Tüm Resüller İlkel Ve Modern Tağut (Politik Tanrılar) Laiklere Karşı Savaşmıştır.
Tüm Resüller İlkel Ve Modern Tağut (Politik Tanrılar) Laiklere Karşı Savaşmıştır.
İslam ilahi nizam'ın gerçeklerinin gizlendiği ve islam'ın çelişkili gösterildiği bu çağda, islami kavramların istismar edildiğini görüyoruz. Özellikle bunlardan bir tanesi Tağut kavramıdır. Malesef Hoca olmuş, Alim olmuş ve Şeyh konumunda olmuş kimseler, bugün Tağut kavramını ya gizliyorlar ya da bu kavramı istismar ederek Tağut kavramını bir put yada sadece şeytan olarak sınırlandırdıklarını görüyoruz. Hiç şüphesiz bu tanım eksik ve aynı zamanda büyük bir aladatma girişimidir. Politik tanrıları kızdırmamak ve onları mutlu etmek adına yapılan bu tahrif şüphesiz büyük bir zulüm ve kötülüktür.
Hoca kisvesinde olan bu zevatlar Politik Tanrıların toplum nezdinde onaylatmak ve meşrulaştırmak adına bu kavramı tahrif ederek, bu kavramın politikacılar ve yöneticilerle ilgili olmadığını söylüyorlar ve Allah'ın ayetlerini tahrif ederek toplumu bu tanrı taslaklarına ibadet etme yollarını açıyorlar.
Tağut kavramını daha iyi anlayabilmek ve pratik olarak öğrenmek için Kur'an'ın gündeme getirdiği ayetler ile bu hakikatlere ulaşabiliriz. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Allah firavuna tağut ismini veriyor. Peki firavun kimdi? Firavun mısır ülkesinin yöneticisi, sosyal, siyasi, ekonomik ve askeri olarak ülkeinin lideriydi. Kur’an, Firavun’un yönetim kadrosundan olan kimselerin isimilerini birbir söylüyor. Ekonomik güç olarak Karun, Askeri güç olarak Haman, Sanatçı olarak Samiri ve Medya konumunda olan Sihirbazları gündeme getirerek ne denli ülkelerini yönettiklerini Allah ayetlerinde anlatır.
Dolayısıyla bir yönetim şekli olarak haddi aşan, Allah'ın hakkına gasp eden ve yeryüzünde ezilmiş hakları sömüren, öldüren, köleleştiren ve zulmeden kimseler olarak anlatılmaktadır. İşte Allah bu yönetimin siyasi lideri ve yöneticisi olan firavuna Tağut diyor.
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ
“Firavun’a git. Çünkü o azgınlaşıp (tağutlaştı).” (Nâziât, 17)
Allah azze ve celle bu ayetinde, Resulü Musa aleyhisselam'ı bir yöneticiye ve siyasi bir lidere inkılapçı ve devrimci bir eda ile gönderiyor. Musa aleyhisselam’ın gitmesinin sebebi, firavun kendi ülkesini alemlerin rabbi olan Allah'ın yasalarına, hükümlerine ve Allah'ın sosyal, siyasi ve ekonomik değer yargılarını hiçe sayarak, kendi ilkel ideolojik verileri ile yönettiği için, Allah ona tağut ismini vermiştir.
Irkçılık, faşizm, ekonomik sömürü, zülüm, ahlaksızlık, kötülük insanların onurlarını yıkmak, Kur'an'ın ifadesiyle kadınlara en iğrenç şekilde kullanmaları, tecavüz, haksızlık, aldatma, fırsatçılık ve insanları köle yaparak onları ezme ve öldürme firavun sisteminin vazgeçilmez yönetim şekli idi. Firavun bu sistemini devam ettirebilmek, kendi ideolojik sistemini koruya bilmek, devletin sömürü çarkının devam ettirebilmek, egemenliğini koruya bilmek ve zulmünü meşrulaştırmak için askeri temsilcisi Hamana, ekonomik temsilicisi Karuna, alim konumunda olan Bel'am bin Maura’ya, Sanatçı konumunda olan Samiriye ve Medya konumunda olan Sihirbazlara ihtiyaç duyarak, insanları zaptu rabt altına alarak toplum ve kitlelere yön veriyordu.
Dolayısıyla kim ilahi sisteme isyan konumunda olursa Tağut ismini alır. İster bir yönetici, ister bir aile ya da siyasetçi, ister politikacı, isterse bir sınıf ve toplum olsun, Kim Allah'a isyan eder ve islam ilahi nizam-ı hayata egemen kılmazsa, bu kimse tağut ismini alır. Velev ki bu şeyh, hoca ya da islam adı altında bir alim olsun, kim olursa olsun Allah'a isyan eden Tağut ismini alır.
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ
Dedi ki: “Ben sizin en yüce rabbinizim!” (Nâziât, 24)
Allah azze ve celle Kur'an-ı Kerim'de firavuna neden tağut ismini verdiğini başka ayetler ile tefsir ederek bu özelliğe sahip ve bu konumda olan herkese aynı ismi vermiştir. Bu ayette firavun Rablık taslıyor. Dikkat edin! buradaki Rablık Firavun'un ben dünyayı, geceyi, gündüzü ve okyanusları ben yarattım demeyi kast etmiyor. Zaten ümmetin Kur'an müfessirleri bu konuda icma etmişlerdir. Burada firavun rablık taslaması insanlara kanunlar, yasalar, hükümler, değer yargıları vaaz etmek ve toplumu ve ülkeyi yönetme ve idare etme görevinin kendisine ait olduğunu kast ederek, Rab kavramını kullanıyor. Dolayısıyla hangi çağda olursa olsun, kişi ben sizin rabbinizim demese de! Kim eylem ve söylemleriyle firavunun yaptığını yaparsa Tağut ismini alır.
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَاُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ فَ
Firavun dedi ki: “Ey ileri gelenler! Sizin için kendimden başka bir ilah bilmem. (Kasas, 38)
Aynı zamanda Kur'an-ı Kerim'de firavun ilahlık tasladığını da görüyoruz. Peki islam'a göre ilah nedir? İlah ise tevhid'in ikinci ruknu olan uluhiyet tevhidi ile ilgilidir. Terim manası itaat edilen, teslim olunan, ibadet edilen, sevilen, sığılan ve gönülden bağlanılan gibi manalara gelir. Dolayısıyla biz Müslümanlar eylemlerimizde, söylemlerimizde, düşüncelerimizde, fikirlerimizde, yasalarımızda siyasi ve ekonomik uygulamalarımızda, irademizde, seçim ve tercihlerimiz de kendi fillerimizde Allah’ı birlememizi yani itaat ve teslimiyeti ifade etmektedir.
Allah'ı fiilerimizde muhatap alarak ona teslim olmak, ona itaat, ona tapmak ve ona ibadet etmeyi ifade eder. Dolayısıyla burada firavun ben sizin ilahınızım derken yine geceyi gündüzü göğü ve yeri ben yattım demeyi kastetmemiştir. O kendi halkından şunu istemiştir. Ey halkım kendi fillerinizde, düşüncelerinizde, yaşam biçimlerinizde ve bir hayat programı olarak bana itaat edecek, bana teslim olacak ve benim dediğim olacak diyerek ilahlık taslamıştır.
Şunu tekrar ifade edelim ki Rabblik taslamak Allahın fiillerini ihtiva eden onun yaratma, yaşatma, öldürme yada kanun ve yasama yapma gibi fiillerini ifade eder. İlahlık taslamaya gelince bu insanların kendi fiilleriyle Allahın ilahi iradesini yani Allahın rabbani fillerini insanın kanun koyma, yasama ve hükmetme gibi rabbani özelliklerini kendi hayatında görüntülemeyi ifade eder. İşte bu yüzden firavun Rabbilik taslayarak kanunları ve yasaları ben belirlerim demek istemiştir. Aynı zamanda ilah benim diyerek kendi halkından kimselerin Allaha isyan ederek sadece firavuna itaat etmesini, ona gönülde bağlanılması ve ona teslim olmasını istemeştir.
Şunu çok net bir şekilde ifade edelim ki tarih boyunca nemrutlar, firavunlar ve ebu cehiller her zaman Laik kimselerdi. Evet onlar dinin yada peygamberlerin onların yönetimlerine yada devletlerine karışmasını istemeyen kimselerdir. İbrahim Aleyhisselam ile Nemrut arasındaki çatışma ne içindi? firavun neden Musa Aleyhisselam'ın getirdiği ilahi sistemi kabul etmedi? Ebu Cehil neden Muhammed aleyhissalatu Vesselam'ın getirdiği rabbani sistemi kabul etmedi?
Bu ilkel politik tanrılar, ilahi sistemi red etmelerinin temel sebebi, kendi ideolojik yönetim şekilleri ile Allah'ın kullarına hükmetmek, onları sömürmek ve onlar üzerine egemen olma arzusu yatar. Çünkü onlar çok iyi biliyorlar ki İslam ilahi nizam egemen olduğu bir yerde adaletsizlik, zulüm, kötülük, haksızlık ve sahte rablerin saltanatı yok olacağını cok iyi bilirler. İşte bu yüzden kendi çıkarlarını önceleyerek yeryüzünde Allah'a ait olan ilahi özellikleri gasp ederek biz de yönetiriz düşüncesiyle tanrılık ilan eden kimselerdir.
Tarih boyunca peygamberlerin kendileri ile mücadele ettiği kendileri ile savaştığı tüm ideolojik yönetimler hep laik idiler ve laik kalabilmek için Allah'ın peygamberler ile savaşmayı göze almış kimselerdir. Laikliğin tarihi kökü Nuh Aleyhisselam'ın kavminden bu yana devam eden ve peygamberlerin tarih boyunca kendileriyle mücadele ettiği ideolojik sistemin adıdır.
Laiklik din ile devleti birbirinden ayrılmasını ifade eder. Bunun manası Allah, ilahi sistemiyle, ilahi yasalarıyla, Rabbani siyasi ve ekonomik uygulamalarıyla kendi kullarına karışmayacak, kendi kullarının ideolojik devleti’ne, hükümetlerine, onların ideolojik kanunlarına, yasalarına, siyasi, sosyal, ekonomik idare şekline karışmayacak. İşte bu Allah ve Resulleri ile savaşmak demektir.
Laiklik, yeryüzündeki politik tanrıların kendi heva ve hevesinin ürünü olan ideolojik sistemlerini Allah'ın kullarına dayatarak, kulları kullara kul yapma girişimidir.
Laiklik Allah'a konuşma hakkı yani hükmetme, kanun vaaz etme, kullarını idare etme hakkını gasp etmektir.
Laiklik islam ilahi nizam-ı, kur’an’ı, Peygamberin ve Allah'ın iradesine sınırlandırmaları getirmek ve merkezinin dışına itmek demektir.
Laiklik nemrutun, firavun'un ve ebu cehilin yolunda İbrahimlere, musalara ve tüm peygamberlere muhalefet etmek demektir.
Dolayısıyla laiklik kendi ideolojik sistemini Allah'ın Rabbani sisteminden önceleyerek Allah'ın kullarını yönetme ve idare etme girişimidir.
Gürsel Gürbüz
BİR CEVAP YAZ