Tekfir'in Önündeki Şartlar Nelerdir?
Tekfir'in Önündeki Şartlar Nelerdir?
Tekfir hiç şüphesiz Allah'ın kerim kitabında ve Resulün sünnetinde isimlendirdiği ve belli kaide ve özelliklere göre hükme bağladığı bir meseledir. Bu sebeple tekfir konusu çok mühim olmakla beraber aynı zamanda şartlar söz konusu olmadığında tekfirde duraksamanın vacip, şartlar oluşduğunda tekfir etmenin vacip olduğu bilinmesi gereken bir husustur.
Şart sözlük anlamı belirti ve alamet manasındadır. Usulü Fıkıh terimi olan şart teklifi hükümlerin altındaki Vaazi hükümlerde ister akidevi ve ister Furu fıkıh da olsun bir işlemin başlaması, sona ermesi, başka bir olaya bağlanması ya da bir işlem için kayıtlarda buluması anlamındadır.
Tekfir açısından şart: Kişilerde zuhur eden küfür söz ve fiillerinde bir kayda bağlanmasını ifade eder.
Mecelle’de; ‘'Eşyada asıl olan ibahadır’’ Kaidesi bize kendisini islam'a nispet eden bir kimsenin ilk etapta müslümanlığının kabul edilmesidir. Kişi ne zaman ki şer'i engel olmaksızın küfür sözü ve küfür fiili işler ise kendileri tekfir edilir. Tabii bu kimsenin tekfir edilebilmesi için hüccetin ikame edilmesi hiç şüphesiz farzdır. Çünkü bu kimsenin Kafir ya da Mü'min, Müşrik ya da Muvahhid ismine verilmesi gerekir. Buda hüccetin ikamesinden sonra olumlu yönüyle Mü'min olumsuz yönüyle Müşrik ismine alır. Nasıl ki Allah tekfir ahkamını hükme bağlamışsa aynı şekilde şartları'da bir kaide ve bir hükme bağlanmıştır. Nitekim Usul ilminde şart teklifi hükmün altında olan Vazi hükümlerin kısımlarındandır. Bu sebeple tekfir fıkhı açısında şart; bir kimsenin tekfir edilmesinin önündeki engel niteliğinde olan kayıtları ihtiva eder.
Nasıl ki namazın şartı abdest ise ve abdest olmadığında namaz batıl oluyorsa aynı şekilde tekfirin önünde şartları vardır ve bun şartlar tahakkuk edilmeden aynı verdiğimiz örnekte olduğu gibi namazın olmadığı gibi tekfirin olmayacağı da anlaşılmış olur.
Bu sebeple tekfir konusu bir çok başlık ile ilintili olmakla beraber ki bunlar; Luzumi küfür, iltizam küfür, asli küfür, hadis küfür, batıni küfür ve zahiri küfür şeklinde kısımlara ayrılmakla beraber her biri belli bir küfür şeklini temsil etmektedir. Bu saydığımız küfür çeşitleri kişide/mükellefte bulunan küfür fiili ve küfür sözü fail'de aranan şartlar, mükellefin durumu, tekfir etmek için talep edilen şahitlerın şartı, şer’i engeller, kat-i/kesin, sarih olması, zan ve şüpheden beri olması şeklinde aranan şartları vardır. Bunlar göz ardı edilmeden tekfir etmenin caiz olduğu ve olmadığı yerler açığa çıkmış olur.
Tekfirde fail'de aranan şartlar: Bu üç şekilde görülür;
Tekfir konusunda bir kimsenin tekfire muhatap olabilmesi için fail olan kimsenin aşağıdaki şartlar gerçekleşmeden tekfir etmesi asla caiz değildir.
1- Fail'in mükellefin sorumlu olmaması;
Bir kimse ergenlik ve olgunluk çağına girmeden çocukluk dönemi dediğimiz buluğ yaşına girmeden tekfir edilemez.
Bu sebeple mükellef olma yaşı kızlarda adet görme buluğa erme olarak sayılır. Bu 9 ile 15 yaş arası olan kimseleri kapsar ve ne zaman bu kimseler 15 yaşlarını bitirdikten sonra hükmen mükellef kapsamında değerlendirirler.
Erkek çocukların mükellefiyet yani ergenlik çağı ise 12 ile 15 yaş arasıdır.
Bu açıklamadan sonra henüz buluğa ermemiş olan kız ve erkek çocuklarını tekfir etmek caiz değildir. Nitekim alimlerimiz çocukların küfür söz ve fiilleri konusunda ihtilaf etmiş, kimisi itibar edilir demiş kimisi edilmez demiştir. Madem ihtilaf var. O halde orada tekfir olmaz çünkü malum olduğu üzere itilafın olduğu yerde ne akide nede tekfir söz konusu olmaz.
2- Fail’in mükellef olması;
Bu fail’de aranan şer’i şartlarla ilgili bir hükümdür.
Faili tekfir etmenin önünde bazı şer’i engeller vardır ki bu çocukluk/semavi olmayan delilleri ihtiva eder;
a) İkrah,
b) Delilik
c) Aşırı sevinç
d) Bunaklık
e) Hata
F) Intifaul kast/Kasıtsızlık
g) Aşırı sinir
h) Dil sürçmesi
i) Naslarına ulaşmaması
ı) Def ve izale edilmesi mümkün olmayan cehalet
j) Zan, şüphe, ihtilaf ve içtihad
k) Hafi/gizli meseleler
l) Delil olmayan şeyi delil zannetme gibi durumlar. Bunlar failin tekfirinin önünde engeldir.
3- Küfür fiil ve sözü bilerek işlemesi;
Mükellef olan bir kimsenin hiçbir şer'i engel olmaksızın küfür sözü ve küfür fiilini iltizam ederek bilerek ve kasıtlı işlemesi tekfirini vacip kılar. Eğer şer'i engelleri varsa bu kimse tekfir edilmez.
4- Küfür fiil ve sözü bilmeyerek işlemesi;
Bu kimseler küfür sözü ve küfür filini bilmeden işliyorsa bu kimsenin durumu farklılık arz eder. Eğer bu kimse cehaletin mazeret olmadığı dinin asıllarında ve şeriatın vaciplerinde ise buradaki bilmeme asla mazeret değildir ama dinin asıllarındaki detaylar ve şeriatın vaciplerindeki detayları ise bilmeme mazereti vardır. Bu kimseler bu detaylarda hüccet ikame edemeden ''Sen Kafirsin'’ dinemez.
Örnek olarak bir kimse dinin asıllarında Kur'an ve Sünnetin icması ile Miraç hadisesini inkar ediyorsa ki bu normalde mutlak bir küfürdür çünkü bu mesele akidenin konusudur. Ama bu akidenin hafi/gizli meselelerinden olması sebebiyle bu kimseye hüccet ikame edilmeden kafir denmez.
Şeriatın vaciplerine örnek ise ki bu Allah'ın helal ve haram yasalar ile ilgilidir,Bu kimse namaz’ın detaylarında mütevatir'ın konusu olan abdest, hac ve oruç gibi benzeri şeyleri detaylı alanlarda inkar ediyorsa hemen kafir olmaz. Bu meselenin mutavatir olduğu kendisine anlatılır ve hüccet ikame edilir ve bu tutum davranışa göre olumlu açıdan tekfir edilmez ve olumsuz açıdan tekfir edilir.
5- Özgür iradesiyle küfür sözü ve fiili seçmesi;
Bu konu iki şekilde görülür:
Özgür iradesiyle tercih etmesi ve İradesi dışında gerçekleşmesi
a) Özgür iradesiyle: Kişi kendi tercih, seçim ve özgür iradesiyle hiçbir şer'i engel olmaksızın eğer küfür işliyorsa bu kimse İcma ile kafir olur. Onun kalbinde aksine itikat etmesi ya da niyetinin temiz olması hiçbir şeyi değiştirmez.
b) İradesi dışında gerçekleşmesi:
Bir kimse iradesi, tercih ve seçim dışında kalbinde buğz etmek ve öyle bir niyet taşımamak suretiyle ancak zahiri şer'i engeller dediğimiz zorlama, hata, unutkanlık, kasıtsızlık ve benzeri durumlar bu kimsenin tekfirini engeller.
Hiçbir şer'i engel olmaksızın özgür iradesiyle küfür sözü ve küfür fiili işleyen mükellef kimsenin tekfir edilmesi vaciptir. Bu kimse Hadis küfür kısmında olup Mürted hükmü verilen kimsedir.
6- Nasların delaleti açısında mükellefin tekfir edilme ve edilmemesi;
Kur'an ve Sünnet kimi nasları subuti kat-i ve delaleti kat-i olan, kimisi subuti kat-i delaleti zanni olan aynı şekilde subuti zanni ve delaleti kat-i olan yone hem subuti zanni ve hemde delaleti zanni olan naslar vardır.
Bu mesele naslarda varit olduğu üzere iki şekilde görülür;
Tekfirin vacip olmasına sebep olan nasların delaletinin kat-i olması.
Tekfire engel olan nasların delaletinin zanni olması.
a) Tekfirin vacip olmasına sebep olan nasların delaletindeki kat-i'lik;
1- Kat-i/kesin
2- Sarih/açık
3- İcma
Bir kimse Kur'an ve Sünnete varid olduğu kat-i meselelere eylem ve söylemlerinde muhalefet ederek küfür ya da şirk işlemesi dahilinde ve bunların önünde herhangi bir şer'i engel yoksa İcma ile tekfir edilirler.
b) Tekfire engel olan nasların delaletinin zanni olması: Bu bir kimsenin tekfirin önünde belli engeller vardır ki bu da Kur'an ve Sünnetin ortaya koyu koyduğu nasların delaletindeki zan ve durumlara taalluk eder;
1) Zan
2) Şüphe
3) İhtilaf
4) İçtihat
Bu naslarda her ne kadar subuti kat-i olsa da delaleti zanni olması, şüphe, ihtilaflı bir konu ve içtihat kapsamında olduğu için bir başkası tekfir edilemez. Bu tekfirin önündeki naslarla ilgili şartlardır.
7- Mükellefin itirafı ve iki şahidin şahitliği;
Bir kimseyi tekfir etmenin ve ona kafir hükmünü verebilmenin önündeki diğer şarta gelince bu hiç şüphesiz ki tekfirin tahakkuk edilmesi ve sahibinin Mürted ismi verilmesi için aranan şarlar vardır;
a) Mükellefin itiraf etmesi
b) Adil sahibi iki kişinin şahitliği
Bir kimsenin işlediği küfür sözü ya da fiili itiraf etmesi, benimsediğini ilan etmesi iltizam küfrüdür. Ve bu kimsenin tekfir edilmesine sebep olan en güçlü delildir. Bu kimselerin tekfir edilmesi, Mürted ismi verilmesi ve ona Had cezasını uygulanması vacip olur. Ama eğer bu kimse işlediği suçu itiraf etmiyor ben küfür sözü ve küfür fiili işlemedim diyor ise bu kimseyi tekfir etmek asla caiz değildir. Çünkü bir kaide olarak;
‘’Beraat-i zimmet asıldır’' Bunun anlamı bir kimse suçsuz, borçsuz ,itham ve suçlamaktan beri olması anlamına gelir.
Mükellefin küfür sözü ve küfür fiilinde aranan şahitliğe gelince hiç şüphesiz ki İslam bir kimsenin suçunun ispatlanabilmesi için aynı şekilde iki adalet sahibi kimselerin şahitliği konusunda alimler İcma etmişlerdir.
Bir Adil şahidin şahitliği yeterli değildir. Ancak iki şahit olması gereklidir. Eğer bu söz konusu olursa bu kimseye Mürted hükmü verilmek suretiyle öldürülür.
Nitekim Hanbeli mezhebinin en önemli muhakkik alimlerinden İbn-i Kudama der ki; İlim ehlinin çoğunluğuna göre riddet hususunda iki adil şahidim şehadeti kabul edilir. İmam Malik, Evzai, Şafi ve Hanefiler bu görüştedirler. İbn-i Munzir der ki: Hasan Basri’den başka hiç kimsenin onlara muhalefet ettiğini bilmiyoruz. Hasan Basri'ye göre 4 kişinin şehadetinden başkası kabul edilmez.
İki adil kimsenin şehadeti şu şartlarla kabul edilir;
a) Müslüman olması
b) Akıllı olması
c) Ergenliğe ulaşması
d) Adalet sahibi olması
Bunlardan herhangi bir tane söz konusu olmaz ise şehadet kabul edilmez.
İslam'da bir kaide olarak ‘'Hadler şüphelerle düşürülmektedir'' bu yönüyle şehadetin şartlarında hiçbir eksiklik olmaması gerekir.
8- Hafi ve Meşhur Açısından Tekfir
1- Hafi/Gizli Meseleler: Bu herkes tarafından bilinmeyen, detayları olan ve açık olmayan küfürdür ve bu konuda ancak bu ilimde derinleşmiş ve hükmetme yetkisinde olan ve bunun kat-i oluşunu delille ispatlayan Alim yada Hoca konumunda olan kimseler tekfir eder ve avam asla bu konuda tektir yetkisinde değildir.
Hafi/Gizli meseleler hem dinin asıllarında hem de şeriatın vacipleri dediğimiz meselelerin detay ve tafsitlarında olan herkesin bilmediği meselelerdir. Bu sebeple Hafi meseleler tekfire engeldir.
Örnek olarak dinin asılları dediğimiz ve akidenin konusu olan konularda: Bir kimse Allah cennete görünmeyecek iddiası, Kur'an ve Sünnetin naslarıyla o gün Allah cennette görülecektir ve bu Hafi bir mesele olduğu için hüccet ikame edilmeden tekfir edilmez aynı şekilde şeriatın vacipleri dediğimiz namaz, oruç ve benzeri şeylerden Mütevatir konuya taalluk eden meselelerde bu kimselere hüccet ikamet edilmeden tekfir edilmezler.
Hafi meselelerde dinin asıllarında ve şeriatın vaciplerinden hüccet ikamet edilmeden tekfir edilmezler.
2- Meşhur Meseleler: Bu ise avamın bildiği meselelerde tekfir mutlak açıdan herkesin yetkisindedir. Misal olarak; Farz namazın inkarı ve küfür oluşu avam-seçkin herkes tarafından bilinir. İşte bunu inkar eden bir kimseyi tekfir etmek avamın da seçkin olan kimsenin üzerine vaciptir. Dolayısıyla bu meselede kişi bildiği, öğrendiği, amel etti ve hüccet ikamet ettiği kadar tekfir etme ve etmeme şeklinde yetki sahibi olur.
Mutlak tekfir küfür hükmünü faile değil sebebe indirgemektir. Buna misal verecek olursa şu sözü söyleyen küfür ve bu ameli işleyen şirk şeklinde olur. Muayene tekfir ise küfür fiilini işleyen ve söyleyen belirli bir şahısa kafir ismini vermektir.
İbni Teymiye şöyle der: Bunda mutlak tekfirde gerçek olan bir söz küfür olur ve sahibini tekfir sözü ıtlak edilir ve şöyle denir; Kim böyle derse kafir olur. Lakin muayen bir ferde indirgenirken hüccet ikame edilmeksizin kafir diye hüküm verilemez ta ki kendisine getirilen hücceti terk etsin ve yüz çevirsin.
Yine başka bir yerden muayen kişi için hüccet aleyhine kayyım olduğu zaman hücceti terk etmes³i ve küfür amelini sürdürmesi ile o kişi tekfir olunur.
Selef alimlerimiz Allah onlara rahmet etsin bu nevi çeşit durumunda olan kimseleri tekfir ederlerdi ama muayene gelince hakkı bile bile muhalefet eden tekfir ederler yoksa tekfir etmezlerdi.
Abdulkadir bin Abdulaziz muayen tekfir için şunları söylemiştir; Dünya ahkamında zahire göre hüküm verilir, tekfir hükmü kendisi hakkında şartların oluştuğu, manilerin ortadan kalktığı ve hükmün artık şeri yolla bilinir. Küfür sözünü söyleyene yahut işleyene küfür hükmü için eğil olan kimse tarafından verilmesidir. (Abdulkadir Bin Abdulaziz el-Camii)
Muayene tekfiri kim yapar?
Bu soru Ebubasir'e soruldu muayen tekfiri ancak alimler yapar onların dışındakilerin hiçbirisinin hakkı değildir sözü doğru bir söz müdür?
Cevap olarak; Bu sözü bir yönden doğru ve bir yönden de hata olan bir sözdür. Doğru yönü muayene olarak tekfiri müteşabih ve muhtemel şeylerle olan kişilerde şartların oluşması ve manilerin kalkması bakımından araştırmaya ihtiyaç duyulmasıdır. Bu çeşit tekfirde şüphe yok ki ilme içtihada ve takvaya gereksinim duyulur. Bundan dolayı insanlardan avam olanlarına bu tekfir çeşidine dalmamalarını da konuyu ilim ehline sormalarını istiyoruz ve bu yönüyle tekfiri sahih bir şekilde hüküm olunan kimselerdir. Yahudiler, Hristiyanların, Mecusiler, puta ibadet edenler, komünistler ve bunun dışında inkar edenler gibi kafirlerden bu kısmı tekfir etmek her Müslümana vaciptir. Buna ilim ve içtihad etme şartı koşulmaz. Bilakis tek tek her Müslümana bu gibi kimseleri tekfir etmeleri ve onlardan beri olmaları emir olunur (Ebu basir Tartusi tekfir kaideleri)
Şunu ifade edeyim ki bugün Murcie mezhebinin temsilcileri konumunda olan sofiler dinin asıllarındaki şartlar ile şeriatın vaciplerindeki şartları birbirine karıştırmış dolayısıyla küfür söz ve fiilini işleyen kimselerin kalpleri ya da niyetleri ile inkar etmedikleri sürece tekfir edilmeyeceği iddiasıdır. Bu Ehli Sünnetin görüşü değil Cehmiye’nin kurucusu olan Cehm bin Safvan'ın görüşüdür. Bu sebeple dinin asılları dediğimiz Allah’a, meleklere, kitaplara, küfür ve şirke taalluk eden meselelerde zahire göre hükmedilir ve bu Ehli Sünneti icmasıdır. Şeriatın vaciplerinde ise bu içki, kumar gibi günah şeyleri işleyen kimselerin zahirine göre had uygulanır ama niyet ve kasıtlarına göre tekfir edilir ya da edilmez. İşte bu iki önemli usul ayırımını yapamayan Cahiller maalesef Kafiri Mü'min Mü’mini'de müşrik görmüşlerdir.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ