01 Aralık 2024, 23:56 tarihinde eklendi

Süleyman (a.s.) Hüdhüd ve Belkıs Kıssası

Süleyman (a.s.) Hüdhüd ve Belkıs Kıssası

Süleyman (a.s.) Hüdhüd ve Belkıs Kıssası

Kur'an'ın gündeme getirdiği ve yine bizim ondan ibret ve ders alacağımız başka bir kıssa ile tanışacağız. Bu kıssada Allah'ın hükmüyle hükmeden, Allah'ın ilahi sistemine iktidar ve egemenlik veren bir peygamberin vasıtasıyla Allah'a iman eden yönetici konumunda olan bir kadınla tanışacağız. Bu kadın yaşadığı toplumda atalarının aldığı dinle güneşe tapıyor, şirkin ve küfrün karanlığına gömülmüş ve aynı zamanda ülke yönetiminde söz sahibi olan bir kimse. Bu kadın ekonomik, siyasi ve askeri gücü olan hikmet sahibi olan, ilim, basiret ve olgun bir yönetici kadındır. Ama maalesef onun ilim, hikmet ve basiret sahibi olması onu şirkten, küfürden ve güneşe tapmaktan alıkoymamıştı.

Süleyman aleyhisselam Allah'ın Peygamberi olmakla beraber aynı zamanda bir devlet yöneticisiydi. O sadece insanlara, cinlere değil aynı zamanda rüzgar ve hayvanlara da hükmediyordu. Onun bu büyük saltanatı Allah'ın ihsanı ve lütfuydu. İşte bu sebeple bu rabbani dava adamı Süleyman aleyhisselam tevhidi yaymak, küfürün belini kırmak, şirk kalelerini dağıtmak ve tağutlara diz çöktürme noktasında ilahi verilerle hareket etmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Çünkü o bu kadar nimetler içerisinde imtihan edildiğinin farkındaydı.

Yine bir gün Süleyman aleyhisselam ilahi kelimetulahın tüm insanlığa ulaşması için ordusunu hazırlamış ve ordusuyla dağları ve ovaları geçiyordu. 

حَتّٰٓى اِذَٓا اَتَوْا عَلٰى وَادِ النَّمْلِۙ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَٓا اَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْۚ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمٰنُ وَجُنُودُهُۙ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ 

 (Süleyman ve ordusu) karıncalar vadisine geldiklerinde bir karınca: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları farkında olmadan sizi ezip geçmesinler.” dedi. (27/Neml, 18)

Bu karıncanın konuşmasını duyunca Süleyman aleyhisselam tebessüm etti ve sonra şöyle dedi; 

فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْن۪ي بِرَحْمَتِكَ ف۪ي عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ 

(Süleyman, karıncanın) sözü nedeniyle tebessüm ederek güldü. Dedi ki: “Rabbim! Bana ve anne babama verdiğin nimetlerden ötürü sana şükretmemi ilham et/beni şükre sevk edip yönlendir. Razı olacağın salih ameller yapmaya muvaffak kıl. Ve beni rahmetinle salih kulların arasına dâhil et.” (27/Neml, 19)

Sonra Süleyman aleyhisselam askerlerini ve ordusunu bir araya getirdi ve onları denetledi. Tabii bu ordunun içerisinde insanlar, cinler ve hayvanlardan müteşekkil bir ordu vardı sonra bu ordu denetlemesinde Hudhud kuşunu göremedi. Bunun üzerinde öfke ile haberim olmadan niçin yok oluyor? Ya bana bulunmayışının sebebini söyleyecektir ya da tarafımdan bir cezaya çarpılacaktır dedi.

Hiç şüphesiz ki islam'da devlet, hükümet, ordu ve benzeri şeyler disiplin, itaat, ihlas, samimiyet ve aynı zamanda prensipli olmayı gerektirir. Bu sebeple Süleyman aleyhisselam bu prensiple Hudhud kuşun habersiz bir şekilde olmayışı onu öfkelendirmişti. Kısa bir süre sonra Hudhud Süleyman aleyhisselam'ın huzuruna gelir ve orada bulunmayışın sebebini ve özrünü ortaya koyar. Bir mahçubiyet içinde şunları söyler; Uzaklara gittim, gittiğim yerlerden biri olan Sebe'den senin bilmediğin fakat ciddiye alacağını umduğum bir haberle geldim.

Sebe Ülkesi;

Sebe denilen bölge aslında Yemen'dedir ve burası Süleyman aleyhisselam'ın başkenti olan Kudüs'ten çok uzak bir diyardadır ve sonra Süleyman aleyhisselam Hudhuda getirdiği haberin ne olduğunu sorar ve Hudut şöyle der; Bir kadın vardı bu kadın insanların idaresini ele almış hükmeden, arşı olan, otoritesi olan, güç, güzellik ve kudreti olan bir kimsedir. Onun çok gösterişli bir tahtı var ve onun benzeri bir taht daha önce hiç görmedim sonra konuşmasına devam ederek; O kraliçe ve onun halkı sapıklığı hidayete tercih ediyorlar, şeytana ibadet ediyorlar ve şeytan onlara kötü amelleri güzel gösterip Allah'tan saptırmıştı. Onlar gerçek mabut olarak Allah'a değil güneşe tapıyorlardı. Onlar bu koyu cehaletin içerisinde şirke, küfre düşmüş, kula kul olmuşlar ve Allah'a değil güneşe secde ediyorlardı.

Süleyman Aleyhisselam’ın Mektubu;

Süleyman aleyhisselam bir peygamber olmakla beraber bir devlet başkanıydı onun en önemli misyonu dünyaya tevhidi yaymak ve Allah'tan başka ibadet edilen batıl inançları yok edip insanları özgürlüğe kavuşturmaktı. Bu sebeple Hudhudu dinledikten sonra bir mektup gönderecekti ve şöyle dedi;

قَالَ سَنَنْظُرُ اَصَدَقْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ 

“Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun bakıp göreceğiz.” dedi. (27/Neml, 27)

Süleyman Aleyhisselam Hudhud'a bu mektubu al ve ona götür bu mektubu ona bırakırken gizlice onu izle der.

Belkıs kendisi odasına geldiğinde masasını üstünde bir mektup görür ve o mektubu açar ve okumaya başlar. Tabii rengi değişir yüz ifadesi asılır ve mektubun nasıl geldiğini kim getirdiğini düşünmekle beraber bu mektubun ciddi ve önemli olduğunu anlar ve mektupta mesaj açık ve nettir. Bunun sonucunda Belkıs tedirginliği gitmiş ve kalbine sükünet gelmiş sonra direktif vererek yönetimindeki emirleri çağırdı ve bu mektupla ilgili tanışma Meclisi ile konuşarak durumu analiz etti ve ne yapmaları gerektiğini onlara sordu.

قَالَتْ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اِنّ۪ٓي اُلْقِيَ اِلَيَّ كِتَابٌ كَر۪يمٌ 

 (Hükümdar) dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bana değerli bir mektup bırakıldı.” (27/Neml, 29)

اِنَّهُ مِنْ سُلَيْمٰنَ وَاِنَّهُ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ 

 “O (mektup), Süleyman’dandır ve o: ‘Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla’ (başlıyor).” (27/Neml, 30)

اَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ۟ 

 “(Şöyle devam ediyor:) ‘Bana karşı üstünlük taslamayın ve Müslimler/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullar olarak gelin bana.’ ” (27/Neml, 31)

Süleyman aleyhisselam Allah’ın halifesi ve bir devlet başkanı olarak yeryüzünde ne kadar şirk, küfür, zulüm, kula kulluk varsa onlara karşı savaşıyordu. Tüm islam devlet başkanları da böyle olmalı değil mi? Onlar'da şirke savaş açmalı ve batıla ile kıyasıya mücadele etmeli değiller mi? Ama maalesef bugün İslam coğrafyasında tüm ideolojik devletler tam aksine şirkin ve küfrün en büyük yardımcıları en büyük ibadetkarları olmuşlar. İşte Süleyman aleyhisselam'ın devlet başkanlığı ile ideolojik devletlerin başkanları arasındaki fark!

قَالَتْ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اَفْتُون۪ي ف۪ٓي اَمْر۪يۚ مَا كُنْتُ قَاطِعَةً اَمْرًا حَتّٰى تَشْهَدُونِ 

 Dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bana bu işimde düşüncenizi söyleyin. Sizin katılımınız olmadan kesin bir karar verecek değilim.” (27/Neml, 32)

Belkıs Süleyman aleyhisselam'ın iktidarını, gücünü, otoritesini ve mektuptaki ultimatomunun farkındaydı. O nasıl bir yol izlemesi konusunda danışma meclisi ile istişare etmeliydi. Nitekim danışma meclisini çağırdı bu konuda onların görüşlerini istedi onlar

قَالُوا نَحْنُ اُو۬لُوا قُوَّةٍ وَاُو۬لُوا بَأْسٍ شَد۪يدٍ وَالْاَمْرُ اِلَيْكِ فَانْظُر۪ي مَاذَا تَأْمُر۪ينَ 

 Dediler ki: “Biz kuvvet sahibi, çetin savaşçılarız. Karar senindir. Bak. Artık neyi uygun görürsen...” (27/Neml, 33)

Bu ayeti kerimede Belkıs'ın hikmet, olgunluk, basiret ve istişare üzere hareket etmesi kadınların belli bölgelerde çalıştırılmasında büyük hikmetler olduğunu göstermektedir ve bu da ancak Liyakat sahibi bir kadın olması dahilinde gerçekleşebilir.

Hediye Göndermesi;

Belkıs, Süleyman aleyhisselam'ın gücünü ve otoritesini kestirebiliyor ver anlayabiliyordu. O danışma meclisindeki ileri gelenlere dedi ki; Ben bir tecrübeye dayanarak krallar bir memlekete girdiklerinde orayı harp ilan ettiklerinde halkın ileri gelenlerini zelil ettiklerini biliyorum dedi. Ve ben ülkemi büyük bir harap ve zillete mahkum etmek istemiyorum. 

قَالَتْ اِنَّ الْمُلُوكَ اِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً اَفْسَدُوهَا وَجَعَلُٓوا اَعِزَّةَ اَهْلِهَٓا اَذِلَّةًۚ وَكَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ 

 Dedi ki: “Hükümdarlar bir beldeye girdiğinde, orayı bozguna uğratır ve halkın şerefli olanlarını zelil kılarlar. (Evet,) onlar işte böyle yaparlar.” (27/Neml, 34)

وَاِنّ۪ي مُرْسِلَةٌ اِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ 

 “Ben, onlara bir hediye gönderecek ve elçilerin neyle döndüğüne bakacağım.” (27/Neml, 35)

Bu istişarenin sonucunda Kraliçe kıymetli taşlar, elmas ve mücevherlerden oluşan hediyeleri Süleyman aleyhisselama gönderir.

Belkıs Süleyman aleyhisselam'ı diğer Krallarla karıştırmıştı bu hediyelerle onu yatıştırıp diyalog kurmak, aldatmak ve onu hedefinden saptırmak istiyor ve bu hediyelerle Kral satın almayı düşünüyordu. Halbuki Karşısında bir peygamber ve aynı zamanda Allah'ın davasını dava edinmiş Rabbani bir dava adamı vardı. O satın alınabilecek diğer ideoloji krallar gibi değildi.

Bu hediyeleri taşıyanlar kibirle Beytül Makdis'e geldiler. Hediyeyi takdim etmek için Süleyman aleyhisselama geldiler ama onlar Süleyman aleyhisselam'ın insanlardan, cinlerden ve hayvanlardan oluşan ordusunu, onun güçlü devlet yönetimini ve şehrini gördüklerinde onlar Süleyman aleyhisselam'ın gücü karşısında şok olmuşlardı. 

فَلَمَّا جَٓاءَ سُلَيْمٰنَ قَالَ اَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍۘ فَمَٓا اٰتٰينِ‌يَ اللّٰهُ خَيْرٌ مِمَّٓا اٰتٰيكُمْۚ بَلْ اَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ 

 (Elçi,) Süleyman’a geldiğinde: “Bana malla destek verip (gözümü boyayacaksınız) öyle mi? Allah’ın bana verdiği, size verdiklerinden çok daha hayırlıdır. (Hayır, öyle değil!) Siz (birbirinize hediye verince) hediyenizle sevinip böbürlenebilirsiniz (ben değil).” (27/Neml, 36)

Süleyman aleyhisselam'ın hedefi yeryüzüne çakılmak, mala ve mülke konmak değildi. Bilakis O hedefe tevhidi gerçekleştirmek ve yeryüzüne şirki yok etmek için varlığını koruyordu. Çünkü Allah ona böyle bir misyon vermişti sonra elçilere döndü hediyeleri geri göndermesini istedi.

اِرْجِعْ اِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ مِنْهَٓا اَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ 

 “Onlara dön (ve şu mesajımı ilet:) ‘Andolsun ki biz, karşı koymaları mümkün olmayan ordularla onlara gelecek ve onları zelil ve küçük düşürülmüş olarak oradan çıkaracağız.’ ” (27/Neml, 37)

Tahtın Getirilmesi;

Elçiler Sebe ülkesine geri dönmüşlerdi ve bu elçiler Süleyman aleyhisselam'ın gücünü, otoritesini, onun azmini, insanlardan, cinlerden ve hayvanlardan müteşekkil olan ordusunu görünce ona karşı güç yetirilemeyeceğini Belkıs'a ve danışma meclisine söyledikten sonra artık onların Süleyman aleyhisselam'a müsbet bir cevap vermeleri gerektiği anlaşılmıştı. Onlar Süleyman aleyhisselam'a tabi olacak ve Betül Makdise geleceklerdi. Bu sebeple Süleyman aleyhisselam onların hayatlarındaki şaşalı, zengin, tahtları ve önem verdiklerinin ne kadar boş şeyler varsa Süleyman aleyhisselam onlara bunların gereksiz, aldatmaca ve geçici olduğunu göstermek için bir delil gösterecekti.

قَالَ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اَيُّكُمْ يَأْت۪ين۪ي بِعَرْشِهَا قَبْلَ اَنْ يَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ 

 (Süleyman) dedi ki: “Ey ileri gelenler! Onlar bana Müslimler/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullar olarak gelmeden önce, hanginiz bana onun tahtını getirebilir?” (27/Neml, 38)

قَالَ عِفْر۪يتٌ مِنَ الْجِنِّ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَۚ وَاِنّ۪ي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ اَم۪ينٌ 

 Cinlerden bir ifrit dedi ki: “Sen daha yerinden kalkmadan onu sana getirebilirim. Şüphesiz ki ben, (bu işi halledecek kadar) güçlü ve güvenilir biriyim.” (27/Neml, 39)

Süleyman aleyhisselam tahtın daha hızlı gelmesini istiyordu ve ifridin bu cevabını kabul etmedi. Ve sonra güç ve ilim bakımında daha üst olan biri huzura geldi ve ben onu gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm dedi ve bir anda Belkıs'ın tahtı Süleyman'ın aleyhisselam'ın huzuruna geliverdi. Bunun üzerine Süleyman leayhisselam ihlas, samimiyet, huşu ve Allah'a teslimiyeti ile şunları söyledi;

قَالَ الَّذ۪ي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ يَرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَۜ فَلَمَّا رَاٰهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ي۠ لِيَبْلُوَن۪ٓي ءَاَشْكُرُ اَمْ اَكْفُرُۜ وَمَنْ شَكَرَ فَاِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ رَبّ۪ي غَنِيٌّ كَر۪يمٌ 

 Yanında Kitap’tan ilim bulunan kimse dedi ki: “Göz açıp kapayıncaya kadar onu sana getirebilirim.” (Tahtı) yanında yerleşmiş görünce: “Bu, Rabbimin ihsan ve lütfudur. Şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak için yaptı. Kim de şükrederse, kendi yararına şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz benim Rabbim (kimseye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine muhtaç olduğu) Ğaniy, (cömert, ihsanı bol olan) Kerîm’dir.” (27/Neml, 40)

Belkıs yola çıkmış ve danışma Meclisi ile beraber ülkesini korumak ve Süleyman aleyhisselam'ın teklifini konuşmak adına Betül Makdis'e Süleyman aleyhisselam'ın başkentine gelmişti. O tahtının başına gelenlerden habersizdi. Belkıs daha Süleyman aleyhisselam huzuruna gelmeden onun tahtı huzuruna getirilmişti bile.

قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنْظُرْ اَتَهْتَد۪ٓي اَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذ۪ينَ لَا يَهْتَدُونَ 

 (Süleyman) dedi ki: “Onun tahtını değiştirin. Bakalım anlayacak mı, anlamayanlardan mı olacak?” (27/Neml, 41)

Süleyman aleyhisselam Belkıs ve onunla birlikte olan danışma meclisini en güzel şekilde karşılar ve sonra onlara Belkısa senin tahtın böyle miydi? diye sorar. Belkıs tahta bakar biraz düşündükten sonra tanıdığını ifade ederek tıpkı o dedi.

فَلَمَّا جَٓاءَتْ ق۪يلَ اَهٰكَذَا عَرْشُكِۜ قَالَتْ كَاَنَّهُ هُوَۚ وَاُو۫ت۪ينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِم۪ينَ 

 (Kadın) geldiği zaman ona denildi ki: “Senin tahtın böyle midir?” Dedi ki: “Sanki odur. Bize bundan önce (Süleyman’ın nübüvvetine dair) bilgi verilmiş ve biz Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullar olmuştuk.” (27/Neml, 42)

وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِر۪ينَ 

Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleri, onu (İslam’dan/tevhidden) alıkoymuştu. Şüphesiz ki o, kâfir olan bir kavimdendi. (27/Neml, 43)

Belkıs Müslüman Oluyor;

Süleyman aleyhisselam ona tevhidi davet yapar onların güneşe taptığını, kula kul olduklarını, inançlarının tamamıyla batıl olduğunu anlatır ve artık Belkıs iman edecektir. Süleyman aleyhisselam ve Belkıs yerlerinden kalkarlar ardından oradakilerde kalkar ve sarayın içine doğru yönelir ve sarayda gezerler. Belkıs sarayın merdivenlerine basmak istediğinde eteklerini toplar. Çünkü heyetin önünde gidenlerin yansımasını sarayın zeminde görmüştü. Bununla birlikte direklerin yansımasınıda görmüştü ve zemini derin bir su zannetmişti, bunun üzerine Süleyman aleyhisselam tebessüm ederek bu billurdan yapılmış şeffaf bir zemindir dedi.

ق۪يلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَۚ فَلَمَّا رَاَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَاۜ قَالَ اِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَار۪يرَۜ

 Ona: “Köşke gir.” dendi. (Köşkü) görünce büyük bir su sandı ve (suya girmek için) ayaklarını açtı. (Süleyman) dedi ki: “O, zemini billur/saydam camdan, düzeltilmiş bir köşktür.”” (27/Neml, 44)

Belkıs düştüğü cehaletin, sapmanın ve delalettin farkına vardı. Ve sonunda şunları söyledi;

 قَالَتْ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي وَاَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمٰنَ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟ 

 (Kadın) dedi ki: “Rabbim! Şüphesiz ki ben, (sana şirk koşarak) kendime zulmettim. Artık Süleyman’la beraber âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.

Hangi konumda ve hangi sınıfta olursak olalım bize düşen kim olursa olsun onları Tevhide Davet etmektir. Berrak, açık, net ve doğru bir şekilde insanları ilahi verilerle tanıştırıp onları Allah'a kul yapmaları noktasında Süleyman aleyhisselam ve diğer peygamberler gibi olmalıyız.

Belkız'ın Kısasında Çıkarılacak Dersler;

1- Peygamber olmak devlet başkanlığına engel değildir.

2- Güç ve kudret sahibi olmak nankörleğe değil şükretmeye sebep olmalı.

3- Emir altında olanları tespit etmek, disiplinli, prensip, sorgulamak, teftiş etmek ve görev vermek.

4- İlim, hikmet, güç ve iktidar sahibi olmak adaletli olmayı kibirden kaçınmayı gerektirir.

5- Haber kimden gelirse gelsin onun doğruluğunu araştırmak.

6- Küfre, şirke ve tağutlara karşı mücadele etmek.

7- Tevhid'i davet yaparak insanların Müslüman olmasına vesile olmak.

8- Hangi mesele olursa olsun istişareye önem vermek

9- İlim, hikmet, basiret, akıllı, olgun ve istişare yapan kadınlara yetki vermek.

10- Tehdit ve benzeri şeyler karşısında sabır ve teeniyle hareket etmek.

11- Rüşvet ya da hediye dava adamlarını yolundan alıkoymamalı.

12- Müslüman bir devlet sosyal, siyasi, askeri, bilimsel ve teknolojik açıdan en zirvede olmalı.

13- İman ve İslam üzerindeki çelişkileri doğrulamak

Gürsel Gürbüz

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *