Namazın Sıhhat Şartları Nelerdir?
Namazın Sıhhat Şartları Nelerdir?
Namazın şartları olan ve bir kimse namaza başlamadan önce mutlaka namazın bu şartlarını yerine getirmekle ancak namaz sahih olabilir. Bunlar;
Hadesten, bu Manevi pislikten temizlenmeyi,
Necasetten, bu Maddi pislikten temizlenmeyi,
Avret/Ayıp sayılan yerleri örtmek, Namaza Kıbleye yönelerek kılmak,
Her namazı kendi vaktinde kılmak.
Namazın rükünlerinden olan ve namaza başladıktan sonraki mutlaka yerine getirilmesi gereken şartlar;
Niyet, kıldığı namazın hangi namaz olduğunu bilmesi.
İftitah tekbiri bu başlangıç tekbiridir.
Farz olan namazlarda kıyam/ayakta kılmak.
Namazda Kur’an'dan mutlaka bir bölüm okumak.
Ruku’, bu ayakta iken eğilmeyi,
Secde, bu alnını yere değdirmeyi,
Son oturuşta "Tahiyyât" okuyacak kadar durmak.
1- Namazın Vacip Olması ve Sıhhat İçin Gerekli Birtakım Şartlar Bulunmaktadır.
İttifakla dört Mezhep imamları namazın vacip olması konusunda şu şartlarda ittifak etmişlerdir.
1- Bir kimse islam'ı kabul etmesiyle Müslüman olduktan sonra namaz vacip olur.
2- Akıl sahibi olan bir kimsenin namazın onun üzerine vacip olması. Bilindiği üzere namaz delilerin üzerine vacip olmaz.
3- Ergenlik çağına girmiş kimseye namaz vacip olur. Küçük çocuk için namaz vacip değildir.
«عَلِّمُوا الصَّبِيَّ الصَّلَاةَ لِسَبْع سِنِينَ، واضْرِبُوهُ عليها ابْنَ عَشْرِ سِنِينَ
Çocuklarınıza yedi yaşlarında iken namaz kılmalarını emredin! Onlar
on yaşlarına basınca da namaz için vurun ve yataklarını da ayırın. (Abu Davud Tirmizi)
«مُرُوا الصَّبِيَّ بالصلاةِ إذا بَلَغَ سَبْعَ سِنِينَ».
Çocuk yedi yaşına girince, namaz kılmasını emrediniz. (Sahih Tirmiz)
Dolayısıyla anne ve babalar çocukları doğru ile yanlışı ayırabilecek zaman dilimine ulaştıklarında onlara namazı alıştırmaları müstehap olunur.
Namazın Sıhhat Şartları
Bir namazın sahih olmasının belli şartları vardır. Bir müslümanın namazlarının sahih olabilmesi ancak bunlar yerine getirildiğinde o namazda sahih olur.
1- Kılınacak Namazın Sıhhat Sartı: Vaktinin Girdiğinin Bilinmesi.
Vakit girmeden ve bir mazeret olma hali dışında, vakti çıktıktan sonra hiçbir namaz sahih olmaz.
Her namazın sebep ve alametleri belli olan durumları söz konusu olduğunda namazın sıhhat şartları yerine gelmiş olur. Güvenilir bir kimsenin namazın vaktini ilan etmesi, müezzinin ezan okuması ya da zanni galiple namaz vaktinin girdiğini araştırmak suretiyle namaz kılınır.
اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا
Şüphesiz ki namaz, belirlenmiş vakitler içinde müminlere farz kılınmıştır. (4/Nisâ, 103)
Vakit girmeden önce kılınan namaz sahih değildir. Bu kılınan namaz nafile namaz hükmünü alır ve tekrardan vakti girmeyen o namazı vakti girdikten sonra kılınması icap eder. Dolayısıyla ister namaz esnasında olsun yada namaz kıldıktan sonra olsun vakti girmemiş olan namazlar iade edilir.
2- Namazın Sıhhat Şartı: Necaset/ Maddi temizlik bu mekanın, bedenin ve elbisenin necasetten/maddi kirlilikten temizlenmesidir. Bunlar insan, hayvan dışkısı, idrar yada buna benzer şeylerin mekan, beden ya da elbiseden temizlenmesini ihtiva eder. İster maddi abdest dediğimiz abdestini bozan durumlar olsun, isterse manevi abdest dediğimiz cünüplük, hayız veya nifaz gibi büyük hadesten gusl ederek hukmi necasetten temizlenmek namazı sıhhat şartlarındandır.
Bilmeden üzerinde necaset bulunduran bir kimsenin namazı sahihtir.
Eğer bir kimse namaz kılarken necaset olduğunu bilirse ayakkabı yahut elbisesindeki bu necaseti izale eder. Bunu izale etme imkanı olmasa dahi namazı tamamdır ve iade etmez.
Nitekim Abu Said'in rivayetine göre Resulullah aleyhisselam: Namaz kılarken ayakkabılarını çıkardı, cemaat ayakkabılarını çıkardı, namazını bitirince niye ayakkabılarınızı çıkardınız? Diye sordu, Onlar senin çıkardığını görünce biz de çıkardık dediler. Bu üzerine Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurdu; Cebrail bana gelerek ayakkabılarımda pislik olduğunu haber verdi. Sizden herhangi bir kimse mescidde gelecek olursa ayakkabıların ters çevirsin ve onlara baksın eğer bir pislik görürse onu yere sürsün sonra da o ayakkabılarıyla namaz kılsın. (Abu Davud)
Nitekim Rasulullah aleyhisselatu vessellem: Bevl'den kaçının çünkü kabir azabının geneli onun yüzündendir. Bu hadis bedenin temizlenmesi gerektiğini en iyi şekilde vurgular.
وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْۙ
Elbiseni temiz tut. (Müddessir: 4)
Müslüman namazla beraber hayatın her yerinde temiz olan kimsedir. Özellikle Allahın huzurunda temizlik bir iman özelliğidir. Bedenin namaz kılacağı elbisenin ve yerin temiz olması namazı sıhhat şartlarındandır. Bedenin temizliği ile ilgili Resulullah aleyhisselam: Abdest al ve zekerini yıka. (Müslim Sahih)
Yerin temizliği ile ilgili Resulullah aleyhisselam: Bir bedevinin küçük abdestini mescitte bozmasından sonra ashabına onun sidiği üzerine bir kova su dökünüz. (Buhari Sahih)
3- Hades/Manevi temizlik;
Gusül ve Abdest olmak üzere iki türlüdür.
Farz olan gusül bu manevi temizliktir.
1- Cünup 2-Hayız 3-Nifaz
Farz olan abdest bu manevi temizlik her türlü abdestsizlikten sonra bir kimsenin belli azalarının yıkamak suretiyle farz olan yerleri temizleyerek farz olan namazları kılmasıdır. Yine bununla beraber nafile namazlar içinde abdest almak söz konusudur.
Nitekim bir hadiste: Allah taharetsiz hiçbir namazı kabul etmez. (Müslim Sahih)
İstihaze kanı gören kimse için üzerindeki kanı yıka ve namaz kıl. (Buhari Sahih)
4- Namazın Sıhhat Şartı: Kıbleye Yönelme.
Kıble, nerede olursak olalım Kabe'ye yönelmek demektir. Buradaki yönelme ümmetin fikir birliğini ve aynı inancı paylaşmanın sembolizesidir.
وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۙ
Nereden çıkmış olursan ol yüzünü Mescid-i Haram’a çevir. Siz de nerede olursanız olun yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne çevirin. (2/Bakara, 150)
«كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يُصلِّي على راحِلَته، حيث تَوَجَّهَت فإذا أراد الفَرِيضة نَزل فاسْتَقبل القِبْلة».
Câbir -radıyallahu anh-'tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: "Bulunduğu yön hangi yöne doğru olursa olsun Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- binek hayvanının üzerinde nafile namazı kılardı; farz namazı kılacağı zaman ise bineğinden iner kıbleye doğru yönelirdi."
(Sahih Buhari)
Bu ayeti kerimede ve sahih hadiste namaz kılarken kıbleye yönelmenin namazın sıhhat şartlarından olduğu anlaşılmış olur.
Kıbleyi aramak: Camilerin içindeki mihraplar, minarelerin tepesinde bulunan hilallerin açık tarafları veya pusula gibi Kıbleyi gösteren bazı işaretlerle bilinir. Yine bunla beraber gündüz güneş'in gece de yıldızların hareketleri incelenmek suretiyle yine kıble buluna bilinir.
Kıbleyi Tespit Edemeyen Bir Kimsenin Hükmü
Bu daha çok çölde, sahra, orman ya da yerleşim merkezlerinden uzak olan ve kıbleyi bulma öğrenme konusunda problem yaşayan kimselerin düştüğü durumdur.
Elinden geldiği kadar çaba göstermek suretiyle kıble konusunda karar vermesi gerekir. Bu çabasında kıbleye isabet etmez ise de namazı tamdır. Eğer namaz esnasında yanlış kıblede olduğunu anlar ve ona yönelirse yine namazı tamdır.
Hatta birden fazla kimse kıblenin farklı yönlerde olduğu konusunda içtihat ederlerse, herkes kendi içtihatlarına göre kıbleye yönelerek namaz kılar. Her ne kadar her biri kıble konusunda isabet etmez ise'de onların içtihatları namazın sahih olması için yeterlidir. Şunu da söyleyelim ki biri kendi tespitini bırakıp başka kimsenin tespitine göre de hareket etmez.
Bir kimse kıble konusunda gereken araştırma ve çabayı göstermez ise direk herhangi bir yöne yönelerek namaz kılarsa ve sonra bu kimsenin yöneldiği yer kıbleye isabet etmez ise namazını iade etmesi gerekir. Ama eğer araştırmadan tesadüfen kıbleye isabet ederse namazını iade etmesine gerek yoktur.
Nitekim bir hadiste Amir bin Rabia şöyle rivayet etmiştir: Karanlık bir gecede Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte yolculuktaydık, kıblenin nerede olduğunu anlayamadık, bizden her bir kişi kendisine göre bir tarafa dönüp namaz kıldı. Sabah olunca durumu Rasulullah aleyhisselatu vesselleme bildirdik, bunun üzerine ayet inzal edildi.
فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۜ
Yüzünü Mescid-i Haram’a çevir. Ve siz de her nerede olursanız yüzünüzü Mescid-i Haram’a çevirin. Bakara, 144)
Hangi Durumlarda Kıbleye Yönelme Şartı Düşer?
Her ne kadar kıbleye yönelmek namazın sıhhat şartlarında olsa da bazı durumlarda bu şartın düşmesi caizdir. Bunlar;
Kıbleye yöneldiğinde bir şeyin ona zarar vereceğinde kesin bildiği zaman kıbleye yönelmez.
Hastaların kıble yönelmekte aciz olmaları.
Kıbleye yönelmeye engel olan düşman ya da vahşi hayvanlar.
Başta kıbleye yönelmek suretiyle uçak, gemi ve tren yolculuğunda kıbleye yörüngesi değişse de namaz tamdır. Her ne kadar bunlar kıbleye yönelmese dahi namazın çıkmasından korkmak sebebiyle namaz kılınır.
İster otobüs ister şahsi araba olsun farz namazları mutlaka mola anında kılmaları gerekir. Eğer yolcu otobüslerinde durum söz konusu değilse şoförle konuşulması gerekir ve bu şekilde farz namazları yol kenarında kılınmak suretiyle eda edilir. Ama sünnetler nafile namazlar ister otobüs ister şahsi arabalarda olsun kılına bilinir.
Nitekim Resulullah aleyhisselatü vessellem sahih olarak gelen rivayette kendisi devesinin üzerinde ruku ve secdeyi ima ile yerine getirerek nafile namaz kıldığı ve devesinin döndüğü yön kıblesi olduğu ancak bunu farz bir namazda yapmadığını bize rivayet edilmiştir.
Savaş esnasında savaşan kimselerin kıble yönelme şartları'da düşer.
فَاِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا اَوْ رُكْبَانًاۚ فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَمَا عَلَّمَكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ
Şayet korkarsanız ayakta ya da binek üzerinde (namazlarınızı kılın). (Korku hâli geçip) emniyete kavuşunca, size bilmediklerinizi öğrettiği gibi Allah’ı zikredin. (Bakara, 239)
Maliki mezhebi şunu da ilave etmiştir. Unutan kimsenin kıbleye yönelme şartı düşer demişlerdir.
Nitekim bir hadiste Resulullah Aleyhisselam: Size bir şey emrettiğimde onu gücünüz yettiğince yerine getirin. (Buhari) Hadisini delil getirmek suretiyle kıbleye yönelmeyi unutan kimseyi onlar mazur görmüşlerdir.
5- Namazın Sıhhat Şartı: Avret Mahallini Örtme
Namazda bir kimsenin avret yerini örtmesi namazın sahih olmasının şartlarındandır. Mezheplerin ittifakı ile avret yerleri olan ön ve arkadaki ayıp yerler ve baldırın dizlere kadar olan alt kısmıdır.
Mezhepler baldırın dizlere kadar olan alt ağır avret yoksa hafif avret olması konusunda farklı delillere dayanmak suretiyle ihtilaf etmişlerdir.
Hanefi, Şafi ve Hanbelilere göre baldırın dizlere kadar olan alt kısmının ağır avret oluşudur.
Erkeklerin avret yeri: Göbeğin altından dizlere kadar olan ve hatta dizler de buna dahildir.
Cariyelerin avret yerleri: Bunlar aynı erkekler gibidir. Bununla beraber cariyelerin sırt ve karnı da avret hükmündedir ve bunun dışındakiler avrat değildir. Bu Ebu Hanife'nin görüşüdür.
Hür kadınların avret yeri: Yüzü, elleri ve ayakları hariç bütün vücudu avrettir. Bu Ebu Hanife’nin görüşüdür.
Baldırın alt kısmının avretten olduğunu savunanlar ile ilgili delillerine gelince, Resulullah aleyhisselam Ma'mer radıyallahu anh'ın yanından geçti bu sırada onun iki baldırı da açıktı ona dedi ki baldırlarını ört çünkü baldırlar avrettir. (Ahmed)
Maliki Mezhebi ise baldırın dizlere kadar olan alt kısmının hafif avret olduğunu söylemişdir. Onlar her ne kadar baldırın açılması günah olsa dahi namazın sahih olacağı söylemişlerdir.
Maliki mezhebinin delilleri kuvvetli olması hasebi ile, kısa kıyafet giyen askerler, izcilik yapanlar, sporcular, yüzücüler ve atletler baldırın alt kısmının mutlak olarak avret sayılmayacağı konusunda fetva vermişlerdir.
Alimlerimiz aslında baldırın alt kısmının açılması günah olmadığı gibi bu kimse namazında iade etmez demişlerdir.
Bununla ilgili delile gelince Rasulullah sallallahu aleyhisselam'ın şu hadisine göre fetva vermişlerdir. O sallallahu aleyhi ve sellem baldırı görünür vaziyette oturuyordu. Ebubekir radıyallahu anhu ondan sonra Ömer radıyallahu anhu onun yanına girmek için izin istediler. O sallallahu aleyhi ve sellem bu hal üzere iken onlara izin verdi. Onlardan sonra osman radıyallahu anhu izin istedi bunun üzerine Rasulullah aleyhisselatu vesselam elbisesini indirdi Aişe ona bu durumu sordu. O da dedi ki; Ey Aişe Vallahi meleklerin haya ettiği bir adamdan ben haya etmeyeyim mi? (Müslim)
Enes radıyallahu anh'ın rivayetine göre; Hayber günü Rasulullah aleyhissalatu vessellemin baldırının üzerinde izarı açıldı. Hatta ben onun baldırının beyazını gördüm. (Ahmed)
Resulullah Aleyhisselam bütün ayıplardan korunmuş bir nebidir. Eğer o haram olsaydı! Rasulullah baldırına açtırmaz ve insanların göreceği şekilde açmasına müsaade etmezdi.
Merfu bir hadiste Resulullah aleyhisselatu vessellem göbek ile diz kabağı arasındaki bölge avrettir. (Ahmet Ebu Davud Hasen)
Nitekim bir hadiste Resulullah aleyhisselam: Yüce Allah buluğa ermiş kadının namazını baş örtüsüz kabul etmez. (Sahih ibn-mace, Tirmizi)
Yukarıdaki anlattığımız avret mahali ile ilgili hükümler erkek ve cariye kadınlar için geçerli olan bir hükümdür.
Mezheplere Göre Hür Kadınların Avret Yerlerinin Sınırları
İttifakla bütün Mezhep imamları ve muhakkik alimler kadınların genel olarak bütün bedenlerinin avret olduğu husunda ittifak etmişlerdir. Mezhepler arasında ihtilaf ise belli istisnalar üzerindedir.
Şunu hemen ifade edelim ki namazda kadının yüz ve elleri dışındaki her yeri avrettir. Nitekim bir hadiste: Kadın avrettir. (Sahih Tirmizi)
Hanefilere göre: Yüzü, elleri ve ayakları hariç bütün bedeni avrettir.
Malikilere göre: Yüz ve eller mutlak olarak avretten sayılmaz.
Hatta Maliki Mezhebi namazda hafif avret olarak kadınların dirsekle bilek arası, kol, boyun, baş ve uyluk yani bacağın dizden ayağa kadar olan kısmı kadınlar için hafif avret olduğunu onlar bu şekilde namaz kılmaları söz konusu olduğunda onlar günah işlemekle beraber namazları sahihtir.
Şafiilere göre: Kadının yüzü ile ellerinin içi ve dışı hariç bütün bedeni avrettir.
Hanbelilere göre: Yüzü dışında bütün bedeni avrettir.
Avret Yerlerin Açılması Namazı Bozar Mı?
Mezhep imamları ittifakla kasten bir kimse ister hafif ister ağır avret yeri olsun, açılan yerler söz konusu olduğunda namazın gecesiz olacağı görüşündedir. Bunun tam tersine eğer kasten olmayan bir şekilde avret yerinin açılması namazı bozmaz.
يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ خُذُوا ز۪ينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِد
Ey Âdemoğulları! Her mescid yerinde ziynetlerinizi alın. (Güzelce giyinin, müşrikler gibi çıplak ibadet etmeyin.) A'râf, 31)
Bu ayette ‘’ziynet'' kelimesi avret yerlerini örtmek olarak kullanılmıştır. ''Her mescitte'' sözüyle de her namazda avret yerlerinin örtülmesi gerektiğini Rabbimiz beyan etmiştir.
Namaz Kılarken Nasıl Giyinilmeli?
a) Namaz kılınırken bol rahat geniş ve avreti örten kıyafetler giymek müstehaptır.
b) Bayanların dar kalın ve vücuda yapışan kıyafetle namaz kılmaları mekruh olmakla beraber namazları sahihtir.
c) Kadının namaz esnasında giydiği elbiseler ince ve içini gösteriyorsa ittifakla bu namaz geçersizdir.
d) Namaz kılınan kıyafetin güzel ve temiz olması
Nitekim Rasulullah Aleyhisselam: Biriniz namaz kıldığında ziynetlerini alsın. Çünkü Allah kendisi için süslenilmeye daha fazla hak sahibidir. (Tabarani)
e) Bir kimse özellikle çalıştığı iş yerinde kir ve hoş olmayan elbiseler ile çalışıyorsa, namaz esnasında elbiselerini değiştirmek suretiyle temiz kıyafetlerle namaz kıl kılması.
f) Erkeğin üst kısmı çıplak alt kısmı giyinik namaz kılması mekruhtur.
Nitekim bir hadiste Rasulullah aleyhisselam sahih rivayette: O bir kimsenin pantolon giyip ridasını/gömlek giymeden namaz kılmasını nehyetti. (Tabarani)
g) Bedenini örtecek hiçbir şey bulamayan bir kimsenin namazı çıplak kılması caizdir. Onun karanlıkta kılması daha iyi olur.
Böyle bir durumda olan bir kimse namazı terk etmez ve iade etmeyecek bir şekilde bacaklarını kıbleye doğru uzatır olabildiğince avret yerlerini örtmek suretiyle namazını kılar.
Malikiler elbiseye bulaşmış necis veya necaset olan şeyler çıplak olan kimse için o kıyafetle namaz kılması caizdir. Eğer temiz elbise bulursa o kimsenin namazını iade etmesi menduptur.
Hanbeller ise çıplak bir kimsenin necaset bulaşmış bir elbise ile namaz kılması caiz olmakla beraber eğer temiz bir elbise bulursa onu iade etmesi vacip olur demiştir.
Namaz kılan bir erkeğin başı açık olması caizdir.
Nitekim Rasulullah aleyhisselam: Sarığını çıkarıp sütre olarak önüne koy koyduğu ve öylece namaz kıldığı rivayet edilmiştir. (İbni Asakir
Erkekler için takılan sarık ile ilgili namaz esnasında başı örtülü olarak kılınmasının fazileti ile ilgili dair herhangi bir delil varid olmamıştır.
6- Namazın Sıhhatinin Şartı: Niyet Etmek;
Bir kimse hangi vakitte hangi namazı kılması konusunda niyet edip kalbiyle tayin etmesi gerekir. Örneğin Öğlenin ya da ikindinin farzı ya da sünneti gibi.
Niyetin dil ile söylenmesi haddi zatında meşru değildir. Çünkü Resulullah aleyhisselam niyeti dil ile telaffuz etmemiştir. O namaz kılmak için kalktığında Allahu Ekber'der bundan önce de bir söz söylemezdi, kesinlikle de sözlü olarak niyet telafuz edilmemiştir. Namazda niyet ile ilgili rivayet söz konusu değildir.
Örnek: Allah için şu namazı kıbleye yönelerek dört rekat namazı imam olarak ya da imama uyarak kılıyorum demediği gibi kaza namazları şu vakit diye niyet etmek suretiyle dil ile telaffuz etmemiştir.
Sözlü telaffuz ile ilgili niyet hiçbir hadiste ne sahih, ne zayıf, ne muttasıl ne Mürsel hiçbirinde tek bir hadis nakledilmemiştir. Hatta sahabe, sonra tabiin ve dört mezhep imamı dahil hiç kimse böyle bir şey söylememiştir.(İibnül kayyım zadu mead 1/51)
7- Namazın Sıhhat Şartı: İftihta Tekbiri
Namaza başlarken ilk önce iftitah tekbiri ile başlanır sonra namaz içinde ruku ve secde gibi yerlerde intikal tekbirleri yapılır.
Nitekim bir hadiste Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem: Namazın anahtarı temizlik haram kılanı tekbir helal klanı selamdır. (Ebu Davud, Tirmizi)
Cumhur ulemaya göre: İftihta tekbiri namazın rükunlarındandır.
Hanefi mezhebine göre: Namazın şartlarındandır.
Hanefi ve Hanbelilere göre niyet iftitah tekbirin hemen öncesinde yapılır.
Maliki ve Şafiilere göre iftitah tekbiri niyeti hemen takip etmeli kısa da olsa herhangi bir vasıla verilmeden yapılmalı aksi takdirde namaz batıl olur.
Cemaatle kılınan namazlarda imamdan önce tekbir almak caiz değildir. Kim böyle bir şey yaparsa tekbirini yenilemesi gerekir.
Şafiiler ve Hanbelilere göre cemaat mutlaka imamın hemen peşinde tekbir almalıdır. İmamla beraber yada imadan sonra Tekbir almak namazı geçersiz kılar.
İmam Malik, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed tekbirin imamla aynı anda alınması kerahatle caiz demişlerdir.
Hanbeliler ise imamla aynı anda alınan tekbir sehven yapılmışsa caizdir.
Ebu Hanife'ye göre ise en faziletlisi muktedinin yani imama uyan kimsenin imamla beraber tekbir almasıdır.
Ebu Hanife ve imam Muhammed'e göre: Namaza Allahu Kebir, Er Rahmanu Azim, La ilahe illallah ve Sübhanallah gibi tazim ifade eden lafızlarla tekbir yerine kullanılır.
Cumhur ulemaya göre: Namaza başlarken mutlaka Allahu Ekber lafzı söylemek gerekir. Bunun yerine geçsek başka bir lafız kullanılamayacağını söylemişlerdir.
Allah lafzının ilk harfini uzatmak kelimeye soru anlamı kattığından dolayı alimlerimiz dikkatli olmamız gerektiğini söylemişlerdir.
Ellerin Kaldırılması Hakkında Mezhep İmamları Farklı Görüşler İleri Sürmüşlerdir.
Hanefilere göre: Baş parmaklar iki kulak yumuşağına değecek şekilde, avuçlar açık ve parmak araları kapalı vaziyette kıbleye dönük olmalı. Bu esnada baş eğik durumda bulunmalıdır.
Maliki ve Şafiilere göre: Eller omuz hizasına kadar kaldırılır.
Hanbelilere göre:İsteyen bu iki ikisinden dilediğini uygulayabilir.
İftihta Tekbirinde Ellerin Durumu
Hanefilere göre: Önce eller kaldırılır arkasından tekbir getirilir.
Cumhur Ulemaya göre: Eller kaldırılırken tekbire başlanır ve indirilirken bitirilir.
Cemaatle kılınan namaza imam rükuda iken yetişen kimse iftihta tekbirini ayakta dik vaziyette alması namazın ilk rekatına yetişmiş olur. Bu durumda olan kimseler imama uyarken, Hanefi, Maliki ve hanbelilere göre iftitah tekbir ile birlikte intikal tekbirine niyet edip doğrudan rukuya gidilir.
Dört mezhep imamının ittifakı ile iftitah tekbiri sırasında elleri kaldırmak sünnet olup bunun sürekli terki günah kabul edilmiştir.
Dört mezhep imamı kadınların ellerini göğüz hizasına kadar kaldıracakları konusunda ittifak etmişlerdir.
İntikal tekbirinin durumu rüku ve secdeye giderken ya da secdeden ikinci rekatta tahiyyattan sonra kıyama kalkarken okunan tekbirlerdir.
Hanefilere göre: Vitir namazının son rekatında kunut dualarından önce tekbir alınır.
Cumhur ulemaya göre: Rekatlarda iftitah tekbiri alınır ama kunut duasında tekbir alınmaz.
Sehiv secdesi yapılırken diğer secdelerde yapıldığı gibi iftitah tekbiri getirilir.
İntikal tekbirlerin hükmü konusunda alimler arasında üç farklı görüş vardır.
Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbelilere göre intikal tekbirleri sünnettir. Ahmet bin Hanbwlin diğer görüşüne göre vacip hükmündedir. Kasten terk edilmesi namazın sıhhatine engel teşkil eder. Sehven veya bilgesizlik sebebiyle terki namaza zarar vermez.
İItikal tekbirleri sırasında Hanefi ve Maliklere göre ellerin kaldırılması gerekmez.
Şafi ve Hanbelilere göre rukuya giderken ya da rukudan kalkarken ellerin kaldırılması sünnettir.
Cenaze Namazlarında Tekbir Getirmenin Hükmü
Dört mezhep ittifak ile Cenaze namazında tekbirin rükun sayıldığı ve tekbirsiz cenaze namazın sahih olmayacağı konusunda fikir birliği vardır. Cenaze namazında iftitah tekbiriyle birlikte dört tekbir alınır. Cumhur ulemaya göre tekbir fazlasıyla okunması sünnete aykırıdır daha az okunması ise caiz değildir.
Bayram Namazlarında Tekbir Getirmenin Hükmü
Cumhur ulama: Kurban bayramı ve Ramazan bayramı namazına giderken sesli olarak tekbir getirmenin cevası hususunda görüş birliğine varmışlardır.
Hanefiler: Bu durumda tekbirin gizli söylenmesini daha uygun olduğunu söylemişlerdir.
Hatta bayram namazından sonra okunan hutbelerde tekbir ile başlanılır, fakihlere göre birinci hutbede 9 ikinci hutbede 7 tekbir getirilmesi mendupdur.
Yağmur Duasında Tekbir Getirmek;
Hanefi ve Malikilere göre: Yağmur duasından önce kılınan namazda tekbir alınır.
Şafi ve Hanbelilere göre: Bayram namazında olduğu gibi ziyade tekbirler yapılır, birinci rekatta 7 ikinci rekatta 5 Tekbir alınır.
Hac ve Umre Esnasında Tekbirin Hükmü
Hac ve Umre esnasında ve belli aşamalarda tekbir getirilir yine bununla beraber Kabe tavaf edilirken tekbir getirilir .Tavaf sırasında haceri esvedi sünnete uygun şekilde ziyaret etmek, ona elle dokunup istilam etmek, öpmek ve tekbir getirilmesi müstehaptır.
Fakihlerin çoğuna göre tavafın her şartında yapılan istilam esnasında tekbir getirirken elleri kaldırmak Maliklere göre bu gerekli değildir.
Sefa ve Merve tepelerin çıkılıp Kabe görüldüğünde üçer defa tekbir ve tehlil getirmek arkasında Allahu ekber ala ma hadene denilmesini mendup olduğu konusunda görüş birliği vardır.
Arafat'ta vakfe sırasında ellerin açılması suretiyle Tekbir getirilmesi Hanefilere göre sünnet Maliki, Şafi ve hambelileri göre mendupdur.
Şeytan taşlama esnasında her atışla birlikte Bismillahi Vallahu Ekber cümlesini söylemek sünnet oluşu konusunda görüş birliği vardır.
Bazı surelerin tilavetinden sonra tekbir getirilmesi sünnettir. Hatta bir süre vahiy kesilmişti sonra Duha suresinin inmesi ile Allahu Ekber diyerek Rasulullah sevincini göstermişti. İbni Abbas gibi ashabın ileri gelenleri de Kur'an okuttukları kişilerden bu surelerden sonra tekbir getirmelerini istedikleri rivayet edilmiştir. (Ahmed b hanbel)
8- Namazın Sıhhatinin Şarı: Kıyamda Durmak
Kıyam iftihta tekbirini almak suretiyle her rekatta Kur'an okunması gereken miktar kadar ayakta durmayı ifade eder.
Namazda iftihta tekbirini ayaktan almak ve Kur'an kıraatini ayaktan yapmak namazın şartlarındandır.
Kıyamda beklemenin suresi iftah tekbirinden sonra Fatiha ve sonra belli ayetler okumak süresiyle tamamlanılır.
Namazda Ellerin Bağlanılması.
Namaza başlayan kimse iftitah tekbirini aldıktan sonra sünnette uyumak suretiyle sağ elini sol eli üzerine koyar ve bu şekilde kıraatle namazına devam eder.
Hanefi mezhebine göre: Erkekler sağ elin serçe ve baş parmaklarıyla sol elin bileğini kavrayarak ellerini göbek altında tutarlar. Kadınlar ise sol elin bileğini kavramaksızın sağ ellerini göğüsleri üzerinde sol elleri üzerine koyarlar.
Maliki mezhebine göre: Farz namazlarda ellerin bağlanmasını mekruh olmakla beraber nafile namazlarda elin bağlanmasını caiz görmüşdür.
Şafi mezhebine göre: Erkek ve kadınların sağ ellerini sol elleri üzerine koymaları ve ellerini göğüz ve göbekleri arasında bağlamaları sünnettir.
Hanbeli mezhebine göre: İki farklı görüş vardır. Birinci görüşe göre göbek altında bağlanmaları sünnettir. İkinci görüşe göre göbek üzerinde bağlanması yönündedir.
Kıyam hiç şüphesiz farz ve vacip olan namazlar içindir. Bir kimse yorgun olduğu zamanlarda sünnet ve müstehap namazlarda oturarak namaz kılabilir.
Hasta olan ya da başka mazeret sebebiyle farz namazlarda ya da sünnet namazlarda bir kimse ayakta namaz kılmayarak oturarak kılması caiz ve kıyam yerine geçer.
Cumhur ulemaya göre: Ayakta durabildiği halde rüku ve secde edemeyen kimseler ayakta ima ederek rüku ve secde yapabilirler.
Hanefi mezhebinde: Bu kimsenin kıyamının şartı düşer oturarak ima ile namazını kılar ve bunun daha faziletli olduğunu söyler.
Bir süreliğine ayakta kalmaya gücü yeten kimse gücü yettiği kadar kıyamda durur sonra oturarak namazlarını tamamlar.
Ebu Hanife, Şafii ve Hanbeli mezhebine göre: Bir kimse bir şeye dayanarak da olsa ayakta namaz kılması caiz değildir.
Maliki mezhebi ise bir şeye dayanarak namaz kılmayı caiz görmüştür.
Şafi mezhebi ise bütün kıyam boyunca dayanmaya ihtiyaç duyan kimsenin namazını oturak kılmasını caiz görmüştür.
9- Namazın Sıhhatinin Şartı: Namazda Kur’an'dan mutlaka bir bölüm okumak.
Namazda Kıraat: Kıyam esnasında farz olan kıraatı yerine getirilmesi gereken yani Kur'an okumayı ifade eder.
فَاقْرَؤُ۫ا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْاٰنِۜ
(O hâlde) Kur’ân’dan kolayınıza geleni okuyun. (Muzemmil: 20)
Namazda Kur'an okumanın ve en kolayımıza hangisi geliyorsa ordan okumanın farz oluşunun en büyük delillerindendir.
Dört Mezhep imamları ittifakla Kur'an okumak iki rekatlı farz namazların, sünnet ve nafile namazlarla vitir namazını her rekatında okunması farzdır.
Hanefiler farz olan namazların üç ve dört rekatlı farz namazların herhangi rekatlarında yerine getirilmesinin farz iki rekatta olmasına vacip demişlerdir. Hanefilerde gelen başka bir rivayete göre ise üç ve dört rekatlarda kıraatin vacip başka bir rivayete göre sünnettir.
Şafi ve Hanbel'in mezheplerine göre kıraat farz namazın üç ve dört rekatında farz görürler.
İmam Malik mezhebine göre ise sabah namazı hariç diğer namazların bir rekatında unutarak kıraat terk edilmişse sehiv secdesi yapılarak sahih olacağı şeklinde iki rivayet gelmiştir.
Mezheplere Göre Kıraatin Farz Miktarı
Hanefi mezhebine göre kıraat en az bir ayettir. Ebu hanife'den gelen başka bir rivayete göre en az üç kısa ayettir ya da bu denklik de uzun bir ayettir.
Hanefiler: Namazda fatiha suresini okumanın vacibi olduğunu söylemişlerdir.
Cumhur ulema: Her rekatta fatiha suresinin okunması farzdır.
Mezheplere Göre Açıktan ve Gizliden Kur’an Okuma
Hanefi mezhebine göre: Kıraatin açıktan yapıldığı ya da gizli yapıldığı namazlarda imamın kıraati yeterlidir. Ona uyan kimsenin kıraat yapmasının mekruh olduğunu söylemiştir.
Cumhur ulemaya göre: Kıraat imam ve yalnız başına kılan için olduğu gibi imama uyan için de geçerlidir. İmama uyan kişi kıraatin gizli yapıldığı namazda Fatiha'yı ve ardından bir süre okur.
Şafilere göre: Açıktan kıraatli namazlarda sadece Fatiha okunur.
Maliki ve Hanbelilere göre: Hiçbiri okunmayıp yalnızca dinler.
Ahmet bin Hanbel’den başka rivayetinde tercihen hem dinlemeli hem imam ara verdiğinde okumalıdır.
Kıyamda Okunacaklar
İftitah tekbirinden sonra Sübhaneke duasını okumak sünnettir.
Şafii ve Hanbel'in mezhebine göre: Besmele Fatiha suresinden bir ayet sayıldığından dolayı besmelenin okunmasının kıraat şartının bir parçası olarak gerekli olduğunu söylemişlerdir.
Hanefi ve ve Hanbilelerin ikinci görüşüne göre besmele okumak müstehaptır.
Maliki mezhebine göre: Besmele okumak mekruhtur.
Hanefi mezhebinde farz namazların ilk iki rekatlarında ve diğer namazların her rekatında Fatiha'dan sonra Kur'an'dan kısa bir ayet okumak vaciptir.
Cumhur ulemaya göre farz namazların ilk iki rekatında ve diğer namazların her rekatında fatihadan sonra Kur'an'dan kısa bir ayet okumak sünnettir.
Hanefi mezhebine göre belli bir ya da birkaç süreyi belirlemek suretiyle hep aynı şekilde bunları okumak mekruh görülmüştür.
Surelerin Kur'an'daki tertibine riayet etmemek, ikinci rekatta aralarında bir süre atlayarak ikinci süreyi okumak ve aynı zamanda ilk rekatta okunan surenin ikinci rekatta okumak, birinci rekatta okuna kıraat ikincisinde daha kısa olması da mekruhtur. Bu dört mezhep imamın görüşüdür.
Namaz Kıraati Açıktan/Ceheri ve Gizli/Hafi Olmak Üzere İki Şekilde Yapılır.
Hanefi mezhebinde: Farz namazlardan sabah, akşam ve yatsının ilk iki rekatında cuma ve bayram namazlarında imamın kıraatini açıktan yapması vaciptir.
Cumhur ulemaya göre: Cehri/açıktan okunan bu namazlarda kıraat okumak sünnettir.
Şafi ve Maliki mezheplerine göre: Sabah, akşam ve yatsı namazlarını ilk iki rekatında açık kıraati cehri bir şekilde yapan kimse için sünnet görürler.
Hanefi mezhebinde kıraatin açıktan okumanın en azgarisi imamın arkasındaki ilk safın duyabileceği ölçü kadardır. Gizli okumanın en azgarisi dilin hareket etmesi, en üst sınırı ise okuyanın kendisini duyması kadardır.
Maliki Mezhebi: Gizli okumanın en asgarisi dilin hareket etmesi kadar olarak görmüştür.
Şafi ve Hanbeli mezhebine göre: Onlar gizli okumanın en azgarisi okuyanın kendisini duyması kadardır.
Namazda Kıraatin Arapça Okunması
Ebu Hanife'ye göre Kur'an meali ile kıraat okumanın bir ve üç ayet okumakla kıraat şartını yerine gelmiş olduğunu söyler.
Hatta Ebu Hanife Arapça telaffuza güç yetirenlerin bile namazda Kur'an'ı kendi dillerindeki tercümesini okumaları halinde kıraat şartı yerine gelmiş olur demektedir.
Aslında namazda Kur'an diliyle okunmaması mekruhtur. Her ne kadar Ebu Hanife böyle bir görüşe varmışsa da diğer mezheplerin geneli Ebu Hanife'nin bu görüşünü kabul etmemiştir.İmameyn dahil Hanefi fakihleri bu ruhsatı ancak Arapça telaffuzu güç yetirenler için geçici olarak kullanılabileceğini söylemişlerdir.
Dolayısıyla hemen ezber yapamayan ve aynı zamanda dili dönmeyen kimselerin kendi diliyle kıraat etmesi geçici bir durumdur. Onlar ne zaman ezber yaparlarsa Arapça kıraate geçerler.
Cumhur Ulema Ebu Hanife'nin aksine başka kolaylık ve imkanları getirmiş ve Kur'an'ın Arapça metninin namazda okunması gerektiğini konusunda ısrar etmişlerdir. Onlar ezber henüz yapamamış kimselerin namazlarında Sübhanallah, Allahu ekber, Estağfurullah ve La ilahe illallah gibi zikirleri yapmak suretiyle geçici olarak namazlarını tamamlayabileceklerini söylemişlerdir.
Şafi ve Hanbelilere göre: Namazda Kur'an'a bakarak okumanın caiz olduğunu söylemişlerdir.
Maliki Mezhebi: Kur'an'a bakarak kıraat yapmayı farz namazlarda mekruh görmüştür.
Ebu Hanife namazda Kur'an'a bakarak kıraat yapmanın namazı bozacağı şeklinde görüş bildirmiştir.
İmam Ebu Yusuf ve imam Muhammed'e göre: Kur'an'dan bakarak okumak mekruh demişlerdir.
10- Namazın Sıhhat Şartı: Rüku Etmek
Rüku sözlük manası eğilmek anlamındadır. Terim olarak ayakta okunan Kur'an ayetlerinin tamamlanmasından sonra baş ve sırt düz bir yüzey oluşturacak ve eller dizlere konmak suretiyle öne doğru eğilerek Allah'a eğilmeyi ifade eder.
Rükun namazın farzlarındandır. Bu hem Kur'an'da hem de Resulullah aleyhisselatu vesselam'ın sözlü ve fiili sünnetinde sabittir. Bu yönüyle rüku Allah'a karşı kulun acizliği, zayıflığı, ihtiyaç sahibi oluşu, kibirini öldürmesi ve tevazu ile Allah'a teslim olmayı ifade eder.
Rükuyu tam yerine getirmeyenler, rukuya gidilirken rükuda olduğunu hissetmeyen ve ve ruku esnasında vücudu sükunet bulmayan kimseler rukuları hakkıyla yerine getirmeyerek namazlarını geçersiz kılmışlardır. Çünkü rükuda bulunmak ve vücudun sükunet bulması farzdır.
Hanefi mezhebinde: Rüku denilebilecek şekilde eğilmenin yeterli olduğu kanaate vardır. Bunun temel sebebi konu ile ilgili hadisin Mütevatir olmaması sebebiyledir. Bu sebeple onlar Sübhanallah Azim diyecek kadar durulmasının farz değil vacip olduğunu söylemişlerdir.
Hanefi ve Hanbel'in mezheplerine göre rükuya yakın bir eğilme söz konusu olduğunda farz yerine gelmiş olur. Kıyam haline yakın eğilme ise rüku olarak kabul edilmez demişlerdir.
Maliki mezhebine göre: Rüku'ya gidilirken eller dizlere yakın olacak şekilde olmalı.
Şafii mezhebine göre: Eller dizlere ulaşacak/eğilmesi gerekir
Alimler kadınların rükuya yakın bir şekilde eğilmesin yeterli olduğunu söylemişlerdir.
Kıyam ve rüku haline geçerken Allahu ekber alimlerin çoğunluğuna göre sünnettir.
Şafi ve Hanbel'in mezheplerine göre: Namaz esnasında rüku, secde ve buna benzer durumlarda ellerin kaldırılmasıyla Allahu Ekber demenin sünnet olduğudur.
Fakihler rüku esnasında Kur'an okumayı mekruh görmüş ve Allah'ın noksan sıfatlardan tenzih edecek cümlecikleri söylemenin daha müstehap olduğunu söylemişlerdir.
Hanefi mezhebinde: Rüku esnasında en az üç defa Sübhane Rabbil Azim denilmesi sünnettir.
Cemaat namazlarında rükudan doğrulurken İmam Semii Allahu limen hamide dedikten sonra cemaat Rabbena lekel hamd’der. Eğer tek başına ise bu ikisini kendisi sırasıyla söyler.
Şafi ve Hanbelilere göre: Rükudan kalkarken ellerin kaldırılmasını sünnet olduğu söylemişlerdir.
Cemaatle kılınan namazın herhangi bir rekatında rüku halindeyken imama yetişen ve ayakta tekbir aldıktan sonra rükuda imama yetişirse o rekatı cemaatle kılmış sayılır.
İmamdan önce rüku yapan ya da imamdan önce rükuda başını kaldıran kimsenin namazı bozulmuş olur.
11- Namazın Sıhhat Şartları: Secde Etmek.
Secde sözlükte boyun eğmek, eğilmek, saygı ve tevazu ile anlı yere koymak anlamındadır. Fıkıh secde namazda alnın, burnun, elin, dizlerin ve ayak parmakların yere değecek şekilde ibadet etmeyi ifade eder.
Hatta Araplar secde edilen yerlere mescid yani secde edilen mekanlar adını vermişlerdir.
İslam'da Allah dışında başka hiç kimseye secde edilmez. Kim ibadet, tevazu, ümit, korku, faydayı celp etme ve zarar def etmek gibi itaat ve teslimiyet niyetiyle secde ederse kafir olur. Kim bu ibadet çeşitlerini taşımayarak sdece saygı ifadesi ile secde ederse haram işlemiş olur.
Secde namazın en önemli şartlarındandır. Müslüman rükudan doğrulduktan sonra her rekatta iki defa secde yapması farzdır. Çünkü secde ibadetin zirvesi Allah'a bağlılığın, itaatin, teslimiyetin, sevginin, tevazunun, kulluğun ve yakınlığın olduğu mekanlardır.
Nitekim bir hadiste Resulullah Aleyhisselam: Kulun Rabbine en yakın olduğu an secdeye varmış olduğu andır. Secdede duayı çokça yapın buyurmuş. (Müslim)
Secdenin yapılışı ile ilgili Resulullah aleyhisselatu vessellemden hem sözlü hem de fiili sünnet varit olmuştur. (Müslim, Tirmizi, Ebu Davut, Buhari)
Secde alın, eller, dizler ve ayak parmakları olmak üzere bütün vücudun 7 kısmını yere değdirmek suretiyle yapılması gerektiği varid olunmuştur. Hatta Buhari'de Resulullah aleyhisselatu vesselam alnını zikrettikten sonra eliyle burnunu da işaret ederek secdeyi tanımlamıştır.
Hanefi mezhebinde secde alnın, ayakların ya da en azından ayağının birisinin yere değmesi farzdır.
Şafi ve Hanbeli mezhebine göre: Varid olan hadisler neticesinde secde edilirken dizler, eller, alın, ayak parmakları, burun olmak üzere 7 kısmın yere değmesi farzdır.
Maliki mezhebinde: Alnın sadece bir bölümü yere değmesin farz oluşudur.
Şafi mezhebine göre: Secdede alınla burnun birlikte yere değmesi namazın geçerlilik şartlarındandır.
Hanefilere göre bu vacip hükmündedir.
İmam Malik yalnızca alnın yere değmesinin namazın sahih olacağını ama sadece eğer burnun demesi halinde ise namazın geçerli olmayacağını söylemiştir.
Hanefiler secdede ayak parmak uçlarının yere değdirilmesinin farz olması sebebiyle secde yaparken en azından ayakların yerden kesilmemeleri gerektiğini söylemişlerdir.
Alimlerin çoğunluğuna göre secde sırasıyla ilk önce dizler. eller ve alnın yere konulması kalkarken de sırasıyla alın, eller ve dizlerin kaldırılması olarak tarif edilmiştir.
Diğer alimlere göre ise secdeye giderken ilk önce eller, dizler ve alın secdeden kalkarken alın, diz ve eller şeklinde olması gerektiği varit olmuştur.
Secde Halinde ve İki Secde Arasında Oturuşun Hükmü
Secde halinde olan bir kimsenin beklemesi ta’til’i erkan'a uyulması sebebiyle Cumhur ulama ve Ebu Yusuf'a göre farzdır.
Hanefilerde: Secde esnasında bekleme süresi en az Sübhane Rabbiyel Ala denecek kadardır.
Secde anında vücut sükunet halinde olmalı başı ve beli dik bir vaziyet alacak biçimde kaldırıp oturmalı bu birinci ve ikinci secde esnasında vücut sükunet bulana kadar beklenmeli yani yavaş hareket edilmelidir.
Hemen şunu söyleyeyim ki bir secdeyi tam yapmayarak direkt iki secdeye gidenler tam secde yapmamış olurlar ve bu kimseler sehiv secdesi yapması gerekir.
Secdeye kapanırken ve kalkarken Allahu Ekber demek sünnettir.
Fakihlerin çoğunluğuna göre: Secde esnasında en az üç defa Sübhane Rabbiyel Ala demek sünnettir.
Hanbelilere göre: Bir kere secdede Sübhane Rabbiyel Ala demek farz üç kere söylemek sünnettir.
Hanefiler Kur'an'da yer aldığı şekliyle olsa dahi secde esnasında dua yapılmasını uygun görmezler.
Maliki ve Şafiler secde esnasında dua adabına uygun olmak şartıyla dua edilmenin caiz olduğunu söylemişlerdir.
Secdenin Yapılış Şekli
Erkekler secde esnasında kollarını böğürlerinden, karınlarını uyluklarından ayırır ve kolları yere konmaz.
Namazda duruma göre ve hallere göre secde esnasında alın çıplak olarak değdirmesi gerekse de başa sarılmış bir sarık ya da yerden yüksek bir zemin, yerin darlığı sebebiyle ön safta namaz kılamayan kimsenin başkalarını sırtına, toprak, taş ve yerin sertliğini hissedilmesini engel olacak olan pamuk yün gibi ya da bir taşın üstünde secde yapılır.
Secde Çeşitleri
Sehiv Secdesi: Bu namazın herhangi farzlarından ya da rükunlarından birini yanılarak geciktirmesi ya da vaciplerinden birini terk etmesi ve tehir etmesi halinde secde vacip olur.
Tilavet Secdesi: Bu Kur'an-ı Kerim'de okurken okunan secde ayetleri ya da namaz esnasında okunan ayetlerin secde ayetine rast gelmesi durumunda yapılan tilavet secdesidir.
Şükür secdesi: Bela, musibet ve kötülükten kurtulmak ya da rızık, nimet ve büyük bir güzelliğe ulaşmak sebebiyle şükrün Allah'a ifadesi sebebiyle yapılan şükür secdesi.
12- Namazın Sıhhatinin Şartı: Son oturuşta "Tahiyyât" okuyacak kadar durmak.
Teşehhüd sözlükte şehadet getirmek anlamına gelir. Fıkıhta teşehhüd namazlarda Ka'de/ oturulduğunda kelime-i şehadet içeren tahiyyat duasını okumayı ifade eder.
Efendimiz Aleyhisselam teşahhüt duasını okumuş ve Kur'an'ı öğretir gibi ashabına bunu öğretmiştir.
Tahiyyatü namazın ilk oturuşu olan kade-i ula ve son oturuşu olan kade-i ahire denen kısımlarda okunur.
Mesbuk ve lahit bakımından bu oturuş son oturuş sayılır.İlk oturuşta kadei ula'da okunan tahiyyata ilk teşehhüd denilir. Son oturuş dediğimiz kade-i ahira ise ikinci teşahhüt denilir.
Mezheplere Göre Teşehhüd Okumanın Hükmü
Hanefi mezhebine göre: Ettehiyyatü okumak ilk ve son oturuşlarda vaciptir. Hanefi mezhebinde bir ayrı görüşe göre ilk oturuşta Ettehiyyatü okumak sünnettir.
Malikilere göre:İilk ve son oturuşlarda teşehhüd okumak sünnettir.
Malikilere göre: Son oturuşta teşehhüd okumanın vacip olduğu görüşüdedir.
Şafi mezhebine göre:İilk oturuşlarda ettehiyyatu okumak sünnettir son oturuşta okumak farzdır.
Hanbelilelere göre: Ettehiyyat okumak ilk oturuşta vacip son oturuşta farzdır.
Hanbeli ve Şafii mezhebine göre: sSn oturuşta teşehhüdün terk edilmesi namazın bozulmasına sebeptir.
Hanefilere göre: Etahiyyatu'yu her iki oturuşta bilerek terk edilmesi tahrimen mekruhtur. Bu namazın iadesi vacip olur. Bilmeyerek sehven terk ederse Sehiv secdesi yapmak suretiyle namazın eksiğini giderir.
Maliki mezhebine göre: Her iki oturuşta bilerek de olsa terk edilen teşehhüd sehiv secdesi ile telafi edilebileceğini söylemişlerdir.
Maliki Mezhebi: Sehiv secdesi ile teşahhüdün telafisinin mümkün olacağını söyleyen hadisleri delil göstermek suretiyle bu kanaate varmışlardır.
Şafii mezhebine göre ettehiyyatü ilk oturuşta bilerek olsa dahi sehiv secdesi ile bu namazı telafi edebileceğini söylemişlerdir.
Şafi mezhebi Ebu Davut hadisinde dayanarak namazlarda teşehhüd okuduğuna dair Resulullah Aleyhisselam'den fiili sünnetin yanında sahabelerin teşehhüdü öğrettiği, tahiyyatü söyle, söyleyin ve söylesinler şeklinde emir kipi kullanması sebebiyle bu hükmü vermişlerdir.
Hanbelilere göre ilk oturuşta tahiyyatuyu terk eden tahrimen mekruh bir iş işlemiş olur ve böyle bir namazın iadesi vaciptir. Eğer bunu sehven terk etmiş ise Sehiv secdesi yapması gerekir.
Hanbelilerde Şafii mezhebi gibi düşünmek suretiyle ebu davud'daki hadisi baz almak suretiyle hem teşehhüdun Resulullah'ın fiili sünneti hem sahabelerin bunu başkalarını öğretmesi ve emir kipi ile söyle ve söylesinler şeklinde gelen emir kipleri sebebiyle bu hükme varmışlardır.
İmam ya da münferit tek başına namaz kılan bir kimse teşehhüdü terk ettiğinde sehiv secdesi yapması gerekir. Cemaat imama da tabi olur.
Hanefi ve Hanbeller sehiv secdesinde teşehhüd'un okunmasını vacip görürken Malikler bunu müekkept sünnet Şafiler ise okunmaya gerek yok demişlerdir.
Bir kimse Ettehiyyatü okuduğunda İlahe dediğinde sağ elin baş parmağı ile orta parmağın halka yapıp şehadet parmağının kaldırılması ve illallah dendiğinde indirilmesi sünnettir.
Şafi mezhebine göre:İllallah denildiğinde şehadet parmağı kaldırılır ve ilk teşahhütte ayağa kalkıncaya yada son teşehhüd'da selam verinceye kadar öylece bırakılır.
Teşahhüdü Arapça aslında bilmeyenler türkçe okuyabilmekle beraber bundan da zorlanıyorlarsa bazı zikirleri yapabilirler. Allahu Ekber, La ilahe illallah, Sübhanallah ve Bismillah gibi zikirleri yapabilirler.
Hanefi ve Malikilere göre: Ettehiyyat'tan sonra salli/barik dualarını okumak sünnettir.
Şafi ve Hanbeleleri göre: En az Allahümme salli ala Muhammed demek farzdır. Devamını söylemek ise sünnettir demişlerdir. Yine Salli ve Barik dualarından sonra herhangi bir kimse Allahümme Rabbena gibi başlayan Kur'an-ı Kerim'deki istediği duayı okuyabilir ve bütün mezheplere göre bu müstehaptır.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ