İslam’da Sözleşme ve İmza'nın Hükmü Nedir?
İslam’da Sözleşme ve İmza'nın Hükmü Nedir?
İmza aslen mubah olan bir ameldir. Kişinin ekonomik ya da başka sebeplerle kendi haklarını koruyabilmek için karşı taraf ile bağlayıcı bir taahhütte bulunarak kendisini zarardan kurtarmak ve çıkar elde edebilmek adına yapılan bir ameldir. Hiç şüphesiz ki insanlar arasında kararlaştırılan sözleşmeler ve atılan imzalar fesat, kötülük ve zulme engellilik arz eder ve bu da kulların haklarının çiğnenmemesi anlamına gelir.
Yazı bizim için hüccettir. Allah’ın kitabı ve Resulullah’ın sünneti nasıl yazı olarak geldiyse aynı şekilde bizim sözleşmelerimiz ve akitlerimiz bu yönüyle lehimize ya da aleyhimize hüccettir. Alimlerin çoğu imzanın ya da sözleşmenin bağlayıcı olduğunu söylemesi kul haklarının korunması içindir.
Aynı zamanda Rabbimiz Bakara suresinde bize yazı yazmayı, şahit tutmayı ve akitlerimize sadık olmayı emretmektedir. İşte bu yazı yazmanın ya da imza atmanın bizim için hüccet olduğunun en büyük delilidir.
وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِۖ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّٰهُ فَلْيَكْتُبْۚ
Aranızdan bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın ona öğrettiği şekilde yazmaktan geri durmasın. (Bakara: 282)
Akitlerde yapılan işlemlerden maksat manaya delalet edilen şey itibar edilir lafızlarla değil. ''Bir işte maksat neyse hüküm ona göredir''.
Bu usul kaidesine göre sözleşmelerde asıl olan kişilerin lafızları değil o ibareleri hangi niyetle, hangi amaç ve maksatla konduğu ve hangi manaya geldiği ile ilgilidir. Bir kimse sözleşmenin hangi manaya geldiğini hangi maksatla geldiğini bilmeden bir hüküm veremez.
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz Bakara suresinde akitlerden ve sözleşmelerden bahsettiği gibi yine aynı zamanda Resulullah aleyhisselam Hudeybiye anlaşmasını yapmış, sahabeler Yahudi ve Hristiyanlarla ticaret sözleşmesi yapmış yine Rasulullah Medine vesikasi ile Müslüman olmayan Medineli müşriklerle anlaşma yapmıştır.
Dolayısıyla müslümanların kendileri arasında yada kafirler arasında yaptıkları tüm akit ve antlaşmalar bağlayıcıdır.
Küfür, Haram, Zanni ve Mubah açıdan sözleşmeler;
1- Kat-i/Kesin ve Sarih/Açık küfür olan sözleşmeler: Bu ise iki şekilde görülür. Hüccete bağlı olan ve hüccete bağlı olmayan, nitekim bu ittifakla küfürdür. İmza atan ya da onu onaylayarak kendisi için bağlayıcı olup hayatını ve yaşamını bu sözleşme üzerine ikama edenler bundan dolayı küfe düşmüş olurlar.
Hüccete bağlı olmayan tekfir: Küfrünü ilan ederek kendi itikatını beyan hakkında olur ve burada irtitat ettiğini küfre ve şirki benimsediğini söylerse hiç şüphesiz bu İcma ile kafir olur. Genelde sözleşmeler genel hatlarıyla ekonomi ve başka sebeplerden dolayı insanlar arasından yapılan anlaşmalardır ve bu mubah bir konuydu ama ne zaman ki mesele itikata taalluk eder küfür ve şirk üzerine imza ve sözleşme olursa, işte bu İcma ile kafir sahibini kafir yapar.
Örnek olarak Türkiye Cumhuriyeti 657 anayasasına göre öğretmen, imam ve vekil gibi kimseler kendileri küfür olan metinlere imza atmaları ve onlar üzerine yemin etmeleri ef’ali küfür ve el’fazi küfrü gerçekleştirdikleri sebebiyle islam milletinden çıkmış olur.
Bu kimsenin namaz, oruç, zekat yada her hangi bir ibadeti yerine getirmesi hiçbir şey değiştirmez. Çünkü bu metne imza atan vekiller, öğretmenler yada İmamlar laik sistemin sınırlarına göre bir İslam anlatacak, öğretmen Atatürk ilke ve inkılaplarına göre öğretmenlik yapacak, milletvekili ise aynı keza ideolojik dinlere göre hükmedecektir. İşte bu ümmetin ittifakıyla küfürdür. Çünkü bu delaleti ve subutu kat-i olan bir küfürdür.
Hüccete bağlı olan tekfir: Bu durumda olanlara gelince bu sözleşmelerden küfür sözü ve küfür fiilleri kesin ise ve bu kimseler kalpleriyle buna itikat etmeseler dahi bu mutlak açıdan küfür bir imza olur. Bunun diğerinden farkı ise kendisine hüccet ikame edilmeden tekfir edilmemesidir. Yani bu kimse öğretmen olmak, sağlıkçı yada orman bakanlığında çalışmak gibi küfür olan sözleşmelere imza attığında bu kimseler mutlak açıdan küfür işlediği söylenilir. Ama bu kimse kendilerine Hüccet ikamet edilmeden kafir denilmez.
Burada muayen kimsenin kafir olmayacağını söylememizin delili ise ümmetin icmasıyla ''küfür sözü ve küfür fiilin mutlaka birinci elden gerçekleşmesi'’ kaidesidir.
2- Kat-i/Kesin ve Sarih/Açık olan haram sözleşmeler: Bunun üzerine yapılan akitler yada metin üzerinde atılan imzalar haramdır. Bir kimsenin üzümü içki fabrikasına satması alışverişlerinde içki satması buna benzer sözleşmeler haramı helal ve helali haram görmediği sürece bu gibi sözleşmeler haramdır. Eğer bu kimse bu işi sıradanlaştırır, hafife alır, önemsemez ve vicdanında rahatsızlık duymazsa bu kimsenin müslümanlık iddiası'da batıl olur
3- Zanni/göreceli sözleşmelere gelince: Metindeki maddeler zanni/göreceli ve ihtimali konuları ihtiva ediyorsa bu mutlak anlamda küfür yada haram değildir. Çünkü metinlerde atılan imzalar ve sözleşmeler bunlar ihtimal olan niyet ve maksatlara bakılması lazım olan konulardır. Çünkü bu usul kaidesi ilgili bir durumdur. Nitekim;
Evlilik, elektrik ve doğalgaz gibi buna benzer tüm anlaşmalar ihtimali olan zanni göreceli hükümlerdir ve bu kimseyi mutlak anlamda kafir yapmaz.
Bu elektrik, su, doğalgaz ve sosyal medya gibi tüm kitle iletişim araçları ile beraber yapılan tüm sözleşmeler bir yönüyle idari hükmün kapsamındadır. Diğer yönüyle kat-i ve sarih küfür olmaması nedeniyle ihtimalli ve göreceli olduğundan dolayı yine bununla beraber insanların aciz olması, zorluğun giderilmesi onların bu şartları yerine getirmesi küfre asla nisbet edilemez.
Bu şirketin ya da sistemin tek taraflı olarak maddelerini gündeme getirdiği ve asli anlamda küfrü ihtiva etmediği bilinen bir husustur. Ve bu işin zaruri olması küfre engel olur. Asıl itibari ile yaptığımız sözleşmeler bizim için bağlayıcı mıdır değil midir? Bu çok önemlidir. Öğretmenlik, milletvekili ve İmam gibi bizi elfâz-ı küfür ya da ef’âl-i küfüre götürüyor mu bunu ayırt etmek lazım.
Tek taraflı olarak bize yeri ve çeşidi gösterilen mahkemeler kabul ediyor muyuz? Hayır. Dolayısıyla bu sözleşmeler bizim için bağlayıcı değildir. Çünkü buradaki ihtilafın mahkeme olarak gösterilmesi onu bu şartları yazanları bağlar bizi bağlamaz. Çünkü biz böyle bir şartı ortaya koymadık onlar koymuştur bu onları bağlar bizi değil.
Dolayısıyla elektrik, su, whatsapp, twitter ve diğer sosyal medya antlaşmaları tamamı hayalidir ve formaliteden başka bir şey değildir. Bunun Muvahhid Müslümanlar için bir bağlayıcılığı yoktur.
Örneğin ihtilafının vukuunda Van mahkemeleri ve İcra daireleri yetkilidir. Bunun şartına gelince buradaki Metin şart sadece yetkili mahkemeyi ve mahkeme çeşidini göstermektedir. İşte bu mahkemeler bizim açımızdan bağlayıcı değildir ve bizim onun hükmünü kabul ediyoruz anlamına gelmez, çünkü bunlar tek taraflı ortaya koydukları bir mahkemedir.
Bunların mahkemeleri bize göstermesi bizim ondan razı olduğumuz, ona başvurduğumuz ve onu kabul ettiğiniz anlamına gelmez. Sadece tek taraflı karşı kimsenin bize sunduğu ihtilaf meselesinde başvurabilecek mercii yada yetkilidir diye bize tanıtmasıdır. Zaten bir muvahhidin ona başvurması asla düşünülemez bu gerçekleşmediği sürece problem zaten yoktur.
İmza ile metne yazı yazıp kabul ediyorum arasında fark vardır. İmza'nın kat-i/kesin ve ihtimal/zanni olmasına göre değişkenli arz eder.
3- Mubah açıdan sözleşme ya da imzalar tamamıyla İslam’ın helal yasalarına bağlı kalarak ve hiçbir haram işle ilgisi olmayan siyasi, askeri, ticari ve benzeri anlaşmalardır. Nitekim Allah Resulü aleyhisselam hudeybiye anlaşmasında müşriklerle anlaşma yapması, sahabenin müşrik-kâfirlerle anlaşma ve sözleşmeler yapmaları, yine Allah Resulü aleyhissalatu vesselam’in Medinedeki müşrikler arasında yaptığı medine vesikası anlaşması gibi meslelerde ister Müslüman olsun ister kafir olsun küfür fiili, metni ve şartları olmadığı sürece mübah hükmünü alır ve bu konuda kimse yerilemez.
Dolayısıyla mübah olan sözleşmelerde kâfirlerle yapılan akitler caizdir.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ