Şartları Yerine Getirilmeyen ''La İlahe İllallah'' Seni Müslüman Yapmaz.
Şartları Yerine Getirilmeyen ''La İlahe İllallah'' Seni Müslüman Yapmaz.
Bugün Müslüman iddiasını taşıyan ama inandıkları dini bilmeyen, inandıkları Allah'ı tanımayan, inandıkları Kur'an'ı okumayan, amel etmeyen ve inandıkları Resüle tabi olmayan kimselerin kendilerini nisbet ettikleri İslama zan, hurafe ve bid'atlerle dolu bir inancla nisbet ediyorlar. Özellikle Hoca olmuş yada Alim makamında olmuş kimseler ‘'Kim la ilahe illallah derse cennete girer'' hadisini delil getirerek şirke düşmüş, küfre batmış ve Allah'ın dininden yüz çevirmiş kimselere hiçbir şartı ve onu bozan unsurları gündeme getirmeyerek, göz ardı ederek bir toplumun Allah ile bağlarının kopmasına sebep olmuştur. Gelişi güzel ''La ilahe illallah'' diyerek kalbi, eylem ve söylemleriyle karanlığa gömülmüş bir toplumu uyarmayan Tağut sevicileri, hiç şüphesiz büyük bir sorumluluk ile karşı karşıyadır.
Fıkıh Usulunde Şart’ın Hükmü;
Şart: Usulu fıkh'da Vazi hükümlerin kısımlarından olup tarifi, hüküm bulunması kendisinin bulunmasına bağlı olan husus olması ya da başka bir tarifle hükmün bulunması şartın bulunmasına bağlıdır. İşte bu yüzden şartın yokluğu halinde hükümde olmaz. Şartın varlığı halinde ise hüküm de mutlak anlamda bulunması gerekmez.
Fıkhi bir kural olarak madem şart'ın hükme bağlı olması hükmün bulunmasına, şartın bulunması hükme bağlı oluşu söz konusu ise aynı usul ile ''La İlahe İllallah''ın da bir hüküm oluşu onun da şartlarının bulunmasını icap eder.
Nasıl ki Namazın şartı abdest almak ise, nasıl ki Orucun şartı yeme içme ve cinsel ilişki gibi unsurlardan uzak olmak ise, nasıl ki Zekatın edasının şartı nisap miktarı ise aynı şekilde ''La İlahe İllallah'''ın şartları vardır. Dolayısıyla şart abdest, meşrut ise namaz’dır. Aynı şekilde ''La ilahe illallah''ı kalp ile ile tasdik, dil ile ikrar ve amel etmek şart, meşrut ise kelime-i tevhid olan ''La ilahe illallah''tır.
Bugün insanlara şüpheleri dayatarak kim ''La ilahe illallah'' dese dahi ne yaparsa yapsın kalbiyle inkar etmediği sürece müslüman ismini veriyorlar ve bu yönüyle kıble ehlinin tekfir edilmeyeceğini söylüyorlar. İşte bu ehli sünnetin görüşü değil! Bilakis bu Cehmiyen mezhebinin kurucusu olan Cehm bin Saffan'ın görüşüdür.
Tarihin içerisinde Hariciler, Mutezile, Gulatı Murcie, Cehmiye, Kerramiye, Batini, Kaderiye ve buna benzer mezhepler sapık olarak görülmekle beraber, onların imamları da delalet önderleri olarak görülmüş ve bu kimslerin bir kısmı alimlerce tekfir edilmiş ve kıble ehli olarak görülmemiştir. Hatta tarihde Fatimiler ve Batiniler gibi iki sapık mezhep hakimiyet altında bulundurdukları bölgelerde Allah'ın hükmü ile hükmediyor, cuma namazını kıldırıyor, oruç tutuyor, zekat veriyor ve şehadet getiriyorlardı ama ümmet bunları tekfir etmiş ve ehli kıble olarak görmemiştir.
Yine bununla beraber Mücessime ve Müşebbihe gibi sapık fırkaları Ehli Sünnet icma ile tekfir etmiş ve onları Ehli Kıble olarak görmemiştir.
Kendilerini Ehli Sünnet’e nisbet eden, sonra bunda yüz çevirmiş ve Ehl-i Sünnet’in menhec ve usul’unden ayrılarak akideleri bozulmuş, bid’at, hurafa ve delalete düşerek Selefin kurallarını, prensiplerini ve değer yargılarını hiçe saymış, unutmuş, cehalete gömülmüş ve yüz çevirmiş kimseler, sadece kuru bir sözle ''La İlahe İllallah'' demeleri onları ehli kıble yada Ehli Sünnet yapmaz.
Konumuza girmeden önce kelime kelime ''La İlahe İllallah''ın manasını bilmek ve iki cümleye ayırarak neyi red ve tasdik etmek ile sorumlu olduğumuzu bilmek durumundayız.
لا: Hayır, Yok ( Red ve inkar)
اله: İlah/Tanrı
الا: İstisna edatı (Sadece)
الله : Allah
Kelimeyi Tevhid'in iki cümle olarak tanımı;
لا اله: İlah/Tanrı Yok:
الا الله: Sadece Allah
Tüm Resullerin bir olan Allah'a inanan toplumlara gitmesinin temel sebebi, Allah'ın ilahi ve rabbani özelliklerini Allah dışında olan kimselere vermelerinden dolayıdır. İşte bu yüzden bu toplumlar şirke düşmüşlerdir.
Örneğin; Allah'ın geleceği bilme (Alleme-l Ğuyub) ilahi özelliğini gaibden haber veren kahinlere vermek ve onlara tabi olmaları, lider ve reislerine yönetme, idare etme, yasama ve kanun koyma gibi ilahi özellikleri vermeleri, taşlara, putlara, evliyalara ve şeyh olarak isimlendirilen kimselerin kutsanması, ilahlaştırılması ve bunun sonucunda onlardan hâşa medet diyereke yardıma cağırmaları, bela ve müsibet anında onlara sığınma, zararı def ve faydayı celb etme noktasında onlara dua talebinde bulunma ve bunlardan şifa talebinde bulunma gibi yalnız Allah'a yapılacak olan ibadet çeşitlerini, ilahi özellikler ile donattıkları kimselere tanımaları, onlara ibadet ve ilahi makama oturtmak gibi nice şirkler işlenmekte. İşte bu yüzden Allah şart koşarak bize kendisine iman etmemizden önce yani ‘'İllallah'’dan önce bizden ilk önce yapay tanrıları, La İlahe/ İlah/Tanrı Yoktur dememizi emrederek tüm sahte ilahları bir bilgi üzere red etmemizi istemektedir.
Kelime-i Tevhid olan ''La ilahe illallah'' iki rükun üzere bina edilmiştir.
İfade ettiğimiz gibi ''La İlahe İllallah''ın usul ilmindeki Vazi kısımlarda olan şartları olduğunu vurgulamıştık. Nitekim ''La ilahe illallah'' iki rükun üzere bina edilmiştir;
Birincisi: لا اله/la İlahe-Tanrı yoktur. Bu rükun red, nefret, düşman olmak, sevmemek, inkar ve benzeri olumsuz şeyleri temsil eder.
İkincisi: الا الله -İllallah(Yalnız Allah) ‘’İlla'' istisna edadı ile yalnız Allah'ı tasdik, sevmek, itaat, kabul, teslim, emrinde olmak gibi olumlu durumları temsil eder.
‘’İllallah'' diye bilmen yani Allah'ı sevmen, itaat etmen ve kulluğunun meşru olabilmesi ya da başka bir ifadeyle Allah'ın razı olduğu ve onayladığı meşru bir kul olabilmek için Allah senden ‘’İllallah'' demeden önce bir şart koşuyor: O da ''La İlehe'' yani hayatında ve çevrende Allah'a ve onun iradesine muhalefet eden tüm yapay tanrıları, demokrasi ve laiklik gibi tüm ideolojik dinleri, Allahın hükmü ile hükmetmeyen Tağut konumunda olan politik tanrıları, Allah'ın haramını helal helallerine haram eden tüm kuruluşları inkar, red ve tekfir etmeni şart koşarak, İslam ilahi nizamın sosyal, siyasi, ekonomik, yaşam programına ve hayat ile ilgili hiçbir gedik bırakmayan ilahi sistemi olan ‘’İllallah’’ı kalp, dil ve fillerinle yaşaman emredilmekte. Dolayısıyla bizler ‘'La İlahe/Tanrı yoktur'' demek suretiyle yeryüzünde Allah'tan başka kanun koyucu, Allah'tan başka yöneten, Allah'tan başka sığınılan, dua edilen, medet denilerek yardıma çağırılan, Allah'tan başkalarının yardım ve zarar verebileceğine inanılan şeyh ve Allah dostu gibi tüm yapay tanrıları reddetmek zorundayız.
''La İlahe İllallah''ın hem sözlük manasını hem rükunlarını öğrendikten sonra Kelime-i Tevhid'in Kur'an ve Sünnette ortaya konduğu naslar ve usul ilmindeki sabit kaideler sonucunda ''La İlahe İllallah''ın şartlarını yerine getirmek zorundasın. Bu şartlar yerine getirilmeksizin Müslüman iddiası batıl olmakla beraber şartların bir kısmı olmaksızın yada sadece birinin varlığı hepsinin yokluğuna sebebiyet vermektedir. O halde inandığın Allah’ı, İslam’ı ve Kur'an'ı dinin ortaya koyduğiu belli prensip, kurallar ve şartlar üzere iman etmediğin sürece kendini İslam'a nispet etmen ya da Müslümanlık iddia fayda sağlamayacaktır.
Bugün Namaz kılmış, oruç tutmuş, iyilik yapan, insanlara yardım eden, sürekli dayanışma ve yardımlaşma içinde olan ama Allah'ın razı olduğu şekilde ''La İlahe İllallah''ın rükunlarını, şartlarını ve onu bozan unsurlardan kaçınmamış insanların yaptıkları iyiliklerin heba olduğunu Rabbimiz olan Allah Kerim kitabında ortaya koymaktadır.
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْاَخْسَر۪ينَ اَعْمَالًاۜ
De ki: “Size amel yönünden en fazla hüsrana uğrayanları haber verelim mi?” (18/Kehf, 103)
اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا
Onlar ki; dünya hayatındaki çabaları boşa gittiği hâlde, gerçekte iyi şeyler yaptıklarını sanırlar. (18/Kehf, 104)
Dünya hayatımızın İslam'a uygun olabilmesi, Allah'ın razı olduğu şekilde dinin yaşanabilmesi için hiç şüphesiz ki ilim, hikmet, takva, ihlas, samimiyet, sevgi, muhabbet ve aynı zamanda inandığı şeyleri Kur'an'a ve Sünnete dayandırmak bilinci ve şuuruyla hareket etmek gerektiği ortaya çıkmış olur. Ve bunun için ‘’La ilahe illallah’’ın şartlarını bilmek müslüman olmanın zaruretlerindendir.
La İlahe İllallah'ın Şartları Nelerdir?
- Birinci Şart: ‘’İnkar Etmek’’
Bu ''لا اله- La ilahe-İlah yoktur’’ şartını ihtiva eder.
Burada bir red ve inkar söz konusudur. Ku’ran ve Sünnetin küfür, şirk yada haram gördükleri her şeyi red etmek, inkar etmek, kaçınmak ve razı olmamak Kelime-i Tevhidin ilk rüknüdur.
Müslüman iddiasını taşıyan bir kimsenin üzerine farz olan Kelime-i Tevhid'in ilk ruknünu çok iyi bilmesi ve neyi inkar etmesi gerektiğini çok iyi bilmesi lazım. Eğer bu konuda zaaf, tevil, tembellik, cehalet yada yüz çevirme söz konusu olursa sahini kafir yapar. Bu meselede kimse için mazeret asla söz konusu olamaz. Çünkü bu konu dinin asıllarını ilgilendirir.
Madem ''La İlahe İllallah''ın ilk rüknü inkar ya da red, Peki biz neyi inkar ve red edeceğiz?
Allah'ın ilahi özelliklerini gasp eden her kişi, kurum, kuruluşları, ideolojik dinleri, felsefi düşünceleri, heykelleri, cisim, teori ve bu konumda olan tüm varlıkları inkar ve red etmeliyiz. Allah'tan başka kanun koyan, yasama, yönetme, idare eden ve Allah'ın kullarını kul yapan tağutları inkar etmek gibi.
Allah'tan başka kendilerine dua edilen varlıkları inkar etmek, Allah'tan başka kendilerini Medet diyerek yardıma çağırılan şeyh yada evliya diye isimlendirilen tüm varlıkları reddetmek, Allah'tan başka sığınılan varlıkları reddetmek, İslam ilahi nizam dışındaki tüm ideolojik dinleri reddetmek, Muhammed aleyhissalatu vessellemin ilahi ilke ve inkılaplarını alternatif ve zıt ideolojik ilke ve inkılapları reddetmek gibi.
Bizi Allah’tan, İslam'dan alıkoyan, bizi küfre ve şirke davet eden politikacılar, kahinler, sihirbazlar, ideologlar, yazarlar, gazeteciler ve rengi, şekli, cismi ne olursa olsun! Kim bizi Allah'a isyana davet ediyorsa, onları reddetmek Kelime-i Tevhid'in ilk rüknü olan ve 'La İlehe'' demenin şartıdır.
Kim bunları önemsemez ve Allah'ın ilahi özelliklerin bir başkasına bu saydıklarımızdan ya da başka bir şey verirse, hiç şüphesiz tüm amelleri boşa gider ve Allah'a ihanet etmiş, kulluğunu başkalarına tanımış bir kimse olur.
İnkarın zıttına gelince bu kabul ve tasdik etmektir O halde bu ikiz zıt unsuru tanımak bilmek olumlu ve olumsuz yönüyle alıp onunla amel etmek Mümin olmanın gereğidir inkar olmaksızın tasdik kabul iki dini bir arada idare eden iki iki ilahi bir arada idare eden Müşrikler konumuna bizi oturtur
Dolayısıyla buradaki inkar sadece kalp ile değil aynı zamanda dilin, organların, tutum ve davranışlarına başka bir ifade ile bir yaşam ve hayat programı olarak inkar etmen gerekleriNI hayatında görüntülemeni ihtifa eder.
Demokrasi, laiklik, sosyalizm ve İzm gibi ideolojik dinler inkar edilmeksizin İslam'a kendilerini nispet etmen ya da Tağutlar inkar edilmeden şeriata iman etmen, ideolojik önderler inkar edilmeden Muhammed aleyhisselatu vesselleme iman iddiası batıldır. Çünkü ilahi veriler bu ideolojik veriler ile çatışır, birbirine zıt ve alternatif olgulardır. Bugün Türkiye toplumu tam'da bu durumu yaşamakta. Şirkle beraber tevhidi, imanla beraber küfrü, Allah ile beraber yapay tanrıları, Muhammed aleyhisselatu vesselam'ın ilahi ilike ve inkılaplarıyla beraber ideolojik ilke ve kangallara iman etmiş durumda ve bu tarih boyunca Peygamberlerin kendilerine davet ettiği müşriklerin inancından farksızdır.
- İkinci Şart: ''İlim'' ile Bilmek.
İlim cehaletin zıttıdır. Cehalet insan için büyük bir nasipsizliktir. İlim bilmek, bilgi, basiret, hikmet ve idrak etmek demektir. Bilgisizlik, acizlik ve zaaflık göstermek ise cehalete ve onulmaz kayıplara sebep olur.
''La İlahe’’nin birinci rüknü olan red ve inkar rükünlarını ve ikinci rüknü olan ‘’İllallah’' ruknü tasdik ve kabul rükunlarını bilmek imani bir gereklilik ve farz olan bir hükümdür.
Kelime-i Tevhidi bilgi, şuur, basiret ve idrak ile bilmek, gereklerini yerine getirmek, şartlarına riayet etmek ve onu bozan unsurlardan kaçınmak ilmin konusudur. Zira insan bilmediği şey konusunda konuşamaz.
فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ
Bil ki şüphesiz, Allah’tan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Muhammed, 19)
Rabbimiz Allah bu ayeti kerimesinde emir sigasıyla ''La İlahe illallah''ı bilmemizi, öğrenmemizi ve gereklerini yerine getirmemiz konusunda emretmektedir. Dolayısıyla bu emir sigasıyla gelen ayet dinin aslı ve özü olan Kelime-i Tevhidde tevil, taklit ve cehalet asla mazeret değildir. Bunları bilmek bir zorunluluktur.
اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Ancak bilerek hakka şahitlik edenler müstesna. (Zuhruf, 8)
Kelime-i Tevhidi bilmeyi zorunlu kılan türler;
1- Kelime-i Tevhid'in şartlarını bilmek.
2- Kelime-i Tevhid'in inkar ve kabul olan rükunlarını bilmek.
3- Kelime-i Tevhid'in bozan unsurları bilmek.
من مات وهو يعلم انه لا اله الا الله دخل الجنة
Ölmek üzere kim bilerek la ilahe illallah derse cennete girer. (Müslim)
İlim ve bilgi insanı olumlu yönüyle doğru yola götüren, hayatını kolaylaştıran, düzen, denge ve aynı zamanda insana itminan veren bir olgudur.
Cehalet/Bilgisizlik ise delalet, sapma, başı bozukluk, zulüm, kötülük ve anarşi’ye sebep olmaktır. Bu sebeple Mü'min sadece İslamı değil hayatın her kademesinde ilimleri bilmek öğrenmek ve yaşamakla mükellef kimsedir.
İlim ile Allah'ın ilahi özellikleri ve onun Rabbani sıfatları bilinir. İslam'ın gerçekleri öğrenilir ve dinin Allah'tan geldiği ancak ilim, akıl, basiret ile gerçekleşir. Kişi ne zaman böyle bir mertebeye geldiğinde tüm dünya ona muhalefet etse şek ve şüphe tohumları ekse de onun ilmi yakin/kesindir.
İlimin zıttı olan cehalet ifade ettiğimiz gibi acizlik, tembellik, zaaf, delalet, sapma başka bir ifade ile şirke, küfre kula kulluk ve Allah'tan başkasına ibadet etmeye sebep olan bir olgudur.
İslam'da en öncelikli ilim ilahi öğretilerdir. Çünkü insana onur’u, izzeti, kulluğu ve şerefi tattıran budur. Nice insan uydurması ideolojik dinlerin bağlıları ilahi öğretileri hiçe saymış ve bu konuda cehalete düşerken onlar fizik, kimya, bilimsel ve teknoloji araştırmalar konusunda ilime ulaşırken din ilahi öğretiler konusunda cehaleti yaşamakta. Bizim ile onlar aramızdaki fark: Biz Müslümanlar hem bilimsel ve teknolojik açıdan hem de ilahi öğretiler açısından ilim, bilgi, basiret ve şuurla hareket ederken onlar ilahi öğretiler konusunda cahil ama bilimsel teknolojikler açında yarı ilme ulaşmak suretiyle vahiysiz bir bilim ve çok teknolojinin sonucunda zulüm, kötülük, ahlaksızlık ve birçok zulme sebep olmaktadırlar.
İlim Akidevi, sosyal, siyasi, ekonomik ve ahlaki açıdan ilahi olduğunda toplum içinde bir düzen, denge, huzur, güven, dayanışma ve yardımlaşma olur. İlahi öğretilerin merkezin dışına itildiği ve ideolojik şirkve küfür dinlere egemenlik ve iktidar vedildiği yerde ilimden bahsedilemez. Çünkü onlar heva ve heves ürünü olan ideolojik dinlerle toplumun kaos, anarşi, huzursuzluk ve kötülüğüne sebep olmaktadır. Nitekim ilahi öğretilere ve bilimsel verilere göre içki, kumar, zina, faiz ve buna benzer kötülükler bugün ideolojik dinlerin hayatlarında egemendir. Bu onların cahil, basiretsiz, ilahi öğretileri bilmeyen ve yetkisinden olmayan şeylere kalkışmaları sebebiyle onların sapkın ve zalim olduklarının delilidir. Çünkü kötülüğe ve zülme sebep olan şeyler serbestliği kazanamaz. İşte bu sebeple ilim ancak ilahi öğretilerden alınmalı ve bu ilimle hayatın her kademesinde ilahi öğretilerle bilimsel buluşlar, teknolojik çalışmalar, ahlaki, sosyal, siyasi, ekonomik ve her alanda rabbani ıslah ve ilahi terbiye olsun ki insanlar huzura ulaşsın.
Üçüncü Şart: ‘’Yakin/Kesin Bilgi''
Şüpheye düşmeyerek ''La İlahe İllallah''ın kapsamının içinde olan dinin asıllarını ilgilendiren ve bununla beraber İslam şeriatının asıllarını ilgilendiren konuları kesin bir inancla iman etmeyi ifade eder. Kur’an, sünnet ve ümmetin üzerinde icma ettikleri farzlar, emirler ve yasaklar gibi tüm hükme bağlanmış imanı konularda şüphe yada tereddüt kişiyi İslam milletinden çıkarır ve küfre düşmesine sebep olur.
Allah'ın dini yakin/kesin olana, zanna dayalı bir bilgi değildir. Eğer bir şüphe ve zan iman konusunda söz konusu olursa iman iddiası batıl olur.
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
Müminler ancak o kimselerdir ki; Allah’a ve Resûl’üne iman etmiş, sonra da şüpheye düşmeden Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad etmişlerdir. Bunlar, sadık olanların ta kendileridir. (Hucurât, 15)
La İlahe İllallah'a Yakini İman Üç Türlüdür;
1- Kalbin kesin olarak tereddüt, şüphe ve zan içermeyecek bir şekilde tüm imanI meseleleri tasdik etmesi.
2- Dilin ihlasla bunu ilan etmesi.
3- Huşu ile organların amel etmesi.
Nitekim Rabbimiz Allah bu ayeti kerimesinde Mü'min olmanın şartının şüpheye düşmemek olduğunu beyan etmiştir. Eğer bunun aksine şüphe olursa bu kimse münafık ismini alır.
اشهد ان لا اله الا الله واني رسول الله لا يلقى الله بهما عبد غير شاك فيهما الا دخل الجنة
Allah'tan başka hakkıyla ibadete layık hiçbir ilahın olmadığına ve benim Allah'ın elçisi olduğuma şehadet ederim ki, bir kul kıyamet gününde bu ikisinde Allah'tan başka hakkıyla ibadete layık hiçbir ilanı olmadığına ve benim de Allah'ın elçisi olduğuma şüphe etmeden Allah huzuruna çıkarsa cennete girer. (Müslim)
Usul ilminde yakin gerçeğe uygun, kesin hüküm inanç ve bilgi manasındadır. Yakin'nin zıttı olan şüphe, zan ve tereddüde gelince bu bilgisizlik, dengesizlik, temelsizlik, cehalet ve aynı zamanda inançsızlıktır. Dolayısıyla Kur'an ve Sünnetin gündeme getirdiği cennet, cehennem, küfür, şirk, hak, batıl, iman, tevhid ve benzeri olgular kesin hüküm ile bağlanmış meselelerdir. Dolayısıyla iman kesin bir bilgidir. Zan, içtihat, ihtilaf ve şüphenin olduğu yerde iman ve akide'den söz edilemez.
Nitekim Mecelle kaidelerinden olan;
''Şek ile yakin zail olmaz/Kesin olarak bilinen bir şey şüphe ile yok sayılamaz''
Kur'an'ın nasıl Allah'tan geldiğine ve Resulullah aleyhisselatu vesselamün sünnetinin nasıl ki Allah'ın onayladığı bir hayat programı olduğu şüphe götürmeyen kesinlik olduğu gibi bu ilahi öğretilerin içerisindeki tüm hükümler subuti kat-i olan, delaleti kat-i olan, sarih/açık olan hükümler hiç şüphesiz ki kesinlik ifade eder. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi şek, şüphe, tereddüt, zan ya da delaleti zanni olan hükümler akidenin konusu ve imanın konusu olamaz. O halde Müslüman inanması zorunlu olan meseleleri kesin bir inanç üzere bina ederek yaşamalı.
O halde ''La ilahe illallah'' şartlarını yerine getirebilmek ancak kaynağı sağlam, kat-i/kesin ve sarih/açık olan naslara bina etmek gerekir, ne zaman böyle bir akide söz konusu olursa şüphe ve tereddüt asla söz konusu olamaz. O halde müslümanlar ''La İlahe İllallah'' Ve onun gereklerini yerine getirirken kesin bir bilgi, amel ve inançla hareket etmesi gerekir. Çünkü ''La ilahe illallah'' olguları kaynağı sabit, sağlam hükümleri ve kesin değer yargılarıyla akide ve amel açısından sarih olan hükümlerdir.
Allah'a meleklere, kitaplara, ahirete, namaz, oruç, zekat, cennet, cehennem ve benzeri bütün muhkem naslara ve müteşabih olan hükümlere geldiği gibi İman ederek kesin bir iman ve tavır takınmak ''La İlahe İllallah''ın şartlarındandır.
İnsanların sapmasına, delalete düşmesi ya da küfre, şirke düşmesi başka bir ifade ile İslam'la beraber başka dinler, Allah ile beraber başkalarına kulluğun temel sebebi inandıkları değer yargıları Kesin sabiteler ve naslara temel dayanak yapmamalarından kaynaklanıyor. Bugün kendilerini İslam'a nispet edenlerin laik, demokrasi ve buna benzer ideolojik dinlere nispet etmeleri ya da Allah'a inanmakla beraber Allah'ın ilahi özellikleri olan kanun koyma, ve yasama gibi değer yargılarının Tağutlara vermeleri onların ‘'La ilahe illallah’’ın şartı olan kesin/yakin şartı olan inancı naslara dayatmamaları ve bu olguyla hareket etmemelerinden kaynaklanıyor, bu da onların İslam milletinden çıkaran bir küfür olduğunu delillendirmektedir.
- Dördüncü Şart ‘’Tasdik/Kabul Etmek''
Tasdik/Kabul etmekteki kastımız bir kimsenin ''La İlahe illallah''ın gereklerini, şartların ve prensiblerini kalp, dil ve organlar yerine getirmesi ve onu bozan unsurları kalbiyle, diliyle ve organlarıyla red etmesidir.
Dolayısıyla tarihi boyunca tüm Resuller insanları Kelime-i Tevhidi kabul etmeye davet etmiştir. Allah bu daveti inkar edenleri helak, onu kabul edenlere ise mükafatla onlara cenneti vermiştir.
اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ
Onlara, “La ilahe illallah” denildiği zaman büyüklenirlerdi. (Saffât, 35)
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا
Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (Nisâ, 65)
Kelime-i Tevhid'in Kabulü İki Şekilde Görülür;
1- Allah'ın razı olduğu ve emrettiği şeyleri kalp, dil ve organlarla yerine getirmek.
2- Allah'ın red ettiği, yasakladığı ve inkar etmemizi emrettiği haram, küfür ve şirk olguları kalp, dil ve organlarla aynı şekilde red, inkar ve bir hayat programı olarak beri olmak.
İslam ilahi nizamn kullara iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış, yasa- serbest gibi değer yargılarını açıklayan iman ile küfrü şirk ile tevhidi hak ile batılı facir ile muttaki ayıran ilkeler ile neyi tasdik/kabul etmemizi ve neyi reddetmemiz gerektiğini Kitabıyla ve Resulü'nün şahsında bize açıklamaktadır. O halde Allah'ın razı olduğu, onayladığı ve onun helal yasalarını tasdik/kabul etmek, yaşamak, onu gündeme getirip iktidar ve egemenlik vermek ''La İlahe illallah''ın gereğidir. Bu yönüyle Allah'ın iradesi bir yaşam program olarak neye tekabül ediyorsa biz de bunu yapmak durumundayız.
Çünkü bu olgular Allah'ın ilahi özellikleridir. Kullar için kanunlar ve yasalar belirlemesi ona ait Rabbani bir özelliktir. Dolayısıyla hükmeden, kanunları ve yasaları olan bir Allah'ı tasdik etmek, İslam ilahi nizamın hükümlerini ve yaşam programını tasdik etmek ve Muhammed aleyhissalatu vessellemin Rabbani ilke ve ınkılaplarını tasdik etmek ''La İlahe İllallah''ın şartlarındandır.
Kelime-i Tevhid'in şartlarından olan tasdik/doğruluk, Allahın hükümranlığını, ahireti, resulleri, kitapları ve imana taalluk eden konuları, Allah'ın emirlerini, yasaklarını, farzlarını doğrulamak ve bunları kalbiyle, diliyle ve eylemleriyle doğrulamayı gerektirir.
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
Yoksa insanlar, “İman ettik.” dedikten sonra, imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sandılar? (Ankebût, 2)
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ
Andolsun ki, onlardan öncekileri imtihan ettik. Elbette Allah, doğru olanları da yalancıları da bilir. (Ve imtihanlarla insanların da bilmesini sağlar. (Ankebût, 3)
ما من احد يشهد ان لا اله الا الله وان محمدا عبده ورسوله صدقا من قلبي الا حرمه الله على النار
Hiç kimse yoktur ki, Allah'tan başka hakkıyla ibadete layık hiçbir ilahın olmadığına ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin Allah'ın kulu ve resulü olduğuna samimi olarak kalpten şehadet etsin de Allah da ona cehenneme haram kılmış olmasın. (Buhari-Müslim)
- Beşinci Şart ‘’ İnkiyad/Boyun Eğmek’'
Sözlük anlamı İnkiyad boyun eğmek anlamındadır. İslam literatüründe inkiyad Allah'ın emir ve yasaklarına göre itaat, teslimiyet, razı olmak ve Allah'ın emir ve yasaklarına boyun eğmeyi ifade eder.
Buradaki anlam kalbimizle, dilimizle ve eylemlerimizle Allah'ın şeriatına, Allah'ın yasalarına ve onun iradesine boyun eğmek, ona iman etmek Allah'ın hak buluşunu ikrar etmektir.
Allah'a isyan etmek, ona itaat etmemek, emirleri yerine getirmemek, yasaklarından kaçınmamak ve gelişi güzel hevaya tabi olmak ve islama inkiyadla boyun eğmemek ''La İlahe İllallah''ın şartlarını bozmaktadır. Çünkü boyun eğmek samimiyet, ihlas ve tevazu ile İslam şeriatına boyun eğmeyi gerektirir.
وَمَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُٓ اِلَى اللّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۜ وَاِلَى اللّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ
Kim de muhsin/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışan bir kimse olarak, kendini Allah’a teslim ederse muhakkak ki o, sapasağlam kulp olan (Kelime-i Tevhid’e) yapışmış olur. İşlerin akıbeti Allah’a varır. (Lokmân, 22)
لا يؤمنوا احدكم حتى يكون هواه تبعا لما جئت به
Sizden hiçbiriniz iman etmiş olmaz tâ ki benim getirdiğim şeylere hevası tabi olana dek (Buhari)
كل امتي يدخلون الجنة الا من ابى قالوا يا رسول الله ومن يابى قال من اطاعني دخل الجنة ومن عصاني فقط ابى
Diretenler hariç bütün ümmetin cennete girecektir. Kim diretir ya resulallah dediler. Dedi ki; Bana itaat eden cennete girer, bana isyan eden diretmiştir. (Buhari)
İnkiyat pazarlıksız inat kibir Rüya tembellik cehalet olmaksızın samimiyet İhlas içtenlik en İçten duygularla razı olan bir kalp ile Allah'ın hükümlerine boyun eğip o hükümlerle yaşamayı ifade eder
Allah kulları için helal yasalarını belirlemiş ve onlarla nasıl yaşamaları gerektiği konusunda hükümler ortaya koymuştur. İşte mü'min bu yolda taviz vermeden Allah'ın bu helal hükümlerine boyun eğerek imanını görüntüler yine aynı şekilde Allah haram, küfür ve zulüm gibi hükümlerini açıklığa kavuşturmuş ve mü'minlerden ondan kaçınmayı emretmiştir. O halde en inkiyad Allah'ın emir ve yasaklarına göre bir hayat programı görüp helal yasalarıyla yaşayıp haram yasalarından kaçınmayı ifade eder.
- Altıncı Şart ‘’ İhlaslı Olmak’'
İhlas sözlükte; Temizlenmek, kurtulmak, arınmak, saflaşmak gibi manalara gelir. Bu kelimenin kökü halas/hulus kökünden türetilmiştir. Bunun manası ibadetlerde ve iyiliklerde menfaat, fayda, çıkar ve riya gibi gösterişlerde kendini soyutlayıp bunu yalnız Allah için yapmadır.
İslam ıstlahında ihlas; Küfür, şirk, bid’at, kötü düşünceler, maddi hesaplar, gösteriş, insanların rızasını aramak ya da kendi egosunu tatmin etme gibi her türlü hastalıklardan arınıp Allah için şer'i hükümlere, ilahi öğretilere göre bir yaşam programı olarak Allah'ın rızasını gözetmeyi ifade eder.
Allah'ın rızası için niyet, söz ve amellerde ihlasda uygunluk tevhid, Allah'ın rızasına muhalif insanların rızasına yada buna benzer şeylerde niyet haram olan şirktir.
وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ حُنَفَٓاءَ وَيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ وَذٰلِكَ د۪ينُ الْقَيِّمَةِۜ
Hâlbuki onlar, ancak dini O’na halis kılan hanifler olarak Allah’a ibadet etmekle, namazı dosdoğru kılıp, zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. İşte dosdoğru din budur. (Beyyine, 5)
Bunun manası içtenlikle, samimi ve ihlaslı bir şekilde şirkten, küfürden ve haramdan teberri etmek suretiyle ihlasla Allah'a ibadet etmek, ona kulluk etmek ve ona hiçbir şey ortak koşmamak demektir.
قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصًا لَهُ الدّ۪ينَۙ
De ki: “Ben dini O’na halis kılarak, Allah’a kulluk etmekle emrolundum.” (Zümer, 11)
فان الله قد حرم على النار من قال لا اله الا الله يبتغي بذلك وجه الله
Allah bu sözle sadece Allah'ın yüzünü isteyerek la ilahe illallah diyenlere cehenneme haram etmiştir. (Buhari-Müslim)
Kur’anda Rabbimiz ''Muğlisune lehu din'' ifadesi sıkça kullanır buradaki mana Allah'a güvenmek, ona kulluk etmek, ona sığınmak, ona yönelmek, Allah'ın dinini yaşamak, ona takvalı olmak, şirkten beri olup tevhid ekseninde Allah'ın rızasını gözetmektir.
Yine bunla beraber ''ibadullahil Muğlusin'' Kur'an-ı Kerim'de mü'minlerin özelliği olarak tanımlanır. Kim bu özelliğe sahip olduğunda Allah'ın hidayetine, Allah'a halis bir şekilde dinini yaşamaya ve o'nun yardımına mazhar olmaya sebep olur.
قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En'âm, 162)
من شهد الا اله الا الله مخلصا من قلبه دخل الجنة
Kim la ilahe illallah'a kalbinden ihlas ile şehadet ederse cennete girer. (İbni hibban)
İhlas Üç Şekilde Görülür;
1- Niyetlerinde İhalas 2- Sözlerinde İhlas 3- Amellerinde İhlas
Kalp ve Niyetlerinde ihlası: Bu kulun niyet ve kalbinin Allah'ı sevmesi, samimi olması, zikretmesi, itaat etmesi ve yönelmesini ihtiva ederken bunu zıttı olan kötü düşünceden, riya, gösteriş, pazarlıklı olma ve bozukluktan kurtulmasıdır. Bu öyle bir ihlastır ki, kalpte küfür, şirk, bid’at, hurafe ve isyana izin vermez ibadeti yalnız Allah'ın hakkı olduğuna şahitlik eder.
Sözlerinde İhlas Tevhid’i tüm insanlara ilan ederek samimiyet, sevgiy ve büyük bir coşkuyla iyiliği emretmesi, kötülüğü yasaklaması, şehadeti ilan etmesi, nasihat etmesi doğru ve dürüst olmasını ihtiva eder.
Amellerinde İhlas: Kul amellerinden, hayatında, yaşamında ilahi hükümleri görüntülemesinde, ibadeti,kulluğu yalnız Allah'a tanıması ve amellerinde şirkten, küfürden ve haramdan teberri ederek bir hayat program olarak ihlasla Allah'a tanıması gerektiğini ihtiva eder.
Allah’a, Kur'an'a ve Resule inanan ama içki içen, kumar oynayan kimselerin ihlasları problemlidir. Şirke, küfe düşmüş ve haramın içinde yüzenlerin Allah’a, Resulüne ve Kitaba karşı ihlaslı olduğunu iddia edemezler. Hem ihlaslı olup haram, şirk ve küfür işlemek asla ama asla dinin gündeme getirdi İhlas kapsamında değerlendirilmez.
Gerçek anlamda İhlas kulun her türlü tuzaklara her türlü aldatmalara her türlü şeytani manevralara karşı uyanık olup Allah'ın kitabının emirlerini ve yasaklarını gündeme getirip bu konuda şuurlu hareket eden kimsedir.
Tarih boyunca bütün peygamberler insanları ihlasa davet etmiş ve ihlasın gereklerini yerine getirme noktasında onları eğitmiştir. O halde İhlas haramla beraber iman değildi, küfürle beraber iman değildir, şirkle beraber Tevhid değildir. Allah'a kullukla beraber başkasına kulluk değildir. Bilakis İhlas sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki ve hayat programını Allah'tan alman, ona yönelmen ve onun emrine amada olmam demektir.
İhlaslı Olmanın Kriterleri;
Ameli insanların onu görmesi veya duyması için yapmamalı
Nitekim; Cundup Radiyallahu anhu’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle demiştir:
“ Her kim insanlar duysun ve görsünler diye bir işi yaparsa Allah kıyamet günü onun maksadını gösteriş ve insanlara duyurma olduğunu ortaya çıkaracaktır. (Buhari/Muslim)
İhlasa Ulaşmanın Yoları;
1- Marifetullah; Yeterli bilgi olmadan ibâdetin Allaha ait kılınması, yani "ihlâs" mümkün değildir.
2- Yaratılma gayesini öğrenmeden “İhlâslı" olması da mümkün değildir.
3- Farz ve emirleri yerine getirme.
4- Allahın davasını özümsemesi ve Davetci olması.
5- Zikir ve Duada süreklilik.
6- Kafirlerden ve islam düşmanlarından nefret etmesi.
7- Allah icin müminleri sevmesi.
Yedinci Şart ‘’ Muhabbet/Sevmek''
Buradaki şart Allah'ın emirlerine ve farzlarına muhabbet beslemek ve severek yerine getirmek, Müslümanları sevmek, şirkten ve küfürden ise nefret etmeyi gerektirir.
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِۜ
(Tüm bu gerçekleri bilmelerine rağmen) insanlardan öylesi vardır ki; Allah’ın dışında birtakım varlıkları Allah’a denkler/ortaklar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgisi ise çok daha kuvvetlidir. (Bakara, 165)
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ يُوَٓادُّونَ مَنْ حَٓادَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ اَوْ اَبْنَٓاءَهُمْ اَوْ اِخْوَانَهُمْ اَوْ عَش۪يرَتَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَتَبَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْا۪يمَانَ وَاَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُۜ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ حِزْبُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Allah’a ve Ahiret Günü'ne iman eden bir topluluğun -babaları, oğulları, kardeşleri, aşiretleri dahi olsa- Allah ve Resûl'ü ile sınırlaşan insanlara sevgi beslediğini göremezsin. Bunlar, (Allah’ın) kalplerine imanı yazdığı ve onları kendinden bir ruhla desteklediği kimselerdir. Onları altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennete sokar. Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da (Allah’tan) razı olmuşlardır. Bunlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Dikkat edin! Hiç şüphesiz Allah’ın taraftarları, galip gelecek olanlardır. (Mücadele, 22)
لا يؤمنوا احدكم حتى اكون احب اليه من والده وولده والناس اجمعين
Ben birinize babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça tam iman etmiş olmaz. (Buhari)
Sevgi ve muhabbet yolu ile yapılan şirk;
Bir kimse ister kadın ister para, mal, mülk spor, ideoloji yada batıl davalar, ne olursa olsun inandığı ve sevdiği şey, Allah sevgisine muhalefet ediyor ve Allahı kendi gündeminden düşürüyorsa ve Allah'ı sever gibi ya da Allah'tan daha fazla o şeyi seviyorsa! bu sevgi ve muhabbet Allah'a ortak koşmaya götüren bir şirktir.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ