10 Aralık 2023, 20:29 tarihinde eklendi

Sesli Zikir Bid’at Midir?

Sesli Zikir Bid’at Midir?

Sesli Zikir Bid’at Midir?

Konumuza girmeden önce Rasulullah aleyhisselam’ın bizim için örnek bir model oluşunu idrak etmek ve dinde olmayan bid’atleri uygulamanın kötü oluşunu delillendirmek ve zikrin faziletini kısa bir şekilde tanımlandıkdan sonra konun anlaşılması açısından konuya temas edeceğiz. Hiç şüphesiz tevfik Allah’tandır.

Rasulullah Örnek Olusu;

Resulullah aleyhisselatu vessellemin en önemli öğretilerinden bir tanesi onun tüm imanın şubeleri ile beraber naslara batinen ve zahiren itaat, teslimiyet, sevgi, bağlılık, boyun eğmek ve gerekleri ile yerine gerektirmek suretiyle Rasulullahın izinden gitmeyi gerektirir. O aleyhisselam bizim için tek hüccet ve örnek bir modeldir. Nitekim ayette;

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراًۜ

Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve Ahiret Günü’nü uman ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah Resûl’ünde güzel bir örneklik vardır. (Ahzâb, 21)

Kur'an ve sünnetten varid olmuş tüm naslara kalbin ameli dilin amele ve organların ameliyle tasdik ederek ihlas, takva ve samimiyet ile boyun eğmek, dinde ve sünnette olmayan her türlü bid’atleri terk etmek gerekir.

Bir anlaşmazlığa düşmemiz söz konusu olduğunda müracaat edilecek mercii Allah ve Rasülüdür.  Zaten ayettende anlaşılacağı bu imana şart koşulmuştur.

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا

Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/Nisâ, 65)

تركت فيكم امرين لن تدلو ما  تمسكتم بهما كتاب الله وسنتي رسوله

Size iki şey bıraktım onlara sarıldığınız müddetçe asla sapıtmazsınız Allah'ın kitabı ve Rasulün sünneti. (Hakim)

Kur'an ve Sünnetten sonra Müslümanların en önemli alameti ve özelliği sahabelerin hiçbirini birbirinden ayırt etmeksiz onlara tabi olması ve özelde Raşit halifelerin izinden gitmektir. Çünkü Rasulullah efendimiz aleyhisselatu vesellem Raşit halifelerin sünnetine sarılmayı tavsiye etmiştir.

عليكم بسنتي وسنة الخلفاء المهديين الراشدين تمسكوا بها وعضوا عليها بالنواجذ واياكم ومحدثات الامور فان كل مهدثة بدعة وكل بدعة دلالة

Benim sünnetime ve hidayeti bulmuş Raşit halifelerimin sünnetine uyun, ona sımsıkı sarılın, azı dişlerimizle yapışın ve dinde sonradan uydurulmuş şeylerden de sakının. Çünkü dinde sonradan uyduların her iş bid'attir her bidat da bir sapıklıktır. (Abu Davud)

Müslümanlar Sahabe'den sonra tabiine ve ondan sonra etbau tabine tabi olur. Allah rasulü onları temize çıkarmış, övmüş ve onları bizim için örnek bir nesil olarak tavsiye etmiştir.

اوصيكم باصحاب ثم الذين يلونهم ثم الذين يلونهم

Size ashabımı sonra onların ardından gelenleri sonra da onların ardından gelenlerin yoluna uymayı tavsiye ederim (Tirmizi)

Bid’atlerin Zem Edilmesi;

Bid’at Sözlük Manası: Örneksiz, sonradan meydana gelen, numunesiz, bir şeyi icad etmek ve var etmek gibi manalara gelir. İslam dininde olmayan bir şeyi, din adına İslam dinine sokma girişimidir. Dolayısıyla Kur’ana ve sünnete uymayan, akide, amel, sözler ve hurafeler. Dinde yapılmak istenilen her değişiklik ve reform bid’attir.

مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ.

Her kim bizim şu işimizde ondan olmayan bir şeyi ihdas ederse o merduttur. (Muttefekun Aleyh)

İmam Şafi, Malikiler, Hanefiler ve Zahirilerden bir kısım Alimler bid'ati şöyle tarif etmişlerdir;

Kur'an ve Sünnette bulunmayan ibadet ve âdetlerden meydana gelen şeyler kötü sonradan uydurulan şeylerdir.

كل بدعه ضلاله وكل ضلاله في النار

“Her bid’at dalalettir ve her dalalet (sahibi) ateştedir” (Muslim)

Kim İslam’ın öğretilerine ters bir söz ve fiil’de bulunursa, niyetin ne olursa olsun sapıklık işlemiş ve dini bozma girişiminde bulunmuş olur. Çünkü Allah ve Rasulü tarafında ibadetlerin sınır ve hudutları tayin edildikten sonra kimse ekleme ve eksiltmelerde bulunamaz

Zikrin Fazileti;

Zikir sözlükte bir şeyi anmak, hatırlamak, gündemine getirmek ve zihinde tutmak gibi anlamlara gelir. Zikir'in çoğulu zukur ve ezkardır.

İslam Istılahında Zikir; Allah'a iman ederek farzları, emirleri yerine getirmek ve yasaklardan kaçınmak suretiyle farz, vacip ve nafile olan ibadet konularında Allahı hatırlamak, gündemine getirmek gaflet ve dinden yüz çevirmekten beri olmayı ifade eder.

Zikir kelimesi kur'an-ı Kerim'de birçok yerde geçer. Ayetlere göre zikir bazen Allah'ı tekbir etmek, onu övmek, ona hamd etmek, onu tesbih etmek, nimetlerini anmak, Allah'ı tefekkür etmek, kalbi, sözlü ve amelleriyle Allah'ın hakkını yerine getirmek, Allah'a ibadet konusu olan namaz, dua, zekat, istiğfar ve kevni ayetler olan gökyüzü, yeryüzü ve buna benzer tefekküre götüren ve Allah'ı kudretini gündeme getiren şeyleri düşünmek, zikir olmakla beraber yine nasihat, iyiliği emretme, kötülüğü yasaklama, vahiy, ilim, kur'an ve sünnet zikir olarak kullanılmıştır.

Rabbimiz Allah bir hayat programı olarak doğumdan ölüme ilahi kurallara göre yaşamamızı, onun farz, vacip, nafile ve emirlerini yerine getirme noktasında kendisini zikretmemizi istemektedir. Nitekim;

فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟

Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin! (Bakara - 152)

وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى

Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.

            قَالَ النَّبِيُّﷺ: مَثَلُ الَّذِي يَذْكُرُ رَبَّهُ وَالَّذِي لا يَذْكُرُ رَبَّهُ مَثَلُ الحَيِّ وَالمَيِّتِ.

Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Rabbini zikreden kişiyle zikretmeyen kişi, diriyle ölü gibidir. ( Muttefukun Aleyhi)

من قال سبحان الله وبحمده في يوم مائه مره حطت عنه خطاياه وان كانت مثلزبد البحر

Her kim günde yüz kere "Subhanallah ve bihamdi" (Allah'ı hamd ile tesbih ederim) derse o kimsenin hataları deniz köpüğü kadar da olsa dökülür, yani mağfiret olunur.  (Buhari)

Sesli Zikrin Hükmü;

Şunu ifade edelim ki zaman ve miktar konusunda ibadetlerin belirleyicisi Allah ve Rasulüdür ve bu konuda biz yetkili değiliz.

Sesli zikir caiz midir değil midir? Konusunda fert ile toplu olarak yapılan zikri ayırmak durumundayız.

Bu dinde zikri üç şekilde ayırıma tabi tutmak sünnettir.

1- Bir fert kendi başına Sübhanallah, Elhamdülillah ve Lâ ilâhe illallah şeklinde kimseyi rahatsız etmeden sesli ya da sessiz bir şekilde zikredilebilir. Bunda bir problem yoktur.

2- Halka şeklinde yapılan zikir: Rasulullah aleyhisselam ve sahabesi kendileri bir halka kurarak yüksek sesle zikir yapmamıştır. Ve bu konuda bir tane delil söz konusu olmamıştır. Dolayısıyla sesli zikir ile ilgili bir tane bile rivayet yoktur. Alimlerin çoğu bunun bid'at olduğunu söylemiştir ama bazı alimler buna da cevaz vermişlerdir.

3- Toplu zikir: Özellikle günümüzde tarikatlarda koro eşliğinde, hipap, rep, folklor, halay, zıplamalar ve oynamaları müzik eşliğinde kendilerinden geçmeler şeklinde yaptıkları zikir dinde yeri olmayan pis bid’atlerdendir.

Toplu Zikrin Zem Edilmesi:

Abdulllah İbn Abbas'ın şöyle dediği nakledilmiştir:

"Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminde insanlar farz namazların ardından yüksek sesle Allah'ı zikrederlerdi." (Buhari)

(Aynı senedle) İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demiştir:

"Ben, ashab-ı kiramın namazı bitirdiklerini bu şekilde seslerini yükseltmelerinden anlardım." (Buhari)

İbn Abbas Şöyle demiştir: "Ben, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in namazının bittiğini (selamdan sonra) getirilen tekbirlerden anlardım." (Buhari)

Bu hadislerle alakalı Fethu'l-Bari’de Hafız İbn Hacer el-Askalani şöyle diyor:

İmam Nevevi şöyle demiştir:

"İmam Şafii bu hadisi ashab-ı kiramın çok kısa bir süre sesli olarak zikrettikleri şeklinde yorumlamıştır. Maksadları ise zikrin nasıl yapılacağını göstermek ve bunu cemaate öğretmektir. Yoksa her zaman zikre bu şekilde sesli olarak devam ettiklerini söyleyemeyiz. Dolayısıyla tercih edilen görüş imamın ve cemaatin zikri gizli olarak yapmalarıdır. Fakat zikri insanlara öğretmek maksadı taşınıyorsa sesli zikir yapılabilir." (Fethu'l-Bari, sf. 514)

Bu hadis toplu (sesli) zikrin Allah Rasulunun yaptığı gibi bazı hallerde yapılabileceğine delil olabilir. Ama bu işi sürekli, sohbetlerden önce yapmak, veya oturup toplu olarak yapmak bid'attır. Çünkü daha sonraları yapıldığına dair bir delil yoktur.

Çalgı aleti ile Allah, ‘’hu'' ve ‘’hay'' demeler İslam'ın ruhuna uygun değildir ve ilahi öğretilerde bir cevazı yoktur. Bunlar Allah'ın şanını hafife alma kasıt olmasa bile Allaha karşı alay vardır çok tehlikelidir.

Bu insanların bir an önce bid'at bataklığından kurtulup Tevhid ile tanışmaları ve bu hastalıklarını bu şekilde tedavi etmek onlar için elzemdir.

Kur’ani kerim içten ve yalvara yalvara zikre teşvik etmiştir. Nitekim;

وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ

Gönülden yalvararak, korku ile ve yüksek olmayan bir sesle, sabah ve akşam Rabbini zikret. Sakın gafillerden olma! (A'râf, 205)

Hadislerde Rasulullah aleyhisselam halkalar şeklinde Allah'ı zikrederler, onlara melekler kanatlarını gererler ya da Allah onlara rahmetini ve sekinetini indirir gibi hadislerdeki kasıt akidevi yada fıkhı ilmi dersleridir sesli zikir çekmeler değildir.

Hâkim ibnu'l Mubârak haber verdi ki Amr b. Yahya şöyle dedi :

“Babamı, babasından (naklen) şöyle rivayet ederken duydum:

(Babam) dedi ki sabah namazından önce Abdullah b. Mes'ûd'un kapısının önünde otururduk. Çıktığında, onunla beraber mescide giderdik.

Neyse (bir gün) Ebû Musa el Eş'arî yanımıza geldi ve; "Ebû Abdirrahman (yâni Abdullah b. Mesûd) şimdiye kadar yanınıza çıktı mı?" dedi.

"Hayır" dedik.

O da bizimle beraber oturdu. Nihayet Abdullah çıktı. Çıkınca toptan ona ayağa kalktık.

Sonra Ebû Musa ona şöyle dedi: "Ey Ebû Abdirrahman! Biraz önce mescidde yadırgadığın bir durum gördüm. Ama yine de, Allah'a şükür, hayırdan başka bir şey görmüş değilim.

Abdullah: "Nedir o?" diye sordu.

O da; "Yaşarsan birazdan göreceksin" dedi (ve) şöyle devam etti: "Mescidde halkalar halinde, oturmuş, namazı bekleyen bir topluluk gördüm. Her halkada (İdareci) bir adam, (halkadakilerin)ellerinde de çakıl taşları var. (idareci):"Yüz defa Allahu ekber deyin" diyor, onlar da yüz defa Allahu Ekber diyorlar. Sonra, yüz defa La İlahe İllAllah, deyin diyor, onlar da yüz defa La ilahe İllAllah diyorlar. Yüz defa SubhanAllah deyin diyor, onlar da yüz defa SubhanAllah diyorlar."

Abdullah b. Mes'ûd : "Peki onlara ne dedin?" dedi.

"Senin görüşünü bekleyerek veya "senin emrini bekleyerek" onlara bir şey söylemedim." dedi.

Dedi ki; "onlara kötülüklerini hesab etmelerini emredip (bununla) iyiliklerinden hiçbir şeyin de zayi edilmeyeceğine dair onlara güvence verseydin ya!" dedi.

Sonra gitti, biz de onunla beraber gittik.

Nihayet o, bu halkalardan birine geldi, başlarında durdu ve şöyle dedi: "Bu, yaptığınızı gördüğüm nedir?"

Dediler ki; "Ey Ebû Abdirrahman! Bunlar çakıl taşları. Onlarla Allahu Ekber, La ilahe İllAllah ve SubhanAllah deyişleri sayıyoruz."

Bunun üzerine Abdullah b. Mes'ûd : dedi ki; "Artık kötülüklerinizi sayıp (hesab edin)! Ben, iyiliklerinizden hiç bir şeyin zayi edilmeyeceğine kefilim. Yazıklar olsun size! Ey Ummeti Muhammed, ne çabuk helak oldunuz! Peygamberinizin salallahu aleyhi ve sellem şu sahabesi içinizde hâlâ bolca bulunmakta. İşte onun elbiseleri, henüz eskimemiş; kapları, (henüz) kırılmamış.

Canım elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizler kesinlikle ya Muhammed'in dininden daha doğru yolda olan bir din üzerindesiniz (ki bu imkânsızdır) veya bir sapıklık kapısı açmaktasınız."

Onlar; "Vallahi, ey Ebû Abdirrahman, biz, başka bir şey değil, sadece hayrı (elde etmeyi) İstedik" dediler.

O da şöyle karşılık verdi; "Hayrı (elde etmek) isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemeyeceklerdir. Rasulullah salallahu aleyhi ve sellem bize haber vermişti ki; Kur'an'ı okuyacak olan bir topluluğun bu okuyuşları sadece dilde kalacak, onların köprücük kemiklerini ileriye geçmeyecek. Vallahi, bilmiyorum, belki onların çoğu sizdendir."

Sonra Abdullah onlardan yüz çevirdi .

Amr b. Yahya'nın dedesi: Amr b. Selime, bundan sonra şöyle dedi: Bu halkalardaki (insanların) tamamını, en Nehrevân olayında, haricîlerin yanında bize karşı vuruşurken gördük."

(Dârimi

Taberâni, Muslim, Ahmed b. Hanbel veHeysemi)

Sesiz Zikrin Efdal ve Sünnet Olusu;

Bu dinin izi üzerinde ihlasla giden bu ümmetin ekserisi olan dört mezhep imamların öğretilerinde asla sesli zikir göremezsiniz. Hatta onlar sesli zikri zem etmiş kimselerdir. Nitekim Kur’an ve sünnetteki tüm naslara buna işaret etmektedir.

اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةًۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَۚ

Rabbinize gönülden (yalvara yakara) ve gizlice (için için) dua edin. Şüphesiz ki O, (duada) haddi aşanları sevmez. (A'râf, 55)

Eğer birileri zikir yapmak istiyorsa bu dinin şartlarına, kurallarına ve Allah'ın razı olduğu şekilde yapması gerekir. Çünkü Allah ancak kendisinden razı olduğu şekilde ibadetleri kabul eder. Hiç şüphesiz ibadetin iki şartı vardır. Birincisi var diğeri yoksa yine o ibadet geçirsizdir. Bu yüzden bu iki şart beraber olmak zorunda birincisi İhlas ve İkincisi ise sünnete muvaffak olmasıdır. Bunlardan birinin olmaması amelerin batıl olması anlamına gelir.

Bakara Suresi 186 ayetinde nüzul sebebi olmasına sebep olan olay şu şekilde gerçekleşir;

يا رسول الله ربنا قريب فنناجيه ام بعد فنناديه

Ya Resulallah Rabb'imiz yakın mıdır, Ona karşı sesimizi alçak tutalım, yoksa uzak mıdır Ona Nida edelim?

Bunun üzerine Rabb'imiz şu ayeti indirdi;

وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ 

Kullarım sana, benden soracak olurlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım. Dua edenin duasına icabet ederim. (Öyleyse) onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki (akıl, doğruluk ve olgunluk sahibi olan) rüşt ehlinden olsunlar. (2/Bakara, 186)

Yine Ashab radıyallahu anhum sahih hadiste geçtiği üzere bir seferde, seslerini tekbirler telbiye ile yükseltiyorlardı, bunun üzerine Nebi aleyhisselam onlara şöyle dedi

يا ايها الناس اربعوا على انفسكم فانكم لا تدعون اصم ولا غائبا بل تدعون سميعا قريبا ان الذي تدعونه اقرب الى احدكم من عنق راحلته

Ey insanlar nefislerinize eziyet etmeyin acıyın, siz ne sağır ne gaip nede hazır bulunmayan birine dua ediyorsunuz. Bilakis işiten ve yakın olan birine dua ediyorsunuz. O dua ettiğiniz Allah ki size boynunuzdan daha yakındır. (Buhari, Müslim)

Cezbeye Tutulmak Şeytani Bidattir.

Cezbeye tutulmak bu ümmetin ilklerinin asla yaptmadıkları dinde cevazı olmayan uygulamalardır. Nitekim bir rivayette;

Amir b. Abdullah b. Zubeyr anlatıyor:

"Bir gün eve geç geldim.

Babam: -'Neredeydin?' diye sordu.

-'Birkaç kişiyi gördüm. Onlardan daha iyi müslüman görmedim. Oturmuş Allah'ı zikrediyorlardı. İçlerinden kimisi titriyor ve o kadar cezbeye tutuluyordu ki, Allah kokusundan bayılıyordu. Onların bu halini görünce yanlarında oturdum,' dedim.

Babam: -'Bir daha yanlarına gitme, dedi ve onun bu sözünü yadırgamış olduğumu zannetmiş olacak ki, sözlerine şöyle devam etti.

-'Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Ebubekir ve Ömer (r.anhuma)'yı, Kur'an okurken gördüm. Hiç biri cezbeye tutulub bayılmıyordu, senin gördüğün bu adamlar Ebubekir ile Ensar'dan daha mı çok Allah'tan korkuyorlar?'

Amir diyor ki: "Babamın doğru söylediğini düşündüm ve bir daha da onların yanında oturmadım.” (Muhtasar Hayatu's Sahabe, Kandehlevi, sf: 499; Mecmau'z-Zevaid, I, sf: 189)

 

Gürsel Gürbüz 

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *