Kavli, Fiili, Takriri Sünnet Açısından Sünnetin Teşrideki yeri
Kavli, Fiili, Takriri Sünnet Açısından Sünnetin Teşrideki yeri
Kur'an-ı Kerim bize bu dini başka bir ifade ile Kur'an'ı en güzel şekilde ilahi direktifler ve Cebrail'in medresesinde ders almış, anlamış, öğrenmiş, amel etmiş ve iliklerine kadar bunu yaşamış bir Resulden bahseder. Öyle ki bu Resul Kur'an'ı anlatan, öğreten, açıklayan, tefsir eden, ıslah eden ve terbiye eden yönüyle Kur'an'ı pratik olarak yaşamış bir kimsedir.
Resulullah'ın hayatı, düşünceleri, fikirleri, sözleri, fiilleri ya da takrirleri Allah'ın onayladığı Kur'an'ın ise pratik yaşantı halidir. Peygamberin muhattap alınmadığı, onun öğretilerinin merkezin dışına itilmesi ve hadislerin iptali Kur'an anlaşılmaz kılar. Hatta bu Kitap üzerinde ideolojik tefsir yönü ile tahrif yapma ve sapma söz konusu olur. Çünkü Kur'an'ın muhatabı peygamberdi ve peygamber bunu hayatında görüntülemiş ve görüntüledi. Kur’an'i hayat bugün bizim elimizde sahih senetle mevcuttur. O halde Müslümana düşen birinci kaynak Kur'an ve sonra Sünnete tabi olmasıdır.
Sünnetin Nevileri/Çeşitleri Nelerdir?
Bu üç şekilde görülür: Kavli sünnet, Fiili sünnet ve Takriri sünnet.
İşte bu üç çeşit sünnet Kur'an'dan sonra teşri/hükmetme, haram belirleme, mutlak olanları mukayetleştirme, umum olanlara haslaştırma, nasihi mensuh ve birçok meselede hükümler meydana getirir. Özellikle Kur'an'ın gündeme getirdiği sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki, eğitim, namaz, oruç ve zekat gibi birçok meselenin detaylarını pratik açıdan bize öğretir.
Peygamberin sünnetinin çeşidi yasamada ve hükümde yetki sahibi olmasının Kur'an'da onlarca delili vardır. Bir kimse Kur'an'ı anlama, öğrenme ve onunla amel edebilmesi için mutlaka sünnete ihtiyaç duyar. Sünnetin olmadığı yerde yukarıda ifade ettiğimiz gibi namaz, oruç, sosyal, siyasi, ekonomik ve her açıdan detaylarını bilmemiz imkansız olur, bu sebeple Kur'an sünnete sünnet ise Kur'an'a muhtaçtır.
Sünnetin çeşitlerine girmeden önce hemen şunu ifade edelim ki, din dışında olan ve tamamıyla maddi meseleleri ilgilendiren başka bir ifade ile dünyevi meseleleri ya da tecrübeye dayalı olan meselelerde sünnet teşri sahibi değildir.
Misal: Çiftçilik, tarım, marangozluk ve buna benzer tecrübeye ait dünyevi ihtisas meseleleri ile ilgili sünnet teşri kaynağı mahiyetinde değildir.
Nitekim: Bununla ilgili bir hadiste Medine'de peygamber aleyhisselam bazı insanların hurma ağaçlarına aşı yaptıklarını görür ve aşı yapmamalarını tavsiye eder. Onlar da Peygamberimizin bu tavsiyesine uyarak hurma ağaçlarını aşılamaktan vazgeçerler, ancak hurma ağaçları aşılanmadıkları için meyve vermez, hurma ağaçlarının sahipleri peygambere gelerek Ya Resulallah sizin sözünüz üzerine hurma ağaçlarını aşılamaktan vazgeçtik ancak hurma ağaçları hurma vermedi derler. Bunun üzerine Resulullah aleyhisselatu vessellem ''ağaçlarınızı aşılayınız sizler dünyanızın işlerini daha iyi bilirsiniz'’ buyurdu. Şunu hemen ifade ederim ki dünyevi meselelerdeki kastımız yukarıda verdiğimiz örneklerle ilgilidir. Ama Kur'an'ın ya da sünnetin hukuk, eğitim, yasama, yönetme ve değer yargıları belirleme gibi meselelerde dünyevi meseleler ya da şer'i meselelerin dışında değildir. Bilakis şer’i ve akidevi bir meseledir ve bu tamamıyla Kur'an'ın ve sünnetin kapsamında değerlendirilir.
1- Kavli/Sözlü Sünnet
Bu Resulullah aleyhisselatü vessellemin ister emir, farz, haram, helal ve her mesele ‘de söylediği sözlerdir.
Misal: Hadiste: Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.
Ramazan ayının hilalini görünce oruç tutunuz şevval ayının hilalini görünce iptal ederiz. (Buhari)
Bir kimse uyuyarak ve unutarak namazını geçirirse hatırlayınca kılsın. (Abu Davud)
Bu yönüyle sözlü sünnetlerden gelen hadisler ister emir sigasıyla geldiğinde ve başka bir nas ile desteklendiğinde farz hükmünü alır.
Nefi yani hurumet şeklinde yasaklayıcı şekilde gelirse ve başka bir nasla bu desteklendiğinde haram hükmünü alır.
Ya da eğer gelen bu sözlü sünnet ibaha yani mübah meseleleri içine alıyorsa mubah hükümünü alır. Bu yönüyle sözlü sünnet teşride hükmeden bir mahiyettedir.
2- Fiili Sünnet;
Bu Resulullah efendimiz aleyhisselatu vessellemin pratik hayatında ortaya koyduğu fiilleri kapsar.
Misal: Namazın kılınış şekli, hac etme, zekat verme, oruç tutma, cihad etme iyiliği emretme kötülüğü yasaklama ve benzeri durumlar efendimiz aleyhisselatu vesselam'ın fiili sünnetlerini kapsar ve hiç şüphesiz ki teşri'de müminler için bağlayıcıdır.
Rasulullah aleyhissalatu vessellem'in hadislerinde varid olduğu üzere
Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılınız. (Buhari)
Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden öğreniniz. (Musned)
Resulullah efendimizin bazı fiilleri teşri kaynağı olmakla beraber bazıları değildir. Nitekim İslam alimleri bu meseleyi üç kısma ayırarak bu konuyu serd etmişlerdir;
a) Bu fiillerin hem peygamber ve hem ümmeti bağlayan teşri hükmü kendisinde hayız olan fiillerdir. Peygamber'de ümmet'de bunları yerine getirmekle mükelleftir.
Misal: Namazın kılınışı, orucun tutuşu, haccın ifa edilişi ve borç alıp verme gibi meseleler farz ve vacip gibi hükümler olması sebebiyle bağlayıcıdır. Çünkü bu fiiller emir sigasıyla gelmekle beraber aynı zamanda vucubiyeti ifade eder ve her fert bunlari yerine getirmekle sorumludur.
b) Ümmete mahsus olmayan ama Rasulullah'a mahsus olan fiiller. Bu Resulullah'a farz olup ve sadece efendimizin yaptığı ve ümmete ise mübah olan fiillerdir.
Nitekim Resulullah aleyhisselam kuşluk ve teheccüd namazlarını kılması farzdır. Ama ümmete farz değildir ve sünnettir. Yine Rasulullah efendimizin 9 kadının nikah altında toplaması ona mahsustur ama ümmete bu fiil mahsus değildir. İşte bu yönüyle fiili sünnetin Rasulullah'a has olan ile ümmete has olan fiillerin ayırt edilmesi alimlerimizce gerçekleştirilmiştir.
c) Rasulullah aleyhissalatu vessellem'in vahiy kapsamında olmayan ve beşeri yönünü ilgilendiren fiillerdir.
Nitekim Rasulullah'ın içmesi, giymesi, yemesi gibi fiiller böyledir ve bunlar mübah hükümündedir. Bu sebeple sahabeler Resulullah efendimizin bu fiili mübah hayat programını en güzel şekilde öğrenmiş ve onunla amel etmişlerdir.
Dolayısıyla Rasulullah aleyhisselam dünyevi ihtisas ve tecrübeye dayalı ister savaş ister ticaret ister ordu ve askeri harekete dahil meseleleri konusunda her ne kadar bunlar teşri kaynağı olmasalar'da Efendimiz aleyhissalatu vesselam'ın fiillerine dayanması sebebiyle müslümanlar uygulamışlardır.
3- Takrir-i Sünnete: Bu Resulullah aleyhissalatu vessellemin bizi dizinde büyümüş olan sahabenin Resulullah'ın huzurunda söylenen bir söz bir fiil bir hareket ya da bir mesele ile ilgili kendisine aktarılan söz ve fiiller konusunda onu işittikten sonra reddetmeksizin sukut etmesi ya da onaylamasıdır. Bu usule göre sukut ettiği bu takrir sünnetler mubah ve caiz olduğunu ispatlar. Çünkü Rasulullah afendimiz Aleyhisselam hiçbir şekilde hak olmayan batıl olan uygun olmayan şeylerden razı olmaz.
Nitekim Resulullah efendimiz aleyhisselatu vesselam'ın mescidden habeşlilerin mızrakla oyun oynaması yine bununla beraber su bulunmadığı için teyemmümle namaz kılıp namazını eda ettikten sonra su bulunduğu halde namazını iade etmeyi kimsenin bu hareketine ses çıkarmaması da örnek verilebilir.
Nitekim Ömer radıyallahu anhu şöyle demişti: Nebi Aleyhisselam altından bir yüzük edinmişti. İnsanlar da altından yüzükler edindiler. Nebi aleyhisselam ''Ben altından bir yüzük edilmiştim ben onu ebediyen kullanmayacağım buyurdular ve yüzü parmağından çıkardı insanlar da aynı şekilde yüzüklerini parmaklarından çıkarıp verdiler. (Buhari)
İşte bu Hadis hem sözlü hem fiili ve hem de takriri açıdan sünnete delildir.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ