Son Nefeste İmansız Ölmek.
Son Nefeste İmansız Ölmek.
Allah’ı inkar eden, Allah ile bağlarını koparan, küfrü, şirki, haram‘ı tercih edenler ve bu hayat üzere yaşayıp ölenlere gelince onlar için Kur’an‘ın ifadesiyle cehennem, şiddetli azap ve sonsuz bir feryat ve figan vardır.
Allah’a iman eden, salih amel işleyen ve bu iman üzere sebat edenlere gelince onlar, Allah’a karşı itaatleri ve bağlılıklarının sonucunda onlar için Allahın rızası ve Rabbimizin cenneti vardır.
Ölüm öyle bir şey ki yeryüzünde nice kibirli, zorba ve zalimlere diz çöktürmüş, nice ıslah olmayanları ıslah etmiş ve terbiye olmayanları terbiye etmiştir. Ölüm nice tağutları ve nice zalimlerin sarayları yerle yeksan etti, Nemrutların, Firavunların ve çalımla Allah ile savaşan Ebu Cehilleri sonsuzluk ve pişmanlık diyarına göndermedi mi?
Öyle ki bu ölüm zalim ile mazlum, mü'min ile kafir, müşrik ile muvahhid ve hak ehli ile batıl ehline gelecek olan ve mahşerde toplayacak yegane sebep değil midir?
Bu ölüm hayatı zengin, refah ve konfor içinde yaşayanlara geldiği gibi fakire, miskin, ihtiyaç sahibi ve dünyada zorluk ve sıkıntı çekmiş insanlara gelecektir. Öyle ki herkese yaptıklarının karşılığı vardır.
Nice insanlar imandan sonra küfrü, küfürden sonra imanla tanıştı. Kimi insanlar hayatlarını şöhret, mal, mülk, ırk ve vatan gibi yapay tanrılar uğurunda heder eder.
Kimileri ise kendilerini yaratan Allah’ın uğrunda malını, canını ve hayatını satar.
Sehl b Saad şöyle rivayet etmiştir: Resulullah sallallahu aleyhi vesellem'in katıldığı savaşlardan birine Müslümanlar arasında en zengin birisi katıldı. Resulullah aleyhisselam ona baktı ve cehennem halkından birine bakmak isteyen buna baksın buyurdu. Bunun üzerine oradakilerden birisi adamı takip etti adam müşriklere karşı en şiddetli çarpışanlardan biriydi. O hal üzere savaşırken sonunda yaralandı hemen ölmek için kılıcını iki göğsünün ortasından sapladı ve iki omuzun ortasında çıkardı. Adam hızla Resulullaha gitti ve şehadet ediyorum ki sen Allahın Resulüsün dedi. Resulullah ne oldu deyince? Adam filan için her kim cehennem halkından birine bakmak isterse şu adama baksın demiştin, müslümanların hepsinden daha zengindi onun bu hal üzere ölmeyeceğini bildim gerçekten de yaralanınca hemen ölmek istedi ve kendisini öldürdü dedi.
Bu sebeple insan içi ile dışıyla hayatıyla bir olmalı işte bu iman ve Müslümanlığın ilanıdır. Kalbiyle inkar ve şüphe içinde olup eylem ve söylemleri ile İslam’ı görüntüleyenler münafıklardır. Kalbiyle, sözleri ve amelleri ile inkar edenlere gelince onlar müşriktirler. O halde Allahın rızasına ve cennetine ulaşmak için niyetimiz, içimiz, sözlerimiz ve amellerimiz bir olmalı ki Allahın rahmetine ulaşalım. Nitekim Resulullah şöyle buyurdu;
Bir kul görünüşte cehennem halkının amelini yapar oysa cennetliktir veya cennet ehlinin ameli işler oysa cehennemliktir. Amellerde önemli olan son yapılanlardır. (Buhari)
Son nefesteki bir kimsenin ölümü ve tehlikesi Resulullah aleyhissalatu vesselam‘in ifadesiyle ''ameller ancak son yapılanlarına göredir'' hadisinde saklıdır. Çünkü sekerat dediğimiz ölüm anında insan şeytanın yaygarası ve oyunları ile karşı karşıya gelir, öyle ki ümit’in zayıflığı, korku, ızdırap, insandaki acizlik ve İblis’in süvarileri ile bu kimseye hücum ederek Allah ile bağını koparması ve onu küfür üzere ölmesini istemesi büyük bir fitnedir.
Nitekim Allah Resulü aleyhisselam şöyle dua ederdi:
«اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ القَبْرِ، وَمِنْ عَذَابِ النَّارِ، وَمِنْ فِتْنَةِ المَحْيَا وَالمَمَاتِ، وَمِنْ فِتْنَةِ المَسِيحِ الدَّجَّالِ».
Allah'ım! Kabir azabından, Cehennem azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden ve Mesih Deccal'in şerrinden sana sığınırım. (Muttefekun Aleyh)
Selef’in Kötü Sondan Korkması
İman ile tanışmış, hakikati görmüş, Allah ile karşılaşacağı günde asla şüphesi olmayan kimseler ilahi öğretiler konusunda ilim, hikmet ve basirete ulaşmış olanlar, kötü son ve ölüm konusunda çok korkar ve sürekli Allah’a sığınırlar.
Ubada bin Samit şöyle rivayet ediyor: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'a kavuşmayı arzu eder severse Allah da ona kavuşmayı sever. Her kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” Aişe -veya Nebi'in eşlerinden bir başkası- "(Ya Resulallah!) Bizler ölmekten elbette hoşlanmayız!" dediler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara "Konu bu değildir. Fakat şöyledir: mü'mine ölüm hali gelince, Allah'ın o kuldan hoşnutluğu onun ikram ve ihsanı ile müjdelenir. Bu müjde üzerine artık mu'mine (ölüm gibi) kendisini karşılayacak hallerden daha sevimli bir şey olamaz. O anda mu'min Allah'a kavuşmayı arzu edip ister, Allah da mu'min kuluna kavuşmayı sever. Fakat kafir öyle değildir. Ona ölüm hali geldiğinde Allah'ın azabı ve ukubeti müjdelenir. O anda kafire önündeki ölüm gibi hallerden daha çirkin bir hal olamaz. Bu suretle kafir Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmayı çirkin görür."
Hattabi şöyle der: Kulun Allah’a kavuşmayı istemesinin anlamı ahireti dünya'ya tercih etmesi dünyada uzun süre ikamet etmeyi istememesi bilakis ondan ayrılmak için hazırlık yapmasıdır, istememekte bunun tersidir.
Dolayısıyla mü'min Allah’a ölüm anında Allah’a kavuşmayı istemesi onun Allahın nimeti, rızası ve önceden Allahın nimetlerinden haberdar olması sebebiyledir. Kafir ve müşrik kimseye gelince o sekarat anında iken önceden müjdelendiği cehennem azabı sebebiyle ölümü ve Allah’a karşı karşılaşmayı istememesinden dolayıdır.
İbrahim en-Nehai ağladı, neden agliyorsun dediler, ben Rabbimin katından gelecek bir elçi bekliyorum, bilmiyorum acaba beni cennetle mi müjdeleyecek cehenneme mi? dedi.
Muhammed bin Sirin’in vefat edeceği zaman ağladı seni ağlatan nedir? dediler. Geçmiş günlerdeki gevşekliğime, yüksek cennet için gerekli amelemin olmayışına ve kızgın cehennem ateşinden koruyacak amelden yoksun oluşuma ağlıyorum, dedi.
Kötü Ölüm Ne Büyük Bir Pişmanlıktır.
Sui Hatime anlamı kötü son anlamındadır. Bu kişinin Allah’a ihanet etmesi, inkarı, isyanı, şirki, küfrü ya da şüphe ve tereddüt üzere ölmesidir. Bu öyle bir hüsran, kayıp ve pişmanlık ki bir daha dönüşü olmayan sonsuz bir azap ve gazab’dan ibaret.
İnsanlar genellikle hayatlarında, düşüncelerinde ve yaşamlarında gerçekleşen tüm kötülükler ölüm esnasında kötü sonuca sebep olmaktadır. Onlarda bulunan kibir, inat, İslam’dan yüz çevirme ve benzeri kötü özellikler onları kötü sona yaklaştımıştır.
Kötü Ölümün Sebepleri
1- Şirk, küfür, bid’atler, şüphe ve Allah dışında ibadet edilenlere kulluk etmesi kötü ölümün sebebidir.
İnsanlar hayatlarında yaptıkları tercihlerle hesaba çekilecektir, insanların ilahi öğretilerinden yüz çevirmesi, kibir, inat ve mazereti olmayan cehaletleri sebebiyle Allah dışında ibadet edilen varlıklara kulluk etmeleri kötü ölümün sebeplerindendir. Hele insanlarda bulunan tereddüt ve şüphe hiç şüphesiz ki zulümleri sebebiyledir. Bunun için hakiki bir iman ve şüphesi olmayan bir akide ile Allah’a iman etmek gerekir.
Nitekim Heraklius Ebu Sufyan'a Resulullah aleyhissalatu selamın ashab-ı için onlardan bu dine girdikten sonra hoşlanmayıp çıkan var mı? diye sormuş: Abu Sufyan hayır deyince, iman'ın güzelliği kalbi sardığında böyledir, demişti.
2- Kötü ölümün sebeplerinden bir diğeri körü körüne taklittir.
Bunlar ilahi öğretileri ilahi kaynaklardan almayarak geleneksel, taklit ve körü körüne doğru yolda, salih amel işleyen ve hidayet üzere olduğunu iddia eden kimselerdir.
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْاَخْسَر۪ينَ اَعْمَالًاۜ
De ki: “Size amel yönünden en fazla hüsrana uğrayanları haber verelim mi?” (18/Kehf, 103)
اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا
Onlar ki; dünya hayatındaki çabaları boşa gittiği hâlde, gerçekte iyi şeyler yaptıklarını sanırlar. (18/Kehf, 104)
Kişinin zikri, takvası, zühd’ü, ihlası ve İslami görünürlüğü ancak Kur’an ve sünnetin onayladığı akide ile sonuç bulur. Eğer Kur’an ve sünnetin akide ile çelişiyorsa bu ona hiçbir fayda vermeyecektir.
3- Kibir, inat ve önyargı hiç şüphesiz kötü ölüme sebeptir.
Öyle ki bu gibi olgulara sahip olan insanlar bir türlü Allah’a itaat, farzların yerine getirme ve ona ibadet konusunda gevşeklik ve tembellik gösterir. Onlar Allah'ın kitabını bile açıp okumaz ve Resul’ün sünneti ile bile tanışmazlar. Onları kibirli yapan ya malı ya mülkü ya ekonomik gücü ya siyasi gücü ya makamı ya da başka bir şey, işte bu kötü sonuca götüren ne büyük bir zulümdür.
4- Günahlarda ısrarcı olmak.
Kişi günahlara daldığında günahları hayatında bir yaşam programı görür. Haramlar barlarda eğlence, uyuşturucu, zina, içki, fuhuş ve daha nice ahlaksızlıkları yapıp alıştığında bu onun hayatında vazgeçilmez bir unsur halini alır. Ondan sonra onun bunu tevbe etmesi ve pişman olması artık zor olur.
5- Günahlara tevbe etmeyenler.
Bu hal üzere ölenler sekarat anında şehadeti bile telaffuz edemezler.
Birisi ölüm Sekaratı halinde iken ona ''le ilahe illallah'' de denilmiş. Aou gibi şeyler söylemiş ve öyleyemiyorum demiştir.
Başka birine ‘’le ilahe illallah'' de o ne? dedi. Bilmediğim kelimeler söylüyordu ve bu hal üzere ölmüştür.
Birine ‘’le ilahe illallah'' de o şu şiiri söyleyipmiş:
Ey hamamın yolunu soran yorgun bitkin kadın rahatlatan hamama giden yol neresi?
Rebi bin Mürre anlatıyor: Basra‘da bir adama ‘'le ilahe illallah'' de dediler, ancak adam şöyle deyip durdu: ah nerede o kız, bir gün bitkin halde sormuştu bana, uğranılabilecek bir hamama giden yol neresidir? diye. Kadın bu adama hamamı sormuş o da evine götürmüştü. Adam ölürken bu şiiri söyledi. Hatta bu hikayeyi Muhammed Abdülhak en-neccad kitabında şöyle anlatır: Bir adam evinin önünde dururken güzel bir kız geçti ve uygun bir hamam nerede var? diye sordu. Adamın evinin kapısı hamam kapısına benziyordu, kıza evini göstererek işte burası hamam dedi, evine girdi ve kızı içeri aldı. Kız kendisini adamla başbaşa bulup orasından hamam olmadığını görünce adamın kendisini aldattığını anladı, kadın bu ıssız yerde ve evde onunla baş başa kalmaktan memnunmuş ve sevinçliymiş gibi davrandı ona yanımızda bize neşe verecek günümüzü şenlencek bir şeyler bulunması uygun dedi. Adam işte şimdi hemen senin tüm istediklerini ve arzuladıklarını getireyim dedi. Ve kapıyı kilitlemeden evden çıkıp gitti, ikisi için yiyecek içecek vs alıp eve döndüğünde kızı evden çıkıp gitmiş olarak buldu ve kızın hiçbir izine rastlayamadı. Kız için çok üzüldü ve aklını kaybetti. Sürekli kızı arar dururdu, cadde ve sokaklarda dolaşıp ve şöyle söylerdi: Ah o kız bir gün bitkin bir halde sormuştu bana uğranılabilecek bir hamama giden yol neresi diye. Bir gün bir kız pencereden onun bu şiirine şöyle karşılık verdi: Kızı ele geçirir geçirmez evi sağlama alsaydın veya kapıya kilit vursaydın ya bunu duyan adamın kara sevdası ve hüznün daha da arttı, ölene kadar böyle yaşadı ve bu hal üzerine öldü felaketlerden ve fitnelerlerden Allah’a sığınırız. (Tezkire 1/103)
6- Kötü sonun bir diğer sebebi dünyaya dalmak ve ölümden hoşlanmamak.
Hiç şüphesiz dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmamak imanın zayıflığı, ahiret yoksunluğu ve Allah ile bağların kopmasına sebep olan bir zulümden başka bir şey değildir.
"Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi, size karşı (savaşmak için) biribirlerini davet edecekler."
Birisi: "Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” dedi.
Rasûlullah (asm), "Hayır, aksine siz o gün kalabalık, fakat selin önündeki çörçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak." buyurdu.
Yine bir adam: "Vehn nedir ya Rasûlullah?" diye sorunca:
"Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir." buyurdu. (Ebu Davud, Melahim, 5)
Ölüm bu kimseye geldiğinde Allah sevgisi değil dünya sevgisi, ahiret sevgisi değil mal ve mülk sevgisini tercih etmesi sekerat anında gerçekleşen fitnelerdir.
Dünya sevgisi nicelerinin kabir azabına ve cehennemine sebep olmuştur, çünkü dünyaya dalmak, zikirden, imandan ve islamdan ayrılmaya sebeptir. Bu da insan için hüsrandan başka bir şey değildir.
Yahya bin Muaz derki: Dünya sevgisi şeytanın içkisidir bununla sarhoş olan ancak kabristanda hüsrana uğramışlar arasında ve pişman bir halde kendine gelir.
Dünyayı Sevme İle İlgili Sebepler;
1- Dünyayı sevmek onu yüceltmeye yol açar, yüceltilen dünyanın yanında Allah’ ibadet olmaz.
2- Hadislerde varid olduğu üzere Allah kendisi için yapılanlar dışında dünyalık olan her şeye lanet etmiş ve bu ise onu sevmiş ve ondan razı olmuştur.
ألا إن الدنيا مَلعُونة، مَلعُونٌ ما فيها، إلا ذكرَ الله تعالى، وما وَالاهُ، وعالما ومُتَعَلِّمَا
Dünya mel'undur (lanetlidir), dünyada olan her şey de mel'undur. Sadece Allah Teâlâ'yı zikretmek, O’na tabi olan şeyler ve ilim öğreten alim ve öğrenmek isteyen öğrenci müstesnadır. (Hasen Hadis İbn Mâce, Tirmizî)
3- Dünyayı seven hedefi mal ve mülk olur. Bu Allahın rızası ve cennetine alıkoyan en büyük kötülüktür.
Kişi ölüm anında düşüncesi, aklı ve akidesi dünya malı ve sevgilisi olur onun bu dünyadan mal ve mülkten ayrılması onun için bir azap ve bir işkence gibidir. Bu yüzden dünya sevgisi nicelerine Allah’tan alı koymuş ve sonsuzluk pişmanlığına götürmüştür.
4- Kalbin Allah’tan başkasına bağlı olması;
Hiç şüphesiz ki kalp imanın merkezidir iman bir komuta merkezidir, o inandığı şeyleri emreder söz ve fiiller asker mesabesinde yerine getirir.
Kalp Allah’a karşı samimi, ihlas, tevekkül, ümit, korku ve imanla bağlanırsa orada Allahın rızası dünya ve ahirette huzur ve güven olacaktır.
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِۜ اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ
Onlar ki; iman edip, kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain/huzur ve güven içinde olanlardır. Dikkat edin! Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur. (13/Ra'd, 28)
Eğer kalp Allah’tan başkasına, mal, mülk, makam, kadın, eğlence, futbol ve benzeri şeylere bağlanırsa dünyada iman ve islam lezzetinden mahrum olmakla beraber izzet’in ve onurunu ayakların altına alınmasıdır. Ahirete gelince sonsuz bir azap ve gazap vardır.
Nitekim Allah Resulü aleyhisselam dinar’ın kölesi, dirhem'in kölesi, midenin kölesi, Kadifenin kölesi … mutsuz ve perişan oldu. (Buhari)
Ölüm Öncesi Allahın Gazabı Üzere Ölenlerin Emareleri Nelerdir?
Ölüm öncesi öyle kötü alametler vardır ki bu onların ne kadar kötü bir sonuçla öldüklerini gösterir.
Kimileri ölüm anında küfür sözü, şirk ya da haram şeyleri telafuz ederek ölür.
Kimileri içkiyi, kumarı, zinayı ya da aşık olduğu kadını gündeme getirir.
Kimisi malı, mülkü, dünya sevgisi olan şeyleri sayıklar.
Kimisi dünyadan ayrılma sebebiyle sinir, öfke ve benzeri şeyler üzere ölür.
Kimisi İslam ile alay örneğin ''le ilahe illallah'' dediğinde cevap vermemesi ya da reddetmesi.
Ölünün Yıkanması Esnasında Görülen Alamet
Tezkirarul ihvan kitabında ve aynı zamanda bir çok tecrübelerle ölen kimseler farklı bir alamet üzere öldüklerini görmüşlerdir.
İman ve İslam hali üzere ölenler sanki uyuyor gibi olurlar bedenleri gayet sakin ve husursuzluk alameti görülmez.
Küfür, şirk ya da günah üzere ölenlere gelince onların yüzlerinde olumsuz ifadeler belirir, endişe, renginin değişmesi, vücudunda morluk ya da kötü bir rengin belirtisi olmaktadır.
Bir gün ölüyü yıkayan bir kimse şöyle anlatır: Bir adamı yıkadım rengi sarıydı yıkarken rengi başından bedeninin ortasına doğru kararmaya başladı, yıkamayı bitirdiğimde bedeni sanki siyah kömür kesilmişti.
Yine başka bir kimse başka bir ölüde sol yanına yatmış haldeydi, sağ yanına yatırdım soluna döndü hatta kıbleye koyup sağ tarafına yatırdığımda yüzünü kıbleden yukarı çevirdi.
Başka bir cenaze yıkayıcısı şunu demiştir birisini yıkadım rengi sarıydı yıkamayı bitirdiğimizde rengi siyahlaşmıştı dedi.
Defin Esnasında Kötü Ölümün Alametleri
Yine tezkirarul ihvan kitabının yazarı şöyle der: Bir cenazeyi kabre koyup yönünü kıbleye çevirdiğimde baktım yüzü yere çevrilmiş ve burnu toprağa gömülmüş, başını tekrar kıbleye çevirdim ve başının altına toprak koydum ancak tekrar yüzünü yere çevirdi ve burnunu toprağa gömdü, tekrar dönmemesi için bu defasında daha çok kum koydum ancak tekrar döndü ve burnunu toprağa soktu bu durum bu şekilde beş defa devam etti nihayet ümidim kesilince onu o halde bırakıp kabri kapattım. (A.g.e sayfa 48)
Kuveyt'li bir alim anlatıyordu: Kendisi Ürdün‘e yolculuk yapmıştı bir gün bir camide namaz kılmış, herkes ve ilim talebeleri ile beraber bu alimin yanında ilim istifade ediyorlardı. Hoca nerede hoca nerede? diye bir kimse bağırarak caminin kapısından içeri girdi. Alime ey hoca bizde bir genç var bu sabah trafik kazasında öldü kabri kazdığımızda ne görelim içinde koskoca bir yılan var biz şu ana kadar genci defnemedik ne yapalım? Hoca da biz de kalktık ve kabristana gittik o kabre baktığımızda içinde kıvrılmış bir yılan gördük, başını içine sokmuş kuyruğu dışarı çıkarmıştı, gözü görünüyordu ve insanları izliyordu. Hoca burasını bırakın başka bir kabre 200 metre uzaklıkta bir kabir kazıldı ve oraya gömdüler ama aynı yılan göründü sonra hoca öbür kabre katın ve bu şekilde üç beş kabir değiştirdiler ve her değişikliğinde orada aynı yılan görünüyordu. Hoca en son biz ne kadar kabir kassak da yine yılan gözükecek bunun üzerine sopalar ve demir çubuklar getirdik bunun üzerine kabirden çıkıp kabir çukurun başına oturdu herkes ona bakıyordu insanları korku ve dehşet kaplamıştı, o gün hatta birisi bayılmıştı ve ambulansla hastaneye gönderilmişti. Bu ölü tekrar başka bir kabre konunca aynı şeyler oldu insanlar öyle bir korkmuştu ki en son yılan bu ölünün vücudunu sararak şiddetli bir şekilde sıkıyordu ki orada şahit olanlar kemiklerin kırılmasını işitiyorduk diyorlardı ve en son alim kabrin üzerini kapatın sonra bu gencin babasının yanına giderek çocuğun durumunu öğrenmek isterler babası oğlum itaatkar biriydi fakat namaz kılmazdı, dedi.
Yine Resulullah aleyhisselam zamanında Enes bin Malik’in rivayet ettiği sahih hadiste: Aramızda Neccaroğulları kabilesinden Bakara ve Ali İmran sürelerini okumuş biri vardı. Resulullah aleyhissalatu vesselam’in kâtibliğini'de yapardı sonra kaçtı ve ehli kitaba ilhak etti. Onu yücelttiler bu Muhammed’in katibiliğini yapmış bir adam dediler ve ondan yana çok sevindiler ancak yüce Allah çok geçmeden onun yanlarında boynunu kırdırdı kabri kazıyıp onu içine koydular, ancak toprak onu yüzü üzeri dışarı attı sonra gittiler ve tekrar kazıyıp gömdüler toprak onu tekrar attı sonra yüzü üzeri dışarıya attı sonra tekrar gidip kazdılar ve onu gömdüler toprak onu yine yüzü üzeri dışarıya attı sonunda onu dışarı atılmış halde bırakıp gittiler. (Buhari, Ahmed)
BİR CEVAP YAZ