01 Eylül 2023, 15:06 tarihinde eklendi

İslam’da Cemaat Olmanın ve Emire İtaatin Önemi

İslam’da Cemaat Olmanın ve Emire İtaatin Önemi

İslam’da Cemaat Olmanın ve Emire İtaatin Önemi

Cem masdarından türeyen cemaat: Toplamak ve bir araya getirmek gibi anlamlara gelir. Başka bir ifade ile Müslümanların dini meseleleri ve ümmetin durumu konusunda bir araya geldikleri topluluklara denilir.

Cemaat: Müslümanların bir araya geldiği, konuştukları, dertleştikleri, nasihatleştikleri islami eğitim aldıkları ve dine yardımcıların bir araya geldiği yerlerdir. Cemaat olmanın en önemli özelliği dini bilgilere ulaşmak, dini daha yaşamak, başkalarına ulaştırmak ve ilahi sistemin hayata egemen olması için cemaat bazında teşkilatlanarak yeryüzünde küfrün kalelerini, şirkin surlarını ve batılın karanlığını aydınlığa çıkarmayı hedefler. Bu yüzden cemaat demek nasihat, ardımlaşma, dayanışma, sevgi, muhabbet, iyliği emretmek, kötülüğu yasaklamak, birlik ve beraberlik demektir Nitekim;

 Temim ed-Darî (radiyallahu anh) şöyle dedi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ الدِّينَ النَّصِيحَةُ، إِنَّ الدِّينَ النَّصِيحَةُ، إِنَّ الدِّينَ النَّصِيحَةُ، قَلُوا يَا رَسُولَ اللهِ: لِمَنْ؟ قَالَ: للهِ وَلِكَتَابِهِ، وَلِرَسُولِهِ، وَ لأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ، وَعَامَّتِهِمْ

“Kuşkusuz ki, din nasihattır. Kuşkusuz ki, din nasihattır. Kuşkusuz ki, din nasihattır.”

Sahabeler:

−Ey Allah’ın Rasulü; kimin için nasihattır? dediler. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Allah için, Kitabı için, Rasulü için, Müslümanların imamları ve onların geneli için.” (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)

Rabbimiz aynı akide, aynı iman, aynı dava ve aynı hedef üzerinde birleşmiş olan İslam milletinin cemaat olmasını, birlik, beraberlik içinde olmasını ve asla ayrılığa, ihtilafa ve başı bozukluğa düşmemelerini Kerim kitabında ısrarla vurgulamıştır;

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَآءَ فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِّنْهَا كَذَالِكَ يُبَيِّنُ اللهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın! Ayrılıp parçalanmayın! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın! Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de Allah, gönüllerinizi birleştirmişti ve Allah’ın nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki, doğru yolu bulasınız!” (Al-i İmran Suresi 103)

Hiç şüphesiz ihtilaf, tefrika, fitne ve ayrılığın içinde çatışma, problem, kavga, ölüm ve birçok sansasyonel problemlere sebep olur. İşte bu yüzden Allah kendi kullarını cemaat olmayı ve doğru bir akide üzerinde birleşmeyi emretmektedir.

وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ 

Allah’a ve Resûl’üne itaat edin. Çekişip tartışmayın. Yoksa, bozguna uğrarsınız ve gücünüz dağılıp gider. Sabredin. Hiç şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfâl, 46)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve içinizden kendilerine yetki verdiğiniz yöneticilere de itaat edin. Eğer Allah’a ve âhiret gününe gerçekten inanıyorsanız, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz bir meseleyi hemen Allah’a ve Peygamber’e arzedin. Böyle yapmanız, hem hakkınızda daha hayırlıdır, hem de netice itibariyle daha güzeldir. (Nisâ: 59)

Kur'an ve sünnette cemaatten ayrılmak cahiliye dönmek, islam ipini boyundan çıkarmak, Allah ile bağların koparılması, azaba ve birçok kötülüklere sebep olmaktadır. Cemaatin olmadığı yerde delalet, sapıklık, bozulma, şeytanla beraberlik ve aynı zamanda dinden uzaklaşma söz konusudur.

 Ebu Zerr (radiyallahu anh) şöyle dedi: Rasulullah (sallallahu sleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Kim cemaatten bir karış ayrılarak dışarı çıkarsa İslam bağını boynundan çıkartmış olur!” (Ebu Davud, Ahmed bin Hanbel Müsned )

 Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

أَنَا آمُرُكُمْ بِخَمْسٍ اللهُ أَمَرَنِى بِهِنَّ؛ اَلسَّمْعِ وَالطَّاعَةِ وَالْجِهَادِ وَالْهِجْرَةِ وَالْجَمَاعَةِ، فَإِنَّهُ مَنْ فَارَقَ الْجَمَاعَةَ قِيدَ شِبْرٍ، فَقَدْ خَلَعَ رِبْقَةَ الْإِسْلاَمِ مِنْ عُنُقِهِ إِلاَّ أَنْ يَرْجِعَ. وَمَنِ ادَّعَى دَعْوَى الْجَاهِلِيَّةِ، فَإِنَّهُ مِنْ جُثَا جَهَنَّمَ. فَقَالَ رَجُلٌ: يَا رَسُولَ اللهِ وَإِنْ صَلَّى وَصَامَ؟ قَالَ: وَإِنْ صَلَّى وَصَامَ. فَادْعُوا بِدَعْوَى اللهِ الَّذِى سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ الْمُؤْمِنِينَ عِبَادَ اللهِ

“…Bende size Allah’ın bana emrettiği beş şeyi emrediyorum:

Dinlemeyi, İtaat etmeyi, Cihad etmeyi, Hicret etmeyi ve Cemaat olmayı. Buna müteakiben kuşkusuz ki, kim cemaatten bir karış ayrılırsa, Andolsun ki, İslam bağını boynundan çıkarmış olur! Ancak cemaate tekrar dönerse bu müstesna! Kim cahiliye davasını iddia ederse (yani cahiliye sistemlerini müdafaa ederse) kuşkusuz ki o, cehennemlik kimselerdendir!

Bunun üzerine bir adam:

−Ey Allah’ın Rasulü bu kimse namaz kılsa da oruç tutsa da aynı mıdır? diye sordu. Rasulullah sallallahu sleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

−Namaz kılsa da oruç tutsa da durum aynıdır. Buna müteakiben siz, Allah’ın davasına davet ediniz! Çünkü Allah, size Müslümanlar, mü’minler ve Allah’ın kulları diye isimlendirmiştir.” (Tirmizi, Ahmed bin Hanbel Müsned)

 Abdullah ibni Abbas radiyallahu anhuma şöyle dedi: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَنْ فَارِقَ الْجَمَاعَةَ شِبْرًا، فَمَاتَ، فَمَيْتَةٌ جَاهِلِيَّةٌ

“…Kim cemaatten bir karış ayrılır ve ölürse (ölümü) cahiliye ölümü olur!” (Müslim)

Abdullah ibni Ömer radiyallahu anhuma şöyle dedi: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

عَلَيْكُمْ بِالْجَمَاعَةِ، وَإِيَّاكُمْ وَالْفُرْقَةَ، فَإِنَّ الشَّيْطَانَ مَعَ الْوَاحِدِ وَهُوَ مِنَ الْاِثْنَيْنِ، أَبْعَدُ. 

“…Cemaatle birlikte olun! Cemaati terk etmekten sakının! Şüphesiz ki, şeytan tek başına kalan ile beraberdir. İki kişiden ise uzaktır.  (Tirmizi)

مَنْ أَرَادَ بُحْبُوحَةَ الْجَنَّةِ فَلْيَلْزَمِ الْجَمَاعَةَ. مَنْ سَرَّتْهُ حَسَنَتُهُ وَسَاءَتْهُ سَيِّئَتُهُ فَذَلِكَ الْمُؤْمِنُ

Kim cennetin ortasını istiyorsa, cemaatle birlikte olsun. İyilik yaptığında ona sevinen, kendisinden bir kötülük meydana geldiğinde ise ona üzülen kimse, mü’mindir.” (Tirmizi)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

الْجَمَاعَةُ رَحْمَةٌ، وَالْفُرْقَةُ عَذَابٌ

“…Cemaat rahmettir. Ayrılık azaptır!”  (Ahmed bin Hanbel Müsned )

 Enes bin Malik radiyallahu anh şöyle dedi: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ أُمَّتِي لاَ تَجْتَمِعَ عَلَى ضَلاَلَةٍ

“Muhakkak ki, benim ümmetim sapıklık üzere birleşmez!..” (İbni Mace)

 Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

 وَيَدُ اللهِ عَلَى الْجَمَاعَةِ

 Allah’ın eli cemaatin üzerindedir.” (Tirmizi)

Abdullah ibni Ömer radiyallahu anhuma şöyle dedi: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

اَلْمُسْلِمُ أخُو الْمُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ يُسْلِمُهُ مَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللهُ فِي حَاجَتِهِ وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman Müslümana zulmetmez! Müslüman Müslümanı terk etmez! Her kim kardeşinin hacetinde bulunursa, Allah da onun hacetinde bulunur. Her kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, onun sebebiyle Allah da kendisinden kıyamet günü sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Ve her kim bir Müslümanı örterse, Allah da kıyamet günü onu örter.” (Buhari)

Enes bin Malik radiyallahu anh şöyle dedi: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لِأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ

“Sizden biri kendisi için sevdiği şeyi kardeşi içinde sevmedikçe iman etmiş olmaz!” (Buhari)

Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ! لاَ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا، وَلاَ تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا، أَوَلاَ أَدُلُّكُمْ عَلَى شَيْءٍ إِذَا فَعَلْتُمُوهُ تَحَابَبْتُمْ؟ أَفْشُوا السَّلاَمَ بَيْنَكُمْ

“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz! Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız! Size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir işi göstereyim mi? Selamı aranızda yayın!” (Tirmizi, Ebu Davud, Müslim)

Ebu Hureyre radıyallahu anh Rasulullah aleyhisselatu vessellemden şunu hadisi rivayet etmiştir; Muhakkak ki Allah sizin için üç şeyi sever bu üç şeye kızar. Sizin ona ibadet edip hiçbir şey ortak koşmamanızı, Allah'ın ipine sarılıp ayrılmamanızı, Allah'ın sizin üzerinize böyle kıldığı kimselerle nasihatleşmenizi sever, sizin dedikodu yapmanıza, çok soru sormanıza ve malınızı heba etmenize de kızar.

İmam Adem rahimullah şöyle der; Muhammed aleyhisselatu vesselam'ın ashabının ve onlara güzellikle tabi olanların üzerine oldukları 5 şey vardı; Cemaate yapışmak, sünnete tabi olmak, mescid bina etmek, Kur'an okumak ve Allah yoluna cihad etmektir. Dolayısıyla bu 5 şey sahabe ve tabiin yani selefin itinayla üzerinde durdukları 5 şeydir.

İşitmek ve itaat etmek;

Bize yönetici olan emir ve bizi idare eden kimselere itaatimizin sınırlarını belirleyen yalnız Allah'ın helal yasaları ve haram yasalarıdır. Kim Allah'ın ilahi hükümlerini kendisi için ölçü görerek Allah'a itaat eden yönetici ve idare edenlere itaat ederse kendisi Allah'a ibadet eden Allah'a kulluğunu yerine getiren bir kimse olur.

Nitekim İmam Nevi rahimullah ve başkaları Allah azze ve celle'nin başımıza emir tayin ettiği kimseleri işitmenin ve itaat etmenin bir ibadet olduğu hakkında İcma olduğunu nakletmiştir.

Buhari ve Müslim İbni ömer’den  Rasulullah aleyhisselatu vesselam şöyle söyler; Müslüman kişiye günah emredilmediği müddetçe sevdiği ve kötü gördüğü şeylerde  itaat etmesi vaciptir her günah emrederse işitmekte itaat etmekte yoktur.

Okçular tepesini terk eden askerin yenilgiye sebep olmaları;

Bedir Savaşı'nda olduğu gibi Uhud Savaşı'nda da mübarezeler ile savaş başladı. Hz. Ali, Talha b. Ebu Talha'yı öldürürken, Hz. Hamza ise Talha'nın kardeşi Osman'ı öldürdü. Müslümanlar savaşın kızışması ile birlikte müşrik ordusunun merkezine kadar ilerleyerek yirmi müşriği öldürdü. Öldürülenlerin arasında müşrik ordusunun sancaktarları da vardı. Müşriklerin sancağı yere düşmüş ve yerden kimse kaldıramamıştı. Müslüman askerler, müşrikleri savaş alanından uzaklaşıncaya kadar kovaladı. Ayneyn tepesindeki okçular da düşmanın bozguna uğradığını gördüklerinde ganimetten mahrum kalmamak için görev yerlerini terk etti. Halid b. Velid tam da bu sırada Müslümanları arkadan vurmak için harekete geçti. Ayneyn tepesinde yerlerinden ayrılmayan Abdullah b. Cübeyr ile on arkadaşı şehit edildi. Müslümanlar ganimet toplamakla uğraşırken, Halid b. Velid ani bir baskın yaptı. İki kuvvet arasında kalan Müslümanlar büyük bir panik yaşadı.

Hz. Hamza, Vahşi b. Harb tarafından şehit edildi. İbn Kamie, Hz. Peygamberi (s.a.s) bir kılıç darbesi ile yaraladı. Utbe b. Ebu Vakkas'ın attığı taş ile de dişi kırıldı. Resulullah, Ebu Amir'in savaştan önce kazdırdığı çukurlardan birisine düştü ve dizleri yaralandı. Hz. Peygamber o anda bile ''Ey Rabbim! Kavmime hidayet et, çünkü onlar gerçeği bilmiyor'' diyerek dua etti. Hz. Ebubekir, Ömer ve Ali bir grup sahabi ile birleşerek Hz. Peygamberi korumak için bir çember oluşturdu. Resul-i Ekrem'i korumaya çalışan Talha b. Ubeydullah, aldığı bir darbe sonucu çolak kaldı. Mus'ab b. Umeyr ise İbn Kamie tarafından şehit edildi. Mus'ab'ı öldüren İbn Kamie, Hz. Peygamberi öldürdüğünü sanarak bu haberi etrafa yaymaya başlarken, Müslümanlar ise bir anda panik içerisine girdi. Bazıları parolayı unuttu ve bu durum birbirlerini öldürüp yaralamalarına neden oldu. O sırada Hz. Peygamberin ölmediğinin müjdesi Ka'b b. Malik verdi. Hz. Peygamber, etrafında sahabiler olduğu halde Uhud kayalıklarına çekildi. Ebu Sufyan ve arkadaşları kayalıklara doğru ilerlese de Müslümanlar attıkları taşlarla onları püskürtmeyi başardı. Böylece savaş sona erdi.

İtaat etmede sınır;

İtaat etmek isyanda değil sadece iyilikte olur. Nitekim bir hadiste Resulullah aleyhissalatu vesselam; İtaat sadece iyilikte olur.

Başka bir hadiste; Yaratana isyandan yaratılana itaat yoktur.

Hiç şüphesiz bu hadis Allah'a itaatin ibadetin dinin asıllarında olduğunu belgelemektedir. Dolayısıyla itaat sadece iyilikte olur.

 Verilen emri yapabilme gücü;

1- Emredildiğinde bunu yapabilecek kimsenin yapabilecek güçte, yetenekte ve tecrübede olması gerekir. Eğer bu kimse bunu güç getiremiyorsa ve bu sorumluluğu yüklenemiyorsa bu kimseye emredilmez. Nitekim Rabbimiz olan Allah kerim kitabında Allah ancak kişiye gücü yettiği kadarını yükler demiştir.

2- Bir kimse emir verse de bu kimse buna güç getiremiyorsa, yapamıyorsa, yerine getiremiyorsa ve takatinin ötesinde ise bu daha büyük felaketlere kötülüklere ve fitnelere sebep olur.

3- Emir kendisine itaat edilen mubah ve müstehap olan şeyleri emreder ve bu emre itaat de vacip hükmündedir.

Emre'den ile emredilen arasında emir söz konusuysa ve bu içtihadi bir özellikse emredilenin farklı görüşü olsa dahi emredene itaat etmesi gerekir.

Allah'a İsyan ve günah dışında emir zor, hoş görmediğin, kolay olmayan ve kötü gördüğün bir şeyi emrederse onu yapman gerekir. Nitekim Allah Rasulü bir hadislerinde; Sana kolaylığında ve zorluğunda hoş gördüğün ve görmediğin yerlerde ve sana yapılan haksızlığa rağmen emrine itaat etmeni emrediyorum.

 İmam Nevevi bu hadisi Müslim'de şerh ederken: Alimler bu hadisin manası hakkında derler ki; Nefislerin kötü karşıladığı ve zoruna giden şeyler de günah olmadığı müddetçe yöneticilere itaat etmek vaciptir ve eğer bu günah için ise burada işlemek yoktur.

Uhud Savaşı'nda Okçular Tepesi kısasını anlat

Başımızdaki emir'e itaat etmek, sevmek, ona ikramda bulunmak, ona saygı duymak ve onu üzmemek hiç şüphesiz bu dinin gereklerindendir. Nitekim Ebu Musa El Eş'ari radıyallahu anh Rasulullah aleyhisselam'dan şu hadisi rivayet etmiştir; Saçı sakalı ağrımış olan Müslümana, Kur'an hakkında aşağıya ve gevşekliğe gitmeden onu taşıyan kimseye ve adalet sahibi sultan'a ikram etmek Allah'a saygındandır. Buradaki hadisteki mana Adalet sahibi takvalı mü'min emir için söz konusudur.

Şeyh El Adem; Emir'e veya sultan'a iyilik etmek şu şekilde gerçekleşir;

1- Ona dua etmek.

2- Onun kötü karşılaşacağı şekilde önüne geçmemek özellikle de genelin olduğu yerde.

3-  Onunla konuşurken sesi çok yükseltmemek.

4- Allah'ın kendisine yüklemiş olduğu emanetine ona yardım etmek.

5- Günah olmayan şeyler de itaat etmek.

6- Gaflet ve dalgınlık anlarında onu uyarmak ya da hata ve kusur yaptığı zaman kusurunu örtmek.

7- Sözleri onun üzerine toplamak ve ondan uzak olan kalpleri ona geri çevirmek.

8- Onu zulümden engellemek şekli ile geri çevirmek.

9- Onunla gizli nasihatleşmek.

Aynı zamanda Emir'i küçük görmek, alaya almak, onu önemsemek, hatalarını yaymamak, emrettiği şeylere isyan etmemek, insanları ondan uzaklaştırmamak, davada ona yardımcı olmak, onun söylediklerini inkar etmemek ve ona zorluk çıkarmamak


Gürsel Gürbüz

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *