Namazın İçindeki Farzlar ve Rükunları Nelerdir?
Namazın İçindeki Farzlar ve Rükunları Nelerdir?
Mezhep imamların ittifakıyla namazın temellerini oluşturan farz ve rükunlar vardır. Birinin terk edilmesi namazın sahih olmaması yani batıl olmasına sebeptir. Bunlar;
1- Niyet: Namaz kılmak isteyen kimsenin namaza niyet edip kalbi ile onu tayin etmesi gerekir. Niyet de dil ile telaffuz etmeye gerek yoktur. Çünkü niyet samimi bir kalp amelidir. Örneğin bir kimse niyet etmek suretiyle sabah ya da akşam namazlarının farzı ya da sünnetini kılmaya diyerek niyet edebilir.
Haddi zatında dil ile niyet getirilmesi aslında meşru değildir. Resulullah aleyhisselatu vessellemden niyeti dil ile telaffuz etmesi ile ilgili hiçbir hadis varit olmuş değildir. Kendisi namaz kılmak istediğinde namaza kalkar ''Allahu Ekber’' der ve namazını kılardı.
Dolayısıyla Rasulullah aleyhisselam Allah için şu namazı kılmaya, kıble yöneldim, 4 rekatlık şu namazımı kılmaya ve imam olarak ya da imamı uyarak kılıyorum demediği gibi eda olarak kaza olarak'da bu vaktin namazını diye de söylemiş değildir.
Ne Resulullah, ne Sahabe ve ne de ondan sonraki nesil böyle bir niyet yapmamıştır. niyetin asıl yeri kalptir.
Mezhepler arasında ihtilaftan kaçınmak için örneğin şu şekilde niyet yapabilir: Farz olan öğlen yada ikindi namazı, rekat sayısı, eda mı yoksa kaza mı olduğu ve kişi imam ise veya bir imama uyuryorsa bunların belirtilmesinde bir sakınca yoktur.
Maliki ve Şafiilerin ittifakına göre: Niyet namazın rüknüdür. Bunların delilleri;
وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ حُنَفَٓاءَ وَيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ وَذٰلِكَ د۪ينُ الْقَيِّمَةِ
Hâlbuki onlar, ancak dini O’na halis kılan hanifler olarak Allah’a ibadet etmekle, namazı dosdoğru kılıp, zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. İşte dosdoğru din budur. (Beyyine, 5)
إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى
“Ameller ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. (Buhari
Hanefi ve Hanbelilere göre: Niyetin namazın sıhhat şartı ya da rükun'u olduğu ile ilgili bir delil olmadığını söylemişlerdir. Bununla beraber onlar niyetin hükmü ne olursa olsun, namaz o niyet olmadan yerine gelmez onsuz bir namaz sahih olmaz demişlerdir. Bunlar niyeti namazın şartından çok bir rükun olarak kabul etmişlerdir.
2- İhram/İftitah Tekbiri: Namaza giriş farzlarından olan ve Allahu Ekber demek suretiyle namaza başlanmış olur. Namaza giriş ihram/iftitah tekbiri konusunda mezhepler farklı görüşler serd etmişlerdir.
Cumhur ulemaya göre: İftitah Tekbiri rükundur.
Hanefilere göre: İftitah Tekbiri şarttır. Tacih/tercih edilen görüşte budur.
Nitekim Rasulullah Aleyhisselam hadislerinde: Namazın anahtarı temizlik, tahrimi/haram kılması Tekbir, tahlili/helal kılması da selamdır. (Abu Davud, Tirmizi Sahih)
Resulullah aleyhisselam: Namaz kılmak üzere kalktığın vakit tekbir getir diye emir buyurmuştur. (Buhari Sahih)
Kişi namaz girişinde ''Allahu Ekber'' demesi ile artık onun namazın dışında herhangi bir şeyle ilgilenmesi haram olur, namazına odaklanır ve namazını kılar.
İftitah Tekbirinin Sahih Olaması İçin Gerekli Bazı Şartlar
1- Farz namazlarda güç yetirenin mutlaka ayakta namaz kılması.
Namaza geç kalan kimse iftitah tekbirini ayakta almak suretiyle cemaati rükuda yakalayan kimse namazın birinici rekatında yetişmiş olur.
2- Hanefi Şafi ve Hanbeliler Tekbiri kendisine işttirmesi gerekir.
Malikilere göre ise dilini ve dudaklarını hareket ettirmesi yeterlidir.
3- Tek bir lafzının yani Allahu Ekber şeklinde iki kelimenin sırasıyla söylenmesi gerekir aksi caiz olmaz.
Bir kimse Allahu Ekber lafzını bu iki kelime arasında uzun sayılan bir aralık vermesi caiz değildir. Eğer bu söz konusu olursa bu tekbiri geçersiz kılar ve tekrar yapması gerekir.
4- İmama uyan kimse iftitah tekbirini imamdan sonra yerine getirmesi gerekir yani imamdan önce tekbir almaması gerekir. Aksi takdirde onun bu şekilde imama uyması namazı geçersiz kılar.
5- Cumhur ulemaya göre güç yetirenin Allahu Ekber lafzını Arapça söylemesi gerekir.
Hanefilere göre ise ihram tekbiri Allah'ın herhangi esmaül hüsnasından söylenebilir. Er Rahmanu ekber lafzı yerine getirmesi caizdir.
Hatta Hanifilerde Arapça Allahu Ekber lafzını güç getirse dahi Arapça olmayan başka bir dilde bunu söylemesi her ne kadar mekruh olsa da namazının geçerli olduğunu söylemişlerdir.
3- Kıyam Ayakta Durmak
Gücü yeten herkese farz namazlarda ayakta durması namazın bir rüknudur.
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِت۪ينَ
Namazları koruyun! Orta namazı da (koruyun ve daha fazla ehemmiyet gösterin). Ve Allah için gönülden itaat ederek kıyama durun. (Bakara, 238)
Nitekim Resulullah aleyhisselam bir hadislerinde: Namaza ayakta kılın, buna güç yetiremezseniz oturarak, buna da güç yetiremezsiniz yanınız üzerinde uzanarak kılın. (Buhari Sahih)
Dolayısıyla belli sebeplerden dolayı kıyamda namaz kılamayan bir kimse oturarak namaz kılması caizdir. Nitekim Allah kerim kitabında:
لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ
Allah kimseye gücünden fazlasını yüklemez. Bakara, 286)
Bu kimse eğer zaruri durumundan dolayı ayakta kılamıyorsa ve mecburen oturarak kılıyorsa bu kimse ayakta namaz kılan gibi sevabını alır.
Kıyamda Durmanın Şartları
a) Namazın başından itibaren tekbir getirmek, Fatiha suresini okumamak ve gücü yettiği halde kıyamda durmayan bir kimse kıyamı yerine getirmemiş sayılır.
b) Nafile namazlarda kıyam farz değildir. Özür sahibi olmayan bir kimse nafile namazlarda oturarak namaz kılarsa ayakta aldığı ecrin yarısını alır. Eğer özür sahibi ise tam ecrini alır.
Nitekim Allah Rasulü aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur: Bir kimsenin oturarak kıldığı namaz yarım namazdır. (Müslim, Ebu Davud)
c) Bir kimse kıyamda olduğu vakit dik durması gerekir. Zaruri sebeplerden dolayı tam dik duramayan ve biraz eğilerek duran kimselerin kıyamı tamdır.
d) Kıyamda iki ayağın arası açık durulur. Müstahap olan ayaklar arasında açıklığın iki el miktarı olması bundan fazlası mekruhtur.
4- Fatiha suresini okumak.
Tüm mezhepler cemaat ile ya da fert olarak kılınan namazlarda kıraatin namazın rükunlarından olduğu üzerinde ittifak vardır.
a) Cumhur ulemaya göre: Kıraat Fatiha suresi dışında bir şey okumak fatiha'nın yerine tutmaz demişlerdir. Bu fatiha okumanın cumhura göre farz kılar.
Onların delilleri: Fatihasız namaz olmaz. (Abu Davud Sahih)
b) Hanefiler bu hadisi tevil ederek Fatiha ile sınırlanmaksızın Kur'an'dan herhangi bir yerin okunmasının caiz ve kıraatin vacip olduğunu söylemişlerdir. Tacih olan görüş Cumhur ulemanın ittifak ettiği görüştür.
c) Kıraat mezheplerin genelinde farz namazların bütün rekatları için birer rükundur.
d) Hanefiler cumhur ulemanın aksine sadece farz namazların iki rekatı için rükun olduğunu ve bu rukun ilk iki rekatta yerine getirilmesi gerektiğini söylemişlerdir.
Racih olan görüş cumhur ulemanın görüşüdür farz namazların bütün rekatların için bir rükündür.
e) Mezhepler kıraatin nafile namazının her bir rekatı için bir rükun olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.
Her ne kadar nafile namazlar 4 rekat olarak kılınsa dahi haddi zatında nafile namazlar 4 rekatlık olan sünnet namazın iki rekatı ayrı ayrı kılınması sünnettir.
Mezheplerin buradaki delillerine gelince: Onlar namazın ilk başlarda iki rekat olarak emredilmesi ve sonra seferde iken iki rekat bırakılıp ikamet edilen yerde arttırılmış olmasıdır.
f) Cumhur ulemaya göre: Güç yetirebilenin kıraatı arapça yapması gerekir. Eğer arapça hiç bilmiyorsa bu arapça öğrenene kadar kendi dili ile kıraat yapması caizdir. Bu cevaz arapça öğrenilene kadardır çünkü Arapça öğrenmek vaciptir.
Hanefi mezhebine göre: Namazda Arapça okumak mendup ve müstehaptır.
g) Mezheplerin ittifakı ile ezberinde Fatiha suresi bulunmayan kimsenin bunun yerine Fatiha suresine denk uzunlukta 7 ayet okuması ittifakla caizdir.
Hanefilere göre ise 3 kısa ayet veya bu uzunlukta bir ayet okuması yeterli olduğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla hanefiler fatiha'ya denk uzunlukta ayet okunmasını şart koşmamışlardır. Racih olan görüş de budur.
h) Kur'an'dan ayet okumasını hiç bilmeyen bir kimse geçici olarak ezberinde olan zikir ve tesbihleri yapması caizdir.
Nitekim bir hadiste Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: Bir adama namazı öğretirken Kur'an'dan bir şey biliyorsan onu oku yoksa Allah'ı tesbih et, ona hamd et, onu tekbir et, la ilahe illallah de sonra da rüku et. (Tirmizi Sahih)
Bununla beraber Kur'an'dan hiçbir ezberi olmayan bir kimse Sübhanallah, elhamdülillah ve la ilahe illallahu vallahu ekber demesi tercih edilen görüşe göre 3 kez tekrarlanması gerekmektedir.
i) Mezheplerin çoğuna göre besmelenin Fatiha süresinin bir ayeti olmadığı surelerin birbirinden ayıran bir fasıla olduğudur.
Namaz kılınırken ister kıraati gizli ister açıktan olsun besmele açıktan değil gizli okunur.
Nitekim Enes radiyallahu şöyle demiştir: Resulullah Aleyhisselam ve ashabının ardından bir topluluğun arkasında namaz kıldım besmeleyi açıktan okumuyorlardı.
ı) İmama uyan bir kimsenin kıraatinin hükmüne gelince bu konuda mezhepler arasında ihtilaf söz konusudur.
Hanefi mezhebine göre: İmamın kıraatı cemaatin kıraatı gibidir diyerek cemaatin susması gerektiğini söylemişlerdir.
Resulullah aleyhisselam ‘'Kim bir imama tabi olduysa imamın kıraatı onun da kıraatidir. (İbni Mace) hadisini delil getirerek gizli ve açık okunan namazlarda imamın okuması cemaatin kıraat okuma yükümlüluğünü kaldırır demişlerdir.
Ebu Hanife bu delile dayanarak kim bu hadise aykırı davranırsa onun kıraati namazı gecesiz kılar demiştir. İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed Fatiha okunması onun tahrimen mekruhluk anlamındadır diyerek namazın geçersiz olmadığını söyleyememişlerdir. Zaten mezhepte kabul edilen görüş de budur.
Şafii mezhebine göre: Gerek açık gerek ve gizli namazlarda Fatiha suresini okunması me’mum/İmama uyan kimse için farzdır.
Onların delili hadislerin genelinde ve Resulullah aleyhisselatü vessellemin fatihatül kitabı okumayan kişinin namazı yoktur. (Buhari Müslim) kavli sebebiyle Fatiha okunmadığında namaz sahih olmaz demiştir.
Malikiler ise Hanefi ve ŞafiIlerin görüşlerini adeta arasını bulmak suretiyle şöyle demişlerdir;
İmamın arkasında kıraat sırrı/gizli namazlarda mendup cehri/açık namazlarda ise mekruhtur demişlerdir.
Hanbelilere gelince: İmamın arkasında kıraat sırri namazlardan müstehap cehri namazında ise mekruhtur demişlerdir.
Racih görüş Maliki ve Hanbellerin üzerinde ittifak ettikleri görüştür.
وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
(Kur’ân’ın insanı basiretli kılan, hidayete erdiren ve rahmete eriştiren ayetlerinden istifade etmek istiyorsanız) Kur’ân okunduğunda onu dinleyin ve susun ki merhamet olunasınız. (A'râf, 204)
''İmam tekbir getirince siz de tekbir getirin o okumaya başlayınca siz susun ruku edince siz de rüku edin (Buhari)
Yine Resulullah aleyhissalâtü vessellem: Kendi arkasında bir adamın Ala suresini okuduğunu işitmiş ve demişti ki bazılarınızın benim aklımı karıştırdığınızı anladım. (Müslim) Yani okumada benimle çekiştiğinizi anladım.
Maliki ve Hanbeliler bu iki hadisi delil getirmek suretiyle gizli/sırrı namazlarda kıraatin mendup veya müstehap olduğuna hükmederek cevaz vermeleri nedeni gelen haberlerin geneline göre hüküm vermişlerdir.
Dolayısıyla açık/cehri namazlarda imamı uyanların kıraatı terk etmesi gizli/sırrı namazlarda okunmasının mendup oluşu cumhur ulemanın görüşüdür.
5- Rükuda Doğrulmak
Namazda rükudan doğrulmak ister farz ister sünnet namazlarında olsun farzdır. Nitekim;
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ
Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet/kulluk edin ve hayırlı işler yapın ki kurtuluşa eresiniz. (Hac, 77)
a) Resulullah aleyhisselam namazda rüku yaptığında kendisi başını ne kaldırır ne de aşağı doğru eğerdi ikisi arasında bir konuda başını tutardı.
Nitekim namazı düzgün kılmayan bir kimseye şunu öğretmiştir; Sonra rüku et ve rükuda mutmain ol. (Buhari, Müslim)
b) namazı ayakta kılan kimse için rukü dizlerini bükmeden ve ellerini dizlerine koyana kadar belini eğmesi gerekir. Eğer oturarak namaz kılıyorsa belini eğmesi şeklinde yapılır.
c) İma ile ya da yan üzere tatarak namaz kılan kimse için rukü düşer.
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا
Kimseye gücünden fazlasını yüklemeyiz. (Mü'minûn, 62)
d) Rükuda kalça ve baş aynı hizada olması ellerin parmaklarının araları açılmak suretiyle dizlere dayanılması müstehap olduğu gibi ''Sübhane Rabbiyel Azim'' demek de sünnettir.
e) Rükuda doğrulma sukünetle dik olarak yerine getirilmesi gerekir.
Nitekim bir hadiste Resulullah aleyhisselatü vessellem: Sonra doğrul sükunet bulana kadar ayakta dur. (Ebu Davut Sahih)
Rükuda kalkma esnasında Semi Allahu Limen Hamideh, Rabbena ve lekel hamd denir.
Dolayısıyla doğrulduktan sonra sükuneti korumalı bir müddet beklemesidir. Tercih edilen görüşe göre en az üç tesbih miktarı beklemektir. Bir kimse anlatıldığı şekilde rükusunu, kıyamını ve secdesini tam yapmaz ise her ne kadar rukunun sihhati için yeterli olsa da fakat bu kişi namazı düzgün kılmamış olur.
Nitekim Rasulullah aleyhisselatu vesselam bir hadislerinde: Allah rükusunu tam yapmayan ve rüku ile secdesi arasında belini doğrultmayan kişinin namazına bakmaz. (Ahmed)
6- Secde ve Secdeden Kalkmak
Secde ruku gibi namazda gücü yetebilen kimse için farzdır. Nitekim;
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ
Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize ibadet/kulluk edin ve hayırlı işler yapın ki kurtuluşa eresiniz. (22/Hac, 77)
Resulullah Aleyhisselam: Sonra secde et ve secdede mutmain ol. (Buhari Müslim)
Secdede iken en az üç defa ''Süphan Rabbiyel Àle'' denmesi ve aynı zamanda secdede iken çok dua edilmesi müstehaptır.
Rasulullah aleyhissalatu vesselam hadislerinde: Sizden birinizin rabbine en yakın olduğu an secde ettiği andır. Bu sebeple secdede duayı arttırın. (Müslim, Nesai, Ebu Davud)
Secde yerine alnın ve burnun sükunet edecek bir şekilde yere sağlam bir şekilde konması gerekir.
Zaruri durumlarda güç yetiremeyen kimseler ima ile veya yan üzere yatarak namaz kılan kişinin üzerinde secde düşer.
Secdenin azaları toplamda 7’dir. Nitekim Rasulullah aleyhisselam hadislerinde: 7 kemik üzerine secde etmekle emir olundum alın ve eliyle burnunu işaret etti iki el, iki diz ve iki ayağın uçları (Buhari Müslim)
Mezhepler alın ve burun konusunda itilaf etmişlerdir;
Hanefi, Maliki ve Şafiilere göre secde bu 7 azanın üzerinde yapılması gerekir. Alınla birlikte burnun secde etmesi mendup sadece burnun secdesi secde için kafi değildir.
Hanbelilere göre ise alın ve burun üzerinde secde etmek gereklidir. Doğru görüş bu görüştür.
Nitekim Rasulullah aleyhisselam: Alnını ve burnunu yere koyarak secde eder ve şöyle derdi biriniz namaz kıldığında alnını ve içinden sümük çıkana değin burnunu yere iyice yapıştırsın.
Bu şekilde amel edilmesi ve delilerin kuvvet olması sebebiyle fetva bu yöndedir.
Secdenin Sıhhat Şartları
Mezhep imamlarının genelinin ittifak ettikleri secde'nin sıhhat şartlarını yerine getirmek gerekir.
Secdede alnın sert bir zemin üzerine yapılması.
Cumhur ulemaya göre avuç içinde secde yapmak geçersiz hanefilerde mekruhtur.
Dizlerin aşağıda secdenin yukarıda olmaması gerekir. Ama aşırı kalabalıktan dolayı bir kimse secdeyi bir kimsenin sırtına yapabilir.
Ayakta duramayan bir kimse farz olan namazlarda sandalye değil yere oturarak secde etmesi gerekir.
Secde esnasında Korkaklık, ürküntü, zarar ve buna benzer sebeple secdeden kalkmak secdeyi bozar, böyle bir şey söz konusu olursa rüku veya secdesine geri dönerek rüku ve secdeyi tam yapar.
İki secde arasında en az 3 tesbih söylenecek kadar ara verilmesi gerekir
Şafi mezhebine gelince onlar elbisenin ucu, atkı ya da alnı tamamıyla kapatan bir başlık ya da örtü gibi şeylerin üzerinde secde etmemesi gerektiğini söylemişlerdir.
Şafi mezhebinin dışındaki diğer mezhep alimlerine göre ise bu mekruh olmakla beraber namazı geçersiz kıl kılmaz.
Secdede Yapılması Müstehap Olan Şeyler
a) Secdede iken kolları iki yana doğru açmak, elleri omuz hizasına, parmaklar kapalı bir vaziyette düz bir şekilde koymak ve ayak parmak uçlarını kıbleye doğru çevirmek müstehaptır.
Secdede iken bir ayağı ya da iki ayağı birden yerden kaldırmak mekruhtur.
b) İki secde arasında sol ayağı yatırarak üzerine oturmak sağ ayağı ise parmak uçları kıble gösterecek şekilde dikmek müstehaptır.
c) Secdede ellerden önce dizlerin, sonra ellerin ve en sonunda alnın ve burnun yere konması müstehaptır. Secdeden kalkarken ise tam tersine ilk önce eller sonra ayağa kalkılır.
Bu konuda mezhep alimleri ihtilaf etmişlerdir;
İmam Malik, Ahmed bin hanbel ve Evzai göre: Ellerin dizlerden önce konulacağı görüşü vardır.
Hanefi ve Şafiilere göre İlk önce diz sonra ellerin konulacağı görüşü vardır.
7- Son Oturuş
Mezhep imamları son oturuşun namazın bir rüknü olduğu konusunda ittifak ederlerken son oturuşun miktarı konusunda ihtilaf söz konusudur.
Hanefi mezhebine göre son oturuş teşehhüd miktarı kadardır.
Resulullah aleyhisselatü vessellem namazını düzgün kılmayan adama şöyle demiştir: Başını son secdeden kaldırınca teşehhüd miktarı kadar otur, böylece namazın tamamlanmış olur.
Maliki mezhebine göre: Son oturuşta selam verme miktarınca oturmak farz teşehhüd miktarınca oturmak ise sünnettir.
Şafii mezhebine göre: Son oturuşta teşehhüd, salavatlar ve birinci selam miktarinca oturmak farzdır.
Onlar nasıl ki Fatiha suresinin okuma yeri kıyam ise bu üç fazın yeri de son oturuştur demişlerdir.
Bunun delili ise Rasulullah aleyhissalatu vessellem: Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz. Siz de öyle kılın. (Buhari)
Hanbeli mezhebine gelince: Son oturuşta teşehhüd ve iki selam müddetince oturmak farzdır.
Mezheplerin genelinin ittifak ettiği son oturuşun müddeti teşehhüd miktarıdır. Gelen kesin delillere baktığımızda teşehhüd okumanın farz olduğu görülür. Bunun dışında olanlara gelince bununla ilgili delil olmaması dolayısıyla farz denemez.
Bu oturuşta sol ayağı sağ baldırın altına koyup, sağ ayağı dikerek kalçanın üzerine oturmak üzere teverrük yapmak, elleri baldırların üzerine koyarak sağ elin şehadet parmağını kelime-i şehadetteki nefî olan La İlahe bölümünü söylerken kaldırması, ispat yani illallah bölümünü söylerken indirerek işaret yapması müstehaptır.
Aynı zamanda son oturuşta selam verene kadar parmağını kaldırması da bitene kadar hareket ettirmesi ve gözlerini onu takip etmesinde bir sakınca yoktur.
8- Mezheplere Göre Son Oturuşta Teşehhüd Okumanın Hükmü
Hanefilere göre teşehhüd okumak vacip.
Malikilere göre teşehhüd okumak sünnet.
Şafi ve Hanbelilere göre son oturuşta teşehhüd okumak farzdır.
Racih olan görüş Şafi ve Hanbellerin son oturuşta teşehhüd’ün okunmasının farz olduğudur.
Nitekim İbni Abbas'ın rivayet ettiği sahih hadiste henüz teşehhüd farz kılınmadan önce İbni Abbas şöyle diyordu;
السلام على الله قبل عباده السلام على جبريل وميكائيل
Kulları önce Allah'a selâm olsun, Cebrail ve Mikail'e selâm olsun. Derdik sonra Resulullah Sallallahu Aleyhisselam dedi ki. السلام على الله ( Allaha selam olsun demeyin) demeyin التحيات لله/ Ettehiyatu deyin. (Buhari)
Bu hadis Şafi ve Hanbellerin görüşünü desteklemekte. Çünkü bu daha önce teşehhüd okunmaması sonra farz kılındığını gösterir.
Teşahhüd duası varit olan en sahih hadise göre İbni Mesut'un rivayetidir.
التحيات لله والصلوات والطيبات السلام عليك ايها النبي ورحمه الله وبركاته السلام علينا وعلى عباد الله الصالحين اشهد ان لا اله الا الله واشهد ان محمدا عبده ورسوله
"Bütün duâlar, senâlar, bedenî ve mâlî ibadetler Allah Teâlâ’ya mahsustur. Ey Peygamber! Sana selâm olsun, Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun. (Ey Rabb’imiz)! Selâm bize ve Allah’ın sâlih kullarının üzerine olsun. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O'nun kulu ve Rasuludür.”
Sahabelerin çoğunluğu, Hanefi ve Hanbeller bu teşehhüd'u okumuşlardır.
Şafi mezhebine göre ettehiyyat duasından sonra salavat okumak farzdır. Dolayısıyla Şafiiler ettehiyyat'tan sonra salavatı okurlar.
9- Son Oturuştan Sonra Selam Vermek Gelen Sahih Rivayete Göre Farzdır.
Nitekim Amir bin Sad babasından sahih olarak yaptığı rivayette o demiştir ki; Ben Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanağının beyazı gözükünceye kadar sağına ve soluna selam verdiğini gördüm. Bu hadisle beraber Rasulullah aleyhissalatu vessellemin bu hadisinde selam vermenin farz olduğunun delilidir.
Nitekim başka bir hadiste: Namazın anahtarı temizlik tahrimi yani haram kılması tekbir, tahlili yani helal kılmasına selamdır. (Abu Davud, Tirmizi, İbni mace)
Son oturuşta mezhepler arasında selam konusunda şöyle bir ihilaf söz konusudur.
Hanefi, Maliki ve Şafiilere göre: İki selamdan ilkinin farz ikincisinin sünnet olduğu görüşüdür.
Bunların delili Aişe annemizin rivayet ettiği sahih bir hadiste Resulullah Aleyhisselam bir selam verdiğini belirttiği hadis vardır.
Hanbeli Mezhebi diğer mezheplere muhalefet ederek iki selamın da farz olduğunu söylemişdir.
Dolayısıyla selamın farz olan lafzı Esselamu Aleyküm’dur.
Hanefiler ise bu konuda cumhura muhalefet ederek namazda selam lafzı telaffuz edilerek çıkılması farz değil vacip olduğunu söylemişlerdir.
Bu şu demek kişi namazda selam olmadan çıkarsa, hatta abdestini bozmak suretiyle namazdan çıksa bile günah işlemiş olmakla birlikte onun namazı sahihtir demişlerdir. Çünkü onların teşehhüd miktarını yerine getirmeleri namazların tam olması için yeterlidir demişlerdir.
Dolayısıyla Selam konusunda tercih edilen görüş cumhur'un görüşü olan birincisi farz ikincisi sünnet olmasıdır.
10- Rükunların Sırasıyla Yerine Getirilmesi
Namazların düzgün, itminan ve tadili erkan'a uygun olması gerekir. Nitekim bir hadiste Resulullah aleyhisselatu vessellem düzgün namazını kılmayan adama namazı öğrettiği hadiste belli bir sıra ile anlatmıştır. Şöyle ki: Namaza kalktığında tekbir getir sonra ezberinde olan Kur'an'dan sana kolay geleni oku. Başka bir rivayette sonra rüku et ve rükuda mutmain ol, sonra tam doğrulana kadar rükuda kalk, sonra secde et ve secdede mutmain ol, sonra otur ve oturuşunda mutmain ol, sonra secde ve secdede mutmain ol, sonra dimdik olana kadar secdeden ayağa kalk, namazın tamamında böyle yap Resulullah aleyhisselatu vesselam bu tertibine muhalif hiçbir hadis yoktur.
Mezheplerin bir çoklarının Rasulullah aleyhisselatu vesselam'ın hadislerinde varid olduğu üzere:
Benim nasıl namaz kılacağımı gördüyseniz! Siz de öyle kılın. (Buhari)
Hadisine dayanarak tertip ile namazın kılınması bir rükun olarak sayılmıştır.
Cumhur ulemaya göre namazın tertibi bir rükundur.
Hanefi mezhebine göre tertib bir rükun olarak değil şart anlamında farz demişlerdir.
Aslında bakarsanız rükun ve şart arasında bir fark yoktur.
Mezhep imamları ittifakla namazı tertip ile kılmayan kimselerin namazının geçersiz olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Racih görüş olan cumhur ulemanın tertibin rükun sayılmasıdır.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ