İçtihad, Maslahat, Ehveni Şer ve Şirk Açısından Oy Kullanmanın Hükmü Nedir?
İçtihad, Maslahat, Ehveni Şer ve Şirk Açısından Oy Kullanmanın Hükmü Nedir?
Rasulullah aleyhissalatu vesselam'in ifadesi ile ahir zamanda saptırıcı din adamaları olacağını, bilmeyenlerin konuştuğunu ve cahillerin fetva verdiği ahir zaman bu zaman olsa gerek. Bugün ülkemizde oy kullanmak ya da herhangi bir partiyi tercih etmek şirk midir? İçtihati bir mesele midir? Yoksa! Ehveni şer kapsamında mıdır? yada Maslahat kapsamındamıdır? Konusunda her sesten konuşanların olduğu ve bu konuda insanların kafasının karıştığı bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Bugün Türkiye'de oy kullanma konusunda dört farklı görüş söz konusudur.
1- İçtihadi bir mesele olduğunu savunanlar.
2- Ehveni şer kapsamında olduğunu söyleyenler.
3- Maslahat kapsamında olduğunu söyleyenler.
4- Oy kullanmanın küfür/şirk fiili olduğunu söyleyenler.
Bu karmaşıklığı gidermenin ve doğru hükmün ortaya çıkması hiç süphesiz ancak nass ve usul ilminden yararlanarak tüm bu iddialara cevap vererek karmaşıklağa son vermeye çalışacağız. Tevfik Allah’tan.
Bu dört kısımdan birincisi hakka isabet etmiş diğer üç tanesi batıla isabet etmişdir. Bunlar illet, içtihat, usul ilmi ve oy kullanmanın sebep-sonuç ilişkisini ya bilmiyorlar ki bu imkansız o halde geriye sadece çıkar amaçlı Allah'ın ayetlerinin tahrif edilmesi söz konusudur. Peki oy kullanmanın illeti nedir?
İllet: Allah'ın hükmüne istinad ettirdiği varlığı hükmün varlığına yokluğu da hükmün yokluğuna bağladığı açık mazbut vasıftır. Başka bir ifade ile hükmü gösteren veya gerekli kılan yahut hükmün kendisine bağlandığı durum, vasıf, mana, gerekçe olarak ifade edilir.
İllete örnek: Kur'an ve sünnette bira ya da viski hiçbir şekilde geçmez. Ama ümmet içma ile bunların haram olduğunu söylemiştir. Peki neden? Kur'an'da 'ğamr’ sarhoş vericilik özelliği taşıdığı için bira ve viski illetiyle örtüştüğünden dolayı haram hükmünü almıştır.
Peki oy kullanmanın illeti nedir?
Allah’a inan her kesi şunu biliriki Allah kulları için sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki, yönetim şekli itibari ile, ceza ve hukuk narmlar konusunda kulları için kanun koyucu ve hükmeden Allah’tır. Dolayısıyla oy kullanmanın illeti hakimiyet, kanun koyma, yasama helal ve haram gibi değer yargılarını Allah'tan başkasına yani tağutlara ve islam ilahi nizam'dan başka laik’lik, demokrasi vs gibi ideolojik şirk ve küfür dinlerine yetki vermektir ve bu hiç şüphesiz şirktir. Çünkü kanun koyma ve kullarına hükmetme ilahi ve rabbani bir özelliktir. Siz bunu Allah'tan başkasına verdiğinizde onu ilah ve rab makamına oturmuş ve ona kul olmuş olursunuz. Nitekim;
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Sonra seni, (ilahi) emre dayalı bir şeriat üzere kıldık. Ona uy. Bilmeyenlerin hevalarına/arzularına uyma. (Câsiye, 18)
وَلَا يُشْرِكُ ف۪ي حُكْمِه۪ٓ اَحَدًا
Hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz (tek hükümran, yasamada bulunan, doğru ve yanlış belirleyen O’dur.)” (Kehf, 26)
اَمْ لَهُمْ شُرَكٰٓؤُ۬ا شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللّٰهُۜ
Yoksa, Allah’ın izin vermediği şeyleri, kendilerine dinden şeriat kılan/kanun yapan ortakları mı var? (Şûrâ, 21)
Dolayısıyla laik sistemin dini olan demokrasi bilindiği üzere egemenlik kayıtsız şartsız milletin ifadesidir. İslama alternatif zıt hiçbir ilgisi olmayan ideolojik yasalarla yönetmeleri için milleti temsil eden vekiller bu parlamentolarda oy vesilesi ile haramı helal, helalleri helal, şirke, küfre ve zülme iktidar ve egemenlik vermektedirler. Dolayısıyla bu ilahi sisteme muhalif, zıt ve Müslümanları asimilasyon ve dejenerasyona uğratarak laik, kemalist, demokrat, deist ve ateist yapanlar bunlar değil mi? İşte bu küfre ve şirke sebep değil de nedir?
Dolayısıyla oy kullanmak Allah'a ait olan yasama, kanunu koyma ve hükmetme olan ilahi özellikleri tağutlara vermektir. Zaten tarih boyunca Allah tüm rasullerini iki misyonla görevlendirmiştir; birincisi tevhide davet ikincisi tağutlardan sakındırmaktır.
وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ
Andolsun ki biz her ümmet arasında: “Allah’a ibadet/kulluk edin ve tağuttan kaçının.” (diye tebliğ etmesi için) resûl göndermişizdir. (Nahl, 36)
Tarih boyunca şirke, küfre iktidar ve egemenlik veren Allah'ın kullarına kullara kul yapan ve rasullerin baş düşmanları hep tağutlar olmuştur.
فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Her kim (reddetmek, tekfir etmek, teberrî etmek suretiyle) tağutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse kopması olmayan sapasağlam kulp (olan Kelime-i Tevhid’e) tutunmuş (ve İslam dinine girmiş) olur. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (Bakara, 256)
Rabbimiz Allah bu ayetinde kendisine iman edilmeden önce tağutların inkar edilmesini bir ön şart olarak dayatmaktadır. Aynı kelime-i tevhidde olduğu gibi ‘’İllallah'' diyebilmemiz için ilk önce ''La ilahe' tüm yapay tanrıları inkar etme şartında olduğu gibi. Nasıl ki namazın şartı abdest ise ve nasıl ki orucun şartı yeme içme benzeri unsurlardan uzaklaşmak ise Allah'a imanın şartı küfrü, şirki ve tağutları inkar etmek suretiyle illallah demektir.
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلًا
Kendilerine Kitap’tan pay (ilim) verilen kimseleri görmedin mi? Onlar cibte ve tağuta iman ediyorlar ve kâfirler için: “Bunlar, müminlerden daha doğru bir yol üzeredir.” diyorlar. (Nisâ, 51)
Rabbimiz bu ayetinde kendilerine kitaptan nasip verilmiş olanlar ki bugün bu ümmet ehli kitap gibi Kur'an'dan nasip almış kimselerdir. Onlar maalesef tağut'a ve onun cipt'ine yani onların ideolojik dinlerine tabi olmuş ve bu ayetin ifadesi ile tağutlara kulluk yapmaktadırlar.
الَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ
Tağuta kulluk etmekten kaçınıp Allah’a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele. (Zümer, 17)
Bu ayeti kerimede Rabbimiz tağutları reddetmiş, ona ibadetten kaçınmış, ondan nefret eden ve dini Allah'a halis kılan ve yalnız hayat programını Allah'tan alan mü'minler övülmüştür.
Maide : 44 Kapsamında İbni Abbasa Nisbet Edilen Hadislerin Tahlili
İbni Abbasın Kufr dune kufr/Küfrün dışında başa küfür sözüne gelince, bugün bu rivayet edilen hadis istismar edilmektedir. Çünkü Maide: 44 ayeti ile ilgili iki hadis söz konusudur. Biri zayıf ve diğeri sahihdir. Bugün tarikatçılar müdrec olan zayıf hadisi hem yanlış anlamış hemde amel etmek suretiyle politik tanrıları meşrulaştırmış ve zayıf hadisin aksine olan sahih hadisi gündemden çıkararak toplumu uyutma çapasına girmiştir.
İbn Abbas (r.anhuma) "Kufrun dune kufr" Sözünü Kimler İçin Söylemiştir?
Birincisi Zayıf hadisin tahlili; Kufr dune kufr/ Dinden çıkarmayan küfür. İbni abbas’dan rivayet edilen bu müdrec hadis, her ne kada zayıf olsada bu rivayetin manası haricilerin Hz Ali ve sahabeyi tekfir etmeleri sebiyledir. Hariciler hakem olayında yada Allahın hükmü ile hükmeden bir kadı nefsine uymak suretiyle akraba yada rüşvet karşılığında delilleri gizleyerek sadece bir konuda hükmetmeyen kimseler hakkında ihtilaf ettiler. Örneğin hırsızlık yapan bir kimsenin suçu delilleriyle sabit olmasına rağmen delilleri gizleyerek Allahın hükmüyle hükmetmeyen kimseler konusunda hariciler büyük küfür ismini verdiler. Bu rivayet edilen hadis haricilerin aleyhine söylenen bir sözdür. Dolayısıyla Allahın hükmü ile hükmeden ama sadece bir meselede nefsine uyarak delilleri gizlemek suretiyle Allahın hükmü ile hükmetmeyen hakim konusunda rivayet edilen kufr dune kufr hadisin manası budur.
Nitekim Allahın hükmü ile hükmeden bir hakim nefsine uymak suretiyle hırsızlık gibi bir meseleyi gizlemesi yada suç olan delilleri karartması sebebiyle kafir olmadığını ispatlayan başka rivayetler vardır.
İbni Abbas ise Maide: 44 ayetini tefsir ederek şöyle diyor:
“Bu sizin düşündüğünüz gibi insanı İslam milletinden çıkaran küfür değildir.”
(İbni Kesir Tefsiri c: 2 s: 61)
Bu ayette yer alan islam devletinde hakim olan ve Allah'ın hükmüyle hükümetlerine rağmen bazen rüşvet alarak yaptıkları hükümlerden dolayı bu küçük küfür mü yoksa büyük küfür mü? Diye, sahabe ve tabiin arasında ihtilaf olmuştur. Bazılarına göre bu ayetteki küfür büyük küfürdür kişiyi dinden çıkaran küfürdür. Bazılarına göre ise bu küçük küfürdür insanı günahkar eder, fakat dinden çıkarmaz. Büyük küfür diyen sahabeler Abdullah İbn'i mesud, Ömer ibni hattab, Ali Bin Ebi Talip tabiinden ise Hasan Basri, Said Bin cübeyr, İbrahim Nehai ve Suddidir. Hatta bunlara göre kim rüşvet alıp hükmü değiştirirse Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler için hem kafir, hem zalim ve hem fasık olur. Zira ayet zahire göre alınmalıdır, demişlerdir.
Bu ayette ki küfür küçük küfür diyenler vardır. Bunlar Abdullah'ı İbni abbas'a nispet edilir. Halbuki bu eser Hişam bin Hureyre'den dolayı zayıftır. Bir de küçük küfürdür sözü İbni abbasın sözü değildir. Bilakis Müdrec olan ibni Tavusun sözüdür.
Alleme Ibni cerir sahih senette demiştirki; ibni Abbas ayeti zahire alıp küfür görür. Küçük küfürdür sözü ibni abbasa ait değildir.
Tabiinden tavus ve Ata bin Ribah bu ayette ki küfrü küçük küfür demişlerdir. sonradan gelen müfessirler bu söze dayanarak buradaki küfür lafzının küçük küfür olduğunu belirtmişlerdir. Halbuki sahabe icmai varken birkaç tabinin dediğini almak yerinde değildir.
Dolayısıyla bu konuda sahabe büyük küfür olduğu konusunda icma etmişken ve aynı zamanda İbni abbas'a İsnat edilen söz müdrec ve sahih olmayınca bu büyük bir yanılgı ortaya çıkmış olacak. Zaten İbni Abbas'ın büyük küfürü dediği sahih senetle sabittir. Bunu görmezden gelinmek ne kötü bir durumdur.
Zaten ayetin el kafirun kelimesi mutlak olarak gelmiş. Dolayısıyla mutlak zikredilen bir konuda her fert kastedilir. Zaten bu bilinen bir husustur. Bu ayetin büyük küfür olduğunun en büyük delilidir. Çünkü mubteda ve haberin ikisinin marife gelmesi ve fasıl zamiri tekid olması açıkça büyük küfrü ifade eder.
El idah eserinde Mubtedanın ‘Ulaike' ismi işaret gelmesi haberin el kafirun şeklinde elif lamlı ismi fail kalıbında gelmesi büyük küfrü ifade eder.
Zaten Kur'an'daki tüm küfür kelimeleri büyük küfür manasına gelmiştir. Kur'an'da küçük küfür diye bir şey yoktur.
Nuzul sebebinde Yahudiler Allah'ın hükmü olan recmi tatbik etmedikleri için bu ayet inmiş ve onlara büyük küfür ismi verilmiştir. Malum olduğu üzere nuzulün hususi olması umuma engel değildir. Dolayısıyla Yahudiler hakkında büyük küfür olan bir konu neden Müslüman için küçük küfür olsun ki bu ayetleri tahrif etmek değil midir?
Müfessir alimlerimizin kitaplarında serd ettiği maide 44 bu küçük küfürdür, kasıt islam devletinin egemen olduğu ve hakimlerin rüşvet karşılığında İslam şeriatında hırsızlık gibi bazı konularda bu hükmü farklı göstermesinden dolayı küçük küfür ismini vermişlerdir. Yoksa bugün sistematik olarak İslam ilahi nizam'ın silinip süpürüldüğü ve buna alternatif ideolojik dinlerin hakim olduğu kimseler için bu söz konusu değildir.
1- Ehveni Şer nedir? İki zarar verici durumla karşı karşıya kalındığında daha az zararlı olan şeyi tercih etmek, büyük zararı önlemek yahut ortadan kaldırmak için gerekli tedbirleri almak demektir. Başka bir seçenek yoksa, zaruret sebebiyle iki kötülükten daha hafif olanını seçmektir.
Akide’ye talluk etmeyen Muamelat/ fıkıh ve gündelik karşılaşılan problemlerde zaruret hasıl olduğunda üçünçü şıkkı olmayan iki zarar arasında en hafifini tercih edilmesine ehveni şer denilir.
Dolayısıyla ehveni şer akideye yani dinin asıllarına, küfür, şirk ve iman meseleleri ilgi alanı dışında olan ve tamamı ile islam'ın vaciplerini ilgilendiren yani fıkıh, muamelat ve gündelik problemlerle ilgili olan bir kaidedir.
Ehveni Şer’in Şartları Nelerdir?
1- Akide’ya taalluk etmemesi.
2- Fıkıh-Muamelatın kapsamında olması.
3- Üçüncü Tercihin olmaması.
4- Helal olan yolların tıkanması.
5- İki zarar verici durumla karşı karşıya kalındığında daha az zararlı olan şeyi tercih etmek.
Normal şartlarda bir Müslüman hafif şer ya da daha büyük şer arasında bir tercih yapamaz. Bu tercihin temel sebebi kurtulmanın imkansız olduğu durumlarda iki şerden en az hafif şer’i seçmektir.
Ehveni şer usul ilminin bize öğrettiği şekilde akidenin yani dinin asılları, şirk ve küfürle ilgili değildir. Bu muamelat, günlük hayat ve insanların gündelik karşılaştıkları problemler dahilinde olan şer’i bir hükümdür. Bu üçünçü şıkkı olmayan iki kötülük iki şer arasında en hafifini seçmektir. Dolayısıyla muamelat ve fıkhın kapsamında olan şer’i bir hükmü akideya taalluk etmek Allahın ayetlerini, dinini tahrif ve tağyir ederek küfrün ve şirkin kapılarını açmaktır.
Dört mezhep imamı, ehli sünnetin dışındaki diğer mezhepler ve bütün muhakkik alimleri icma ile ehveni şer'i fıkıh, muamelat ve gündelik problemler karşısında üçüncü şıkkı olmayan iki şer arasında en hafifi olanı tercih olarak bilmektedirler. Bu ümmetin içerisinde hiçbiri ehveni şer'i akideya taalluk eden şirk ve küfür arasında en hafifini seçmek olarak söylememişlerdir.
Ehveni şer’e örnekler;
İslam ordusu fetihler gerçekleştirirken o günün kafirleri Müslüman esirleri kalkan olarak kullanarak Müslümanların fetihlerine engel olmaya çalışıyorladı. Müslümanların esir oluşu konusunda ne yapacaklarını düşündüklerinde onlar kafirlerin bu esirleri kalkan kullanmak suretiyle daha fazla islam'a zarar ve islam topraklarını işgal etme girişiminde bulunup daha fazla zarar verebileceğini düşündükleri için ehveni şer kaidesince kafirlerin Müslüman esirleri kalkan olarak kullanmasını en hafif şer olarak görüp kafirlerle savaşma niyetiyle saldırmışlardır.
Bir yangın bütün ormanı yakıp kül etmesi söz konusu olduğunda bu orman arasında ağaçların bir kısmını keserek ve iki orman arasında koridor açarak ateşe engel olunabiliyorsa şer'in en hafifi tercih edilerek ağaçların bir kısmı kesilerek daha büyük şer engellenmiş olunur.
Hamile bir kadın doğum esnasında anne ve çocuktan birisinin ölmesi diğerinin yaşaması söz konusu olduğunda annenin kurtarılması çocuğu kurtarmaktan daha önemlidir. Eğer kadın ve bebeği kurtarabiliniyorsa O halde hiç kimsenin öldürülmesi asla caiz olamaz.
2- İçtihadi olduğunu söyleyenler;
İçtihat sözlük manası: Çaba göstermek, bütün gücünü kullanmak, ısrarlı olmak ve zahmet çekmek gibi manalara gelir.
İslam ıstılahında içtihad: Naslarda kendisi ile ilgili bir hükmü olmayan bir hükmü delilinden çıkarmak için çaba sarf etmesi ve hususta bütün gücünü kullanmasıdır. Başka bir ifade ile fakihin herhangi bir şer‘i hüküm hakkında zanni bilgiye ulaşabilmek için bütün gücünü harcaması olarak ifade edilir.
Dolayısıyla Kur'an ve sünnette hakkında açık ve kesin hükmü bulunmayan fıkhi bir meselenin hükmünü Kur'an ve sünnetin delillerinde çeşitli yöntemler kullanarak bütün gücün harcanması sonucunda bir hükme varmasıdır. Kur'an sünnet ve icma ile sabit olan şerri delillerden hüküm çıkarmaktır.
Not: Oy kullanmaya içtihadi olduğunu söyleyenlere makalemizin başında illet kısmında gerekli cevap verilmiştir.
4- Oy kullanmanın Maslahat olduğunu söyleyenler;
Maslahat Sözlükte: Düzgün, doğru, güzel ve uygunluk gibi manalara gelir. S-l-h fiilinden türeyen bu kavram özellikle maksada uygunluk, kolaylık, elverişlilik, yarar ve benzeri manalara gelir.
Maslahatın zıttı Mefsedet ya da Mazarattır. Dolayısıyla maslahat hayatın her alanında faydaya ulaşmak zarardan beri olmak ve elverişli hareket etmek demektir.
İslam Istılahında: Şeriat tarafından şer'i olup-olmamasına delalet eden bir nas olmayıp Allah tarafından hükmü konulmayan maslahatlardır.
Maslahat hükmün kendisine bağlanması, hüküm bina edilmesi, insanlara bir fayda sağlayan veya onlardan bir zararı gideren fakat muteber veya geçersiz sayıldığına dair belirli bir delil bulunmayan mana durumlardır. Fayda sağlayan veya onların bir zararını gideren bununla ilgili delil bulunmayan durumlardır.
Maslahat’ın Şartları;
Bazıları tağutları onaylatmak şirke ve ve küfrü kendilerince meşrulaştırmak Maslahat gibi fıkıh kurallarını gündeme getirerek meşruluğunu ispatlamaya çalışırlar. Halbuki Maslahatın 4 şartı vardır.
1- Kur’an
2- Şünnet
3- İcma
4- Kıyas
Maslahat bu dört şartlardan herhangi birini yada hiç birine muhalif olmamalıdır. Maslahat adı altında bu dört şartı gözardı etmek suretiyle muhalafat eden islamlarını yitirmiş kimseler olurlar. Bu yönüyle bugün politik tanrıların şirk ve küfür olan söz, amel, ideolojik dinleri haramları helal, helallerini haram etmeleri Kur’an, sünnet, icma, ve kıyasa muhalif olduğu bilinen bir gerçektir. Usul ilminin bu şartları tarikatçıların maslahat anlayışları otomatikman batıl oluşları ortaya çıkmış oluyor.
Murcie ve Tarikatlarca Maslahatın İstismar Edilmesi;
Maslahat'ın şartlarını öğrendik sonra bugün maalesef kendilerine tarikat ve tasavvuf ehli diyen Murcie akidesinin savunucuları Maslahat adı altında dinde tavizler vermiş, şirk, küfür sistemlerine destek veren, tağutlara yardım ve onlarla dostluk kurmaktadırlar.
Halbuki yukarda anlaşıldığı üzere maslahat'ın şartları Kur’an, sünnet, icma ve kıyasa muhalif olmamasıydı. Bugün bu taifeler bu şartları göz ardı etmiş birçok zülme ve kötülüğe sebep olmuştur. Dolayısıyla en büyük Maslahat tağutları, şirki ve küfrü red etmek, tevhidi tasdik etmek ve onunla amel etmektir. Allah'ın haramlarını helal, helallerini haram eden, demokrasi ve laiklik gibi sistemlere iktidar ve egemenlik veren ve Allah'ın kullarını kullara kul eden kimseleri Maslahat adı altında desteklemek, yardım ve onları dost edinmek hiç şüphesiz Kur’an'ın, sünnetin, icma'nın ve kıyasın hükümleri hiçe saymaktır.
Bütün sözler, fiiller ve davranışlar ya Maslahat/Menfaat ya da Mefsedet/Kötülüktür bunun üçüncü yolu yoktur.
Usul kitaplarında maslahat üçe ayrılır;
1- Muteber maslahat
2- Mulğa Maslahat
3- Mürsel Maslahat.
1-Muteber maslahat Kur'an'da sünnet ölçüsüne uygun olan Maslahattır .
2-Mulğa maslahat Kur'an ve sünnete uymayan islama zıt olan aslında Mefsedet/kötülük olan durumlardır.
3- Mürsel Maslahat ise dinin tasarruflarına uygun olan fakat dinde muteber olup olmadığına dair açık bir delil bulunmayan Maslahattır. Bu daha çok Maslahat fayda veren ya da Mefsedeti yani zararı def eden bir vasıftır. Bu konuda Kur'an'da ve sünnette açık nass yoktur. Örnek: Kur'an'ın toplanması ve cezaevinin yapılması gibi.
Beşeri kanunlarla yasalarla hükmeden kimseler mulğa maslahatı hükmüne girer. Alimlerin ittifakı ile bu Maslahat geçersiz ve batıldır
Bugün en büyük Maslahat tevhidi yaşamak Allah'ın hükümlerine göre hayatı ikame etmektir. En büyük Mefsedet ise Şirk ve küfür'den beri olmakdır. Dolayısıyla şirk ve küfür kanunlarıyla hükmeden şirke ve küfre davet edenlerin maslahatı nasıl Muteber olabilir.
4- Oy kullanmanın küfür fiili olduğunu söyleyenler?
Yukarıda’da ifade ettiğimiz gibi oy kullanmanın küfür fiili olmasının illeti Allah'a ait ilahi ve rabbani özellikleri olan yasama, kanun koyma ve hükmetme gibi değer yargılarını tağutlara ve onun ideolojik şirk ve küfür dinlerine yetki vermek olarak görüyoruz.
Allah kerim kitabında Allah'ın hükmüyle hükmetmeyen haddi aşan, hakkı gasp eden, şirke, küfre iktidar ve egemenlik veren, haramları helal, helalleri haram yapan, insanlara zulmeden ve toplumları küfre ve şirke davet eden ve onu Allahın kullarına dayatan tağutlardan bahseder.
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ
“Firavun’a git. Çünkü o azgınlaşıp (tağutlaştı).” (Nâziât, 17)
Bu ayeti kerimede Musa Aleyhisselam firavuna bir uyarıcı olarak gönderilmiştir. Hepimiz biliyoruz ki firavun Mısır devletinin politikacısı, yöneticisi ve lideri konumunda olan ve Allah’ın kullarını ideolojik kanun ve yasalarıyla kendi toplumu ve israil oğullarına şirki ve küfrü dayatan ve bu şirk sistemine iktidar ve egemenlik verdiğini görüyoruz.
Yine firavun'un Musa aleyhisselam ile mücadele ve savaşmasının sebebi Musa'nın getiridiği ilahi dininin Mısır devletine karışmaması yani din devlete karışmaması kavgası idi. Bugünün modern cahiliyesinin islamla savaştığı gibi. Kur’an bize bu gibi ayetlerde firavun’un laik bir devlet adamı olduğunu öğretir. Dolayısıyla Firavun'un özelliğini taşıyan bugünün modern ve çağdaş tağutları arasında hiçbir fark yoktur hatta modern firavunlar ilkel firavunlardan daha tehlikeli, sinsi, kurnaz ve daha fazla İslam'a ve müslümanlara zarar vermektedir. Nitekim;
Kur’an'da Allah azze ve celle önce kendi ilahi özelliğinden ve sonra tağutların beşeri ideolojik özelliklerinden bahsederek kullarını bundan sakındırmıştır.
اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ
Allah, iman edenlerin Velisidir/dostudur. (Bu dostluğunun bir tecellisi olarak) onları (küfrün, şirkin) karanlıklarından (tevhidin ve imanın) aydınlığına çıkarır. ( Bakara:257)
Bu ayeti kerimede Allah ilahi bir özelliğini ilan ederek tüm insanlara rasullerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesiyle insanları düştükleri karanlıklardan aydınlığa çıkardığını söylemiştir. Bu ayetin manası insanların düştüğü her türlü şirk ve küfür inançlarından islam inancına davet söz konusudur.
Peki sonraki ayet ne diyor? Allah tağutların özelliklerini anlatmadan önce tağutu dost edinenleri tekfir ettiğini görüyoruz.
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟
Kâfirlerin velileriyse/dostlarıysa tağuttur. Onları (iman ve tevhidin) aydınlığından (küfrün ve şirkin) karanlıklarına çıkarırlar. Bunlar, ateşin ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır. (Bakara, 257)
Ayette ifade edildiği üzere dün ve bugünün tağutları bizi kendi heva ve hevesleri olan ideojilere davet etmiyorlarmı? Onlar bizi islam ilahi sisteme muhalif olan laiklik, kemalizm ve diğer ideoljik sistemlere davet etmiyorlar mı? Allah kendilerini davet ettiği şeye karanlık yani şirk ismini veriyor. Bu yüzden ayette tağutların özellikleri ifade edilmeden önce tağuta dost olmuş destekçilerini bizzat Allah tarafında tekfir edilmiştir.
Tağut’a ibadet etmenin özellikleri: Onu dost edinmek, sevmek, yardım etmek, uğrunda mücadele etmek, övmek ve hizmet etmektir. Zaten oy kullanma illetinde bu saydıklarımız söz konusu ise tağut'a ibadet etme gerçekleşmiş olur.
Madern tağutlar Allah’ın kullarını nurdan karanlığa yani islam'dan demokrasi, laiklik, kemalizm ve benzeri ideolojik şirk ve küfür dinlerine davet ediyor! Bak Allah bu liderleri ve kendisine tabi olanları nasıl uyarıyor.
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ لَا يُنْصَرُونَ
Onları ateşe davet eden imamlar/önderler kıldık. Kıyamet Günü de yardım olunmayacaklardır. (Kasas, 41)
Yeryüzünde modern ve ilkel Nemrut ve Firavunların davetine icabet edenler ve izinden gidenlerin cehennem halkı olduğunu ve kim onları desteklerse onlarla haşredilmesi kaçınılmaz olur.
Oy kullanıldığında onların ifadesi ile laik ve demokratik sistme daha fazla güçleniyor ve perçinleşyor.. Nitekim bu partilerin iktirdarlarında Müslümanlar daha fazla dinden soyutlanarak küfre ve şirke düşmüştür. Nitekim Son 20 yılda bu ülkede deizm ve ateizmin oranı %30 olması bunun en büyük delili olmuş olmuyor mu?
Oy kullanmaya caiz ve vacip diyenlerin hükmü nedir?
Hiç şüphesiz oy kullanmanın vacip ya da caiz olduğunu söyleyenler, usul ilmindeki illet kavramı nedir anlamamış ve Allah'ın hükmetme kanun koyma, Rabbani özelliklerini ve Allah'ın hükmüyle hükmetmeyen tağutlara ibadet ve kulluğun yoluna açan modern bel’amlardır. Hiç şüphesiz bu fetva tağutları meşru ve onaylama girişimi olan bir küfürdür. Hak ve batıl ortaya çıktıktan sonra kim tağutlara oy vermek suretiyle desteklemenin caiz ya da vacip olduğunu söylerse hiç şüphesiz bunların kur'an'ın ifadesiyle imandan çok küfre yakın olduğuna hükmedilir.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ