Kesin ve Zanni Meseleler Açısından Tekfir Etmeyenlerin Hükmü Nedir?
Kesin ve Zanni Meseleler Açısından Tekfir Etmeyenlerin Hükmü Nedir?
Şüphesiz ki kitabımız Kur'an ve Resulullah aleyhisselatu vessellemin Kur'ani pratik hayatı bizim için ölçü hayat ve bir yaşam programıdır. Allah'ın onayladığı, razı olduğu, kabul ettiği, helal dediği, mübah dediği ya da başka bir ifade ile Allah’ın kime Mü'min kime Müslüman diyorsa! Biz de o kimselere Mü'min ve Müslüman demek durumundayız. Yine aynı şekilde Allah neye buğz ediyorsa, neye düşmansa, kimden nefret ediyorsa, kimden razı değilse, neye haram, küfür, şirk demişse, kime Kafir, kime Müşrik, kime Münafık kime Mücrim ve kime Fasık demişse! Biz de Allah'ın isimlendirdiği ve hükme bağladığı bu meselelerde Allah'ın iradesine mutabık bir şekilde hükmetmeliyiz.
Örnek verecek olursak bir kimse şeriatın vacipleri olan günahlardan içki içerse biz ona Fasık ismini vermek zorundayız, bir kimse kötülükler yapıyorsa biz ona Mücrim ismini vermek zorundayız, birileri zulüm yapıyorsa ona Zalim ismini vermek zorundayız, nasıl ki biri hırsızlık yaptığında o hırsızdır ismini alır içki içtiğinde o içkicidir denilir zina yaptığında o zanidir deniliyorsa aynı şekilde bu isimlerle isimlendirmek Allah'ın hükmü bağladığı meselelerdir.
Kim Allah'a iman ediyorsa, Allah'a kulluk ediyorsa, Allah'tan korkuyorsa Allah ona Muttaki demiştir. Kim Allah'a yönelmiş ve günahlardan yüz çevirmişse nasıl ki Kur‘an ona Muhlis ismini veriyorsa aynı şekilde kim bu ilahi öğretilere olumlu ya da olumsuz açıdan tavır takınırsa bu isimler ile isimlendirilirler.
Kesin ve Zanni Meseleler Açısından Tekfir Etmeyenlerin Durumu Üç Şekilde Görülür;
1- Kat-i/Kesin Meseleler 2- Zanni/Göreceli Meseleler 3- Hafi/Gizli Meseleler
Kesin Meseleler; Bunlar;
a) Kat-i/kesin
b) Sarih/açık
c) İcma
d) Meşhur meseleler
Bu şartlar Allah'ın kesin açıdan isimlendirdiği ve hükme bağladığı meselelerdir. Örneğin Allah'ın helal yasaları ki bunlar Allah'ın hükümleri, kanunları, yasaları, değer yargıları ve benzeri helal yasalarıdır. Olumsuz açıdan ise Allah'ın isimlendirdiği ve kesin bir şekilde hükmederek haram kıldığı kumar, zina, küfür, şirk, tağuta ibadet ve benzeri şeyler kesin ve aynı zamanda herkesin en azgari açıdan bilmesi gereken bir meseledir. Bu meselelerde cehalet, taklit, tevil, dinden yüz çevirme, hafife alma ve benzeri durum ve davranışların mazeretleri azla caiz değildir ve sahibini müşrik ve kafir yapar.
Kesin Meselelerde Tekfirin Önündeki Engeller;
1- İkrah: Bu unutkanlık, hata, kasıtsızlık, işkence, yapılabilir tehdit, ağır mağduriyet ya da mazlumiyet ve benzeri durumlar tekfirin önünde engeldir.
2- Mutber Tevil: Bu ister dinin asıllarında ve ister şeriatın vaciplerinde olsun eğer muteber tevil ise yani batıl değil ise Muteber ise ilk etapta tekfir edilmez. Hüccet ikamesine bırakılır ve onun olumlu ya da olumsuz tavrına göre tekfir edilir.
3- Daru'l Küfür: Amerika ve Avrupa gibi ülkelerde kesin olan şeriatın vaciplerini ilgilendiren içki, kumar, zina ve benzeri şeyleri helal görmek ya da oruç, zekat ve namazın farz olduğunu bilmemek gibi durumlar ilmin kendilerinden uzak olması sebebiyle cehaletleri mazerettir.
2- Hafi/Gizli açıdan: Bu ise Allah'ın Kur'an'da ve Sünnette isimlendirdiği ve hükme bağladığı ama tafsilatlı, detaylı olan ve herkesin bilmediği konulardır. Şüphesiz ki Allah herkesi farklı bir akıl ve zeka düzeyinde yaratmıştır. Birinin bilgili diğerinin bilgisiz birinin alim diğerinin cahil olması gayet normal ve doğaldır. Ama bu din alim ya da cahil fark etmeksizin en azgari düzeyde anlaşılabilen, öğrenilebilen, basit, kolay ve kendisiyle amel edilebilen bir din olması sebebiyle aklı yeten bir çocuk için bile zor değildir. Her ne kadar bu din bu kadar kolay olsa da bazı meseleler vardır ki gizli, hemen anlaşılmaz, bilinmez, yanlış anlaşılmaya müsait ya da kafa karışıklığına sebep olur. İşte bunlar ister dinin asıllarında olsun ister şeriatın vaciplerinde olsun her ne kadar kat-i/kesin olsa da şüphesiz bu kimseler yaptıkları hatalardan dolayı hemen tekfir edilmezler. Bu kimselere Hüccet ikame edilmeden tekfir olunmazlar. Çünkü Hafi meseleler ilmin kendisine ulaşmaması ya da muteber bir tevilin olması ya da bu mesele cahil kalması sebebiyle cehaleti mazerettir ama ne zaman hüccet ikame edilir. Eğer bunu reddederse işte o zaman tekfir etmek vacip olur.
a) Hafi/Gizli Meselelerde Tekfirin Önünde Engeller;
1- Cehaletin mazeret olması
2- Muteber tevilin olması
3- Nasların ulaşmamış olması
4- Yanlış anlamasına sebep olan hata
3- Zanni/Göreceli: Bu Kur'an ve Sünnetten hükümlerin kesin olmamaları sebebiyle iki e vüç anlama gelmeleri, göreceli olmaları, ihtilaflı, içtihadi ve zannilik olması sebebiyle tekfir etmek nasıl caiz değil ise aynı şekilde bu mesele akidenin konusu olmaz.
Tekfirin Haram Olduğu Yerler;
a) Zannilik/Göreceli Meseleleri
b) İhtilaflı Meseleler
c) İctihadi Meseleler
Dolayısıyla ne Akide ne de Tekfir fıkhı bu meseleler üzerinde bina edilmez ve kimse bir başkasını tekfir etme hakkına sahip olamaz.
Tekfir Etmeyenlerin Hükmü Nedir?
Küfrü ve şirki kendilerinde şüphe olmayan, kat-i ve sarih/açık olan kafir ve müşrikleri tekfir etmeyen ya da küfründa şüphe duyan, razı olan, küfrünü taklit eden ya da onların izinden gidenler bu ümmetin icmasıyla kafir olurlar.
Tekfir meselesi şer'i bir hüküm olduğunu diğer makalemizde gündeme getirmiştik, bu sebeple şirki ve küfrü kat-i/kesin olan bir kimsenin kafir ya da müşrik olmasının illetine gelince onun sabit, kesin, açık naslara muhalefet etmesi sebebiyle yalanlaması ve inkar etmesi anlamına geldiği için o kimse kafir olur.
Bu mesele ile ilgili basit bir örnek verecek olursak; Kur’an, sünnet ve icma ile kanun koyma, yasama, yönetme ya da idare etme gibi değer yargıları yalnız Allah'a ait ilahi ve rabbani bir özelliktir. Kim kanun koyma, yasama ve hükmetme gibi ilahi ve rabbani özellikleri Allah'tan başkasına ideolojilere, ideologlara, filizoflara, profesörlere, parti gibi kurum ve kuruluşlara verirse Allah'tan başkasına ibadet eden bir müşrik olur. İşte bu mesele kat-i, sabit ve sarih bir mesele olduğu için bu müşrikleri tekfir edilmesi vaciptir. Eğer biri çıkıp, yok ben tekfir etmem, bu benim işim değil! Ben anlamam, ben bilmem ve ben karışmam gibi bir şey söylerse Allah'ın hükme bağladığı kat-i bir meseleyi yalanlamış ya da inkar etmiş bir kimsenin konumuna düştüğü için kendiside o kimse gibi müşrik ve kafir olur.
Dolayısıyla şirke ve küfre düşmüş ne kadar tarikatçı, Hristiyan, Yahudi, Deist, Ateist, Laik, Kemalist ve ne kadar insan uydurması ideolojik dinlerin bağlıları varsa onları tekfir etmek ve onlara müşrik ismini vermek hiç şüphesiz Allah'ın hükme bağladığı şer’i bir hükümdür. Kim bunu önemsemez, hafife alır ve Kur'anın hükme bağladığı gibi hükme bağlanmaz ise kendisi tekfire muhatap olur. Çünkü Allah bu meselenin illetini ve hükmünü kerim kitabında vaaz etmiş ama sen Allahın iradesini ve hükmünü hiçe sayarak kendince hüküm koymuş olursun, işte bu cehalet olmakla beraber ağır sonuçlar gerektiren bir cürümdür.
Subutu ve delaleti kat-i olmayan zanni/göreceli ve birden fazla manaya gelecek olan naslarda hiç kimseyi Ehli Sünnet ne mutlak ne de muayen açıdan tekfir edilmemeiştir. Çünkü Selef sadece kat-i, sarih ve herkesin bildiği küfür meselelerinde hem mutlak hemde muayenede tekfir etmiştir.
Bu sebeple zanni ve birden fazla manaya gelebilecek olan konularda ihtilafa giren kimseler tekfir edilmezler. Nitekim tarihin içerisinde nice fırkalar, taifeler, mezhepler ve şahıslar bu sebeple tekfir edilmemişlerdir. Örneğin Sahabe, tabiin ve selef alimlerimiz Harici ve Mutezile tekfiri konusunda ihtilaf etmişlerdir. Tekfirin ihtilaf olduğu bir yerde bu muhakkak kafirdir denemez. Nitekim Haccac'ın tekfirin de yine bu ulama ihtilaf etmiştir. Dolayısıyla tekfir konusunda ihtilaf söz konusu ise hiç kimse tekfir ettiği bir kimseyi kendi tekfir ettiği bir kimseyi başkasına dayatamaz, şart koşamaz ve benim tekfir ettiğimi sende tekfir etmek zorundasın diyemez.
كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ دَمُهُ وَمَالُهُ وَعِرْضُهُ
“Her Müslüman’ın kanı, malı ve ırzı, diğer Müslüman’a haramdır.” (Muslim)
"من كفر مسلمًا فقد كفر”
Kim bir müslümanı kafir derse kafir olur. (Ahmed)
Demek ki bir kimse tekfir edebilmemiz için bu kimsenin tekfirinin küfür söz ve fiil açıdan söz konusu olduğunda ve bu tekfirin önünde şer'i bir engel söz konusu değilse bu kimsenin küfrü kat-i olur ve onu tekfir etmekte vacip olur.
Bu meselenin daha iyi anlaşılması açısından örnek verecek olursak; Kur'an ve sünnetle sabit olan Firavun, Haman, Ebu Cehil, Ebu Leheb ve Ebu Talip gibi küfrü kesin olan kimseler tekfir etmek vaciptir, onları Müslüman gören kimseler ise tekfir edilmelidir aynı şekilde bu isimlerini zikrettiğimiz kimselerin izinden giden çağın Firavunları, Ebu cehilleri ve Ebu Leheblerine gelince hiç şüphesiz bu kimseler şer'i engeller yoksa bu kimselerin tekfir edilmesi de vacip olur.
Tekfir zan, şüphe ve varsayımlarla ortaya atılacak bir hüküm değildir. Bilakis belli kuralları olan, sınırları belli olan, engelleri, şartları olan ve Allah'ın hükmü bağladığı bir şer'i hükümdür.
قال ﷺ: من قال لأخيه يا عدو الله أو قال: يا كافر فقد باء بها أحدهم
“Bir adam din kardeşine ‘ey Allahın düşmanı yada 'ey kâfir' derse, bu söz ikisinden birine döner.” (Buhari)
Dolayısıyla tekfir gelişi güzel önüne gelene kafir ismiyle isimlendirmek değildir. Bu ancak şer'i nasla sabit olduğunda gerçekleşir. Kur'an'da Allah'ın isimlendirdiği ve hükme bağladığı küfür, şirk, haram ve günah gibi meseleleri illeti kat-i ,sarih ve net bir şekilde bildikten sonra tekfir edilmeyenler tekfir edilirler. Çünkü bu Allah'ın hükme bağladığı bir meseleyi inkar etmek ve Allah'ın naslarını yalanlamak demektir. Kula düşen Allah'ın hükme bağladığı bir meseleyi aynı şekilde hükme bağlamasıdır. Allah nasslarda neyi onaylamış, meşru ve tasdik kılmışsa bizimde onaylamamız gerekir. Allah neyi haram, neyi küfür ve neyi yasaklamışsa aynı şekilde bizde hükme bağlamamız gerekir. Hatta bu konuda Ehl-i Sünnetin sabit bir Kaidesi vardır;
''İslam'a yakın ile giren kimse sadece yine onun gibi yakin ile çıkar'' Kimse hiçbir şekilde şüphe, ihtimal, zan ya da varsayımlarla kimseyi tekfir etme hakkına sahip değildir.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ