Müşriklerden Beraat İle Şirkten Beraat Arasındaki Fark
Müşriklerden Beraat İle Şirkten Beraat Arasındaki Fark
Rabbimiz Allah yeryüzünde iki farklı toplum iki farklı sınıf murad etmiştir. Kafirler topluluğu ve Müminler topluluğu, bir imtihan gereği Müminler küfürden, kafirlerden, şirkten ve müşriklerden beri olmaları Allah'ın iradesi ve Müslümanlığın gereğidir. Müslüman iddiasını taşıyan her birey ilahi öğretileri bilmek, uygulamak ve müşrik topluma karşı sorumlu olduğu görev ve mesuliyetleri vardır. Müslümanlar akidevi, sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki ve din esaslarını yıkacak ve muhalefete düşürecek her türlü eylem, söylem ve inançlarda müşriklerden beri olmak suretiyle Allah'ın onayladığı bir hayat programını yaşamakla mükellef kılınmışlardır. Bu iki toplum arasında mutlak anlamda sınırları belirlenmiş kırmızı çizgilere tabi olmak durumundayız.
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Sizi yaratan O’dur. İçinizden kimi kâfir kimi de mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir. (Teğabûn, 2)
İslam aynı akideyi paylaşmayan toplumlar arasında belli kriterler ve prensipler vaaz etmiştir. Bunların en önemlisi Müslümanların müşriklerden beri olması ve onları taklit etmemesidir.
Müşriklerden Beraat İki Türlüdür.
1- Mukayyet Şarta Bağlı Beraat;
Bu şarta göre Müslümanın müşriklerin şirk olan akidelerinden, eylem ve söylemlerinden beri olması inançlarından nefret etmesi ve beraatini ilan etmesi demektir.
Dolayısıyla Müslümanların müşriklerden beraat etmesi dinin asıllarındandır. Onları taklit etmek, onlara tabi olmak, hata etmek ve cehalet asla mazeret değildir.
فَلَمَّا رَاَ الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هٰذَا رَبّ۪ي هٰذَٓا اَكْبَرُۚ فَلَمَّٓا اَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ
(Sonra) Güneş’in doğduğunu görmüş ve: “Bu benim Rabbim olsa gerek; bu en büyüktür.” demişti. Güneş batınca: “Ey kavmim! Şüphesiz ki ben, sizin şirk koştuklarınızdan berîyim/uzağım.” demişti.“Şüphesiz ki ben, yüzümü hanif olarak, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben, müşriklerden de değilim.” (En’âm: 78-79)
وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ٓ اِنَّن۪ي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ لَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ
(Hatırlayın!) Hani İbrahim babasına ve kavmine: “Şüphesiz ki ben, sizin ibadet ettiklerinizden berîyim/uzağım.” demişti.“Beni yaratan (Allah) hariç. Şüphesiz ki O, beni (doğruya) hidayet edecektir.” (Zuhruf, 26)
Beraat yani onlardan uzaklaşma her türlü akide, söylem yada eylemlerde olan şirkten uzak olmak bir İslam gereğidir. Müslüman iddiasını taşıyan bir kimsenin İslam'ın asıllarına muhalefet ederek sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki ve akidevi anlamda müşrik toplumlara benzemek onların Allah ile bağlarının kopmasına ve müşrik toplumlarına katılması anlamına gelir.
من قال لا اله الا الله وكفر بما يعبد من دون الله فقد حرم ماله ودمه
Kim le ilahe illallah derse ve Allah dışında ibadet edilenleri inkar ederse malı ve kanı haram olur iç hesabı ise Allah'a aittir. (Müslim)
Bu hadis Allah'tan başka ibadet edilen yani Allah dışında yasama, yönetme, hükmetme ve değer yargıları vaaz etme noktasında kendisine itaat edilen, teslim olunan ve taklit olunan kimselere tabi olmanın bir ibadet olduğunu Allah Resulu beyan etmiştir.
2- Mutlak Külli Beraat;
Bu kısım beraate gelince, hem müşriğin kendisinden/zatından ve onun şirk olan yaşam programından beri olmayı ifade eder. Dolayısıyla mutlak külli berat islam düşmanı olan müşrikler ile hiçbir şekilde dayanışma, yardımlaşma, muhabbet ve sevgi gibi durumlarda asla bulunmamak üzere ona karşı düşmanlık, nefret, buğz ve tekfir etmek suretiyle ondan uzaklaşmayı ifade eder.
Mutlak Külli Berat; Allaha ve Resulüne düşmanlığını ilan eden kimselerdir. İslam düşmanlarına karşı yapılan bir nefret, bir muhalefet, onlara karşı şerri olan tekfir hükmünü icra etmek suretiyle onlar arasında bir muhalefet ve mücadeleyi ifade eder. İslam'a düşman olmamış ve İslam'ı ve müslümanları hiçbir şekilde hedefine almamış iyi ve doğru karakterli olan insanlara karşı saygılı, sevgili ve onlara karşı adaletli davranmak dinin gereğidir.
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُۚ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰٓؤُ۬ا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۘ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَٓاءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُٓ
Sizin için İbrahim’de ve onunla birlikte olan (müminlerde/resûllerde) güzel bir örneklik vardır. Hani onlar, kavimlerine demişlerdi ki: “Biz, sizden ve Allah’ın dışında ibadet ettiklerinizden berîyiz/uzağız. Sizi tekfir ettik (üzerinde bulunduğunuz yolu ve sizi reddettik). Bizimle sizin aranızda, tek olan Allah’a iman edinceye kadar, ebedî bir düşmanlık ve ebedî bir kin baş göstermiştir.” /Mümtehine, 4)
İbrahim Aleyhisselam ile beraber tüm peygamberler gittikleri kavimlerde ilk önce mukayyet şarta bağlı olarak sadece şirkten ve küfürden beraat ettiklerini ilan etmişlerdir. Ne zaman ki o toplumların İslam'a ve Müslümanlara karşı düşmanlık, kin, nefret ve muhalefet görüldüğünde hem müşriklerden hem de onların şirkinden ve küfründen beri olmuşlardır. Nitekim ayette;
فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُٓ اَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّٰهِ تَبَرَّاَ مِنْهُۜ
Babasının Allah düşmanı olduğu açığa çıkınca, ondan teberrî etti/uzaklaştı. (Tevbe, 114)
Hatta İbrahim Aleyhisselam burada babasının zatından ve kavminden ayrıldığını onların Allah'a iman edene kadar onları tekfir ettiklerini beyan etmiştir.
مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِك۪ينَ وَلَوْ كَانُٓوا اُو۬ل۪ي قُرْبٰى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُمْ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ
Alevli ateşin ehli oldukları netleştikten sonra, akraba dahi olsalar, Nebi’nin ve müminlerin müşrikler için (Allah’tan) bağışlanma talep etmeleri söz konusu olamaz. (Tevbe, 113)
İşte bu ayette kendi şirklerini ve küfürlerini savunan ve küfür konusunda şirk konusunda sebat etmiş, Allah'a ve Resulü ihanet noktasında rol oynamış kimselere istiğfarda bulunmak caiz olmadığını bu ayet delillendirmektedir.
اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Sen sevdiğini hidayet edemezsin, fakat Allah dilediğini hidayet eder. O, kimin hidayete (uygun olduğunu) en iyi bilendir. (Kasas, 56)
Bu ayette Allah resulü aleyhisselam müşrik olan amcasını sevdiğini ifade etmektedir. Bir müşriği sevmek ve dostluk kurmakta bir beis yoktur. Dolayısıyla bir müşriği sevmekle onun şirkinin sevmenin farklı olgular oldukları anlaşılmış olur.
Hatta İslam ehli kitaptan olan kadınlarla evlenmeyi cevaz vermiş, onları sevmek yada onlara aşık olma gibi fitri duygulardan dolayı mubah görmüştür. Ama ne zamanki islam düşman oldukları belli oldu eşimiz dahi olsa ondan beri olmak gerekir. Buradaki illet tamamı ile kişinin İslam'a olan düşmanlığı ile ilgilidir.
İslam düşmanı olmayan ve müslümanlara kötülük yapmayan gayrimüslimlere karşı onları sevmek, onlara insani ve dünyevi ilişkiler içinde olmak tamamı ile mubah olan konulardır.
لَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذ۪ينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ اَنْ تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُٓوا اِلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ
Allah, sizinle dininizden dolayı savaşmamış ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara, iyilik yapmanızı ve adaletli davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. (Mümtehine, 8
اِنَّمَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذ۪ينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَاَخْرَجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلٰٓى اِخْرَاجِكُمْ اَنْ تَوَلَّوْهُمْۚ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Allah, ancak dininizden ötürü sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanları dost edinmenizi yasaklar. Kim de onları veli/dost edinirse işte bunlar, zalimlerin ta kendileridir. (Mümtehine, 9)
İşte buradaki ayet bizim gündeme getirdiğimiz kayyıt, istisna ve şartları en güzel şekilde ifade eder. Bize sadece düşmanlık yapan, inatçı ve azılı kafirlerle insan ilişkiyi kesmemizi emretmektedir.
وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مَسْجِدًا ضِرَارًا وَكُفْرًا وَتَفْر۪يقًا بَيْنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَاِرْصَادًا لِمَنْ حَارَبَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُۜ وَلَيَحْلِفُنَّ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّا الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Zarar vermek, küfrü (yaymak), müminlerin arasını bölmek, Allah’a ve Resûl’üne daha önceden harp ilan etmişlerin karargâhı olsun diye mescid edinenler ve: “Biz güzellikten/hayırdan başka bir şey kastetmedik.” diye Allah adına yemin edenler (var ya)! Allah, onların gerçek yalancılar olduğuna şahitlik eder. (Tevbe, 107)
Müşriklerden Beraat Asli, Vacip Ve Mubah Açısından Üç Türlüdür.
1- Dinin Aslı olan Hükümler; Buradaki hüküm küfür ve şirkten razı olmak, yardım etmek ve onlar ile dost olmaktır.
Örneğin; Allah'a ve Resulüne savaş açmış Ebu Amir denilen bir kafir Medine'de bir mescid bina etmiş ve münafıklar orada tefrika, küfre yardım etme noktasında çalışmalar yapıyorlardı. Özellikle istihbarat toplamak ve Müslümanlar arasında tefrika çıkarmak için mücadele ediyorlardı. Buradaki illet onların küfe yardım etmesidir. Dolayısıyla bir kimsenin küfürden ve şirkten razı olması yada yardım etmesi küfür yada şirk olarak tanımlanmaktadır.
2- Vacip olan hüküm; Bu da haram kısmına giren bir hükümdür. Bir müşriği haram işlemesinden dolayı sevmek öyle ki ona olan sevgisi o kişi haram olan şeyler yapmaya sevk etmektedir. Bu kısımdaki kimsenin muhalefeti sadece haram olur. Buna örnek olarak Saad ibni Ubade verebiliriz. O İfk hadisesinde münafıkların başı Abdullah ibni Selül sadece aynı kavimden olmasından dolayı savunmuştu yoksa onun küfünden razı olduğu için değildi. İşte bu haram olan bir tutumdur.
3- Mubah olan Hüküm; Bir müşriği helal yönde dine düşmanlık ve nefret etmediği sürece sevmek mubahtır.
Bununla beraber bir müşriğe aşırı sevgisinden dolayı ona mağfiret dilemek, namazını kılmak ve dua etmek gibi uygulamar icma ile haramdır.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ