04 Ekim 2023, 23:30 tarihinde eklendi

Mü’minlerin Özellikleri: İnsanlar Arasında Adaletle Hükmederler.

Mü’minlerin Özellikleri: İnsanlar Arasında Adaletle Hükmederler.

Mü’minlerin Özellikleri: İnsanlar Arasında Adaletle Hükmederler.

El- Adl (Adalet) Allah'ın isim ve sıfatı olması hasebiyle bu ilahi ve rabbani özelliği bilmek ve özellikle çağdaş cahiliye sistmelerinde olan zulüm sebebiyle islam’daki adalet mefhumunu hayatımızda egemen kılmak ile mükellefiz. Çünkü insanların hayatları ve yaşamları ancak adelet üzere kaim kılınmıştır.

وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِؕ

insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. (Nisa:51)

Kur’an'da Dünya ve ahiret ile ilgili adalet kavramları;

Adl: “Doğru olmak, doğru davranmak, adaletle hükmetmek; eşitlemek”  gibi manalara gelir.

Kıst: “Adil paylaştırılmış pay, nasip” şeklinde tanımlanmakta.

Mizan: “Terazi" anlamına gelir. Mizan, ahirette hesaptan sonra herkesin amellerinin tartıldığı ilahi adalet ölçüsüdür.

Hakk: “Gerçek, doğru ve sabit olmak, gerekli ve gerçeğe uygun gibi anlamlara gelir.

Vasat: ''Orta, iki şeyin ortasında olan, ortalama” gibi anlamlara gelir.

İslam ilahi nizam'ın en önemli özelliği onun tüm insanlığa siyahı, beyazı, kültürleri farklı, ırkı ve dinlerini ayırt etmeksizin onların arasında adalet ile hükmetmek dinin esaslarındandır. Din farklı olması adaletle hükmetmeyi engel olmaz çünkü Allah herkesin rabbi ve ilahıdır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ   

  “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun. Bu takvaya / Allah’a titizlikle itaata daha çok yakışandır. Allah’a isyandan sakının. Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla bilmektedir, haberdardır.” (Maide: 8)

Adalet huzur, güven, mutluluk, hayır, yardım, dayanışma, muhabbet, sevgi ve istikrar demektir. Adaletin zıttı ise zulümdür. Zulmün olduğu yerde şirk, küfür, kula kulluk, kavga, savaş, kan gözyaşı, ölümler ve her türlü çatışma söz konusudur. Bu sebebple Allah mü'minlere tüm insanlara karşı adalet, eşitlik ve hakkaniyet ile hükmetmeyi emreder.

اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يماًۙ   

  “Allah’ın sana gönderdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana kitabı hak ile indirdik. Hainlerden taraf olma!”  (Nisa: 105)    

Allahın hükmü ile hükmeden sahabe neslinde örnek  bir adalet

Ebu ubeyde in Cerrah’ın komutasında Müslümanlar, Bizans Kralı Hirakl’in büyük bir orduyla üzerlerine gelmekte olduğu haberini alınca, Humus ahâlîsine, ödedikleri vergileri iâde ettiler ve:

“–Biz şu anda bir saldırıya mâruz kaldığımız için sizi muhâfaza ve müdâfaa etme imkânından mahrumuz. (Bu vergileri ise sizi muhâfaza karşılığında almıştık). Siz artık işinizde serbestsiniz, dilediğiniz gibi hareket edebilirsiniz.” dediler.

Humus ahâlîsi:

“–Vallâhi sizin idâreniz ve adâletiniz, bizim için daha önce içinde bulunduğumuz zulüm ve zorbalıktan daha iyidir. Sizin vâlinizle birlikte şehri Hirakl’e karşı müdâfaa edeceğiz.” dediler.

Yahûdîler de kalkıp:

“–Tevrât’a yemin olsun ki biz mağlûb olup perişan olmadıkça Hirakl’in vâlisi, Humus şehrine giremez.” dediler.

Şehrin kapılarını kilitlediler ve düşmana karşı şehri müdâfaa ettiler.

Kendileriyle sulh yapılmış olan diğer şehirlerin Hristiyan ve Yahûdî ahâlisi de aynı şekilde hareket ettiler ve:

“–Şayet Rumlar ve onlara tâbî olanlar Müslümanlara gâlip gelirse, biz yine eski zulüm ve zorbalık günlerine geri döneriz. Eğer Müslümanlar gâlip gelirse önceki anlaşmamız üzere onlarla birlikte oluruz.” dediler.

Allah Teâlâ, kâfirleri hezîmete uğratıp Müslümanlara zafer bahşedince de, şehirlerini Müslümanlara açtılar, oyuncularını çıkararak sevinç gösterilerinde bulundular ve vergilerini ödediler.

İslâm ordusu bu adâleti yalnız Humus’ta değil, önce fethedip sonra çekilmek zorunda kaldığı bütün beldelerde tatbik etmiştir. Meselâ, Plevne kaybedildiği zaman Gâzi Osman Paşa, Hristiyan halktan, onları muhâfaza mukâbilinde aldığı cizyeleri iâde etmiştir.

İslam da adalet beş esas üzere kaim olunur;

Bu 5 ilahi esas bir devletin ve bir hükümetin istikrarlı, huzurlu, güven ve aynı zamanda adaletle hükmeden sistemlerin ana esası olmak zorundadır. Aksi zülüm ve çatışmadır.

1- Canın korunması: Bu ilahi yönetimde insanları ölüme götürecek, savaş, çatışma, kavga, bunalım, fitne, kan davaları, intihar ve ölüme sebebiyet verecek her türlü çatışmayı engeller.

Bugün modern batı ve onun uydusu olan Müslüman ülkelerde can emniyeti kalmamış savaşlar, ölümler, gözyaşı, kan ve daha birçok kötülük sebebiyle milyonlarca insanların ölümü söz konusudur.

2- Malın korunması: Bu islam ilahi nizam’ın insanların mülklerini, kazançlarını, yatırımlarını ve meşru yollarla alın terlerini korumaya almayı kendine şiar edinmesi ve bu dinin olmazsa olmazlarındandır. Nitekim bu kıssa islamın hakikatini ortaya koymakta;

Mekke’nin Fethi sırasında Kureyş’in Mahzumoğulları kabilesinden Fatıma Binti Esved adında asil bir kadın hırsızlık yapmıştı. Kadının elinin kesilecek olması kabileyi çok üzmüş, böyle bir hadisenin kabilenin şerefini düşüreceği endişesiyle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in çok sevdiği Usame Bin Zeyd’i aracı olarak göndermişlerdi. Amaçları had cezasının uygulanmaması, bu soylu kadının elinin kesilmemesi idi. Resulullah aleyhisselam bu duruma çok sinirlendi ve şöyle dedi: “Ey Usame! Allah’ın koyduğu cezalardan birinin uygulanmaması için aracılık mı yapıyorsun?” Sonra kalkıp bir konuşma yaptı ve şunları söyledi: “Sizden önceki milletlerin yok olmasına sebep, içlerinden soylu biri hırsızlık yapınca ona dokunmayıp, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca ona cezasını vermeleriydi. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim.” (Buhari)

Bugün modern cahiliye insanların ceplerine, mallarına göz dikerek, insanları gasp eden, rüşvet alan ve veren hırsızlık yapan, devalüasyon ile çalan, yağma, kumar, aldatmak, dolandırıcılık, karaborsa, tefecilik, faiz, israf ve her türlü gayri ahlaki ve şeytani oyunlarla insanların malları gasp edilmektedir. Batı hayranları afrika kıtasını ve müslüman uydu ülkelerde olup bitenlerde haberleri olması gerekmez miydi?

اَلَا لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِم۪ينَۙ   “..Bilin ki, Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.” (Hûd: 18)

3- Dinin korunması: Bu dini korumak her müslümanı en asli görevidir. Çünkü İslam kendisine ihlasla uyulduğunda insanların dünyada ve ahirette huzur, güven, Allah'ın rızasına ve cennetine ulaşmasının garantörlüğünü üstlenir.

Batı dünyası'nın tüm dünyaya dayattığı ideolojik şirk ve küfür dinlerine gelince insanların dünyalarını zulüm, küfür, şirk, kula kulluk, ahlaksızlık, edepsizlik ve kötülüğe gark etmiştir. Öyle ki insanların dünyasını huzura kavuşturayım derken hem dünyalarını helak etmiş hem de ahirette Allah'ın gazabına ebedi cehennemine sebep olmuştur.

4- Aklın korunması: Hiç şüphesiz insanları diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik onun akıllı ve düşünen bir varlık olmasıdır. Bu sebeple o düşünen akıllı varlık kitap vahiy ve resul ile muhatap olmak ve ilahi ögretileri yaşamakla görevlidir. İslam ilahi nizam aklı örten, aklı öldüren, insanı pasifize eden, tembelleştiren ve cehalete gömen her türlü içki, kumar, uyuşturucu, ahlaksızlık pavyon ve genelev gibi eğlence sektörlerini yasaklar ve onlara daha güzel yaşanabilir bir ortam hazırlar.

5- Nesli korumak: Bu hiç şüphesiz islam'da zaruri olan beşinci korunması gereken meseledir. Bireylerin, aileve ve toplumun her türlü zina, fuhuş, eşcinsellik, ahlaksızlık, kötü eğitim müfredatı ve her türlü hayasızlığa götüren yolları islam tıkayarak nesli korumayı sağlamıştır.

Bugün yeryüzünde ideolojik dinler kadını bozmuş ve onu asli hüviyetinden çıkarmış kozmetik ürünlerinde kullanılan bir müşteri, moda sektöründe kullanılan bir bez parçası, turizm sektöründe bir seks objesi olarak kullanılan ve aynı zamanda genelevlerde satılan bir meta haline gelmiştir. Bugün nesillerimiz zina ve her türlü eşcinsellik gibi sebeplerle aile müessesi ölmüş toplum buhran ve karanlığa gömülmüştür.

İslam'da haklar dört şekilde görülür;

1- Allah'ın hakları, Bu kulların Allah'a birlemesi, ona ibadet etmesi, ona kul olması ve ona hiçbir şey ortak koşmayarak itaat ve teslim olması Allah'ın kulları üzerindeki hakkıdır.

Muâz İbni Cebel radıyallahu anh şöyle dedi:

Ben, merkeb üzerinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in terkisinde idim. Resulullah aleyhisselam;

- “Ey Muâz! Allah’ın kullar üzerinde, kulların da Allah üzerinde ne hakkı vardır, bilir misin?” buyurdu. Ben:

- Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- “Allah’ın, kulları üzerindeki hakkı, onların sadece Allah’a kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak tutmamalarıdır. Kulların da Allah üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak tutmayan(lar)a azâb etmemesidir” buyurdu. Ben hemen:

- Ey Allah’ın Resûlü! Bunu insanlara müjdeleyeyim mi? dedim.

- “Müjdeleme, onlar buna güvenip tembellik ederler” buyurdu. (Buhari, Müslim)

2- Kulların hakkı; Bu insanların kendi aralarında Allah'ın helal ve haram yasalarına göre hayatlarını sürdürmeleri gereken haklardır. Çünkü bu iki ilahi yasalar ancak kulların başka kullara olan haklarını riayet etmesine sebeptir. Bu sebeple hırsızlık, aldatma, yalan, dedikodu, mal gaspı ve daha nice kulların haklarının heba olmasına sebep olan şeyleri islam bu iki ilahi yasalarla sınırlandırmıştır.

3- Hayvan hakları; Bu insanların hayvanlara eziyet etmemesi, onları aç bırakmaması, onları yedirmeleri, içirmeleri ve onlara barınak gibi olanaklar hazırlamasıdır. Hiç şüphesiz yeryüzünde büyük-küçük hangi hayvan varsa onlara bakmakla mükellefiz.

4- Tabiat hakları; Bu ağaçları kesmemek, havayı zehirlememek ve kimyasal madde ya da kimyasal sıvı gibi şeylerin tabiata, denize, nehirlere ve çevreye atılmaması şeklinde korunmasını ihtiva eder.

Bu dinin rabbani özellikleri;

1- İslam ilahi nizam ilahi bir yönetim şekli ve rabbani bir rejimdir;

Yasama ve kanun çıkarıp hükmetme ideolojik dinlerin, heva ve hevesine tabi olanlara ait bir görev değildir. Bilakis hükmetme, kanun koyma ve yasama yalnız islam ilahi nizama ait bir özelliktir ve kimse islam ilahi nizama bu konuda ortak olamaz. zira adalet ancak ilahi yasakarın tatbik edilmesi ile gerçekleşir.

ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ

Sonra seni, (ilahi) emre dayalı bir şeriat üzere kıldık. Ona uy. Bilmeyenlerin hevalarına/arzularına uyma. (Câsiye, 18)

2- İslam yönetiminde yöneticilerin dokunulmazlığı yoktur;

İslam'ın egemen olduğu bir yönetimde hangi kurum ve hangi kuruluş olursa olsun ister bir lider ister bir parti ister milletvekili ister başka bir kurum olsun kimsenin ayrıcalığı söz konusu olmadığı gibi kimsenin de dokunulmazlığı yoktur. Kim Allah'ın helal yasalarına tabi oluyorsa bu kimse sevilir, saygı duyulur ve kendisine mutlak itaat edilir, kim Allah'ın haram yasalarını çiğniyorsa kendisine o nispette isyan, nefret ve öfke beslenilir. Bu sebeple de kendisi direkt yargılanarak ceza hükmü belirlenir. Nitekim;

"Hz. Ali, Sıffîn Savaşı’na giderken yolda zırhını kaybetmişti. Harp bitip Kûfe’ye dön­düğünde, zırhını bir Yahudi’nin elinde gördü. Yahudi’ye şöyle dedi:

'Bu benim zırhımdır. Onu ne birine sattım, ne de hediye ettim.' Yahudi:

'Bu benim zırhımdır ve benim elimdedir.' dedi.

"Hz. Ali, isteseydi zırhı ondan hemen alabilirdi. Fakat kesin olarak kendisi haklı da ol­sa, meselenin hâkim önünde halledilmesini teklif etti:"

'O hâlde hâki­me gidelim.' dedi. Birlikte hâkime gittiler.

"Hâkim, adaletiyle tanınan Kadı Şureyh idi. Hz. Ali huzura girdiğinde, hâkimin ya­nı ­başına geçip oturdu ve bu hareketinin sebebi olarak da:"

'Hasmım Yahudi olmasaydı elbette onunla aynı yerde otururdum. Fakat ben Re­sû­lul­­lah’tan, "Al­lah’ın onları küçülttüğü yerde siz de onları küçültün!" buyurduğunu işittim.' de­di.

Kâdı Şureyh, Hz. Ali’ye:

'Ey müminlerin emîri! Aranızdaki mesele nedir?' dedi. Hz. Ali:

'Şu Yahudi’nin elindeki zırh benim zırhımdır. Ben onu ne birine sat­tım, ne de hediye ettim.'

Meseleyi anlayan kadı, Hz. Ali’ye:

'Bu iddianı ispat edecek delilin var mı?' diye sordu. Hz. Ali:

'Evet, var; hizmetçim Kanber ve oğlum Hasan, bu zırhın be­nim olduğuna iki şahittir.' Kadı Şureyh:

'Oğulun baba için şehadeti caiz değildir.' dedi. Hz. Ali:

'Cennet ehli birinin şehadeti nasıl kabul olmaz?! Ben Re­sû­lul­lah’ın, "Hasan ve Hüseyin, cennet gençlerinin efendileridir." buyurduğunu işittim.' dedi.

"Neticede Şureyh, delil yetersizliğinden davayı Yahudi’nin lehine neticelen­dirdi. Bu büyük adalet karşısında Yahudi daha fazla dayanamadı ve şöyle demekten kendini alamadı:"

'Müminlerin emîri, beni hâkime götürdü, kendi tayin ettiği hâkim de kendi aleyhinde hüküm verdi. Ben şehadet ederim ki, bu din haktır. Ve yine ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed de onun Resûl’üdür. Bu zırh senindir. Devenden düşmüştü, ben de almıştım.'”

"Hz. Ali, bu neticeye çok sevindi: 'Mademki Müslüman oldun, ben de zırhı sana hediye ediyorum.' dedi.” (Tarihul Hulafa s.172)

3- İlahi yönetimde emanet ancak ehline verilir;

Allah'ın kullarını adaletle yönetecek, onları her türlü fitneden koruyacak, insanlara huzuru, güveni, dayanışma, kardeşliği temin edecek, onları şirkten küfürden, savaştan ve her türlü çatışmalardan koruyacak liyakatlı yöneticilere islam yetki verir. Bu yöneticiler asla Laik, Demokrat, Kemalist ve herhangi bir ideolojik din bağlılarından seçilmez. Bilakis ilahi eğitim müfredatı ile ıslah olmuş, terbiye edilmiş Müslüman ve Alim vasfı olan kimselerce icra edilir.

اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰٓى اَهْلِهَاۙ وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِۜ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَم۪يعًا بَص۪يرًا

Şüphesiz ki Allah, emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletli olmanızı size emreder. Allah, bununla sizlere ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi gören) Basîr’dir. (Nisâ, 58)

4- İslam ilahi nizam'ın yönetimi askeri dikta bir yönetim değildir. Bilakis ilahi ve rabbani sivil bir anayasadır.

İslam ilahi nizamın yasaları insan fıtratına uygun, onu terbiye eden, onu ıslah eden ve onu topluma kazandıran bir özelliğe sahiptir ve bu sistem tamamıyla insanın doğasına sosyolojik açıdan bir hayat programı olarak uygun yasalar vaaz eder.

4- Bu Rabbani yönetimde din, ırk, kültür ve coğrafya ayırt etmeksizin islam'ın kendilerine bahşettiği o adalet ve hakka göre hükmetmek islam yönetiminin görevidir.

اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ   

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 90)

Bu Rabbani yönetimde güçlü zayıfı ezemediği gibi zayıf da kimseden intikam almaz, zengin fakiri sömüremez fakir ise zenginlerden kin ve nefret duyamaz. İslam sadaka, zekat, infak ve benzeri müesseselerle insanlar arasındaki zengin-fakir ve zayıf-güçlü sınıfı arasında uçurumu kapatarak vasat bir toplum meydana getirir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَۚ

   “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutun, kendiniz, ana-babanız ve akrabalarınız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimselerden olun.(Nisa:135)

Ey insanlar biliniz ki sizden önceki topluluklar içlerinden soylu güçlü biri hırsızlık gibi bir suç yaptığında bağışlamaları fakir güçsüz biri suç işlediğinde ceza tatbik etmeleri sebebiyle yıkıma uğramıştır. (İbni Mace)

Allah'a yemin ederim ki Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı cezası farklı olmazdı. (Buhari)

5- Kim olursa olsun hangi ırk ve hangi dinden olursan olsun haklıysan hakkın sana verilir;

Bugün modern cahiliyenin liderleri olan tağutlar yeryüzünde kendi yasalarını, kendi mahkemelerini ve kendi adaletlerini ikame ederek insanlar arasında büyük bir fitneye sebep olmaktadırlar. Zengin fakir sömürerek asgari ücrete mahkum eder güçlü fakirin hakkını gasp eder. Bu dinde bunlar söz konusu bile olamaz.

İslam yönetiminde beş esas;

İslam ilahi nizam'ın Rabbani yönetiminde şu 5 şey mutlak anlamda adalet ile kayım olur ve hiç kimse bu 5 şey konusunda hevasını, hevesini ya da çıkarları örtüştüğünde asla suistimal edemez.

1- Siyasi adalet: Bu ülke yönetiminde Allah'ın helal ve haram yasalarına göre toplumu yönetme, idare etme ve hükmetme sanatı olarak isimlendirilir. Bu siyasi adalette din ve ırk ayırt edilmeksizin onlara eşit adaletli olanaklar sağlar.

Müslüman ülkelerde başa geçmiş ideolojik rejimler islam ilahi siyasete göre değil tamamıyla siyasal islam yani laik, kemalist ve demokrasinin boyundurluğunda başka bir ifade ile küfür siyasetine göre hüküm belirler. Bu açıklamaya göre siyasal islam verileri ideolojik olan islami siyaset ise veriler ilahi olmak üzere iki şekilde görülür. Örneğin Türkiye'de sağcı ya da muhafazakar isimleriyle isimlendirilen cenah siyasal islami etiket ve isimlerle ülke yönetiminde söz sahibi olurlar, bu siyasal islamcılar islam ilahi nizamın yasalarını, kanunlarını, hükümlerini, ahlaki değer yagılarını ve eğitim müfredatı gibi şeri hükümlerle yani şeriata göre hükmetmezler tam aksine diğerleri gibi ideolojik dinlerle yönetirler.

İslami siyaset ise bugün Türkiye'de olmayan ve hiçbir partinin, hiçbir kurum ve kuruluşun temsil etmediği tamamıyla verileri ilahi öğretilerle oluşan ve davasında taviz vermeyerek yalnız Kur'an ve sünnetin yol göstericiliğinde değişim ve dönüşüm noktasında mücadele eden Ehl-i Sünnetin Selefi yöntemini benimseyen kimseleri temsil etmektedir.

اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ

(O Allah’ın yardım ettiği kimseler) kendilerine yeryüzünde iktidar verildiğinde namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. İşlerin akıbeti (onlar hakkında nihai karar) Allah’a aittir. (Hac, 41)

Siyasal İslam ise kendilerini İslam'a nispet eden namaz kılan, Kur'an okuyan ama çeyrek Kemalist, yarım Laik ve tam bir Demokrat düşünce şeklinde insan uydurması ideolojik şirk ve küfür dinlerin yasalarıyla toplumu yöneten, idare eden ve  küfür ile hükmedip toplumu Allah ile bağlarını koparıp küfre ve şirke davet eden yapılardır. Nitekim 1970'li yıllardan sonra Necmettin Erbakan'ın gibi muhafazakarların liderliğinde onlar Laik ve Kemalistler nasıl Parti kurdularsa biz de onlar gibi parti kuralım, onları gibi holdingşelim, şirketleşelim ve biz de onlar gibi yönetime geçelim düşüncesiyle onlar siyasal İslam adı altında ülke yönetimine geçtiler, bu kimselerin bu hareket metodu onları öyle bir yere getirdi ki işi bir birine karıştırarak onlarda Laik demokratlar gibi hem sisteme entegre oldular hemde sistemi topluma meşrulaştırdılar. Buların birçokları pes ederek emekliye ayrıldı ve birçokları hala aktif bir şekilde siyasal islam adı altında mücadele etmekte. Nitekim 2023 genel cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Saadet Partisi yıllar yılı İslam ile savaşan CHP ile koalisyona girdi ve Saadet Partisi'nin genel binasının önünde bu sahte muhafazakarlar ve Laik-Kemalistler seçim gecesi 10’ncu Yüzyıl Marşına eşlik ettiler. Diğer taraftan AK Parti ise bugün toplumu deist ve ateist olmasına sebebiyet vererek insanlar; Eğer din bu ise bu dini terk ediyorum diyerek’’ sahte bir din algısıyla dini terk etmiş oluyorlar. Hiç şüphesiz bu dini terk edenler cehaletleri asla mazeret söz konusu değildir. Çünkü onlar kitaba ve sünnete bakmadan muhafazakar anlayışa sahip AK Parti'yi din olarak gördüler Bu da onlar için büyük bir felakete sebep oldu.

2- Ekonomik adalet: Hiç şüphesiz islam ilahi nizam müellef-ül kulüb gibi müesseseler infak, sadaka ve benzeri müesseselerle din ayırt etmeksizin insanlara ekonomik açıdan büyük olanakları tanıyarak ekonomik bir adalet inşa eder.

Bu ekonomik adalette hiçbir şirket islam hükümetinden zengin olamaz, hiçbir güç islami ekonomiye müdahale edemez, zengin fakire, güçlü zayıfı ezemez ve herkese hak ettiği verilir ve insanca yaşama imkanı verilir. Bu İslam tarihinde ispatlarla doludur. Nitekim 5’nci halife Ömer İbni Abdulaziz döneminde bugün çağdaş uygar ve bilim dünyasında Afrika açlığın sebebiyle binlerce insan ölümüne sebep iken Orta cağ dönemi olarak adlandırılan o günlerde Afrika'da zekat verilecek insan bulunmuyordu işte ilahi nizam'ın yönetimi işte ideolojik dinlerin yönetimi arasındaki fark. Zaten islamın faiz, karaborsa, kapitalizm ve devalüasyon gibi sömürü müsseselerini yasaklaması bunun en büyük ispatıdır.

وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً

   “Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha iyidir, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (İsra: 35)

Halife Ömer ve Kölesi Muğîre

   Ömer’in adaletini gösteren menkıbelerden biri de aşağıdaki gibidir:

   Ömer’in hilâfeti zamanında Şam’a gitmek icap etti. Medine-i Münevvere’den Ashab-ı Kiram’dan bir grupla yola çıktılar. Hz. Ömer’in bir deveden başka bineği yoktu. Muğîre adlı bir kölesi vardı. Deveye nöbetleşe biniyorlardı. Allah’ın hikmeti tam Şam’a girecekleri vakit deveye binme nöbeti Muğîre’ye gelmişti. Ashab-ı Kiram, Hz. Ömer’e:

  -Efendim, müsaade ederseniz, bu saatte deveye siz bininiz. Ömer (r.a.) :

-Şimdi sıra Muğîre’nindir, ben deveye nasıl binerim, buyurdu. Ashab :

-Bugün Şam’ın bütün eşrafı zat-ı âlinizi karşılayacaklardır. Onlar atlı, siz ise halife olduğunuz halde yaya yürüyeceksiniz. Bu hiç münasip değildir. Lütfediniz de istirhamımızı reddetmeyiniz, dediler. Hz. Ömer bu sözlerden müteessir oldu ve şöyle cevap verdi:

-Bize, ihsan olunan bu saadet ve bu devlet kime nasip olmuştur ki, Cenab- ı Hakk İslam dininin tacını başımıza koydu, şeriat-ı Ahmediye gömleğini de sırtımıza giydirdi. Kelime-i tevhidi bize söyletti. Kur’an-ı Kerimle kalbimizi nurlandırdı. Ne acayiptir ki,  hâlâ İslam’ın kadrini anlamamışsınız. Yalnız Rasul-i Ekrem’in ümmeti olma şerefi size yetmez mi?

Hz. Ömer’in bu sözlerine karşı kimse cevap veremedi. Muğîre deveyi hazırlayıp Hz. Ömer’in huzuruna getirdi. Deveyi çökerterek:

-Ey  mü’minlerin emîri, benim dileğimi kabul buyurun. Deveye sizin binmenizi istirham ediyorum. Bu husustaki hakkımı size helal ediyorum, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) o gün deveye binmeye mecbur oldu.  Şemsüddin Ahmet Sivasi,s.107.

Ahlaki Adalet; Bu tamamı ile insanların ahlaklarını, insani özelliklerini, kişiliklerini ve karakterlerini koruyarak insanların huzur, güven, dayanışma, yardımlaşma, sevgi ve muhabbet gibi ahlaki özelliklerle yaşamasını sağlayan en önemli özelliktir. Bugün çağdaş cahiliye gayri ahlaki eğitim müfredatının sonucunda zulüm, çatışma, kavga, fırsatçılık, ölüm ve birçok kötülük almış başını gitmektedir.

Sosyal Adalet: Bu İslam'ın yeryüzünde yaşayan rahat bir nefes, huzur, güven arayan, onların sosyolojik hayatını bunalımdan ve kötülükten koruyup onlara yaşanabilir bir ortamı hazırlaması İslam'ın en önemli görevidir. Bu sosyal hayatta yeme, içme, giyinme, barınma ve seyahat etme hayatı ve rahat bir şekilde yaşama gibi maddi ve manevi açıdan sosyal Adalet temin edilmesi İslam'ın görevidir.

Gürsel Gürbüz

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *