21 Şubat 2025, 20:01 tarihinde eklendi

Resulullah’ın Hayatı: Himaye Yasası

Resulullah’ın Hayatı: Himaye Yasası

Resulullah’ın Hayatı: Himaye Yasası

Himaye sözlükte zarar verecek şeylere engel olmak, korumak ve yardım etmek anlamındadır.

İslam’da himaye Mekke müşriklerin bir yasası olarak: Bir aşiret bir lider ya da bir kabilenin herhangi bir saldırı ve tehdite karşı herhangi bir kimseyi korumasına alarak: ‘’Bu kimse benim himayemdedir o halde kimse buna ilişmesin ‘’şeklinde söz konusu olduğunda bu kimseye ne bir tehdit ne bir saldırı söz konusu olmazdı, bu açıdan himaye aslında bir koruma ve güvenlik yasasıydı.

Mekke müşrikleri her ne kadar yazılı yasaları olmasa da bir gelenek ve örf şeklinde nesilden nesile aktardıkları yasaları vardı, buna Himaye/Koruma yasası denilirdi. Bu yasanın en önemli özelliği güç, makam, kudret ve nüfus sahibi olan bir kimse eğer bir zayıfı ya da herhangi birini koruduğunu ilan ettiğini söylerse, artık kimse himaye altında olan bu kimseye karışamaz, tehdit edemez ve savaşmazdı, eğer karışacak olursa bu büyük bir savaş anlamına gelirdi, bunu göze almamaları sebebiyle himaye altın olan kimseler rahat ve özgü bir şekilde gezebiliyor istediği gibi hayatını sürdüre biliyordu.

Ne zaman ki Allah Resulü aleyhisselam mekke müşriklerin putlarını ve şirklerini gündeme getirmesi, onların delalet ehli olduğunu söylemesi, dinlerinin batıl olduğunu ve atalarının sapık olduğunu söylemesi, mekke müşrikleri kızdırmış ve Rasulullaha karşı tehdit ve dayatmacı bir tavır aldıklarında Ebu Talip Resulullahı himayesine alarak korumuştur.

Müşriklerin Resulullah Şikayette Bulunması;

Ebu Talip’in Kureyş’in lideri olması ve hem Beni Haşim kolundan olan kimseler iman etmemelerine rağmen sılahi rahim sebebiyle Resulullah‘ı koruması, yine aynı şekilde sahabenin içinde kavmi olan kimselerin onlara verdikleri Himaye yasasıyla rahat bir nefes alarak davetlerini yerine getirmeleri himaye yasanın güncel açıdan bizim için ibret ve derslerle doludur.

Kavmi olmayan ve himayesi olmayan mustazaf müminlere gelince onlar için maalesef işkence, acı ve çile söz konusuydu.

Allah Resulü aleyhissalatu vesselam ve ashab-ı Mekke müşriklerin bu himayesinden yararlanarak davetlerini yapmışlardır. Şüphesiz modern demokratik çağda himaye benzer yasallar ile faydalanmak suretiyle İslami çalışmalarda yapmak ve müminlerin maslahatını korumak müminler için elzemdir.

Rasulullah’ın Himaye Yasasından Faydalanması;

"Ey Ebû Talib," gelip ve dediler, "yeğenin putlarımıza sövdü, dini inançlarımızı kötüledi, akılsız olduğumuzu, babalarımızın, dedelerimizin yanlış yolda gitmiş olduklarını söyleyip durdu. Şimdi sen, ya onu bunları yapmaktan ve söylemekten alıkoy veya aradan çekil.”(İbni Hişâm, Sîre: 1/283-284; İbni Kesîr, Sîre: 1/473.)

Mekke müşrikleri İslam davetini durdurabilmek için Ebu Talip’e baskı yapıyor Ebu Talip ise onları oyalıyor ve şikayetlerini geçiştiriyor ve Resulullah’ı koruyordu. Sonra;

"Ey Ebû Talib! Sen bizim yaşlı ve ileri gelenlerimizden birisin. Yeğenini yaptıklarından vazgeçirmek için sana müracaat ettik. Fakat sen istediğimizi yapmadın. Vallahi, artık, bundan sonra onun babalarımızı, dedelerimizi kötülemesine, bizi akılsızlıkla itham etmesine, ilahlarımıza hakaretlerde bulunmasına asla tahammül edemeyiz. Sen, ya onu bunları yapıp durmaktan vazgeçirirsin, yahut da iki taraftan biri yok oluncaya kadar onunla da seninle de çarpışırız." (İbni Hişâm, Sîre, 1/284; Taberî, 2/218; İbni Kesîr, Sîre, 1/47.)

Ebu Talip baskı ve dayatmadan yorulunca sanki bir an Allah Resulünü yalnız bırakacak bir tavırla efendimize gelerek şunları söylemişti;

"Kardeşimin oğlu, kavminin ileri gelenleri bana başvurarak senin onlara dediklerini bana arzettiler. Ne olursun, bana ve kendine acı! İkimizin de altından kalkamayacağımız işleri üzerimize yükleme. Kavminin hoşuna gitmeyen sözleri söylemekten artık vazgeç." (İbni Hişâm, Sîre, 1/284; Taberî, 2/220.)

Allah Resülü ise;

"Bunu bilesin ki, ey amca! Güneşi sağ elime, ay'ı da sol elime verseler, ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar, yahut ben bu uğurda canımı veririm." "Yeğenim benim," diyerek boynuna sarıldı ve "işine devam et, istediğini yap. Vallahi, seni asla herhangi bir şeyden dolayı kimseye teslim etmeyeceğim." (İbni Hişâm, Sîre, 1/285; Taberî, 2/220; İbni Kesîr, Sîre, 1/474.)

Allah Resulü bu kararlılığı, ihlası, samimiyeti, istikrar, azim ve tutarlı davranışı Ebu Talep’i etkilemiş ve onun himayesinde onu korumasında yardımcı olacağını şöyle ifade etmişti;

Ey kardeşimin oğlu git istediğini söyle. Allah’a andolsun ki seni hiçbir şeyden dolayı terk etmem yardımımı da kesmem diyerek, himayeye devam edeceğini bildirdi.

İslami hareket bu açıdan ihlas, samimiyet, kararlılık ve doğru bir davranış ortaya koyarsa tüm engelleri kaldırabilecek bir potansiyele ulaşır.

Müşrikler Ebu Talip’i ikna edebilmek için putlarımıza sövdüğü, inançlarımızı kötülediği bizi akılsızlıkla suçladığı, babalarımızın ve dedelerimizin yolda çıktığını söylemesi şeklinde ikna etme girişimiydi. Ve sonra şu teklifte bulundular;

"Ey Ebû Talib! Sana Kureyş gençlerinin en güçlü, en kuvvetli, en yakışıklısı ve akıllısı olan Umare bin Velid'i verelim, kendine evlad edin. Aklından, yardımından istifade edersin. Buna karşılık sen de bize, kardeşin oğlunu teslim et, öldürelim! İşte sana adam karşılığında adam, daha ne istersin?"

Ebu Talib bu mantıksız teklife,

"Önce siz bana kendi oğullarınızı verirsiniz, onları ben öldürürüm, ancak sonra onu size verebilirim." diye cevap verdi.

Bu teklifi müşrikler tepkiyle karşıladılar:

"Bizim çocuklarımız," dediler, "onun yaptıklarını yapmıyorlar ki!"

Ebu Talib, bu sözlerini de cevapsız bırakmadı ve sert bir dille,

"Vallahi, o sizin çocuklarınızdan çok çok daha hayırlıdır. Siz bana çok çirkin bir teklifte bulunuyorsunuz? Nasıl olur? Siz, oğlunuzu bana yetiştirmek üzere vereceksiniz, benimkini ise öldürmek için alacaksınız? Buna asla müsaade edemem!" "Vallahi," dedi, "yeğenim Muhammed'i öldürecek olursanız, biliniz ki, sizden hiçbir kimse sağ kalmaz. Biz de, siz de bu yolda helak oluncaya kadar peşinizi bırakmayız." (İbn-i Hişâm, Sîre: 1/285; Tabakât: 1/202; Taberî: 2/220; İbni Kesir, Sire: 1/475.)

Allah Resulü himaye yasasından istifa ederek davetini genişletirken bunu gören Mekke’nin müşrikleri ilk önce Ebu Talip‘e kibar bir şekilde şikayette bulunurlar sonra tekrardan gelirler üslupları ağır ve sert olur ve ondan sonra Ebu Talib‘e Resulullah’ın öldürülmesi karşılığında Kureyş‘in en yakışıklı gencinin verilme teklifinde bulunurlar, bunu kabul etmeyen Ebu Talip bu sefer onu savaş tehditi ile korkuturlar.

Bugünden Allahın düşmanları ilk önce bıyık altında tehdit eder sonra baskı sonra dayatma sonra operasyon ve benzeri eylem ve söylem içerisinde bulunurlar. Dolayısıyla İslami hareket tüm karşı taraftan gelecek olan zorluk, baskı ve dayatmalara karşı taviz vermeden yoluna devam etmelidir.

Ebu Talib’in himayesi sebebiyle Resulullah rahat etmiş ve daveti büyük ölçüde zemin kazanmıştı. Nitekim Allah Resulü hadislerinde Ebu Talip hayatta olduğu müddetçe Kureyş bana hoşuma gitmeyen hiçbir şey yapamadı. (İbni Hişam Siret-i 2/58) Nitekim: Ebu Talip tam on yıl boyunca Allah Resul’ü korumuş ve kollamıştı.

Rasulullah’ın Taif’den Kovulması;

Rasulullah aleyhisselam, peygamberliğin 10. yılında Mekke dışına çıkarak insanları İslam’a davet etmek istedi. Bu amaçla yanına Zeyd bin Harise’yi alarak Mekke’ye yaklaşık 100 km uzaklıktaki Taif’e doğru yola çıktı. Taif’e gelinceye kadar yolda karşılaştığı başka kabilelere de İslam’ı tebliğ etti. Ancak davetine icabet eden olmadı. Sonrasında ise Taif’e ulaştı. Taif’e girince, Taif’in ileri gelenlerinden Abdiy aleyl, Mesud ve Habib es Sakafi kardeşleri İslam’a davet etti. Ancak onlarda Rasulullah aleyhisselam’ın davetine icabet etmediler, aksine sert ve kaba davrandılar. Rasulullah aleyhisselam Taif’te yaklaşık 10 gün kadar kaldı. Ve Taiflilere dini tebliğ etti, hiç kimse icabet etmedi. Aksine Taifliler halkı kışkırtarak Rasulullah’ı taşlatmışlardı. Rasulullah ise çaresiz bir şekilde Taif’ten çıktı. (İbni Sa'd, Tabakât: 1/212; Belâzuri, Ensâb: 1/237.)

İslami hareketin içerisinde davet zor engellerle doludur, insanlar davetten yüz çevirir, seni dışlar ve iftiralarla seni ve davetini karalar, işte burada Allah Resulü aleyhissalatu vesselam‘in tüm kötülük ve cürümlere rağmen davetinde ısrarcı olması bugün İslami hareket için müthiş ibretlerle doludur. Bazen yıllarca davet yaparız üç beş kişiyi geçmez ama bu bizim yılgınlık, tembellik, cehalet, acizlik ve zaafa düşmemiz anlamına gelmemeli, bilakis bu gibi durumlara istikrar, sabır, azim, tahammül ve ihlasla Allah’tan yardım ve dua etmeliyiz. Nitekim Allah Resulü şöyle dua etmişti;

Taif’de Dua;

“Allah’ım güçsüzlüğümü ve çaresizliğimi, insanlar nazarında düştüğüm hor ve hakir durumumu sana arz ve şikâyet ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zor ve sıkıntılı durumlarda olanların, zulüm altında zayıf düşürülmüş olanların Rabbi’sin. Benim de rabbim ancak Sen’sin. Beni kimlerin eline bırakıyorsun? Sen beni zalim bir düşmanın eline düşürmeyecek, onları bana hüküm geçirtecek bir konuma getirmeyeceksin. Ey Rabbim! Benim üzerime çöken bu musibet ve eziyetler, eğer senin bana karşı bir kızgınlığından ve öfkenden dolayı değilse; çektiğim bu sıkıntıya hiç aldırış etmem ve hepsine tahammül ederim. Yine de senden bana gelecek bir sığınmaya çok ihtiyacım var. Hem bu dünyada hem de ahirette, senin o karanlıkları aydınlığa çevirerek nuruna sığınıyorum. Ey Rabbim! Sen hoşnut oluncaya kadar senden af diler, tevbe ve istiğfarda bulunurum. Biliyorum ki; güç ve kuvvet ancak sendedir.”

İslami hareket şunu çok iyi idrak etmelidir ki, mü’min koruyucusu ve yardım edeni yalnız Allah’tır. Onun en büyük silahı duadır, çünkü dua nice kapıların açılmasına, engellerin kalkmasına ve fetihlerin müjdecisidir. Nitekim;

Allah azize ve celle Resulüne bu kadar zorluk ve sıkıntılara karşı;

فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ اُو۬لُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ

Ulu’l-Azm peygamberlerin sabrettiği gibi sen de sabret! Onlara (azabın gelmesi için) acele etme. (46/Ahkâf, 35)

Resulullah aleyhisselam Mekke’ye dönmeye karar verince müşriklerin tağutlarına başvurarak Himaye yasasında faydalanmak için önce el-Ahnes b. Şerîk’e bir elçi gönderdi ve ondan Mekke’ye dönebilmesi için kendisini himayesi altına almasını istedi. Ancak o kabul etmedi. Sonra kendisini himaye etmesi için Suheyl b. Amr’a gönderdi. O da kabul etmedi. Ardından himaye etmesi için Mut’im b. ‘Adiyy’e adam gönderdi. Mut’im, “Tabii ki evet! Kendisine söyle gelsin” dedi. Bunun üzerine Resulullah aleyhisselam onun yanına vardı ve o geceyi onun misafiri olarak geçirdi. Sabah olduğunda Mut’im, tamamı kılıçlarını kuşanmış altı yahut yedi oğlunu da yanına alıp Resulullah aleyhisselam ile birlikte evden çıktı ve doğruca Kâbe’ye geldiler. Mut’imResûlullah’a, “Tavafını yap” dedi ve tavaf boyunca herhangi bir saldırıya karşı elleri kılıçlarında beklediler. Bu arada Ebu Süfyân gelip Mut’im’e, “Sen bir himayeci misin yoksa O’na tabi olmuş biri misin?” diye sordu. O da, “Hayır, himayeciyim” dedi. Ebu Süfyan, “Öyleyse himayeni bozma” dedi.

Müslümanlar küfür sözü, küfür fiili ya da haramı helal helali haram yapmadığı sürece ve din ile çatışmadığı sürece cahiliye toplumların fikir özgürlüğü, hürriyet ve benzeri yasalarla amel ederek Allahın dinine yardım eder, rahat ve huzurlu bir şekilde kendi konumlarını koruyabilirler. Nitekim Resulullah’a bunu yapmıştı.

Müşriklerin Güzel Ahlakı Sebebiyle Övülmesi Haram Değildir;

İslam’a ve Müslümanlara karşı düşmanlığını ortaya koymamış bilakis onlara karşı saygı içerisinde olan müşrik kimselerin güzel ahlak ve meziyetlerinin övülmesi caiz olmakla beraber hele onlar İslam’a ve Müslümanlara yardım ediyorlarsa hiç şüphesiz onların kadrinin kıymetini bilinmesi ve bunu itiraf edilmesi asla bir zem, yerilme ya da tekfir konusu değildir. Nitekim Allah Resulü;

Resulullah (s.a.v.) Medine’ye hicret ettikten kısa bir süre sonra Mut’im b. ‘Adiyy öldü. Mut’im b. Adiy daha önce de Müslümanlara karşı üç yıl boyunca uygulanan ambargonun kalkmasına öncülük etmiş bir kişi idi. Bu yüzden olsa gerek Resulullah aleyhisselam Bedir günü müşrik esirlerin serbest bırakılması için birçok kişi aracı olmak istemiş ama Resulullah aleyhisselam bu isteklerin tamını şöyle buyurarak geri çevirmiştir:

“Şayet Mut’im bin ‘Adiyy hayatta olup da benden şu elebaşların bağışlanmasını isteseydi, onların tamamını kendisine bağışlardım” demiştir. (Buhari)

Ebu Bekir’in Himaye Edilmesi;

Bir gün o da sıkıntı çekti ve diğer kardeşleri gibi Habeşistan’a hicret etmeye karar verdi. Ve bir sabah yola düştü. Cidde limanına varacak, oradan gemiyle Habeşistan’a gidecekti. Orada Kare kabilesinin reisi İbnü’d-Dügunne ile karşılaştı. O henüz Müslüman değildi, ama Ebu Bekir radıyallahu anh’ı iyi tanıyordu. Ona buralarda ne aradığını sordu. Ebu Bekir:

“Zalimlerin zulmünden çok bunaldım. Mekke bana dar geldi. Rabbime rahatça ibadet edebileceğim bir yer arıyorum.” dedi.

İbnü’d-Dügunne duyduklarına inanamadı:

“Hayır, “Senin gibi bir adam memleketini bırakıp gidemez ve hiç kimse de seni yurdundan çıkaramaz. Ben seni himâyeme alıyorum. Haydi, geri dönelim.” dedi ve Ebu Bekir’i ikna etti.

Mekke’ye döndükleri zaman, İbnü’d-Dügunne ileri gelen müşrikleri bir bir dolaştı. Ebu Bekir’in değerini onlara bir kere daha hatırlattı. “Onun gibi herkese yardım eden, akrabasını görüp gözeten, misafirleri ağırlayan bir adamı memleketinden nasıl çıkarırsınız? Onu himayeme alıyorum, artık kendisini rahatsız etmeyin!” dedi.

Müşriklerin bir şartı vardı. Ebu Bekir ibadetini evinde yapacak, dışarıda Kur’an okumayacaktı. Çünkü kadınlar ve çocuklar onun tesirinde kalabilirlerdi. Ebu Bekir evinin önüne bir mescit yaptı ve orada ibadet etmeye başladı. Çok duygulu bir insandı. Kur’an okurken gözyaşlarını tutamazdı. Onun derin bir duygu içinde ibadet edip Kur’an okuyuşu, özellikle kadınların ve çocukların ilgisini çeker, Ebu Bekir’i hayretle seyreder, duygulanırlardı.

Kadınların ve çocukların hassas ve yufka yürekli olmalarını dikkate alan müşrikler, onların İslam dinini benimsemelerinden korktular. Hemen İbnü’d-Dügunne’ye haber saldılar. Ebu Bekir kadınlarımıza, çocuklarımıza kötü örnek oluyor. Ya onun kimseye görünmeden ibadet etmesini sağla veya onu himayenden çıkar, dediler. İbnü’d-Dügunne hemen Mekke’ye geldi ve Ebu Bekir’i uyardı. O da “Öyleyse ben artık senin himayenden çıkıp tamamen Allah’ın himayesine giriyorum” dedi.

İbnü’d-Dügunne Ebu Bekir radiyallahu anh’ı tanıyordu ahlakı, edebi, misafirperverliği, yoksulu yedirmesi, giydirmesi ve daha nice güzel meziyetlerinden dolayı onun ülkesinden hicret etmemizi gerektiğini çok iyi biliyordu ve Mekke’nin müşriklerine rağmen himayesine alıyordu.

İşte mü’minler de ahlaklarını ve doğruluklarını ortaya koymalılar, onlar bu güzel meziyetleri ile hem çevresinde hem de tağutlardan faydalanbilme olasılığı vardır. Bu aynı zamanda davetin hızlı bir şekilde ilerlemesine sebeptir, çünkü herkes güzel ahlaktan hoşlanır.

Ebu Bekir Radiyallahu anh ibadet, zikir ve davetini yaparken Mekke’nin müşrikleri onun bu durumundan rahatsız oluyordu ve İbnü’d-Dügunne’ye şikayette bulunuyordu ama ne zaman ki o ben bu sebeple seni himaye etmedim dediği anda Ebu Bekir radiyallahu anh taviz vermeden Allahın himayesini tercih ediyordu.

Müminler de bu açıdan dinde asla taviz vermeyecek Allah’a sığınacak, yardımı Allah’tan isteyecek ve Allahın himayesinde davetini istikrarlı bir şekilde yerine getirecektir.

Çıkarılacak Dersler;

1- İslami davet içerisinde müminler tağut konumunda olan kimselerde, ister makamı sebebiyle ister askeri ister siyasi ister ekonomik açıdan olsun onlardan bu şekilde yardım istemesi caizdir.

2- İslam mubah gördükçe, harama helal, helali haram görmediği, küfür sözü ve küfür fiili olmadığı sürece onlardan yardım, korum ve faydalanmanın caiz olması.

3- Tüm olumsuzluk tehdit ve benzeri sebepler ile ne Resulullah ne sahabe Ehven’i Şerreyn dememişler azim ve bir mukavemetle davetlerinde taviz vermemişlerdir.

4- İnsan haklarını koruma ya da benzeri konumda olan kimselerden yada kurumlardan yardım talebinde bulunmanın caiz olması.

5- İslami davet çalışmalarında küfür sözü ve küfür fiili işlemediği sürece tehdit, dayatma ve zorbalıklara karşı avukat tutmanın caizliği.

6- - Demokrasinin fikir özgürlüğü ve benzeri islamın mubah kıldığı hangi yasa varsa onunla amel edilerek müminlerin korunması ve tevhidin gündeme getirilmesinin caiz olması.

7- - Bela, musibet, işkence, dayatma ve benzeri zorbalıkları sebebiyle tağuta başvurarak rahat ve huzuru aramak tağuta muhakeme değildir.

8- İstinsar/Yardıma çağırma: Bu dayatma ve zorbalığa karşı kendini koruyabilmek için ister zalim bir tağut olsun ister olmasın bu kimseye başvurarak ve yardım isteyerek bu kötülüğü engellemek.

9- Tesaluh/Barış talebinde bulunmak: Bu iki kimsenin ihtilaflarından sonra barış istemeleri ya da birinin barış talep ederek aracı olunması tağuta muhakeme değildir.

10- Şikayette bulunmak: Hiç şüphesiz eğer bir yerde zülüm, namussuzluk, tehdit, harac ve unsuru durumlar varsa şikayette bulunmak tağuta muhakeme değildir.

11- Tağuta muhakemenin sirk ya da küfür olmasının illeti Kur’an ‘ ın ve hadislerde varid olduğu üzere ayetlerin nüzul sebebine baktığımızda illet iki şekilde görülür;

a) İslam ilahi nizam’ın sosyal, siyasi, ekonomik, yasama, askeri, ceza kanunları  ve hukuk normlarıyla egemen, iktidar ve yürürlükte olduğu bir yönetime başvurmaması.

b) İki kimse ihtilaf etmesi ve bu ihtilafın hükme bağlanarak birbirine aleyhine üçüncü şahısdan nihai kararı talep etmesi.

c) Şer’i mahkemelerden yüz çevirmesi.

d) Tağuta muhakeme olmaktan razı olma.

Bu dört unsur gerçekleşirse, işte bu tağuta muhakemedir ve hiç şüphesiz şartlar oluşur ve şer’i engeller kalkarsa o zaman bu kimseler tekfir edilir.

İslam’da hükümler iki şekildedir;

Birincisi: Şer’i hükümler

İkincisi: İdari hükümler.

Ser’i Hükümler de tağuta muhakeme şartlar oluşur ve ser’i engel yoksa bu tağuta muhakeme olur.

İdari Hükümlerde tağuta muhakeme olmak küfür değildir.

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi istinsar, sulh, şikayet yada şufa, kimlik değiştirme, elektrik, su, iftirayı def etmek için kendini savunma, boşanmalar ve daha nice islamın kendisine idari hükümler dediği şeyler islamı sabit olduğu sürece bir müslüman bu meselelerde tağuta muhakeme olması küfür değildir, zaten küfür olan tağuta muhakeme illetini taşımamaktadır.

 

Gürsel Gürbüz

 

 

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *