah'tan başkasına kulluk etmişlerdir. İster ilkel dönemlerde olsun ister çağdaş dönemlerde olsun insanlık ilahi iöğretilerden yüz çevirmek suretiyle şirkin ve küfrün karanlığına hep gömüle gelmiştir. Modern çağda politikacıların, ideologların, filozofların ve buna benzer kimselerin Rab ve İlah makamına oturtulduğu ve ideolojilerin din makamına oturtulduğunun farkına varmadan kulluk ve ibadet edildiğini görüyoruz. Halbuki yasama, kanun koyma ve din vaaz etme yani yaşam programını hükmetme yalnız Allah'a aittir ve hiç kimse bu konuda Allah'a ortak olamaz.
Sonra onlar şöyle dediler;
قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُٓ اِبْرٰه۪يمُۜ
“Bir genç işittik onları diline dolayan! Onun adı İbrahim.” demişlerdi. (Enbiyâ,
Demek ki İbrahim aleyhisselam'ın daveti herkese ulaşmış, herkes bu davetten haberdar olmuş, demek ki İbrahim aleyhisselam onların ilkel ideolojisini, onların putlarını ve onların batıl yaşam programlarının küçümsemesi, kötülemesi ve batıl olduğunu söylemesi herkesce biliniyormuş. Bu gerçekten biz islam davetçileri için örnek alınması gereken bir hadisedir.
Bu sefer İbrahim aleyhisselam farklı bir metod uygulayarak tüm insanların dikkatini çekerek ibadetin yalnız Allah'a ait olduğunu dile getiriyordu. Nitekim;
وَتَاللّٰهِ لَاَك۪يدَنَّ اَصْنَامَكُمْ بَعْدَ اَنْ تُوَلُّوا مُدْبِر۪ينَ
“Allah’a yemin olsun ki, siz arkanızı dönüp gittiğinizde putlarınızın başına bir iş getireceğim.” (Enbiyâ, 57)
قَالُوا فَأْتُوا بِه۪ عَلٰٓى اَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ
“Onu tüm insanların gözü önünde (bir yere) getirin, belki (bu işi onun yaptığına) şahitlik ederler.” demişlerdi. (Enbiyâ, 61)
Allah'ın düşmanları Allah'ın resulünü ibreti alem olsun diye en dehşetli cezayı vermeyi planlıyorlardı. Bunu yapmalarının sebebi ise bir daha başkaları bu sahte ilhalara dokunmasın diye. Halbuki İbrahim aleyhisselam zaten bunu istiyordu. Nitekim öylede oldu. Onlar bütün insanları bir araya getirdiler ve onlara batıl inançları olan putların konuşamadığını ve değersiz varlıklar olduğunu kendilerine hatırlatacak hücceti ikame edecek zamanıdı.
قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰه۪يمُۜ
“Sen mi ilahlarımıza bunu yaptın ey İbrahim?” demişlerdi. (Enbiyâ, 62)
قَالَ بَلْ فَعَلَهُۗ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ
“(Hayır, düşündüğünüz gibi değil!) Bilakis, onların büyüğü (olan put, öylece sağlam durduğuna göre) bunu o yapmıştır. Şayet konuşabiliyorlarsa (putlara) sorun (bakalım).” (Enbiyâ, 63)
Burada İbrahim aleyhisselam o insanlara putlarının acizliğini, eksik oluşlarını, ibadeti hak etmediğini, konuşamadığını, yiyemediğini ve içemediğini göstererek onların batıl inançlarını onlara göstermek istedi. Onlar fayda, zarara dair, dua, sığınma ve buna benzer tüm ibadet çeşitlerini Allah'a değil bu putlara yapıyorlardı. Aynı bugün modern cahiliyesi gibi onlar da kusurlu, gaybı bilmeyen, öfkeli ve insanoğuna ait olmayan ama ilahi bir özellik olan kanun ve yasaları insanlardan talep ediyor ve onların ideolojik dinlerine tabi oluyorlar. Allah'tan başkasına şeyh ve salih kulllar denilen kimselerden dua talebinde bulunuyor, onlara sığınıyor, fayda ve zararın onların elinden gerçekleşiyor düşüncesiyle onlara ibadet etmektedirler.
فَرَجَعُٓوا اِلٰٓى اَنْفُسِهِمْ فَقَالُٓوا اِنَّكُمْ اَنْتُمُ الظَّالِمُونَۙ
Kendi iç dünyalarına dönüp (düşündükten sonra) demişlerdi ki: “Şüphesiz ki (konuşamayan ve kendini savunamayan varlıklara ibadet etmekle) sizler zalimlerin ta kendisisiniz.” (Enbiyâ, 64)
Kendilerine ibadet ettikleri putlar ve temsili olan yasaların batıl olduğu kendi akıl, mantık ve vicdanlarında yer edindiğinde onlar ibadet edilen şeylerin zulüm ve batıl olduğunu kendi vicdanlarında ikrar etmiş oluyorlar.
قَالَ اَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْـًٔا وَلَا يَضُرُّكُمْۜ
Demişti ki: “Yoksa Allah’ı bırakıp da size hiçbir faydası olmayan ve zararı defedemeyen şeylere mi ibadet/kulluk ediyorsunuz?” (Enbiyâ, 66)
اُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
“Size de Allah’ın dışında ibadet ettiklerinize de yuh olsun! Akletmez misiniz?” (Enbiyâ, 67)
فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ
(İnsanlar) acele ile ona yöneldiler. Saffât, 94)
قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ
Dedi ki: “Ellerinizle yonttuğunuz şeylere mi ibadet ediyorsunuz?” (Saffât, 95)
Onlar bu durum ve karmaşa içerisinde taşlardan, ağaçlardan ve kendi elleriyle yondukları şeylere ibadetin ne kadar anlamsız ve abes olduğunu anladılar.
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
“Oysa sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.” (Saffât, 96)
İşte bu ayette İbrahim aleyhisselam onlara öldürücü bir darbe vuruyor. Sizi de yapmakta olduklarınızı da yaratan Allah’tır. Bugün modern cahiliye kendi heva ve heveslerinin ürünü olan ideolojileri, kanunları ve yasaları topluma dayatmakta ve Allah'tan başkalarına ibadet etmektedirler. O halde onlara söylemek gerekir! Sizi yaratan Allah ise! Sizi kanunsuz, yasasız ve pusulasız bıraktığını mı düşünüyorsunuz? Sizi yaratan Allah ise! Sizi dinsiz ve programsız mı bıraktığını düşünüyorsunuz? Hayır ilkel çağlarda olduğu gibi modern çağlarda Müşrikler aynı hatayı yaparak kendi elleriyle yonttukları putlara ve kendi heva hevesleri ile ürettikleri kanun ve yasalara tabi olmak suretiyle şirke düşmüşlerdir.
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ
Dediler ki: “Onun için yüksek bir yapı inşa edin. Sonra onu ateşin içine atın.” (Saffât, 97)
فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ
Ona tuzak kurmak istediler. Biz onları alçaltılmışlar kıldık. (Saffât, 98)
İbrahim aleyhisselam onlara akıl, mantık ve delil ile hücceti ikame ederek onların vicdanlarında hiçbir tereddüt ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde hakkı ikamet ederken, onlar haktan yüz çevirerek, kuvvet ve otoritelerini kullanarak İbrahim aleyhisselam'ı yakmanın ve ateşe atmanın hesabını yaptılar. Onlar kendi batıl dinlerini ve otoritelere yardım etmek ve korunmak için bu zulmü yapacaklardı. Nitekim
قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُٓوا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ
Demişlerdi ki: “Şayet bir şeyler yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardım edin.” (Enbiyâ, 68)
قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ
Biz de buyurduk ki: “Ey Ateş! İbrahim’e serin ve selamet ol!” (Enbiyâ, 69)
Ateşin Yakılma Olayı...
Onlar mümkün olan her yerde odun toplamaya başladılar bu odun toplama işi uzun bir süre devam etti öyle ki, onlardan bir kadın hastalandığı zaman şöyle nezir/yemin'de bulunuyordu ''şayet afiyete kavuşursam İbrahim'in yakılması için odun toplayacağım'' sonra çok büyük ve geniş bir çukur kazdılar ve topladıkları odunları bu çukura doldurdular. Sonra odunları ateşe verdiler, odunlar tutuşup alevlendi ve benzeri görülmemiş alevler ve kıvılcımlar yükselip uçmaya başladı. Sonra İbrahim aleyhisselamı mancığının kefesine yerleştirdiler bu mancığı onlara Hizan isimli bir Kürt yapmıştı. Mancınıkları ilk yapan kişi budur bu olay üzere Allahu Teala onu yere batırdı ve o kıyamet gününe kadar yerin dibine doğru batmaktadır. Onlar İbrahim aleyhisselam'ı kayda vurup ellerini arkadan sıkıca bağladılar bu durumdayken. O şöyle diyordu: Senden başka ilah yoktur. Sen noksanlıklardan münezzehsin, hamd sanadır, mülk senindir ve seni hiçbir ortağın yoktur.
İbrahim aleyhisselam elleri ve ayakları bağlı bir şekilde mancın kefesine konulup sonra da onu ateşe attıklarında şöyle buyurdu: Allah bize yeter o ne güzel bir vekildir.
Ebu Ya'la Ebu Hureyre’renin rivayetinde Allah resulü aleyhisselam şöyle buyurdu: İbrahim ateşe atıldığı zaman şöyle dedi: Allah'ım sen gökte teksin. Ben de yerde sana ibadet eden tek kişiyim.
Seleften şunu rivayet ettiler: Cebrail aleyhisselam havada iken ona görünerek bir ihtiyacın var mı? Dedi, O da sana herhangi bir ihtiyacım yoktur dedi.
İbni Abbas ile Said ibni Cubeyr şöyle rivayet etmişlerdir: Yağmur ile görevli Melek şöyle diyordu: Ne zaman bana emredilecek de yağmur göndereceğim. Allah'ın emri ise daha hızlı ulaşmıştı. Nitekim;
قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ
Biz de buyurduk ki: “Ey Ateş! İbrahim’e serin ve selamet ol!” (Enbiyâ, 69)
Artık İbrahim aleyhisselam'ın odunları ve ateşi bir bahçeye dönmüş ve kafirlerin ona kurdukları bu tuzak tepmiş ve İbrahim aleyhisselam sağ salim onların ellerinde Allah'ın yardımıyla kurtuluyor.
Ebu Hureyre radıyallahu anhu şöyle dediği rivayet edilir: İbrahim'in babasının söylediği en güzel kelime yavrusunu bu hal üzere gördüğünde söylediği şu sözüdür; ‘'Ya İbrahim senin Rabbin ne iyi bir Rab’tir.''
İbrahim Aleyhisselam'ın Nemrut ile olan Münazarası
İbrahim Aleyhisselam insanları Tevhide, Allah'a kul ve ibadete davet ediyordu sadece topluma tebliğ yapmıyor aynı zamanda oranın en önemli yöneticisi olan Nemrut'u da Allah'a davet ediyordu. Nemrut Allah'ın laneti onun üzerine olsun kibirlenmiş, asi, gaddar ve aynı zamanda zalimlik yaparak yeryüzünde ilahlık ve rablik taslıyordu. Dikkat edin buradaki ilahlık ve rablik taslaması, ben yeri göğü her şeyi yaratanım demek değildir. Bilakis kendi tebâsını yönetme, kanun koyma, yasama ve yönetme gibi ilahi özellikler konusunda kendisini yetkili gördü ve bu sebeple ilahlık tasladı. Tarihin hangi zaman diliminde olursa olsun kim Allah'a sormadan Allah'ın kullarına kanunlar, yasalar ve ideolojik hükümler vaaz ederse ilah ve rabblik diliyle taslamasa da kendisine itaat edenler kul itaat edilen ise rab ve ilah olmuş olur. Velet ki onlar bunu kabul etmezler dahi bu böyledir.
Nemrut kendi ülkesinde kulları kullara kul yapmış, yetkinin, hükümlerin, değer yargılarını belirleyenin kendisine ait olduğunu söylemiş ve İnsanların hayatına karışarak yeryüzünde büyük bir fitneye sebep olmuştur.
İbrahim aleyhisselam kendisi putları kırdıktan sonra Nemrut’un huzuruna getirilir ve kendisiyle münazara etmek ister. Nitekim Kur'an-ı Kerim’de;
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ي حَٓاجَّ اِبْرٰه۪يمَ ف۪ي رَبِّه۪ٓ اَنْ اٰتٰيهُ اللّٰهُ الْمُلْكَۢ
Allah’ın kendisine mülk vermesi sebebiyle Rabbi hakkında İbrahim’le tartışanı görmedin mi? (Bakara, 258)
Gelen rivayetlere göre Nemrut'un krallığı 400 yıl devam etmiş Nemrut bu zaman diliminde haddi aşmış, zalimleşmiş, katılaşmış, kibirlenmiş, dünya hayatını tercih ederek ilahi öğretilerden yüz çevirmiş ve ne zaman ki İbrahim aleyhisselam onu yalnız alemlerin rabbi olan Allah'a ibadet etmeye kul olmaya davet edince onun cehaleti, delaleti ve hükümranlığın kendisine uzun zaman verilmesiyle kibirlenen bu kral Allah'ın ilahi öğretilerini inkar etmeye sevk etmiş ve bu sebeple İbrahim aleyhisselam ile münazara ediyordu.
İbrahim Aleyhisselam; Onu Allaha davet ederek ona Allahın ilahi özelliklerinden bahsediyordu;
اِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّيَ الَّذ۪ي يُحْي۪ وَيُم۪يتُۙ
Hani İbrahim demişti ki: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür.”
Nemrut ise ibrahim aleyhisselama şunu söylüyordu;
قَالَ اَنَا۬ اُحْي۪ وَاُم۪يتُۜ
Demişti ki: “Ben de diriltip öldürürüm.”
Nemrut bunu söylerken seleften Katade, Suddi ve Muhammed b İshak dediler ki burada kastedilen şudur; Öldürülmeleri kesinleşen iki adam getirmiş. Onlardan birinin öldürülmesini emretmiş ve diğerinde affetmiştir. Böylece sanki onlardan birini diriltmiş ve öbürünü de öldürtmüştür.
Bu zalime İbrahim aleyhisselam şöyle bir cevap veriyor;
قَالَ اِبْرٰه۪يمُ فَاِنَّ اللّٰهَ يَأْت۪ي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذ۪ي كَفَرَۜ
(Bu cevap üzerine) İbrahim demişti ki: “Allah Güneş’i doğudan getirir; sen de batıdan getir (bakalım).” (Bu hüccet karşısında) kâfir afalladı.
İbrahim aleyhisselam mükemmel bir benzetme ve soru ile, madem sen insan öldürebiliyor ya da diriltebiliyorsan! O halde her gün batıdan batan güneşi doğudan ve doğudan doğan güneşi batıdan doğur dediğinde, O afalladı ve neye uğradığını şaşırdı. Madem yaratıcı olduğunu söylüyorsun O halde senin güneşe, aya, yıldıza, geceye, gündüze, yeryüzüne ve gökyüzüne karışacak bir kudretin olmalı! Eğer bunu yapamıyorsan ki yapamazsın O halde sınırlarını bilmeli, haddini bilmelisin, dirilten de Allah, öldüren de Allah, kanunları koyan da Allah, yasaları koyan da Allah kula düşen itaat teslimiyettir.
Tarih boyunca ister ilkel cahiliye olsun ister modern cahiliye olsun onlar Allah'a sormadan kendilerini yeterli görmek suretiyle biz de kanunlar, yasalar ve hükümler vaaz edebiliriz. Biz de ekonomiyi yönetebilir, biz de siyasi kuralları belirleyebilir ve biz de insanlar arasında sosyolojik dengeyi kurabiliriz demek suretiyle Allah'ın kullarına müdahale edenlerin ile Nemrut'un ben de öldürür ve diriltin demesi arasında hiçbir fark yoktur. Nasıl ki öldürmek ve diriltmek yalnız ilahi bir özellikse aynı zamanda kanun koyma veya yasamada ilahi bir özelliktir. Bu sebeple bugünün modern cahiliyesi Allah'ın ilahi özelliği olan kanun ve yasama hakkını kendinde görmek suretiyle kullara kanunlar ve yasalar vaaz etmektedir. İşte bu şirkin karanlığına gömülmek demektir.
Nemrut'un delaleti, cehaleti, inadı, kibiri, gafletin ve acizliği ortaya çıktıktan sonra münazara karşısında dona kalmıştı.
فَبُهِتَ الَّذ۪ي كَفَرَۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۚ
(Bu hüccet karşısında) kâfir afalladı. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (Bakara, 258)
Nemrut kibri ve zulmü ile insanları hakir görüyor ve İbrahim aleyhisselam'a ve onun ilahi yasalarına isyan ediyordu ve Rabbimiz olan Allah bu kibirli krala ceza amelin cinsindendir deyimi ile ona bir sinek musallat etti ve bu sinek bu kralın burun deliklerinden içeri girerek ona büyük azap veriyordu. Nitekim kendisi rahatlamak istediğinde tokmalarla kafasına vuruyorlardı, bunun sonucunda ölüp gitti ve Allah bu kibirli adamı bir sinek karşısında yenilgiye uğrattı.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ