20 Mayıs 2025, 20:51 tarihinde eklendi

Tağut’a Muhakemede: Şer’i Ve İdâri Ayırım

Tağut’a Muhakemede: Şer’i Ve İdâri Ayırım

Tağut’a Muhakemede: Şer’i Ve İdâri Ayırım

Gürsel Gürbüz

İnsanların dünya hayatındaki ilişkilerinde kaçınılmaz olan ihtilaflar, çözüm yollarını da beraberinde getirmiştir. Her toplum, bu ihtilafları çözmek için bir muhakeme (yargılama) makamına başvurur. Ancak bu muhakeme merciinin dayandığı kaynaklar, hüküm koyma yetkisi ve meşruiyet temeli, o toplumun değer sistemine göre şekillenir. İslam dininde ise ihtilafların çözüm mercii, yalnızca Allah’ın indirdiğiyle hükmeden şer’î bir muhakeme sistemidir. Bu sistem, hem kaynak itibariyle vahye dayanır hem de hüküm koyma yetkisinin yalnız Allah’a ait olduğu gerçeğini esas alır.

Cenâb-ı Allah, şöyle buyurur:

فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ ٱللَّهُ ۖ

“Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet!” (Mâide 5:49)

Bu ayet, hükmün yalnız Allah’a ait olduğuna ve kullar arasında ortaya çıkan ihtilaflarda yalnız O’nun şeriatıyla hükmetmenin bir farz olduğuna delalet eder. Zira hüküm koyma yetkisi, rubûbiyetin bir gereğidir ve bu yetkiyi Allah’tan başkasına nisbet etmek, tevhid inancına aykırıdır.

Sünnet-i Nebeviyye’de de, Rasulullah ﷺ ihtilafları yalnızca Allah’ın indirdiği hükümlerle çözüme kavuşturmuş, başka hüküm kaynaklarına başvurmamış ve başvuranları da ikaz etmiştir. Nitekim bir Külli Kaide;

من حكم بغير ما أنزل الله فهو كافر

“Kim Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmederse kâfir olur.” (el-Hâkim, el-Mustedrek; sahih li-gayrihi)

Bu bağlamda, şer’î muhakeme, yalnızca Allah’ın indirdiği hükümlerle yapılan ve hak ile batılı ayıran ilâhî bir sistemdir.

Buna mukabil, idarî muhakeme ise Allahın şer’i meseleler dışında insanların gündelik hayatlarında gerçekleşen ve tağuta muhakeme illeti taşımayan sadece tek taraflı bir kimsenin bir yere başvurarak kendi menfaatini korumasıdır. Bir zararın, kötülüğün, zulmün engellenmesi için veya kaybedilen bir hakkı kafir yada müşrik bir kişi, kurum yada kuruluşlardan istemek için kişiyi kafir yapmayan durumlar vardır. Bunlar;

- Yardım istemek (istinsâr)

- Şikâyet etmek (tezallum)

- Aracı kılmak (istişfâ)

- Sığınmak (ilticâ)

- Sulh için başvurmak (tesaluh) 

-  Kim haklı kim haksız: 

1- Tağuta Muhakeme Olma: Şer’i Muhakeme

İslam’da muhakeme, yani ihtilaflı bir konuda hakemlik yapmak ve bağlayıcı bir hüküm vermek, yalnızca Allah’ın indirdiği hükümlerle caizdir. Çünkü hüküm koymak Allah’a aittir:

إِنِ ٱلْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ

“Hüküm yalnız Allah’ındır.” (Yûsuf 12:40)

Bu esas, İslam akidesinin temelini teşkil eder. Zira hüküm koyma, Rubûbiyetin bir parçasıdır. Bu yetkiyi Allah’tan başkasına nispet eden kişi, O’nun hükmünü yetersiz gören veya alternatif kabul eden bir tutumla açıkça tevhidi ihlâl etmiş olur.

Şer’î muhakemenin illeti, ihtilaf anında Allah’ın indirdiğiyle hükmetmektir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur:

فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى ٱللَّهِ وَٱلرَّسُولِ

“Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve Rasul’e götürün.” (Nisâ 4:59)

Âlimler bu ayetin tefsirinde açıkça belirtmişlerdir ki, ihtilafların çözüm mercii yalnızca Kur’an ve Sünnet’tir. İbn Kesîr (rahimehullah) şöyle der:

فهذا أمر من الله تعالى بأن كل شيء تنازع الناس فيه من أصول الدين وفروعه أن يرد التنازع في ذلك إلى الكتاب والسنة

“Bu, Allah Teâlâ’nın emridir ki, insanlar dinde veya fıkıhta neye ihtilaf ederlerse onu Kitap ve Sünnet’e döndürsünler.” (Tefsîr İbn Kesîr, Nisa 59)

Bu bağlamda, ister iki kişi arasında, ister iki grup arasında, ister iki toplum arasında, ister iki devlet arasında ihtilaf olduğunda ve bu anlaşmazlık bir hükümle neticelendiğinde, nihayi karar talebi yada leh ve aleyh açısından hüküm talep etme taraflardan birinin veya her ikisinin, hakem olarak tağutî bir merciye – yani Allah’ın indirmediği bir sistemle hükmeden bir otoriteye – başvurması, tağuta muhakeme anlamına gelir ve bu açık bir küfürdür. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:

أَلَمْ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُوٓاْ إِلَى ٱلطَّاغُوتِ

“Kendilerine indirilen Kitaba ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Tağuta muhakeme olmak istiyorlar.” (Nisâ 4:60)

İbn Kayyim (rahimehullah) bu ayeti şöyle tefsir eder:

فمن تحاكم إلى غير الله ورسوله فقد تحاكم إلى الطاغوت

“Kim Allah ve Rasulü dışındaki bir merciye muhakeme olursa, tağuta muhakeme olmuş olur.” (A’lâmü’l-Muvakkıîn, 1/50)

Bu deliller göstermektedir ki, şer’î muhakemenin dışına çıkıp beşerî ve tağutî sistemlere başvurmak yalnızca haram değil, aynı zamanda kişinin İslam’dan çıkmasına sebep olan büyük bir küfürdür.

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّىٰ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ…

“Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapmadıkça, sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisâ 65)

Burada muhâkeme edilen merciin Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen bir sistem (tâğut) olması, bu muhâkemenin küfür olduğunun delilidir. Ayette “küfretmekle emrolundular” denilerek, muhâkeme edilenin mahiyeti vurgulanır.

2- Tağuta Muhakeme Olmayan – İdari Başvurular

Yardım İstemek, Şikâyet Etmek, Sulh Talebi,  Yardım İstemek (istinsâr) Aracı kılmak-İstişfâ, Sığınmak- İlticâ, Sulh Başvurusu-Tesaluh, Kim Haklı Kim Haksız vb.

Bu tür başvurular, bir hakkı elde etme veya bir zulmü ortadan kaldırma amacıyla yapılan, hüküm koyma değil, mevcut durumu çözmeye yönelik fiilî başvurulardır. Yani hâkimiyet değil, adalet talebidir. Öyleki burada tağuta başvurma şer’i muhakeme illeti taşımaz. Bu ancak tek taraflı bir durumdur.

…وَشَهِدَ شَاهِدٌۭ مِّنْ أَهْلِهَآ…

“Kadının ailesinden biri şahitlik yaptı…” (Yusuf 26)

Burada taraflar arasında haklı-haksız ayrımı yapılması için bir şahide başvuruluyor. Bu, hüküm koyma değil, idari bir tespittir. Peygamber’in kendisi bu muhakemeyi kabul ediyor.

وَٱنتَصَرُواْ مِنۢ بَعْدِ مَا ظُلِمُواْ ۗ…

“Zulme uğradıktan sonra haklarını alanlar başka.” (Şuarâ 227)

Zulüm karşısında bir merciye başvurup hakkını almak tağuta muhâkeme değildir; intisar yani adalet talebidir.

KÜLLİ KAİDELER

الضرورات تبيح المحظورات

“Zaruretler, yasak olan şeyleri mubah kılar.”

Zulüm altındaki kişi için, hakkını almak üzere kâfir bir sisteme müracaat zaruret kapsamında değerlendirilir.

الأمور بمقاصدها

İşler makasada göredir.

Niyet tağutu razı görmek veya meşrulaştırmak değil, zulmü kaldırmaksa, bu muhâkeme sayılmaz.

ما لا يتم الواجب إلا به فهو واجب

“Bir farz ancak onunla tamam oluyorsa, o da farz olur.”

Hakkı elde etmek, zulmü önlemek gibi maslahatlar ancak bu yollarla oluyorsa, geçici müracaat caizdir; ama kalpten bu düzene razı olunmaz.

SÜNNETTEN HADİSLER

“انصر أخاك ظالمًا أو مظلومًا”

“Kardeşine zalim de olsa mazlum da olsa yardım et.” (Buhârî, Mezâlim, 4)

Zalim engellenir, mazlumun hakkı aranır. Bunun için bir merciye başvurmak meşrudur.

SELEF ÂLİMLERİNİN GÖRÜŞLERİ VE KİTAPLARIYLA

İbn Teymiyye – Mecmû’u’l-Fetâvâ (35/373)

“Kim şer’î bir hükmün dışında hüküm verirse veya buna razı olursa tâğuta muhâkeme olmuştur.”

Ancak devamında: “Bir Müslüman mazlum olduğunda ve başka çaresi kalmadığında hakkını almak için onlara başvursa, bu ona câiz olur.”

Muhammed b. Abdilvehhâb – Keşfu’ş-Şubuhât

“Tâğuta muhâkeme, razı olarak ve onu tercih ederek yapılırsa küfürdür. Fakat zulmü def için, ona kalpten razı olmaksızın başvurmak farklıdır.”

  • Tâğuta Muhâkeme (Küfür) Hüküm koyma merci olarak başvurmak, razı olmak, üstün görmek Küfür
  • İdari Başvuru (Caiz) Zulümden korunmak, şikâyet etmek, sulh için, şahidlik vb.

TAĞUTA MUHÂKEMENİN KÜFÜR VE KÜFÜR OLAMAYAN İLLETİ

a) Küfür Hükmü: Muhâkeme fiilinin şeklinden çok, mahiyetine ve kalbî yönelişe bağlıdır. İllet (sebep) net şekilde anlaşılmalıdır:

1- Allah’tan başkasına hüküm yetkisi vermek

2- En az iki kişi ve daha fazla ihtilafın olması

3- Lehlerine ya da aleyhlerine nihai karar verilmesini talep edilmesi

4- Tağuttan razı olması 

5-  İslam’dan yüz çevirmesi

6- İslam’ın sabit olması

Rabbimiz Allah ideolojik mahkemelerden muhakeme olmayı haram kılmıştır ve Allah dışında bir başkalarına ibadet etmek olarak göstermiştir.

b) İdari Hükmü: Bu tür başvurular, bir hakkı elde etme veya bir zulmü ortadan kaldırma amacıyla yapılan, hüküm koyma değil, mevcut durumu çözmeye yönelik fiilî başvurulardır. Yani hâkimiyet değil, adalet talebidir.

Misal;

1.  Peygamber (s.a.v) ve Habeşistan Hicreti

Müslümanlar, Habeşistan’da Hıristiyan bir kral olan Necaşî’nin yönetimine sığındı. O sırada Necaşî İslam devleti kurmamıştı, ama adil bir yöneticiydi. Rasulullah bunu onayladı.

İdari sığınma, yardım isteme, muhâkeme sayılmaz; bu bir zulümden korunmadır.

Modern Açıdan Misal;

Bir Müslüman mahkeme kararıyla çocuğunu almak için Aile Mahkemesi’ne başvurursa…

Ya da nafaka borcu haksız yere verildiği için dava açarsa…

Bu kişi eğer şer’î mahkemeye gidemiyorsa, kalbinde razı değilse ve hakkını korumak için müracaat ediyorsa:

⛔️ Bu tağuta muhâkeme değil, zaruret ve hakkını alma kapsamında değerlendirilir.

 

İdari Hükümler Açısından; Hiç şüphesiz ki bu Kur’an ‘ ın subuti kati, delaleti kati olan ve icmanın konusu dışında olan tamamıyla Allahın kullarına bıraktığı içtihat, ihtilaf ve göreceli meseleleri kapsamaktadır.

Bu açıdan idari hükümleri belirleyen irade Allahın iradesidir. İslam’ın idari hükümler olarak isimlendirdiği bir meselenin tağutun mahkemesinde bir konu olması müslümanların aleyhine olmaz. Çünkü İslam‘daki tağuta muhakemenin illeti şer'i mesellerin üzerine bina edilmiştir, idari hükümlere gelince bu ister elektrik, su olsun, ister boşanma olsun ister isim değiştirme olsun benzeri şeyler idari hükümlerdir. Bu tağuta muhakeme başvurma fail açısından şartlar yerine getirildiği sürece asla tekfir edilmezler. 

 

Şer’i ve İdari Açıdan Hükümler;

İslam’a göre bir mesele eğer şer’î  bir mesele ise, bu konuda tağutî sisteme muhakeme olmak küfürdür. Çünkü Allah’ın hükmü varken başka bir hükme başvurmak, O’nun hâkimiyetini reddetmektir.

 

Ancak bir mesele şer’î değil, idari bir konuysa, bu, tağuta muhakeme sayılmaz. İslam, bu tür meseleleri ibaha (mübah) veya maslahat esasıyla değerlendirir.

Tağutî sistem, bir idari meseleyi şer’î gibi görse de, İslam o meseleyi idari kabul ediyorsa, Müslümanın böyle bir meselede çözüm araması tağuta muhakeme değildir. Çünkü bizi bağlayan, İslam’ın hükmüdür. Haramı haram, helali helal kılan yalnızca Allah’tır.

Dolayısıyla:

• Mesele şer’î ise, tağuta başvurmak küfürdür.

• Mesele idari ise ve İslam onu dinî bir bağlayıcılıkla tanımlamamışsa, bu tağuta muhakeme sayılmaz.

Misaller;

 Araba satın aldım ve Araba bozuk çıktı. Tamirciye/expertize götürdük ikimiz arasında hüküm verirken ya benim lehime ya da onun aleyhine hüküm verir ve bu bu caiz olandır. 

Nitekim nice meseleler var ki islam onu şer’i bir hüküm olarak görmemiş ve idari hükümler arasında saymıştır. Nitekim;

1- Kavga, problem, çatışma ya da husumet sebebiyle polis çağırmak ya da şikayette bulunmak asla tağuta muhakeme değildir. 

2- Elektrik ve su gibi meseleler İslam’a göre idari meselelerdir aynı zamanda tağuta muhakeme kapsamında olmayan yani şer’i hükümlerin dışında idari hükümlerdir. Bu açıdan bu durumda olan insanlar asla tekfir edilmezler.

Eelektrik ve su'da şu mahkeme sorumludur şeklinde yapılan kayıt bizi ilgilendiren ve İslam’ın ortaya koyduğu şer'i bir hüküm değil karşı tarafın dayattığı bir hükümdür ve bizim dinimize göre idari hükümler kapsamındadır ve bu açıdan muhakeme kapsamında değerlendirilemez

3- Kimlik değiştirme, boşanma, pasaport, ehliyet ve benzeri şeylerde sebebiyle tağuta muhakeme kapsamında değildir.

Çünkü ifade ettiğimiz gibi tağuta muhakeme illet açısından şer’i hükmü ve idari hüküm yönüyle çok farklıdır ve bu şartlar gerçekleşmediği sürece bunların tağuta muhakeme adı altında islamı sabit olanları tekfir etme usulsuzluk ve sabit kaideler muhalefet etmekten başka bir şey değildir.

Şunu açık ve net bir şekilde söyleyebiliriz ki İslam’ı sabit iki taraf ihtilaflarının çözüme kavuşturma noktasında ilim ehli olan bir kimseye başvurmalarıdır en doğru olanda budur. Eğer bir kimse bu ilim ehlinin hükmünü kabul etmiyorsa bu nifakın ve küfrün ilanından başka bir şey değildir.

Asıl olan ruhsat değil azimete sarılmaktır. Ama birileri ruhsata sarılırsa asla yerilmez çünkü din buna izin vermiştir. 

İdari Başvuralar Tağuta Muhakeme Değildir.

1. Yardım İstemek

1- Bir Müslüman bir kavga, yaralama yada başka bir sebe ile polis ve benzeri kimselerden yardım istemesi caiz’dir.

Bir düşmandan kaçarken bir kafire sığınmak → Sebeplere sarılmaktır, caizdir.

Resûlullah (s.a.v.) Mekke’ye dönmeye karar verince müşriklerin ehl-i vicdan olanlarından koruma istedi. Aracı önce el-Ahnes b. Şerîk’e bir elçi gönderdi ve ondan Mekke’ye dönebilmesi için kendisini himayesi altına almasını istedi. Ancak o kabul etmedi. Sonra kendisini himaye etmesi için Suheyl b. Amr’a gönderdi. O da kabul etmedi. Ardından himaye etmesi için Mut’im b. ‘Adiyy’e adam gönderdi. Mut’im, “Tabii ki evet! Kendisine söyle gelsin” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) onun yanına vardı ve o geceyi onun misafiri olarak geçirdi. Sabah olduğunda Mut’im, tamamı kılıçlarını kuşanmış altı yahut yedi oğlunu da yanına alıp Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte evden çıktı ve doğruca Kâbe’ye geldiler. Mut’imResûlullah’a, “Tavafını yap” dedi ve tavaf boyunca herhangi bir saldırıya karşı elleri kılıçlarında beklediler. Bu arada EbûSüfyân gelip Mut’im’e, “Sen bir himayeci misin yoksa O’na tâbi olmuş biri misin?” diye sordu. O da, “Hayır, himayeciyim” dedi. EbûSüfyân, “Öyleyse himayeni bozma” dedi.1-İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 3/151.

2.  Şikayet Etmek

Bir zalim haraç için yada benzeri sebepler ile olursa bu zalim bir otoriteye (tağutî mahkemeye) şikâyet etmek

Ya da bir Müslüman topluluğun önderine, bir kimsenin zulmünü anlatmak  Müstehab olabilir.

3. Birini Aracı Kılmak / Hakem Tayin Etmek

Bir müslüman bir arkadışı ile bir ihtilaf ve problem yaşıyor bunun içinde aracı kılınmak suretiyle bir kimseye başvurması caizdir. Misal;

وَإِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا…

“Eğer karı koca arasında geçimsizlikten korkarsanız, bir hakem tayin edin.” (Nisâ 4:35)

Yine bunla beraber Ali radıyallahi anhu ve Muaviye radıyallahu anh arasında gerçekleşen hakem olayı’da örnek gösterilir.

Ayette eş Yahudi yada Hristyan olabilir ve hakem tayin edilen Yahudi yada Hrisyan bir baba’da olabilir.

4. Sığınmak (İstiâze)

Mümanlar, Habeşistan’da Hıristiyan bir kral olan Necaşî’nin yönetimine sığındı. O sırada Necaşî İslam devleti kurmamıştı, ama adil bir yöneticiydi. Rasulullah bunu onayladı.

5. Sulh İçin Başvurmak

وَالصُّلْحُ خَيْرٌ

“Sulh (uzlaşma) daha hayırlıdır.” (Nisâ 4:128)

Bir adam bir arkadaşı ile düştüğü problemi bitirerek bariş yapmayı talep etmesi caizdir.

Batıl üzerine sulh: Allah’ın haram kıldığı bir konuda anlaşmak.

Örnek: Kadının, zina yapmaması şartıyla, kocasından boşanmasına rıza göstermesi.

6. “Kim Haklı Kim Haksız?” – Misallerle

Bir kimse haksızlığa düşmüş ve kim haklı kim hasız bunu tartışıyorlar ve bunu bilmiyorlar bunun ben mi hakliyım yoksa o mu haksız öğrenmek istemeleridir.

✅ Sonuç ve Prensipler

Hüküm koyma, haklı-haksız belirleme yetkisi Allah’a aittir.

Meşru sebeplerle, Müslümanlardan yardım, sulh, hakemlik istenebilir.

Tağutî sistemlere yönelmek, Allah’ın hâkimiyet hakkını çiğnemek ve şirke düşmektir.

“Kim haklı kim haksız” ayrımında, Allah’ın hükmüne rıza göstermek temel ölçüdür.

 

 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *