Usul İlmi: Hata/İntifa-ul Kast
Usul İlmi: Hata/İntifa-ul Kast
Hata terim olarak ''kasıtlı olmama'' bundan maksat kişiden bir söz veya işin istemediği bir şekilde meydana gelmesidir.
Istılah’da hata: Kasıtsız bir şekilde Allahın haklarında yaptığı şeylerde mazeret sahibi olmasını ifade eder.
Örnek; Oruçlunun abdest aldığı zaman boğazına su kaçırması gibi.
Hatanın Hükümü; Hata ne hak ehliyetini ne de fiil ehliyetini ortadan kaldırır. Fakat hata bazı şeylerden sorumlu olmamaya bir mazeret olabilir.
إن الله تَجَاوزَ لِي عن أمتي الخطأَ والنِّسْيانَ وما اسْتُكْرِهُوا عليه
Şüphesiz Allah, ümmetimden hata, unutma ve üzerine zorlandıkları/ikrah altında bırakıldıkları şeyin hükmünü kaldırmıştır. (İbni Mac)
Hata'nın Mazeret Olduğu ve Olmadığı Durumlar;
1- Hata Allah'ın haklarında mazeret sayılır. İster bu haklar ibadet yada isterse ceza hukuku ile olsun mazerettir.
Mesela; Kişinin kıbleyi tayin etmesinde hata etmesi gibi ya da bir kimsenin hanımı sanarak onunla ilişkide bulunması hatadır ve ceza düşer.
2-Kulların bedeni ceza mahiyetindeki haklarını düşürür.
Mesela: Başkasını hatayla öldüren kişiye kısas uygulanmaz. Ama mali ceza sayılan haklarını düşürmez yani diyet ödemek zorundadır.
3- Hata kulların bedeni cezalar dışındaki haklarını düşürmez ve mazeret sayılmaz. Bu itibarla birinin malını hata ile telef eden o malın değerini ödemek zorundadır.
4- Sözle yapılan muameleler için hatanın mazeret sayılıp sayılmayacaği alimler arasında ihtilaflıdır.
Hanefilere Göre; Hata etmek mazeret sayılmaz.
Cumhura Göre; Sözlü muamele hata etmek mazerettir.
Mesela; Hata ile bir kimse hanımını boşaması cumhur ulemaya göre boşanmış olmaz.
Hanefilere göre ise boş olur ama fasittir. Yani sonradan düzeltilebilir.
Hata Üç Kısımdır.
1- Fiilde Hata; Bir kimse kasıtlı olmayacak bir şekilde hata ile birini öldürürse ya da ramazanda oruçlu iken hata ile su ağzına kaçarsa bu türden hatalar bedeni cezaları düşürür ama mali cezalari düşürmez hata ile birini öldüren kısas uygulanmaz fakat diyet öder.
2- Kasıtta Hata: Burada fiilde değil maksat da hata vardır. Bir insanın av hayvanı sanarak öldürmek buna misaldir. Bu bedeni cezaları düşürür ama mali sorunları ortadan kaldırmaz yani diyet verir.
3-Tahmin ve Takdirde Hata; Burada kişi yaptiğı tahminde hata eder ve çeşitli tahminlerde bulunur.
Mesela; Bir doktor hastalığı teşhis ettiğini tahmin eder ona göre ilaç verir sonra hastalığı başka bir hastalık olduğunu ilaçın yanlış olarak verildiğini bu yüzden adam öldüğü anlaşılırsa burada bir takdir etme hatası vardır. Bu gibi hatlarda kişi sorumlu olmaz.
Şaka Yapmak Sorumluluğu Gerektirir.
Şaka ne hak ehliyetini neden fiil ehliyetini ortadan kaldırır. Fakat bazı hükümleri geçersiz olmasına sebep olur. Şaka yoluyla zikredilen haber batıldır bunlara itibar edilmez.
İnançla ilgili şaka; İnanç ciddi bir meseledir. Bunda şaka, gevşeme ve alay etmek caiz değildir. İnsan şakadan kafir olduğunu söylese kafir olur o tevbeye davet edilir tevbe etmez ise mürtedin hükmü uygulanır.
Şaka ile İlgili Akitler Üç Kısımdır.
1- Şaka ile yapılan ve geçerli olan hükümler; Evlenme, Boşanma ve şakadan hanımını geri çağırma gibi durumlar her ne kadar şaka olsada mazereti yoktur.
Nitekim Rasulullah aleyhi selam; Üç şey vardır ki bunların ciddisi de ciddidir şakası da ciddidir. Bunlar evlenmek, boşanmak ve hanımını tekrar geri almaktır.
Sarhoşluk İki Kısma Ayrılır.
1- Mübah yolla sarhoş olmuş bir kimse; Bilmeden içki içmiş ya da üzüm suyunun içkiye dönüşmesinin sonucunda içmesi bu kimse bedeni ceza uygulanmaz ama yaptığı suç cinayetler ve mali yönden sorumludur. Kimin malını talef ederse onu ödemek mecburiyetindedir. Bedenen sorumlu değildir zira sorumlu olmanın temel akıllı olma teşkil eder.
2- Haram yolla sarhoş olmak cumhur ulemaya göre bazı meseleler hariç sarhoşun sözlü tasarrufları geçerli ve şer'i sonuçları tam olarak doğurur hem bedeni hem de maddi anlamda sonuç doğurur.
Sefihin Hükmü
Ergenlik çağına ulaşmış sefih kimse malının kendisine teslim edilmesi dışında bütün haklara sahiptir ve her yükümlülük ile mükelleftir. Mali olmayan akitleri geçerli ve işlediği suçların hepsinde eksiksiz sorumludur. İbadetlerin tümünü yapmaya mecburdur.
Cumhur ulemaya göre; Kişi ruşt sahibi olması için yaş sınırlaması vermemişlerdir. Kişi 80 yaşına gelse bile önemli olan kişinin sefih olmamasıdır. Yani reşit olmadıkça malı ona teslim edilmez.
Ebu Hanifeye göre; 25 yaşına kadar sefihe malları verilmez. Bu yaşa ulaştıktan sonra artık malları kendisine teslim edilir.
Cumhur Ulemaya göre; Sefih olan kimsenin malının hacir altına alınması mali tasarrufları açısından temyiz gücüne sahip olan küçük çocuk gibidir. Bağış kabul etmek gibi menfaatine olan tasarruflar geçerlidir. Evlenme, boşanma gibi akitler geçerlidir ama kendisine zarar veren akitler hükümsüzdür.
Ebu hanife'ye göre sefih kimsenin malları hacir altına alınmaz ve bütün mali tasarrufları geçerlidir yani cumhur ulemanın tam tersidir.
Hata/İntifau’l Kast
İslam akdi sabit olan bir müslümanın tekfirine engel olan durumlardan biriside kast etmeksizin küfrü gerektiren bir söz söylemesi veya bir amel işlemesidir.
Haddi zatında müslüman birisi bu yaptığı ile küfür olan bir şeyi yapmayı amaçlamamıştır; Ancak dilinin sürçmesi, ağzından bir şeyi murad ederken başka bir şeyın çıkması ve aşırı sevinçten dolayı cümleleri karıştırması gibi bir takım sebepler nedeniyle böylesi bir yanlışın içerisine düşmüştür. İşte bu durum o müslümanın hemen tekfir edilmesine engeldir. Malum olduğu üzere tekfirin şartlarini zikrederken üç şarttı vardı.
وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ ف۪يمَٓا اَخْطَأْتُمْ بِه۪ۙ وَلٰكِنْ مَا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا
Hata olarak yaptıklarınızda size bir günah yoktur. Lakin (günah), kalplerinizin taammüden/kasten yaptığıdır. Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. (Ahzâb, 5)
Kasten adam öldüren birisi mutlaka Allah katında hesaba çekilecek ve suçunun gerektirdiği şekilde cezaya çarptırılacaktır. Ama hata sonucu adam öldüren birisi eğer gerçekten hata ile öldürmüşse dünya da daha hafif bir cezaya çarptırılacak ahirette ise Allah katında mesul olmayacaktır.
Hata'ya Şer’i Örnekler;
Herhangi birinizin tevbesinden dolayı Allah’ın duyduğu hoşnutluk ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceği ile birlikte devesini kaybetmiş ve tüm ümitlerini de yitirmiş halde bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken devesinin yanına dikiliverdiğini gören ve yularına yapışarak aşırı sevincinden dolayı ne söylediğini bilmeyerek ‘Allah’ım sen benim rabbim ben de senin kulunum’ diyeceği yerde, ‘Allah’ım, sen benim kulumsun ben de senin rabbinim’ diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.”
Bu hadiste yer alan ‘Allah’ım, sen benim kulumsun ben de senin rabbinim’ sözü haddi zatında küfrü mucip bir sözdür.
Ali (R.anhu) anlatır: “Abdurrahman b. avf içki yasaklanmazdan önce bizim için bir yemek hazırlatıp bizi davet etti. Bize yemekler yedirip şaraplar içirdi şarap bizi sarhoş etti ve derken namaz vakti girdi. Beni imam olmam için öne geçirdiler. Ben de “kâfirûn suresini” yanlış bir şekilde şöyle okudum: “de ki: “ey kâfirler, ben sizin yaptıklarınıza ibadet etmem biz ise sizin taptıklarınıza ibadet ederiz.” bunun üzerine Allah teâlâ “ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın” (nisa, 43) ayetini indirdi.”
“Ümmetimin yanılmasını, unutmasını ve zorlandığı şey (lerin günahını) Allah teâlâ şüphesiz affetmiştir.” (ibni mace)
Küfür kelimesini küfür kelimesi olduğunu bildiği halde söyleyen kimse bunu kastetmemiş ve küfre düşmeyi murat etmemiş olsa bile kafir olur.
İbn-i Teymiyye der ki: “Kim küfür olan bir söz söyler veya küfür olan bir ameli işlerse kâfir olmayı kastetmese dahi bu sebeple kâfir olur; Çünkü Allah’ın diledikleri müstesna hiç kimse kâfir olmayı kastetmez.”
Üstat Makdisi şöyle der: “bütün bu söylenenlerden anlaşiliyor ki “intifâu’l kast” engelinden maksat, çağımızın mürcie’sinden birçok kişinin tekfir için şart koştuğu ve her türlü tağut ve azgını tekfir etmemek için bahane olarak gösterdiği mana ile aynı değildir.
Murcieye göre dinden çıkmaya ve küfre girmeye niyet edip, kasıtlı olarak küfür sözü söylemedikçe veya küfür olan bir işi işlemedikçe kişi kâfir olmaz.
Hâlbuki “intifâu’l kast” engelinden maksadımız, hata olarak yapılan işler veya söylenen sözlerdir. Dinden çıkmayı yahut dinden çıkaran sözü söyleme veya fiili işlemeyi kastetmeyi yahudi ve hiristiyanlardan bile işleyen çok nadirdir.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ